| 1 |
master |
efendi |
n. |
|
- I'm afraid the master is not at home at the moment.
- Korkarım efendimiz şu anda evde değil.
- We are a parliament that is master of its own timetable, unlike some national parliaments.
- Biz, bazı ulusal parlamentoların aksine, kendi takviminin efendisi olan bir parlamentoyuz.
- Each State must remain master of its internal organisation, both at institutional and territorial level.
- Her Devlet, hem kurumsal hem de bölgesel düzeyde kendi iç örgütlenmesinin efendisi olarak kalmalıdır.
- For the sake of their security, the States must remain the sole masters of their considerations.
- Güvenlikleri için, Devletler kendi düşüncelerinin yegane efendileri olarak kalmalıdır.
- You are a servant, who has now adopted a position on matters that are the business of your masters.
- Siz, efendilerinizin işi olan konularda görüş belirleyen bir hizmetkârsınız.
- You are a servant, who has now adopted a position on matters that are the business of your masters.
- Siz, efendilerinizi ilgilendiren konularda tavır takınan bir hizmetkârsınız.
- Master gave me a nice pair of bracelets to sleep in.
- Efendimiz bana uyumam için güzel bir çift bilezik verdi.
- He served his master well.
- Efendisine iyi hizmet etti.
- She looks on him as her master.
- Ona efendisi olarak baktı.
- Everyone ought to be the master of his own destiny.
- Herkes kendi kaderinin efendisi olmalı.
- He is master of this house.
- O bu evin efendisi.
- Everyone ought to be the master of their own destiny.
- Herkes kendi kaderinin efendisi olmalı.
- No man can serve two masters.
- Hiç kimse iki efendiye birden hizmet edemez.
- You can't choose your masters.
- Efendilerini seçemezsin.
- The master praised the slave.
- Efendi, köleyi övdü.
- He found his master.
- O efendisini buldu.
- Money is a good servant but a bad master.
- Para iyi bir hizmetkârdır ama kötü bir efendidir.
- Every man is master in his own house.
- Her insan kendi evinin efendisidir.
- The mind is a good servant, but a poor master.
- Akıl iyi bir hizmetkârdır ama kötü bir efendidir.
- The Bible permits slavery, and teaches slaves to obey their masters.
- İncil köleliğe izin verir ve kölelere efendilerine itaat etmelerini öğütler.
- Tom called himself the Master of the Universe.
- Tom kendisine Evrenin Efendisi dedi.
- He found his master.
- Efendisini buldu.
- This battle left Napoleon master of Europe.
- Bu savaş Napolyon'u Avrupa'nın efendisi yaptı.
- Dogs have masters, cats have servants.
- Köpeklerin efendileri, kedilerin hizmetçileri vardır.
- Master, remember the Athenians.
- Efendim, Atinalıları hatırlayın.
- Our master is wise.
- Efendimiz bilgedir.
- The servants tried to carry out their master's order.
- Hizmetçiler efendilerinin emirlerini yerine getirmeye çalıştılar.
- He recoiled before his master's anger.
- O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
- A cat doesn't accept a master.
- Bir kedi efendi kabul etmez.
- He is his own master.
- O kendi kendinin efendisi.
- The Bible permits slavery, and teaches slaves to obey their masters.
- İncil köleliğe izin verir ve kölelere efendilerine itaat etmeyi öğretir.
- He recoiled before his master's anger.
- Efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
- A cat doesn't accept a master.
- Bir kedi, bir efendiyi kabul etmez.
- Tom will be master of ceremonies at the awards dinner.
- Tom ödül yemeğinde seremonilerin efendisi olacak.
- She looks on him as her master.
- Onu efendisi olarak görür.
- He is master of this house.
- Bu evin efendisi odur.
- Where money is master, people are stupid!
- Paranın efendi olduğu yerde, insanlar aptaldır!
- Money is a terrible master but an excellent servant.
- Para korkunç bir efendi ama mükemmel bir hizmetçidir.
- He that is master of himself, will soon be master of others.
- Kendinin efendisi olan yakında diğerlerinin efendisi olacaktır.
- The master praised the slave.
- Efendi köleyi övdü.
