1 |
benchmark |
ölçüt |
n. |
|
- The data collected was used as the benchmark for comparison.
- Toplanan veriler karşılaştırma için ölçüt olarak kullanılmıştır.
- The European environment mark must in any event be a benchmark.
- Avrupa çevre işareti her halükarda bir ölçüt olmalıdır.
- In practice, the 50% aid intensity criterion constitutes a benchmark that can be exceeded on genuine cultural grounds.
- Uygulamada %50 yardım yoğunluğu kriteri, gerçek kültürel gerekçelerle aşılabilecek bir ölçüt oluşturmaktadır.
- I feel that this is a benchmark we must not disregard.
- Bunun göz ardı etmememiz gereken bir ölçüt olduğunu düşünüyorum.
- We say 'yes' to a benchmark.
- Bir kıyaslama ölçütüne 'evet' diyoruz.
- The year 2020 will then be taken as a benchmark.
- Daha sonra 2020 yılı bir ölçüt olarak alınacaktır.
- They are therefore quite new rules and we will be using them as a benchmark for our accounting system.
- Bu nedenle oldukça yeni kurallardır ve bunları muhasebe sistemimiz için bir ölçüt olarak kullanacağız.
- As such, it is not appropriate for us to set ourselves up as a benchmark for the rest of the world.
- Bu nedenle, kendimizi dünyanın geri kalanı için bir ölçüt olarak belirlememiz uygun değildir.
Show More (5)
|
2 |
benchmark |
kıyaslama |
n. |
|
- Fourth, and finally, is the question of sectoral targets and benchmarks.
- Dördüncü ve son olarak da sektörel hedefler ve kıyaslamalar meselesi var.
- MODINIS is the financial instrument to monitor, benchmark and disseminate these best practices.
- MODINIS, bu en iyi uygulamaları izlemek, kıyaslamak ve yaygınlaştırmak için finansal bir araçtır.
Show More (-1)
|
3 |
benchmark |
rakiplerle kıyaslama yapmak |
v. |
|
- We benchmark our entire operation against international standards.
- Tüm operasyonumuzu rakiplerle uluslararası standartlara göre kıyaslıyoruz.
Show More (-2)
|