| 1 |
hole |
delik |
n. |
|
- A nail tore a hole in James's trousers.
- Bir çivi James'in pantolonunda bir delik açtı.
- John finally managed to get the ball into the hole.
- John sonunda topu deliğe sokmayı başardı.
- The first hole is 85 meters away from the starting point.
- İlk delik başlangıç noktasından 85 metre uzakta.
- No holes in the Budget are stopped if we cut back on art and culture; we are just the poorer thereby.
- Sanat ve kültürden kısarsak bütçedeki delikler kapanmaz; sadece daha fakir oluruz.
- With deep-bore holes or pipes for transportation, our ability as a donor is quite fantastic.
- Derin sondaj delikleri ya da taşıma için borularla, bir bağışçı olarak kabiliyetimiz oldukça harika.
- No holes in the Budget are stopped if we cut back on art and culture; we are just the poorer thereby.
- Sanat ve kültürden kısıntıya gidersek bütçedeki delikler kapanmaz; sadece daha fakir oluruz.
- I had a hole in my pocket.
- Cebimde bir delik vardı.
- Tom was wearing an old t-shirt with holes in it.
- Tom'un üzerinde delikleri olan eski bir tişört vardı.
- There is a big hole in your stocking.
- Çorabında büyük bir delik var.
- There are holes in the floor.
- Yerde delikler var.
- There's a hole in the roof.
- Çatıda bir delik var.
- There's a hole in this.
- Bunda bir delik var.
- That hole should be filled, not covered.
- O delik doldurulmalı, kapatılmamalı.
- This bucket has a hole in it.
- Bu kovanın içinde bir deliği var.
- I just want to crawl into a hole and hide.
- Sadece bir deliğe girip saklanmak istiyorum.
- There's a hole in the ceiling.
- Tavanda bir delik var.
- We've got to fill this hole with something.
- Bu deliği bir şeyle kapatmalıyız.
- There is a hole in the window.
- Pencerede bir delik var.
- This bucket has a hole in it.
- Bu kovada bir delik var.
- My sock has a hole in it.
- Çorabımın içinde bir delik var.
- The glove has a hole in the thumb.
- Eldivenin başparmağında bir delik var.
- Tom has a hole in his sock.
- Tom'un çorabında bir delik var.
- The wall has a large hole in it.
- Duvarda büyük bir delik var.
- There's a hole in this bucket.
- Bu kovada bir delik var.
- Golf courses have either 9 or 18 holes.
- Golf sahalarında ya 9 ya da 18 delik vardır.
- This stone has a hole in the center.
- Bu taşın ortasında bir delik var.
- There is a hole in your sock.
- Çorabında bir delik var.
- Have your ever followed the White Rabbit to its hole?
- Hiç Beyaz Tavşan'ı deliğine kadar takip ettiniz mi?
- This stone has a hole in the center.
- Bu taşın ortasında bir deliği var.
- I've worn holes in my socks.
- Çoraplarımda delikler var.
- The Belize barrier reef is the largest barrier reef in the northern hemisphere and is also famous for the Great Blue Hole, a popular diving spot.
- Belize bariyer resifi kuzey yarımküredeki en büyük bariyer resifidir ve popüler bir dalış noktası olan Büyük Mavi Delik ile de ünlüdür.
- I got a hole in my jeans.
- Kotumda bir delik var.
- There is a hole in his sock.
- Çorabında bir delik var.
- There's a hole in my sock.
- Çorabımda bir delik var.
- I found holes here and there.
- Orada burada delikler buldum.
- She plugged up a hole.
- Bir deliği tıkadı.
- There's a big hole in your sock.
- Çorabında büyük bir delik var.
- He noticed a hole in his jacket, but he tried to ignore it.
- Ceketinde bir delik farketti ama görmezden gelmeye çalıştı.
- A pocket with a hole in it will never be full.
- İçinde delik olan bir cep asla dolmaz.
- I found holes here and there.
- Tek tük delikler buldum.
- There were holes here and there.
