1 |
confuse |
karıştırmak |
v. |
|
- But let us not confuse complaints with petitions.
- Ancak şikayetleri dilekçelerle karıştırmayalım.
- We should not confuse achievable goals with a wish list here.
- Ulaşılabilir hedefleri burada bir dilek listesi ile karıştırmamalıyız.
- I do not like texts that confuse crimes against the individual with crimes against the state.
- Bireye karşı işlenen suçları devlete karşı işlenen suçlarla karıştıran metinleri sevmiyorum.
- In one minute, nobody should confuse attitude with a platitude.
- Bir dakika içinde kimse tavrı basmakalıp sözlerle karıştırmasın.
- It must never be possible to confuse peaceful demonstrators with criminals.
- Barışçıl göstericileri suçlularla karıştırmak asla mümkün olmamalıdır.
- It would be a mistake, however, to confuse this funding stability with the status quo of the CAP.
- Ancak bu finansman istikrarını CAP'ın statükosu ile karıştırmak da hata olacaktır.
- Mr Turchi, you must not confuse trans-European networks with the regional development fund.
- Sayın Turchi, trans-Avrupa ağlarını bölgesel kalkınma fonu ile karıştırmamalısınız.
- We must not confuse food risk assessment with questions of product quality.
- Gıda risk değerlendirmesini ürün kalitesiyle ilgili sorularla karıştırmamalıyız.
- It would be a mistake, however, to confuse this funding stability with the status quo of the CAP.
- Ancak bu finansman istikrarını OTP'nin statükosu ile karıştırmak hata olur.
- But this is no reason to confuse tax evasion with tax fraud.
- Ancak bu, vergi kaçakçılığını vergi sahtekarlığı ile karıştırmak için bir neden değildir.
- We must not, however, confuse the matter.
- Bununla birlikte konuyu karıştırmamalıyız.
- When your mind is made up facts only confuse the issue!
- Kafanızdaki gerçekler sadece konuyu karıştırır!
- Let us not confuse this with plurality of presence.
- Bunu mevcudiyetin çoğulluğu ile karıştırmayalım.
- To confuse asylum seekers with illegal immigrants contravenes the Convention on Refugees.
- Sığınmacıları yasadışı göçmenlerle karıştırmak Mülteciler Sözleşmesine aykırıdır.
- In one minute nobody should confuse attitude with platitude.
- Bir dakika içinde kimse bu tutumu basmakalıp sözlerle karıştırmamalıdır.
- But this is no reason to confuse tax evasion with tax fraud.
- Ancak bu, vergi kaçakçılığını vergi sahtekârlığı ile karıştırmak için bir neden değildir.
- We should not confuse achievable goals with a wish list here.
- Burada ulaşılabilir hedefleri bir dilek listesi ile karıştırmamalıyız.
- Those who say so confuse the cause with the effect.
- Bunu diyenler sebep ile sonucu karıştırıyor.
- Don't confuse Austria with Australia.
- Avusturya ile Avustralya'yı karıştırma.
- Don't confuse love and desire.
- Aşk ve arzuyu karıştırma.
- I always confuse John and his twin brother.
- Ben her zaman John'u ve onun ikiz erkek kardeşini karıştırırım.
- Never confuse art with life.
- Sanat ile hayatı asla karıştırmayın.
- We must never confuse the two.
- İkisini asla karıştırmamalıyız.
- I often confuse Spanish vowels.
- İspanyolcadaki sesli harfleri sık sık karıştırıyorum.
- One should not confuse education with job training.
- Eğitim ile iş eğitimini karıştırmamak lazım.
- Don't confuse Austria with Australia.
- Avusturya'yı Avustralya ile karıştırmayın.
- Never confuse pity with love.
- Sevgi ile merhameti asla karıştırmayın.
- I often confuse John and his twin brother.
- John ve ikiz kardeşini sık sık karıştırıyorum.
- Let's not confuse things.