- He served his master well.
- O, efendisine iyi hizmet etti.
- The mind is a good servant, but a poor master.
- Akıl iyi bir uşak fakat kötü bir efendidir.
- Tom is like this dog; he's found his master in Mary.
- Tom da bu köpek gibidir; Mary'de efendisini buldu.
- The slaves rebelled against their masters.
- Köleler efendilerine karşı ayaklandılar.
- I am the master of my fate; I am the captain of my soul.
- Ben kaderimin efendisiyim; ben ruhumun kaptanıyım.
- Money is a good servant, but a bad master.
- Para iyi bir hizmetkârdır ama kötü bir efendidir.
- Money is a good servant but a bad master.
- Para iyi bir uşak ama kötü bir efendi.
- Do not call him master.
- Ona efendi deme.
- I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.
- Ben dünyadaki bütün kuşların efendisiyim ve sadece düdüğümü çalmam yeter, hepsi bana gelir.
- In the sphere of thought, absurdity and perversity remain the masters of the world, and their dominion is suspended only for brief periods.
- Düşünce alanında, saçmalık ve sapkınlık dünyanın efendileri olmaya devam eder ve egemenlikleri yalnızca kısa süreler için askıya alınır.
- He that is master of himself, will soon be master of others.
- Kendinin efendisi olan, yakında başkalarının da efendisi olacaktır.
- Money is a terrible master but an excellent servant.
- Para korkunç bir efendidir ama mükemmel bir hizmetkârdır.
Show More (49)
|
| 2 |
master |
usta |
n., adj. |
|
- Master gave me a nice pair of bracelets to sleep in.
- Usta bana içinde uyumam için güzel bir çift bilezik verdi.
- Observe the masters.
- Ustaları izleyin.
- Tom is a master teacher.
- Tom usta bir öğretmendir.
- Tom is the master.
- Tom usta.
- Like master, like disciple.
- Usta gibi, mürit gibi.
- He is a master of disinformation.
- O bir dezenformasyon ustasıdır.
- The painting is the work of a Dutch master.
- Resim, Hollandalı bir ustanın eseri.
- Observe the master.
- Ustayı izleyin.
- Tom is a Master Gardener.
- Tom usta bir bahçıvan.
- I have lived with several Zen masters, all of them cats.
- Hepsi de kedi olan birçok Zen ustasıyla yaşadım.
- Tom is a dive master.
- Tom bir dalış ustasıdır.
- Every master has his own method.
- Her ustanın kendi yöntemi vardır.
- Layla was a master manipulator.
- Layla usta bir manipülatördü.
- Jack of all trades, and master of none.
- Bütün meslekleri bilir ama hiçbirinin ustası değil.
- Sami is a master illusionist.
- Sami usta bir illüzyonist.
- And the master of the banquet tested the water that had been turned into wine.
- Ve ziyafet ustası şaraba dönüştürülen suyu test etti.
- Sami is a master illusionist.
- Sami bir illüzyon ustasıdır.
- Tom is the master.
- Tom ustadır.
- Tom is a true master at Venusian arts.
- Tom gerçek bir tavlama ustası.
- Layla was a master manipulator.
- Leyla usta bir manipülatördü.
- Sami was a master criminal.
- Sami usta bir suçluydu.
- I have lived with several Zen masters, all of them cats.
- Birkaç Zen üstadıyla birlikte yaşadım, hepsi de kediydi.
- The painting is the work of a Dutch master.
- Tablo, Hollandalı ustanın eseridir.
- Tom is a dive master.
- Tom bir dalış ustası.
- Every master has his own trick.
- Her ustanın kendi hilesi vardır.
- Tom is a jack of all trades, but master of none.
- Tom her işi bilir ama hiçbir işin ustası değildir.
- Tom is a master teacher.
- Tom bir usta öğretmendir.
- Tom is a master craftsman.
- Tom usta bir zanaatkârdır.
- When I was twenty two years old, I was the master of the breast stroke.
- Yirmi iki yaşındayken, ben kurbağalama yüzüşün ustasıydım.
- You're the master.
- Sen ustasın.
- Tom is a master.
- Tom bir usta.
- Tom is a jack of all trades, but master of none.
