Tureng - hardly ever - Anglais Turc Phrases

Historique

	Anglais	Turc
1	hardly ever	neredeyse hiç	adv.
	Tom is hardly ever late for appointments. Tom randevularına neredeyse hiç geç kalmıyor. Tom hardly ever hugs Mary anymore. Tom artık Mary'ye neredeyse hiç sarılmıyor. Tom hardly ever goes to church. Tom neredeyse hiç kiliseye gitmez. I hardly ever wear pink. Neredeyse hiç pembe giymem. Tom hardly ever eats meat anymore. Tom artık neredeyse hiç et yemiyor. Tom hardly ever lies to me anymore. Tom artık bana neredeyse hiç yalan söylemiyor. I hardly ever go out nowadays. Bugünlerde neredeyse hiç dışarı çıkmıyorum. I hardly ever study at home. Evde neredeyse hiç ders çalışmam. I hardly ever go to church. Neredeyse hiç kiliseye gitmem. Tom hardly ever talks to Mary anymore. Tom artık Mary ile neredeyse hiç görüşmüyor. Tom says Mary hardly ever eats raisins. Tom, Mary'nin neredeyse hiç kuru üzüm yemediğini söylüyor. Tom hardly ever listens to music. Tom neredeyse hiç müzik dinlemez. Tom hardly ever complains to the boss. Tom patronuna neredeyse hiç şikayet etmez. I hardly ever win arguments. Ben neredeyse hiç tartışma kazanamıyorum. My parents hardly ever punished me for anything. Ailem beni neredeyse hiç cezalandırmadı. I hardly ever cry. Neredeyse hiç ağlamam. Tom hardly ever does that anymore. Tom bunu artık neredeyse hiç yapmıyor. Tom hardly ever buys things he doesn't need. Tom ihtiyacı olmayan şeyleri neredeyse hiç almaz. Tom hardly ever comes here anymore. Tom artık buraya neredeyse hiç gelmiyor. I hardly ever go out nowadays. Şu günlerde neredeyse hiç dışarı çıkmıyorum. Tom hardly ever breaks a promise. Tom neredeyse hiç sözünden dönmez. Tom said Mary hardly ever smiles anymore. Tom, Mary'nin artık neredeyse hiç gülümsemediğini söyledi. I hardly ever lose at chess. Satrançta neredeyse hiç kaybetmiyorum. I hardly ever complain. Neredeyse hiç şikayet etmem. Tom hardly ever loses his temper. Tom neredeyse hiç öfkelenmez. Tom hardly ever stays home on Saturdays. Tom cumartesi günleri neredeyse hiç evde kalmıyor. I hardly ever go out. Neredeyse hiç dışarı çıkmam. Tom hardly ever spends time with his children. Tom çocuklarıyla neredeyse hiç vakit geçirmiyor. I hardly ever ask questions. Ben neredeyse hiç soru sormam. Tom hardly ever speaks to me anymore. Tom artık benimle neredeyse hiç konuşmuyor. I hardly ever do this anymore. Artık bunu neredeyse hiç yapmıyorum. Tom hardly ever goes to bed before midnight. Tom neredeyse hiç gece yarısından önce yatmaz. Tom always eats breakfast, but Mary hardly ever does. Tom her zaman kahvaltı eder ama Mary neredeyse hiç etmez. I hardly ever speak French nowadays. Bugünlerde neredeyse hiç Fransızca konuşmuyorum. Tom hardly ever comes to visit Mary. Tom neredeyse hiç Mary'yi ziyarete gelmiyor. I hardly ever wear my red sweater. Kırmızı kazağımı neredeyse hiç giymiyorum. I hardly ever use cash anymore. Artık neredeyse hiç nakit kullanmıyorum. I hardly ever do that anymore. Artık onu neredeyse hiç yapmıyorum. Tom and I hardly ever speak to each other. Tom ve ben birbirimizle neredeyse hiç konuşmuyoruz. I hardly ever speak