alone - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
alone yalnız adj., adv.
  • The Commission is not alone in this objective.
  • Komisyon bu hedefinde yalnız değildir.
  • We have protested in the European Parliament, and we are not alone in having protested.
  • Avrupa Parlamentosu'nda protesto gösterileri düzenledik ve bu protesto gösterilerinde yalnız değiliz.
  • I am sure Ireland is not alone in this.
  • Eminim ki İrlanda bu konuda yalnız değildir.
Show More (1262)
alone tek başına adv., adj.
  • It is the European Parliament that, alone, possesses the power to integrate Europe.
  • Avrupa'yı bütünleştirme gücüne tek başına sahip olan Avrupa Parlamentosudur.
  • The country's domestic air traffic, in particular, can be managed very flexibly alone.
  • Özellikle ülkenin iç hava trafiği tek başına çok esnek bir şekilde yönetilebilir.
  • If necessary, we will go it alone; we hear them say.
  • Gerekirse tek başımıza gideriz; dediklerini duyuyoruz.
Show More (523)
alone sadece adv.
  • However, Europe also knows that wars are not won with weapons alone.
  • Ancak Avrupa da biliyor ki savaşlar sadece silahlarla kazanılmıyor.
  • Over three million people will die from AIDS this year alone.
  • Sadece bu yıl üç milyondan fazla insan AIDS nedeniyle hayatını kaybedecek.
  • They – they alone – have budget sovereignty behind closed doors.
  • Kapalı kapılar ardında bütçe egemenliği sadece onların elindedir.
Show More (119)
alone yalnız başına adv.
  • When I was a child, I used to spend time reading alone in my room.
  • Ben çocukken, odamda yalnız başıma okuyarak vakit geçirirdim.
  • You'd better leave him alone.
  • Onu yalnız başına bıraksan iyi olur.
  • Tom spends a lot of time alone.
  • Tom yalnız başına çokça zaman geçirir.
Show More (46)
alone yalnızca adv.
  • It is illusory to believe that processes of transformation in society can be managed by free market forces alone.
  • Toplumdaki dönüşüm süreçlerinin yalnızca serbest piyasa güçleri tarafından yönetilebileceğine inanmak yanıltıcıdır.
  • Nevertheless, the exception for safety is again welcome provided it is indeed for safety alone.
  • Bununla birlikte yalnızca güvenlik için olması koşuluyla, güvenlik istisnası yine memnuniyetle karşılanmaktadır.
  • Cultural, and therefore broadcasting, sovereignty belongs to the Member States alone.
  • Kültürel ve dolayısıyla yayıncılık alanındaki egemenlik yalnızca Üye Devletlere aittir.
Show More (16)
alone tek adv.
  • The Russians will not manage alone in this.
  • Ruslar bu işi tek başlarına başaramayacaklar.
  • Trials are essential, but Iraqi judges cannot carry the burden alone.
  • Yargılamalar elzemdir ancak Iraklı yargıçlar bu yükü tek başlarına taşıyamazlar.
  • We must not deceive ourselves that public research institutes can manage the task alone.
  • Kamu araştırma enstitülerinin bu işin üstesinden tek başlarına gelebilecekleri konusunda kendimizi kandırmamalıyız.
Show More (14)
alone bir başına adv.
  • Tom didn't want to be left alone.
  • Tom bir başına bırakılmayı istemedi.
  • Layla died alone in the woods.
  • Layla ormanda bir başına öldü.
Show More (-1)