- Tom her işte ustadır ama hiçbir işte usta değildir.
- Tom wants to become a Pokémon Master.
- Tom bir Pokémon ustası olmak istiyor.
- Every master has his own method.
- Her ustanın kendi metodu vardır.
- He is a master of disinformation.
- O bir dezenformasyon ustası.
- In addition to being a physician, he was a master pianist.
- Hekimliğinin yanı sıra usta bir piyanistti.
- You're the master.
- Siz ustasınız.
- Jack of all trades, master of none.
- Her işin ustası, hiçbir işin ustası değildir.
- Mario is a master of the art of making excuses.
- Mario bahane üretme sanatının ustasıdır.
- He's a master at the curveball.
- Falsolu atışlarda ustadır.
- Every master has his own trick.
- Her ustanın kendi numarası vardır.
- My father is a master builder.
- Babam usta bir inşaatçıdır.
- You can't choose your masters.
- Ustalarını seçemezsin.
- Master rang the bell.
- Usta zili çaldı.
Show More (41)
|
| 3 |
master |
ustalaşmak |
v. |
|
- She had mastered the art of weaving.
- Dokumacılık sanatında ustalaşmıştı.
- She mastered the French language in an eight-week period before shooting.
- Çekimlerden önce sekiz haftalık bir sürede Fransızcada ustalaştı.
- Easy to pick up and play, hard to master.
- Alınması ve çalınması kolay, ustalaşmak ise zor.
- Easy to pick up and play, hard to master.
- Alması ve çalması kolay, ustalaşması zor.
- He hasn't yet mastered the art of writing.
- Henüz yazma sanatında ustalaşmadı.
- Mastering a foreign language is difficult.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak zordur.
- To master English is difficult.
- İngilizce'de ustalaşmak zordur.
- It takes years to master a foreign language.
- Bir yabancı dilde ustalaşmak yıllar alır.
- Mastering a foreign language involves a lot of patience.
- Yabancı dilde ustalaşmak çok sabır gerektirir.
- It's difficult to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak zordur.
- To master English is hard.
- İngilizce'de ustalaşmak zordur.
- Mastering science is an ardent wish of our youth.
- Bilimde ustalaşmak gençliğimizin en ateşli arzusudur.
- It is difficult for foreigners to master Japanese.
- Yabancılar için Japonca'da ustalaşmak zordur.
- Mastering a foreign language calls for patience.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak sabır gerektirir.
- English isn't easy to master.
- İngilizcede ustalaşmak kolay değildir.
- She is intent on mastering French.
- Fransızcada ustalaşmaya niyetli.
- I'd like to master English.
- İngilizce'de ustalaşmak istiyorum.
- Interrogative pronouns can be difficult to master in a foreign language.
- Soru zamirleri, yabancı bir dilde ustalaşmak için zor olabilir.
- It's hard to master English.
- İngilizce'de ustalaşmak zordur.
- Practice makes the master.
- Pratik yapmak ustalaştırır.
- Languages take time and effort to master.
- Dillerde ustalaşmak zaman ve çaba ister.
- Mastering a foreign language isn't easy.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak kolay değildir.
- Sooner or later, he will master French.
- Er ya da geç, Fransızca'da ustalaşacak.
- This course will help you master correct pronunciation.
- Bu kurs doğru telaffuzda ustalaşmanıza yardımcı olacak.
- Tom mastered French studying by himself.
- Tom kendi kendine çalışarak Fransızcada ustalaştı.
- Mastering a foreign language involves a lot of patience.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak çok sabır gerektirir.
- Tom mastered French studying by himself.
- Tom kendi başına çalışarak Fransızcada ustalaştı.
- It is not easy to master English.
- İngilizce'de ustalaşmak kolay değildir.
- Tom seems intent on mastering French.
- Tom Fransızcada ustalaşmaya niyetli görünüyor.
- I want to master French pronunciation.
- Fransızca telaffuzda ustalaşmak istiyorum.
- How much time does it take to master a foreign language?
- Yabancı bir dilde ustalaşmak ne kadar zaman alır?
- It is impossible to master English in a year or so.
