|
- We have not hurried this decision.
- Bu kararı vermekte acele etmedik.
- So, you should not hurry in choosing channels for marketing your products or services.
- Dolayısıyla, ürün veya hizmetlerinizi pazarlamak için kanal seçemede acele etmemelisiniz.
- Andreas wondered very much why I was in such a hurry.
- Andreas neden bu kadar acele ettiğimi çok merak ediyordu.
- Andreas wondered very much why I was in such a hurry.
- Andreas neden bu kadar acele ettiğimi çok merak etti.
- Some comrades are too much of a hurry to effect the transition to the second phase of communism.
- Bazı yoldaşlar komünizmin ikinci aşamasına geçişi gerçekleştirmek konusunda çok acele ediyor.
- Andreas wondered very much why I was in such a hurry.
- Andreas neden acele ettiğimi o kadar çok merak etti ki.
- So, you should not hurry in choosing channels for marketing your products or services.
- Dolayısıyla, ürünlerinizi veya hizmetlerinizi pazarlamak için kanal seçerken acele etmemelisiniz.
- So, you should not hurry in choosing channels for marketing your products or services.
- Bu nedenle ürün veya hizmetlerinizi pazarlamak için kanal seçerken acele etmemelisiniz.
- He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
- I had enough time, so I didn't need to hurry.
- Yeteri kadar zamanım vardı, bu yüzden acele etmeme gerek yoktu.
- Tom hurried to make up for lost time.
- Tom kayıp zamanı telafi etmek için acele etti.
- He hurried on to make up for lost time.
- O, kayıp zamanı telafi etmek için acele etti.
- You need not have hurried so much.
- Bu kadar acele etmene gerek yoktu.
- Let's hurry so as not to waste time.
- Zamanı boşa harcamamak için acele edelim.
- Tom hurried to keep up with Mary.
- Tom, Mary'ye yetişmek için acele etti.
- Tell her to hurry back.
- Ona acele etmesini söyle.
- Why is Tom in such a hurry?
- Tom neden bu kadar acele ediyor?
- She hurried so she wouldn't be late.
- Geç kalmamak için acele etti.
- Why are you in such a hurry?
- Sen neden bu kadar acele ediyorsun?
- Come on, guys, let's hurry.
- Haydi çocuklar, acele edelim.
- Don't be in too much of a hurry.
- Bu kadar acele etme.
- You better hurry.
- Acele etsen iyi olur.
- Tom felt that there was no need to hurry.
- Tom acele etmeye gerek olmadığını düşündü.
- Tom hurried to get the horses out of the barn.
- Tom atları ahırdan çıkarmak için acele etti.
- Don't hurry, be happy!
- Acele etme, mutlu ol!
- We're going to be late if we don't hurry.
- Acele etmezsek geç kalacağız.
- Tom is going to be late if he doesn't hurry.
- Tom acele etmezse geç kalacak.
- If you don't hurry, you'll be late.
- Acele etmezsen geç kalırsın.
- If you don't hurry, you'll be late.
- Acele etmezsen geç kalacaksın.
- You'd better hurry or there won't be anything left to buy.
- Acele etsen iyi olur yoksa alacak bir şey kalmayacak.
- You'd better hurry, otherwise you won't get there before dark.
- Acele etsen iyi olur, aksi takdirde hava kararmadan önce oraya varamayacaksın.
- If we don't hurry, we'll miss our train.
- Acele etmezsen trenimizi kaçırırız.
- You must hurry.
- Acele etmelisin.
- Now please hurry.
- Şimdi lütfen acele edin.
- You won't get there on time if you don't hurry.
- Acele etmezseniz zamanında oraya varmayacaksınız.
- You need to hurry.
- Acele etmelisin.
- We've really got to hurry.
- Gerçekten acele etmek zorundayız.
- We need not have hurried.
- Acele etmemize gerek yoktu.
- I hurried and managed to catch the bus.
- Acele ettim ve otobüsü yakaladım.
- You don't need to be in such a hurry.
- Bu kadar acele etmene gerek yok.
- Don't be in too much of a hurry.
- Çok fazla acele etme.
- I suggest you hurry.
- Acele etmenizi öneririm.
- Come on, let's hurry.
- Hadi, acele edelim.
- I hurried.
- Ben acele ettim.
- We'd better hurry.
- Acele etsek iyi olur.
- We'd better hurry then.
- Öyleyse, acele etsek iyi olur.
- I said we don't have to hurry.
- Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
- Tom seemed to be in a big hurry to do that.