- İşleri karıştırmayalım.
- I always confuse which side is port and which starboard.
- Hangi tarafın iskele, hangi tarafın sancak olduğunu hep karıştırırım.
- Tom confuses his right with his left.
- Tom sağ eliyle sol elini karıştırıyor.
- Don't confuse me with Hitler.
- Beni Hitler'le karıştırma.
- Don't confuse Chinese with Japanese.
- Japoncayı Çinceyle karıştırmayın.
- Don't confuse me with Hitler.
- Beni Hitler ile karıştırma.
- Tom confuses his right with his left.
- Tom sağını soluyla karıştırır.
- I often confuse John and his twin brother.
- John'u çoğunlukla ikiz erkek kardeşi ile karıştırıyorum.
- Don't confuse Chinese with Japanese.
- Çince ile Japoncayı karıştırma.
- Don't confuse Chinese with Japanese.
- Çinlilerle Japonları karıştırmayın.
- Don't confuse comets and asteroids.
- Kuyruklu yıldızlarla asteroitleri karıştırmayın.
- Don't confuse love and desire.
- Sevgiyi ve arzuyu karıştırma.
- Don't confuse sugar with salt.
- Şekeri tuzla karıştırmayın.
- Don't confuse comets and asteroids.
- Kuyrukluyıldızları ve asteroitleri karıştırma.
- Never confuse pity with love.
- Acımayı asla sevgiyle karıştırmayın.
- Don't confuse the two.
- İkisini karıştırma.
- Don't confuse me for yourself.
- Beni kendinle karıştırma.
- I always confuse John and his twin brother.
- Her zaman John ve ikiz kardeşini karıştırırım.
- Don't confuse opinions with facts.
- Fikirleri gerçeklerle karıştırmayın.
- Never confuse art with life.
- Sanatı asla hayatla karıştırma.
- Don't confuse opinions with facts.
- Düşüncelerle gerçekleri karıştırmayın.
- Don't confuse Chinese with Japanese.
- Japoncayı Çince ile karıştırmayın.
- I always confuse which side is port and which starboard.
- Hangi taraf iskele hangi taraf sancak hep karıştırıyorum.
- Don't confuse astrology with astronomy.
- Astrolojiyi astronomi ile karıştırmayın.
- One should not confuse education with job training.
- Biri eğitimle mesleki eğitimi karıştırmamalı.
- I often confuse Spanish vowels.
- Sık sık İspanyolca sesli harfleri karıştırırım.
- People often confuse the difference between an argument and a debate.
- İnsanlar genellikle tartışma ile münazara arasındaki farkı karıştırır.
- You should not confuse business with personal affairs.
- İşini kişisel işlerin ile karıştırmaman gerekir.
- We must never confuse the two.
- Biz ikisini asla karıştırmamalıyız.
Show More (54)
|
2 |
confuse |
kafasını karıştırmak |
v. |
|
- The initial text as you have mentioned confused judicial authorities, courts and judges.
- Sizin de bahsettiğiniz gibi ilk metin adli makamların, mahkemelerin ve hakimlerin kafasını karıştırmıştır.
- The initial text as you have mentioned confused judicial authorities, courts and judges.
- Bahsettiğiniz gibi ilk metin adli makamların, mahkemelerin ve hakimlerin kafasını karıştırmıştır.
- The additional designation 'with concentrates' tends in my view to confuse.
- Konsantrelerle birlikte' şeklindeki ek tanımlama bana göre kafa karıştırma eğilimindedir.
- I didn't mean to confuse him.
- Kafasını karıştırmak istememiştim.
- You're trying to confuse me, aren't you?
- Kafamı karıştırmaya çalışıyorsun, değil mi?
- Sami was trying to confuse Layla.
- Sami, Layla'nın kafasını karıştırmaya çalışıyordu.
- It'll confuse him.
- Kafasını karıştıracak.
- Don't confuse me.
- Kafamı karıştırma.