- Bir yıl gibi bir sürede İngilizce'de ustalaşmak imkansızdır.
- Mastering English is difficult.
- İngilizcede ustalaşmak zordur.
- I want to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak istiyorum.
- It's quite difficult to master Arabic.
- Arapçada ustalaşmak oldukça zordur.
Show More (32)
|
| 4 |
master |
öğrenmek |
v. |
|
- If you want to master a language, you need to learn to think in that language.
- Bir dilde ustalaşmak istiyorsanız, o dilde düşünmeyi öğrenmeniz gerekir.
- I want to master French pronunciation.
- Fransızca telaffuzu öğrenmek istiyorum.
- It takes us a long time to master a foreign language.
- Yabancı bir dili öğrenmemiz uzun zaman alıyor.
- How much time does it take to master a foreign language?
- Yabancı dili öğrenmek ne kadar zaman alır?
- He hasn't yet mastered the art of writing.
- Henüz yazı sanatını öğrenmedi.
- Mastering a foreign language calls for patience.
- Yabancı dil öğrenmek sabır gerektirir.
- No one can master English if he doesn't make effort.
- Hiç kimse çaba göstermezse İngilizceyi öğrenemez.
- There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly.
- Kendini İngilizce olarak ifade edebilmek ve İngiliz dilini mükemmel şekilde öğrenmek arasında çok büyük bir fark var.
- I want to master Swedish.
- İsveççe öğrenmek istiyorum.
- It is very important to master English in short time.
- Kısa sürede İngilizce öğrenmek çok önemli.
- He quickly mastered Russian.
- O, Rusçayı çabucak öğrendi.
- Tom seems intent on mastering French.
- Tom, Fransızca öğrenmeye niyetli görünüyor.
- According to my experience, it takes one year to master French grammar.
- Tecrübelerime göre Fransızca gramerini öğrenmek bir yıl sürüyor.
- We don't believe that Tom will be able to master French.
- Tom'un Fransızcayı öğrenebileceğine inanmıyoruz.
- He quickly mastered Russian.
- Rusçayı çabucak öğrendi.
- He tried to master French.
- Fransızca öğrenmeye çalıştı.
- She is intent on mastering French.
- Fransızca öğrenmeye niyetli.
- English cannot be mastered overnight.
- İngilizce bir gecede öğrenilemez.
- However hard you may study, you can't master English in a year or so.
- Ne kadar çok çalışırsanız çalışın, İngilizceyi bir yıl gibi bir sürede öğrenemezsiniz.
- According to my experience, it takes one year to master French grammar.
- Benim deneyimlerime göre, Fransızca dil bilgisini öğrenmek bir yıl alır.
Show More (17)
|
| 5 |
master |
hakim olmak |
v. |
|
- The party of Allah has been lord and master ever since Israel's military withdrawal from the border area in May 2000.
- Allah'ın partisi, İsrail'in Mayıs 2000'deki sınır bölgesinden askeri çekilmesinden bu yana bölgenin tek hakimi olmuştur.
- She mastered the French language in an eight-week period before shooting.
- Çekimden önce sekiz hafta kadar bir sürede Fransızcaya hakim oldu.
- She mastered the French language in an eight-week period before shooting.
- Çekimlerden önceki sekiz haftalık sürede Fransızca'ya hakim oldu.
- There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly.
- İngilizce'de kendini anlatabilmekle İngilizce'ye mükemmel hakim olmak arasında büyük fark vardır.
- To master English is hard.
- İngilizce'ye hakim olmak zordur.
- It is very important to master English in short time.
- Kısa sürede İngilizceye hakim olmak çok önemli.
- I'd like to master English.
- İngilizce'ye hakim olmak istiyorum.
- Interrogative pronouns can be difficult to master in a foreign language.
- Soru zamirlerine yabancı bir dilde hakim olmak zor olabilir.
- It is not easy to master English.
- İngilizce'ye hakim olmak kolay değildir.
- It is difficult for foreigners to master Japanese.
- Japoncaya hakim olmak yabancılar için zordur.
- No one can master English if he doesn't make effort.
- Eğer gayret etmezse, hiç kimse İngilizceye hakim olamaz.
- To master English is difficult.