to Tom anymore. Tom'la artık neredeyse hiç konuşmuyorum. Tom hardly ever keeps his word. Tom neredeyse hiç sözünü tutmaz. She hardly ever sees him. Onu neredeyse hiç görmüyor. I hardly ever get sick. Neredeyse hiç hastalanmıyorum. Tom hardly ever comes here anymore. Tom artık neredeyse hiç buraya gelmiyor. You hardly ever talk to me. Benimle neredeyse hiç konuşmuyorsun. Tom hardly ever stays home on Saturdays. Tom cumartesi günleri evde neredeyse hiç kalmaz. I have a car, but I hardly ever use it. Bir arabam var ama neredeyse hiç kullanmıyorum. Tom hardly ever acts his age. Tom neredeyse hiç yaşına uygun davranmaz. I hardly ever go to museums. Neredeyse hiç müzelere gitmem. Tom hardly ever talks about himself. Tom kendisi hakkında neredeyse hiç konuşmaz. I hardly ever laugh. Neredeyse hiç gülmem. Tom hardly ever asks questions. Tom neredeyse hiç soru sormaz. It hardly ever snows here in the winter. Kışın burada neredeyse hiç kar yağmaz. Tom hardly ever kisses his wife anymore. Tom artık karısını neredeyse hiç öpmüyor. I hardly ever talk to my neighbors. Komşularımla neredeyse hiç konuşmam. You hardly ever work, do you? Neredeyse hiç çalışmıyorsun, değil mi? Kate hardly ever celebrates her birthday. Kate doğum gününü neredeyse hiç kutlamaz. I hardly ever ask questions. Neredeyse hiç soru sormam. Tom hardly ever speaks French to his mother. Tom annesiyle neredeyse hiç Fransızca konuşmaz. My parents hardly ever punished me for anything. Benim ebeveynlerim beni herhangi bir şey için neredeyse hiç cezalandırmadı. It hardly ever rains here. Burada neredeyse hiç yağmur yağmaz. Tom is hardly ever home on Mondays. Tom pazartesi günleri neredeyse hiç evde değildir. Tom and Mary hardly ever speak to each other. Tom ve Mary birbirleriyle neredeyse hiç konuşmuyorlar. Tom hardly ever laughs. Tom neredeyse hiç gülmez. He hardly ever works. O neredeyse hiç çalışmaz. You hardly ever laugh. Neredeyse hiç gülmüyorsun. I hardly ever wear a hat. Neredeyse hiç şapka takmam. I hardly ever walk to work. İşe neredeyse hiç yürümem. I hardly ever buy anything other than food. Yiyecek dışında neredeyse hiç bir şey almam. I hardly ever speak French. Neredeyse hiç Fransızca konuşmuyorum. I hardly ever remember my dreams. Ben rüyalarımı neredeyse hiç hatırlamam. I hardly ever remember dreams. Rüyaları neredeyse hiç hatırlamam. Tom hardly ever listens to the radio. Tom neredeyse hiç radyo dinlemez. I hardly ever go to museums. Neredeyse hiç müzeye gitmem. I hardly ever go out. Neredeyse hiç dışarı çıkmıyorum. We hardly ever talk to each other anymore. Artık birbirimizle neredeyse hiç konuşmuyoruz. I'm hardly ever at home on Mondays. Pazartesi günleri neredeyse hiç evde olmuyorum. We hardly ever see Tom anymore. Artık Tom'u neredeyse hiç görmüyoruz. I hardly ever read in bed. Neredeyse hiç yatakta okumam. Tom hardly ever does what you'd expect him to do. Tom ondan yapmasını beklediğiniz şeyleri neredeyse hiç yapmaz. Tom hardly ever leaves his room. Tom neredeyse hiç odasından çıkmaz. I hardly ever remember dreams. Ben rüyaları neredeyse hiç hatırlamam. I hardly ever need help. Neredeyse