|
- It is highly complicated to find the money for this in time.
- Bunun için gerekli parayı zamanında bulmak oldukça karmaşıktır.
- What we were able to avert in time then is happening today.
- O zaman zamanında önleyebildiğimiz şey bugün gerçekleşiyor.
- It will be ready in time for the 2003 International Women's Day.
- Bu fon 2003 Uluslararası Kadınlar Günü için zamanında hazır olacaktır.
- No Member State adopted transposition legislation in time or notified the Commission hereof in time.
- Hiçbir Üye Devlet iç hukuka aktarma mevzuatını zamanında kabul etmemiş veya Komisyona zamanında bildirmemiştir.
- Because of a misunderstanding, that request was not made in time.
- Bir yanlış anlaşılma nedeniyle bu talep zamanında yapılmamıştır.
- The Commission said it could not submit one in time.
- Komisyon, zamanında bir tane sunamayacağını söyledi.
- I think they are in the House and will arrive in time.
- Sanırım Meclis'teler ve zamanında gelecekler.
- These actions are very important and have been implemented in time.
- Bu eylemler çok önemlidir ve zamanında uygulanmıştır.
- It would have been better if the political leadership we are now beginning to talk about had been assumed in time.
- Şimdi bahsetmeye başladığımız siyasi liderlik zamanında üstlenilmiş olsaydı daha iyi olurdu.
- This study will be available in time for the interim review of the structural fund period in 2003.
- Bu çalışma, 2003 yılında yapısal fon döneminin ara gözden geçirmesi için zamanında hazır olacaktır.
- Of all our written questions, not one was answered in time.
- Yazılı sorularımızdan hiçbiri zamanında yanıtlanmadı.
- The rapporteur has also quite rightly stated that Parliament was not heard in time regarding the guidelines.
- Raportör de haklı olarak Parlamentonun kılavuz ilkeler konusunda zamanında bilgilendirilmediğini ifade etmiştir.
- Let us begin this discussion in time.
- Bu tartışmaya zamanında başlayalım.
- Respect for these rights can only exist in times of peace.
- Bu haklara saygı sadece barış zamanında söz konusu olabilir.
- Will you make it in time?
- Zamanında yetişecek misin?
- If you don't make it back in time for the meeting, I'll kill you.
- Eğer toplantıya zamanında yetişemezsen, seni öldürürüm.
- But for your help, we should not have finished in time.
- Yardımınız olmasaydı, zamanında bitiremezdik.
- Being lucky, he was in time for the train.
- Şanslı olduğu için trene zamanında yetişti.
- Were you able to get there in time?
- Zamanında varabildiniz mi?
- Tom may not make it in time for the meeting.
- Tom toplantıya zamanında yetişemeyebilir.
- We were unable to finish our homework in time.
- Ödevimizi zamanında bitiremedik.
- We weren't able to reach Tom in time.
- Tom'a zamanında ulaşamadık.
- Tom didn't get to school in time.
- Tom okula zamanında varmadı.
- Tom won't be able to get there in time.
- Tom oraya zamanında varamaz.
- We can't come home in time.
- Biz eve zamanında gelemeyiz.
- We were unable to finish our homework in time.
- Ev ödevimizi zamanında bitiremedik.
- I was in time for the train.
- Trene zamanında yetiştim.
- You should apologize to Dad for not coming home in time for supper.
- Akşam yemeği için eve zamanında gelmediğinden dolayı babandan özür dilemelisin.
- Tom didn't stop the car in time.
- Tom arabayı zamanında durduramadı.
- I do hope we get there in time.
- Oraya zamanında varacağımızı umuyorum.
- Tom managed to get there in time.
- Tom oraya zamanında varmayı başardı.
- Tom made it back in time for dinner.
- Tom akşam yemeği için zamanında geri döndü.
- I couldn't get there in time.
- Oraya zamanında varmayı başaramadım.
- If you get up early, you can be in time for school.
- Erken kalkarsan, okula zamanında yetişebilirsin.
- I arrived in time.
- Ben zamanında geldim.
- I almost didn't get there in time.
- Neredeyse zamanında yetişemiyordum.
- Tom was in time for his appointment.
- Tom randevu için zamanında geldi.
- They'll never reach us in time.
- Onlar bize zamanında ulaşamazlar.
- We won't be able to arrive home in time.
- Biz zamanında eve varamayacağız.
- Tom didn't make it in time.
- Tom zamanında yetişemedi.
- I'll never make it in time.
- Onu asla zamanında yapmayacağım.
- I want you home in time for dinner.
- Akşam yemeği için zamanında evde olmanı istiyorum.
- Does someone know how to earn money in time of crisis?
- Kriz zamanında nasıl para kazanılacağını bilen var mı?
- Tom managed to finish writing his report in time.
- Tom raporunu yazmayı zamanında bitirebildi.
- I'll be back in time.
- Ben zamanında döneceğim.
- Tom drove all night to get to Boston in time for today's meeting.
- Bugünkü toplantı için zamanında Boston'a varmak için Tom bütün gece araba sürdü.
- He was in time for the appointment.
- Randevuya zamanında geldi.
