| 1 |
assert |
savunmak |
v. |
|
- Swedish industry traditionally asserts that the euro community is at all events good for trade.
- İsveç endüstrisi geleneksel olarak Avro topluluğunun ticaret için her halükarda iyi olduğunu savunmaktadır.
- We must also commit ourselves increasingly to assert these convergent positions in international fora.
- Ayrıca uluslararası platformlarda bu yakınlaşan pozisyonları savunmak için kendimizi giderek daha fazla adamalıyız.
- We must also commit ourselves increasingly to assert these convergent positions in international fora.
- Ayrıca uluslararası platformlarda bu ortak tutumları savunmak için kendimizi giderek daha fazla adamalıyız.
- He knows how to assert himself.
- Kendini nasıl savunacağını bilir.
- Tom knows how to assert himself.
- Tom kendini nasıl savunacağını biliyor.
- He knows how to assert himself.
- O kendini nasıl savunacağını biliyor.
- You'd better try to assert yourself more.
- Kendini daha fazla savunmaya çalışsan iyi olur.
Show More (4)
|
| 2 |
assert |
iddia etmek |
v. |
|
- It would simply be wrong to assert anything else.
- Başka bir şey iddia etmek yanlış olur.
- The Commission is entirely wrong to assert that lobby groups are scaremongering.
- Komisyon, lobi gruplarının korku tellallığı yaptığını iddia etmekle tamamen yanılmaktadır.
- He asserts that she is innocent.
- Onun masum olduğunu iddia ediyor.
Show More (0)
|
| 3 |
assert |
ileri sürmek |
v. |
|
- Your presidency programme asserts that current exceptional circumstances require putting security first.
- Başkanlık programınız, mevcut istisnai koşulların güvenliğe öncelik verilmesini gerektirdiğini ileri sürmektedir.
- She asserted that she was right.
- Haklı olduğunu ileri sürdü.
Show More (-1)
|
| 4 |
assert |
ortaya koymak |
v. |
|
- We must assert our fundamental role in that legislative process.
- Bu yasama sürecindeki temel rolümüzü ortaya koymalıyız.
Show More (-2)
|