hiç yardıma ihtiyacım olmaz. Tom actually hardly ever studies. Tom aslında neredeyse hiç ders çalışmıyor. Tom hardly ever comes to visit Mary. Tom, Mary'yi neredeyse hiç ziyaret etmez. I hardly ever watched TV. Neredeyse hiç televizyon izlemedim. I hardly ever run into him. Neredeyse hiç karşılaşmıyoruz. Tom hardly ever cries. Tom neredeyse hiç ağlamaz. I hardly ever laugh. Ben neredeyse hiç gülmüyorum. I hardly ever listen to the radio anymore. Artık neredeyse hiç radyo dinlemiyorum. It hardly ever snows here in the winter. Buraya kışın neredeyse hiç kar yağmaz. Tom hardly ever goes to bed before midnight. Tom gece yarısından önce neredeyse hiç yatmaya gitmez. I hardly ever do this anymore. Bunu artık neredeyse hiç yapmıyorum. Tom hardly ever talks to Mary anymore. Tom artık Mary ile neredeyse hiç konuşmuyor. Tom is hardly ever home on Mondays. Tom pazartesi günleri neredeyse hiç evde olmaz. Tom hardly ever watches TV. Tom neredeyse hiç TV izlemez. Tom hardly ever does that anymore. Tom artık bunu neredeyse hiç yapmıyor. Tom hardly ever complains to the boss. Tom patrona neredeyse hiç şikayet etmez. Tom hardly ever loses his temper. Tom neredeyse hiç sinirlenmez. I hardly ever walk to work. Ben neredeyse hiç işe yürüyerek gitmem. Tom hardly ever sees Mary anymore. Tom artık Mary'yi neredeyse hiç görmüyor. I'm hardly ever late. Neredeyse hiç geç kalmam. I hardly ever go there anymore. Neredeyse hiç oraya gitmiyorum. Tom actually hardly ever studies. Tom aslında neredeyse hiç çalışmıyor. She hardly ever works. O neredeyse hiç çalışmaz. I hardly ever talk to Tom anymore. Tom'la artık neredeyse hiç konuşmuyorum. Tom hardly ever watches TV. Tom neredeyse hiç televizyon izlemez. I hardly ever do that anymore. Bunu artık neredeyse hiç yapmıyorum. I hardly ever go shopping alone. Neredeyse hiç yalnız alışverişe gitmem. Tom hardly ever talks about his work. Tom işi hakkında neredeyse hiç konuşmaz. Tom hardly ever goes out after dark. Tom hava karardıktan sonra neredeyse hiç dışarı çıkmaz. Tom hardly ever buys anything at this store. Tom bu mağazadan neredeyse hiç bir şey satın almaz. I hardly ever go shopping alone. Neredeyse hiç yalnız alışverişe çıkmam. You hardly ever smile. Neredeyse hiç gülümsemiyorsun. I hardly ever take my dog for a walk. Köpeğimi neredeyse hiç yürüyüşe çıkarmıyorum. Tom hardly ever goes to church. Tom kiliseye neredeyse hiç gitmez. I hardly ever speak French with anybody. Herhangi biriyle neredeyse hiç Fransızca konuşmuyorum. Tom hardly ever makes a mistake. Tom neredeyse hiç hata yapmaz. Tom hardly ever acts his age. Tom neredeyse hiç yaşına göre davranmıyor. I hardly ever kiss Tom anymore. Artık Tom'u neredeyse hiç öpmüyorum. Tom hardly ever speaks French anymore. Tom artık neredeyse hiç Fransızca konuşmuyor. Tom hardly ever talks to Mary. Tom Mary ile neredeyse hiç konuşmaz. You hardly ever complain. Neredeyse hiç şikayet etmiyorsun. I hardly ever drink instant coffee. Hazır kahve neredeyse hiç içmem. Tom hardly ever leaves his room. Tom odasından neredeyse hiç çıkmıyor. I hardly ever eat dessert. Neredeyse hiç tatlı yemem. Tom