- Orada burada delikler vardı.
- We must find something to plug up this hole.
- Bu deliği kapatacak bir şey bulmalıyız.
- There are holes in the roof.
- Çatıda delikler var.
- I keep my money in a hole behind a painting in my bedroom.
- Paramı yatak odamdaki tablonun arkasındaki bir delikte saklıyorum.
- Look through that hole and tell me what you see.
- Şu delikten bak ve bana ne gördüğünü söyle.
- My sock has a hole in it.
- Çorabımda bir delik var.
- If a mouse only has one hole, it will soon perish.
- Eğer bir farenin sadece bir deliği varsa, yakında yok olacaktır.
- There's a hole in the bag.
- Çantada bir delik var.
- There's a huge hole in the wall.
- Duvarda büyük bir delik var.
- The lizard climbed along the wall and went into a hole.
- Kertenkele duvar boyunca tırmandı ve bir deliğe girdi.
- There's a hole in the bottom of the bucket.
- Kovanın dibinde bir delik var.
- There's a huge hole in the wall.
- Duvarda kocaman bir delik var.
- Money burns a hole in Linda's pocket.
- Linda'nın cebi delik.
- There's a hole in my coat.
- Paltomda bir delik var.
- The man peeped through a hole in the wall.
- Adam duvardaki bir delikten gözetledi.
- Tom was wearing an old t-shirt with holes in it.
- Tom delikleri olan eski bir tişört giyiyordu.
- There is a large hole in the wall.
- Duvarda büyük bir delik vardır.
- There is a large hole in the wall.
- Duvarda büyük bir delik var.
- Golf courses have either 9 or 18 holes.
- Golf sahaları ya 9 ya da 18 deliğe sahiptir.
- There are holes in the heels of these socks.
- Bu çorapların topuklarında delikler var.
- There's a hole in the floor.
- Yerde bir delik var.
- If a mouse only has one hole, it will soon perish.
- Bir farenin sadece tek bir deliği varsa, kısa sürede ölür.
- There's a hole in the floor.
- Zeminde bir delik var.
- Be careful; there's a hole in the road!
- Dikkatli ol, yolda bir delik var!
- There is a hole in his sock.
- Onun çorabında bir delik var.
- He noticed a hole in his jacket, but he tried to ignore it.
- Ceketinde bir delik olduğunu fark etti ama görmezden gelmeye çalıştı.
- I've worn holes in my socks.
- Delik çoraplarımı giydim.
- Look through that hole and tell me what you see.
- O delikten bak ve bana ne gördüğünü söyle.
- The Belize barrier reef is the largest barrier reef in the northern hemisphere and is also famous for the Great Blue Hole, a popular diving spot.
- Belize set resifi, kuzey yarımküredeki en büyük set resifidir ve aynı zamanda popüler bir dalış noktası olan Büyük Mavi Delikle de ünlüdür.
- There is a hole in Jon's sock.
- Jon'un çorabında bir delik var.
- Tom got holes in his socks from not cutting his toenails.
- Tom'un ayak tırnaklarını kesmediği için çoraplarında delikler oluştu.
- There's a hole in this sock.
- Bu çorapta bir delik var.
- I keep my money in a hole behind a painting in my bedroom.
- Paramı yatak odamdaki bir tablonun arkasındaki bir delikte saklıyorum.
- We must find something to plug up this hole.
- Bu deliği tıkamak için bir şey bulmalıyız.
- I just want to crawl into a hole and die.
- Sadece bir deliğe girip ölmek istiyorum.
- I just want to crawl into a hole and never come out.
- Bir deliğe girip hiç çıkmamak istiyorum.
- I've botched things up so bad I wish I could find a hole to climb into.
- İşleri o kadar berbat ettim ki, keşke içine girecek bir delik bulabilsem.
- The lizard climbed along the wall and went into a hole.
- Kertenkele duvar boyunca tırmandı ve bir deliğe gitti.
Show More (75)
|
| 2 |
hole |
çukur |
n. |
|
- Emma broke her leg because of a big hole in the pavement.