- If I hadn't had your cooperation, I couldn't have finished the work in time.
- Eğer senin desteğini almasaydım, işi zamanında bitiremezdim.
- There is no way we will get there in time.
- Oraya zamanında varmamızın imkanı yok.
- Since I walked very fast, I was in time for the last train.
- Çok hızlı yürüdüğüm için son trene zamanında yetişebildim.
- Tom might not be here in time.
- Tom zamanında burada olmayabilir.
- Tom didn't get to school in time.
- Tom okula zamanında gidemedi.
- Tom was in time for his appointment.
- Tom randevusuna zamanında geldi.
- I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.
- Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.
- Can she come in time?
- O zamanında gelebilir mi?
- I hope all of them will come in time.
- Hepsinin zamanında geleceğini umuyorum.
- He took a taxi to get there in time.
- Oraya zamanında varmak için taksi tuttu.
- He was in time for school.
- Okula zamanında geldi.
- He worked all night so that he could get the job done in time.
- İşi zamanında bitirebilmek için bütün gece çalıştı.
- I assume that was the only way to get the job done in time.
- İşi zamanında yaptırmanın tek yolunun o olduğunu varsayıyorum.
- Had you run all the way, you'd have got there in time.
- Tüm yolu koşmuş olsaydın, oraya zamanında varmış olurdun.
- He usually comes in time.
- O genellikle zamanında gelir.
- I didn't stop the car in time.
- Arabayı zamanında durdurmadım.
- I think we'll get there in time if we don't get caught in a traffic jam.
- Eğer trafik sıkışıklığına yakalanmazsak oraya zamanında varacağımızı düşünüyorum.
- It's possible that we won't be able to get to Boston in time for the wedding.
- Düğün için zamanında Boston'a varamayacağımız olasıdır.
- If we don't leave soon, we'll won't get there in time.
- Hemen gitmezsek, zamanında oraya varamayacağız.
- Hurry up, and you will be in time for school.
- Acele et ki okula zamanında varasın.
- I managed to get there in time.
- Oraya zamanında varmayı başardım.
- I should be home in time for dinner.
- Akşam yemeği için zamanında evde olmam gerekir.
- You should apologize to your father for not getting home in time for dinner.
- Akşam yemeği için zamanında eve gitmediğin için babandan özür dilemelisin.
- I think we'll get there in time if we don't get caught in a traffic jam.
- Bir trafik sıkışıklığı yakalanmazsak, sanırım zamanında orada olacağız.
- Tom tried his hardest to get there in time.
- Tom zamanında oraya varmak için elinden geleni yaptı.
- Tom had to work really hard to finish it in time.
- Tom onu zamanında bitirmek için gerçekten çok çalışmak zorunda kaldı.
- I didn't get there in time.
- Oraya zamanında varamadım.
- To tell the truth, I couldn't finish it in time.
- Doğruyu söylemek gerekirse, zamanında bitiremedim.
- I'll try my best to finish it in time.
- Onu zamanında bitirmek için elimden geleni yapacağım.
- I'll be back in time for my mother's birthday.
- Annemin doğum günü için zamanında döneceğim.
- You may rely on my coming in time.
- Zamanında geleceğime güvenebilirsiniz.
- If you don't miss the train, you'll get there in time.
- Treni kaçırmazsan, zamanında varırsın.
- If it had not been for the accident, we would have been in time.
- Eğer kaza olmasaydı, zamanında yetişirdik.
- Tom left his work half done so he could get to the station in time.
- Tom istasyona zamanında gidebilmek için işini yarım bıraktı.
- If I had not overslept, I would have been in time for school.
- Uyuyakalmamış olsaydım, okula zamanında yetişmiş olurdum.
- Tom got to the station in time to catch the train he wanted to catch.
- Tom yakalamak istediği treni yakalamak için zamanında istasyona gitti.
- I can't get ready in time.
- Zamanında hazırlanamam.
- There is no way we will get there in time.
- Zamanında oraya ulaşmamızın bir yolu yok.
Show More (82)
|
|
- The ill-concealed agenda is the desire for a common EU military which in time will be able to supersede NATO.
- Gizlenmeyen gündem, zamanla NATO'nun yerini alabilecek ortak bir AB ordusu kurma arzusudur.
- However, it had to remain an experiment, limited in time.
- Ancak bu, zamanla sınırlı bir deney olarak kalmalıydı.
- The Commission can accept such a clause and welcomes the fact that it is limited in time.
- Komisyon böyle bir maddeyi kabul edebilir ve bunun zamanla sınırlı olmasını memnuniyetle karşılar.
- In time, the family and friends will pass away too.
- Zamanla aile ve arkadaşlar da vefat edecek.
- The novelty wears off in time.
- Yenilik zamanla kaybolur.
- In time, I'm sure Tom will forgive you.
- Zamanla, Tom'un seni affedeceğinden eminim.
- The novelty wears off in time.
- Her yenilik zamanla solar.
- In time, I'm sure Tom will forgive you.
- Zamanla Tom'un seni affedeceğine eminim.
- In time, she came to love him.
- Zamanla kadın da onu sevmeye başladı.
Show More (6)
|