hardly ever speaks French. Tom neredeyse hiç Fransızca konuşmaz. I hardly ever speak French with anybody. Neredeyse hiç kimseyle Fransızca konuşmuyorum. I hardly ever watch TV anymore. Artık neredeyse hiç televizyon izlemiyorum. I hardly ever go to Boston. Neredeyse hiç Boston'a gitmem. I hardly ever drink instant coffee. Neredeyse hiç hazır kahve içmem. Tom hardly ever gets sick. Tom neredeyse hiç hastalanmıyor. Tom hardly ever talks to Mary. Tom, Mary ile neredeyse hiç konuşmuyor. I hardly ever watched TV. Neredeyse hiç TV izlemedim. You're hardly ever here anymore. Artık neredeyse hiç burada değilsin. Tom hardly ever speaks to Mary anymore. Tom artık Mary ile neredeyse hiç konuşmuyor. John has hardly ever gone to bed before midnight. John neredeyse hiç gece yarısından önce yatmamıştır. I hardly ever need help. Neredeyse hiç yardıma ihtiyacım yok. I hardly ever go to bed before midnight. Gece yarısından önce neredeyse hiç yatmam. Mary hardly ever kisses her husband anymore. Mary artık kocasını neredeyse hiç öpmüyor. Tom said that Mary hardly ever cries. Tom, Mary'nin neredeyse hiç ağlamadığını söyledi. Tom hardly ever works anymore. Tom artık neredeyse hiç çalışmıyor. We hardly ever see Tom anymore. Tom'u artık neredeyse hiç görmüyoruz. He hardly ever opens a book. Neredeyse hiç kitap açmaz. It hardly ever rains in the area. Bölgeye neredeyse hiç yağmur yağmıyor. Tom said Mary hardly ever does that. Tom, Mary'nin bunu neredeyse hiç yapmadığını söyledi. I hardly ever speak French anymore. Artık neredeyse hiç Fransızca konuşmuyorum. I hardly ever eat breakfast. Neredeyse hiç kahvaltı yapmam. I hardly ever lose at chess. Satrançta neredeyse hiç kaybetmem. I hardly ever speak French. Neredeyse hiç Fransızca konuşmam. She hardly ever works. Neredeyse hiç çalışmıyor. Tom hardly ever speaks to us anymore. Tom artık bizimle neredeyse hiç konuşmuyor. Tom said Mary hardly ever eats asparagus. Tom, Mary'nin neredeyse hiç kuşkonmaz yemediğini söyledi. Tom hardly ever loses at chess. Tom satrançta neredeyse hiç kaybetmez. I hardly ever go to Boston. Boston'a neredeyse hiç gitmem. I know that Tom hardly ever does that. Tom'un bunu neredeyse hiç yapmadığını biliyorum. It hardly ever rains in the area. Bölgede neredeyse hiç yağmur yağmaz. Tom hardly ever eats cucumbers. Tom neredeyse hiç salatalık yemez. I'm hardly ever at home on Mondays. Ben pazartesi günleri neredeyse hiç evde değilim. I hardly ever remember my dreams. Rüyalarımı neredeyse hiç hatırlamıyorum. Tom hardly ever eats with his family. Tom neredeyse hiç ailesiyle birlikte yemek yemiyor. Tom says Mary hardly ever does that. Tom, Mary'nin bunu neredeyse hiç yapmadığını söylüyor. Tom hardly ever gets sick. Tom neredeyse hiç hastalanmaz. Tom hardly ever kisses his children anymore. Tom artık çocuklarını neredeyse hiç öpmüyor. I hardly ever study at home. Evde neredeyse hiç ders çalışmıyorum. Tom hardly ever eats with his family. Tom ailesiyle neredeyse hiç yemek yemez. I hardly ever throw food away. Yemekleri neredeyse hiç çöpe atmam. I hardly ever listen to classical music anymore. Artık neredeyse hiç