- Emma kaldırımdaki büyük bir çukur yüzünden bacağını kırdı.
- Be careful; there's a hole in the road!
- Dikkatli ol; yolda bir çukur var!
- The hole is big enough.
- Çukur yeterince büyük.
- I was the one who dug this hole.
- Bu çukuru ben kazdım.
- Tom, be careful you don't fall in the hole.
- Tom, çukura düşmemeye dikkat et.
- There's a big hole.
- Büyük bir çukur var.
- Tom dumped Mary's body into the hole he had dug previously.
- Tom, Mary'nin cesedini daha önce kazdığı çukura attı.
- After the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
- Depremin ardından, insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.
- I fell into a hole.
- Bir çukura düştüm.
- The hole is two meters across.
- Çukur, iki metre genişliğindedir.
- Tom filled up the hole.
- Tom çukuru doldurdu.
- Tom and I were the ones who dug this hole.
- Bu çukuru Tom ve ben kazdık.
- That hole should be filled, not covered.
- O çukur doldurulmalı, kapatılmamalı.
- Show me the hole.
- Bana çukuru göster.
- The runner jumped over the hole in the ground.
- Koşucu yerdeki çukurun üzerinden atladı.
- Tom, be careful you don't fall in the hole.
- Tom, çukura düşmemek için dikkatli ol.
- After the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
- Depremden sonra insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.
- If you find yourself in a hole, stop digging.
- Kendini bir çukurda bulursan kazmayı bırak.
- If you find yourself in a hole, stop digging.
- Kendinizi bir çukurda bulursanız, kazmayı bırakın.
- There's a hole in the floor.
- Zeminde bir çukur var.
- The hole is about five feet across.
- Çukur, yaklaşık bir buçuk metre genişliğindedir.
- We've got to fill this hole with something.
- Bu çukuru bir şeyle doldurmak zorundayız.
Show More (19)
|
| 3 |
hole |
boşluk |
n. |
|
- Her father's death caused a big hole in her life.
- Babasının ölümü hayatında büyük bir boşluk yarattı.
- The easiest way to fill that hole is to get this business sorted out as quickly as possible.
- Bu boşluğu doldurmanın en kolay yolu, bu işi mümkün olduğunca çabuk halletmektir.
- There's a big hole.
- Büyük bir boşluk var.
Show More (0)
|
| 4 |
hole |
yer |
n. |
|
- The old quarry is now a popular swimming hole.
- Eski taş ocağı şimdi popüler bir yüzme yeri.
- The old quarry is now a popular swimming hole.
- Eski taş ocağı şimdi popüler bir yüzme yeridir.
Show More (-1)
|
| 5 |
hole |
oyuk |
n. |
|
- The children made a small hole in the ground for their game of marbles.
- Çocuklar bilye oyunları için yerde küçük bir oyuk açtılar.
- The children made a small hole in the ground for their game of marbles.
- Çocuklar meşe oyunları için yerde küçük bir oyuk açtılar.
Show More (-1)
|
| 6 |
hole |
eksiklik |
n. |
|
- The design of the new software was full of holes.
- Yeni yazılımın tasarımı eksikliklerle doluydu.
Show More (-2)
|
| 7 |
hole |
yuva |
n. |
|
- The hound was pointing towards a fox hole.
- Tazı bir tilki yuvasını işaret ediyordu.
Show More (-2)
|
| 8 |
hole |
iğrenç yer |
n. |
|
- The only thing I want now is to get out of this hole.
- Şu anda istediğim tek şey bu iğrenç yerden çıkmak.
Show More (-2)
|
| 9 |
hole |
deliğe sokmak |
v. |
|
- She holed the ball in one shot.
- Tek atışta topu deliğe soktu.
Show More (-2)
|
| 10 |
hole |
hücre |
n. |
|
- During his detention, Tom spent several months in the hole.
- Tutukluluğu sırasında Tom hücrede birkaç ay geçirdi.
Show More (-2)
|
