heavily - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
heavily ağır adv.
  • These aspects do not appear to weigh so heavily in the arguments deployed prior to the Barcelona Summit.
  • Barselona Zirvesi öncesinde ortaya konan argümanlarda bu hususlar çok ağır basmıyor gibi görünüyor.
  • The interests of the individual Member States weigh heavily.
  • Münferit Üye Devletlerin çıkarları ağır basmaktadır.
  • The implementation of those lines has been heavily criticised in the past.
  • Bu hatların uygulanması geçmişte ağır eleştirilere maruz kalmıştır.
Show More (27)
heavily çok adv.
  • Therefore, we need to invest much more heavily in these areas.
  • Dolayısıyla bu alanlara çok daha fazla yatırım yapmamız gerekmektedir.
  • Therefore, we need to invest much more heavily in these areas.
  • Dolayısıyla bu alanlara çok daha fazla yatırım yapmamız gerekiyor.
  • Tom's mother relies heavily on him to do her shopping and household chores.
  • Tom'un annesi alışveriş ve ev işleri konusunda ona çok güveniyor.
Show More (24)
heavily ağır bir şekilde adv.
  • And yet we have criticised accession countries heavily for their treatment of the Roma people.
  • Yine de katılım ülkelerini Romanlara yönelik muameleleri nedeniyle ağır bir şekilde eleştirdik.
  • Their fate is often heavily marked by history.
  • Kaderleri genellikle tarih tarafından ağır bir şekilde belirlenmiştir.
  • Agriculture in particular is very heavily subsidised compared to every other industry in the European Union.
  • Özellikle tarım, Avrupa Birliği'ndeki diğer tüm sektörlere kıyasla çok ağır bir şekilde sübvanse edilmektedir.
Show More (4)
heavily aşırı derecede adv.
  • Tom has been drinking heavily.
  • Tom aşırı derecede içiyor.
  • It is raining heavily.
  • Aşırı derecede yağmur yağıyor.
  • Her husband is heavily dependent on drugs.
  • Kocası aşırı derecede uyuşturucu bağımlısıdır.
Show More (2)
heavily şiddetle adv.
  • We were late for school because it rained heavily.
  • Şiddetle yağmur yağdığı için okula geç kaldık.
  • Lately it has been raining heavily in the capital.
  • Son zamanlarda başkentte şiddetle yağmur yağıyor.
  • The game would not have been called off if it hadn't rained so heavily.
  • Eğer çok şiddetle yağmur yağmasaydı oyun iptal edilmezdi.
Show More (0)
heavily ağır şekilde adv.
  • The building was heavily damaged by fire.
  • Bina, yangında ağır şekilde hasar gördü.
Show More (-2)