klasik müzik dinlemiyorum. I hardly ever cry. Neredeyse hiç ağlamıyorum. Tom doesn't know that I hardly ever do that. Tom bunu neredeyse hiç yapmadığımı bilmiyor. Tom hardly ever wears green. Tom neredeyse hiç yeşil giymez. Tom and I hardly ever speak to each other. Tom ve ben birbirimizle neredeyse hiç konuşmayız. I hardly ever wear a tie. Neredeyse hiç kravat takmam. It hardly ever rains there. Orada neredeyse hiç yağmur yağmaz. I hardly ever study French. Ben neredeyse hiç Fransızca çalışıyorum. Tom hardly ever talks to anyone. Tom neredeyse hiç kimseyle konuşmaz. I hardly ever watch TV anymore. Artık neredeyse hiç TV izlemiyorum. I hardly ever study French. Neredeyse hiç Fransızca çalışmıyorum. I hardly ever talk to anyone at work. İş yerinde neredeyse hiç kimseyle konuşmam. I hardly ever watch TV. Neredeyse hiç televizyon izlemiyorum. I'm hardly ever late. Neredeyse hiç geç kalmadım. I hardly ever swim. Neredeyse hiç yüzmüyorum. Tom hardly ever complains. Tom neredeyse hiç şikayet etmez. Tom is hardly ever at home. Tom neredeyse hiç evde olmuyor. I'm hardly ever home. Neredeyse hiç evde değilim. I hardly ever use my printer anymore. Yazıcımı artık neredeyse hiç kullanmıyorum. Tom hardly ever goes out after dark. Tom, karanlıktan sonra neredeyse hiç dışarıya çıkmaz. He hardly ever works. Neredeyse hiç çalışmıyor. I hardly ever laugh at Tom's jokes. Tom'un şakalarına neredeyse hiç gülmüyorum. I hardly ever read a newspaper. Neredeyse hiç gazete okumam. Tom always eats breakfast, but Mary hardly ever does. Tom her zaman kahvaltı yapar ama Mary neredeyse hiç yapmaz. I hardly ever wear my red sweater. Kırmızı süveterimi neredeyse hiç giymem. Tom hardly ever talks. Tom neredeyse hiç konuşmaz. I've hardly ever done that. Onu neredeyse hiç yapmadım. I hardly ever work anymore. Artık neredeyse hiç çalışmıyorum. I hardly ever go to bed before midnight. Neredeyse hiç gece yarısından önce yatmam. I hardly ever go there anymore. Artık oraya neredeyse hiç gitmiyorum. I hardly ever read in bed. Neredeyse hiç yatakta kitap okumam. He hardly ever opens a book. O, neredeyse hiç kitap açmaz. Tom seems to hardly ever get his homework done on time. Tom ödevlerini neredeyse hiç zamanında yapmıyor gibi görünüyor. I hardly ever talk to anyone at work. İş yerinde neredeyse hiç kimseyle konuşmuyorum. Tom said that Mary hardly ever does that. Tom, Mary'nin bunu neredeyse hiç yapmadığını söyledi. I hardly ever see Tom anymore. Tom'u artık neredeyse hiç görmüyorum. I hardly ever see this kind of thing anymore. Artık bu tür şeyleri neredeyse hiç görmüyorum. I hardly ever run into Tom. Tom'a neredeyse hiç rastlamıyorum. I have a car, but I hardly ever use it. Arabam var, ama neredeyse hiç kullanmıyorum. Show More (203)
2	hardly ever	hemen hemen hiç	adv.
	I hardly ever get sick. Ben hemen hemen hiç hastalanmıyorum. I hardly ever throw food away. Ben yiyecekleri hemen hemen hiç çöpe atmam. I hardly ever use cash anymore. Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum. Tom hardly ever speaks to me anymore. Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor. Show More (1)