- You're trying to confuse me.
- Kafamı karıştırmaya çalışıyorsun.
- Are you intentionally trying to confuse me?
- Kasıtlı olarak kafamı karıştırmaya mı çalışıyorsun?
- Your standards confuse me.
- Standartlarınız kafamı karıştırıyor.
- Your standards confuse me.
- Standartların kafamı karıştırıyor.
- His actions confuse me.
- Hareketleri kafamı karıştırıyor.
- I didn't want to confuse people.
- İnsanların kafasını karıştırmak istemedim.
- Tom is trying to confuse you.
- Tom kafanı karıştırmaya çalışıyor.
- I didn't want to confuse people.
- İnsanların kafalarını karıştırmak istemedim.
- Layla's conflicting testimony confused the court.
- Layla'nın çelişkili ifadeleri mahkemenin kafasını karıştırdı.
Show More (14)
|
3 |
confuse |
birbirine karıştırmak |
v. |
|
- We should not confuse two completely different debates.
- Tamamen farklı iki tartışmayı birbirine karıştırmamalıyız.
- I also wanted to urge you not to confuse issues, ladies and gentlemen.
- Ayrıca, hanımefendiler ve beyefendiler, konuları birbirine karıştırmamanız konusunda sizi uyarmak istiyorum.
- When it comes to emissions trading, we must be careful not to confuse two things.
- Emisyon ticareti söz konusu olduğunda iki şeyi birbirine karıştırmamaya dikkat etmeliyiz.
- We must make sure that these two things are not confused.
- Bu iki şeyin birbirine karıştırılmadığından emin olmalıyız.
- The causes of terrorism should not be confused with the means it employs.
- Terörizmin nedenleri ile kullandığı araçlar birbirine karıştırılmamalıdır.
- We must not confuse terrorism with peaceful protests, with legal and lawful protests by the citizen.
- Terörizm ile barışçıl protestoları, vatandaşların yasal ve hukuka uygun protestolarını birbirine karıştırmamalıyız.
- We operate under constitutional systems and the powers must not get confused.
- Anayasal sistemler altında faaliyet gösteriyoruz ve yetkiler birbirine karıştırılmamalıdır.
- Fact and fiction have been confused here.
- Burada gerçek ve kurgu birbirine karıştırılmıştır.
- No one would confuse the words 'transparent' and 'perspirant'.
- Hiç kimse 'transparan' ve 'perspiran' kelimelerini birbirine karıştırmaz.
- There is something obscene about confusing the two.
- Bu ikisini birbirine karıştırmanın müstehcen bir yanı var.
- To confuse them would be to give way to populist rhetoric.
- Bunları birbirine karıştırmak popülist söylemlere yol vermek olur.
- We should not confuse two different things here.
- Burada iki farklı şeyi birbirine karıştırmamalıyız.
- Those who say so confuse the cause with the effect.
- Bunu söyleyenler sebep ile sonucu birbirine karıştırıyor.
- Those who say so confuse the cause with the effect.
- Böyle söyleyenler sebep ile sonucu birbirine karıştırıyorlar.
- You should not confuse business with personal affairs.
- İş ile kişisel işleri birbirine karıştırmamalısınız.
- Don't confuse sugar with salt.
- Şeker ile tuzu birbiriyle karıştırma.
Show More (13)
|
4 |
confuse |
şaşırtmak |
v. |
|
- You're trying to confuse me.
- Beni şaşırtmaya uğraşıyorsun.
- Tom is trying to confuse you.
- Tom sizi şaşırtmaya çalışıyor.
- It'll confuse him.
- Onu şaşırtacak.
- Are you intentionally trying to confuse me?
- Bilerek beni şaşırtmaya mı çalışıyorsun?
Show More (1)
|
5 |
confuse |
yanıltmak |
v. |
|
- You're trying to confuse me.
- Beni yanıltmaya çalışıyorsun.
Show More (-2)
|