- Tom bunu yapmak için çok acele ediyor gibiydi.
- If you want to see Tom, you have to hurry.
- Tom'u görmek istiyorsan acele etmelisin.
- Let's hurry so we can catch the bus.
- Otobüse yetişebilmek için acele edelim.
- Tell Tom there's no need to hurry.
- Tom'a acele etmeye gerek olmadığını söyle.
- I had to hurry.
- Acele etmek zorundaydım.
- We hurried, so we didn't miss the last bus.
- Acele ettik, böylece son otobüsü kaçırmadık.
- Don't hurry, we have the whole afternoon to shop.
- Acele etme, alışveriş için bütün öğleden sonra vaktimiz var.
- There's no need to hurry.
- Acele etmeye gerek yok.
- We were hurrying in order to make up for the wasted time.
- Kaybolan zamanı telafi etmek için acele ediyorduk.
- I hurried in order to catch the first train.
- İlk treni yakalamak için acele ettim.
- If only I hadn't been in such a hurry!
- Keşke böyle acele etmeseydim!
- I'm going to miss my bus if I don't hurry.
- Acele etmezsem otobüsü kaçıracağım.
- I won't make you hurry.
- Sana acele ettirmeyeceğim.
- If you don't hurry, you won't get there before dark.
- Acele etmezsen hava kararmadan oraya varamazsın.
- She made me hurry.
- Beni acele ettirdi.
- You'd better hurry, otherwise you won't get there before dark.
- Acele etsen iyi olur, yoksa hava kararmadan oraya varamazsın.
- You'd better hurry, otherwise you'll miss the train.
- Acele etsen iyi olur, yoksa treni kaçıracaksın.
- Tom doesn't need to hurry.
- Tom'un acele etmesine gerek yoktur.
- We were delayed by traffic congestion, so we had to hurry.
- Biz trafik sıkışıklığı nedeniyle geciktik, bu yüzden acele etmek zorunda kaldık.
- Could you just hurry?
- Acele eder misin?
- Tom told Mary to hurry.
- Tom, Mary'ye acele etmesini söyledi.
- You'll catch the bus if you hurry.
- Acele edersen otobüsü yakalarsın.
- Tom hurried toward the elevator.
- Tom asansöre doğru acele etti.
- No matter how much you hurry your effort is just a drop in the bucket.
- Ne kadar acele edersen et, çaban sadece okyanusta bir damla.
- We hurried to catch the bus.
- Biz otobüse yetişmek için acele ettik.
Show More (70)
|
|
- There is no hurry, therefore, no drama, no cause for despair or distress.
- Dolayısıyla aceleye, dramaya, umutsuzluğa ya da sıkıntıya neden olacak bir durum yoktur.
- I'm not in that much of a hurry.
- O kadar da acelem yok.
- I'm in no hurry to go home.
- Eve gitmek için hiç acelem yok.
- What's your hurry?
- Acelen ne?
- We're in no hurry to do that.
- Bunu yapmak için acelemiz yok.
- We're in no hurry to do that.
- Onu yapmak için hiç acelemiz yok.
- Tom is in no hurry, is he?
- Tom'un acelesi yok, değil mi?
- I'm not in any hurry to do that.
- Bunu yapmak için hiç acelem yok.
- Tom was in no particular hurry.
- Tom'un acelesi yoktu.
- What's all the hurry?
- Bu acele ne?
- Tom seemed to be in a big hurry.
- Tom'un acelesi var gibiydi.
- I can't see what the hurry is.
- Aceleye ne gerek var ki?
- I'm in no hurry to leave.
- Benim ayrılmak için hiç acelem yok.
- You seem like you're in a big hurry.
- Büyük bir acelen var gibi görünüyorsun.
- I'm in no hurry.
- Benim hiç acelem yok.
- I'm in no hurry to do it.
- Onu yapmak için acelem yok.
- Tom didn't seem to be in any hurry.
- Tom'un acelesi var gibi görünmüyordu.
- Are we in any particular hurry?
- Özellikle acelemiz var mı?
- Why the big hurry?
- Bu büyük acele niye?
- Tom is in a big hurry, isn't he?
- Tom'un büyük bir acelesi var, değil mi?
- What's your hurry, Tom?
- Acelen ne, Tom?
- You seem to be in an awful hurry.
- Fena halde acelen var gibi.
- Tom was in a big hurry.
- Tom'un çok acelesi vardı.
- Tom is in no hurry to retire.
- Tom'un emekli olmak için acelesi yok.
Show More (21)
|