- İngilizce'ye hakim olmak zordur.
- It's hard to master English.
- İngilizce'ye hakim olmak zordur.
Show More (10)
|
| 6 |
master |
sahip |
n. |
|
- The dog defended his master from harm.
- Köpek, sahibini zarar görmekten korudu.
- As soon as the dog heard his master's voice, off he ran like a shot.
- Köpek, sahibinin sesini duyar duymaz, bir ok gibi fırladı.
- The dog followed its master, wagging its tail.
- Köpek kuyruğunu sallayarak sahibini takip etti.
- As soon as the dog heard his master's voice, off he ran like a shot.
- Köpek, sahibinin sesini duyar duymaz fırlayıp koşmaya başladı.
- The dog is faithful to its master.
- Köpek sahibine sadıktır.
- The dog tagged along after his master.
- Köpek, sahibinin peşine takıldı.
- The dog waited day after day for its master's return.
- Köpek, günlerce sahibinin dönmesini bekledi.
- The dog knew its master.
- Köpek sahibini tanıyordu.
- The dog tagged along after his master.
- Köpek, sahibinin arkasından gitti.
- The dog followed its master, wagging its tail.
- Köpek kuyruğunu sallayarak, sahibini izledi.
- Tom is like this dog; he's found his master in Mary.
- Tom bu köpek gibi; sahibini Mary'de buldu.
Show More (8)
|
| 7 |
master |
uzmanlaşmak |
v. |
|
- The teacher said that you need to master the subject.
- Öğretmen bu konuda uzmanlaşmanız gerektiğini söyledi.
- It's quite difficult to master French in 2 or 3 years.
- 2 ya da 3 yılda Fransızcada uzmanlaşmak oldukça zordur.
- It takes us a long time to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde uzmanlaşmamız uzun zaman alır.
- It takes years to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde uzmanlaşmak yıllar alır.
- It's by no means easy to master a foreign language.
- Bir yabancı dilde uzmanlaşmak hiç de kolay değildir.
- However hard you may study, you can't master English in a year or so.
- Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene gibi bir zamanda İngilizce'de uzmanlaşamazsın.
Show More (3)
|
| 8 |
master |
ana |
adj. |
|
- We have only partly implemented this master document, the Partnership and Cooperation Agreement.
- Bu ana belge olan Ortaklık ve İş Birliği Anlaşmasını ancak kısmen uygulayabildik.
- We have only partly implemented this master document, the Partnership and Cooperation Agreement.
- Bu ana belge olan Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmasını ancak kısmen uygulayabildik.
- Sami slept in the master suite.
- Sami ana süitte uyurdu.
- Sami slept in the master suite.
- Sami ana süitte uyudu.
Show More (1)
|
| 9 |
master |
uzman |
n., adj. |
|
- Tom is a jack of all trades, but master of none.
- Tom her şeyden anlar, ama hiçbirinde uzman değildir.
- Jack of all trades, and master of none.
- Elinden her iş gelir fakat hiç birinde uzman değildir.
- Jack of all trades, master of none.
- Elinden her iş gelir ama hiç birinde uzman değil.
Show More (0)
|
| 10 |
master |
kaptan |
n. |
|
- The ship's crew feared their master.
- Gemi mürettebatı kaptanlarından korkuyordu.
- You are the master of your own destiny.
- Kendi kaderinin kaptanısın.
Show More (-1)
|
| 11 |
master |
usta |
n. |
|
- He was a master of suspense.
- O bir gerilim ustasıydı.
- Huineng was a great Chinese Zen Master.
- Huineng büyük bir Çinli Zen Ustasıydı.
Show More (-1)
|
| 12 |
master |
üstesinden gelmek |
v. |
|
- She eventually managed to master her stage fright.
- Sonunda sahne korkusunun üstesinden gelmeyi başardı.
- We face a huge challenge if we want to master all that.
- Tüm bunların üstesinden gelmek istiyorsak büyük bir zorlukla karşı karşıyayız.
Show More (-1)
|
| 13 |
master |
esas |
adj. |
|
- He accidentally erased the master copy.
- Kazara esas kopyayı silmiş.
Show More (-2)
|
| 14 |
master |
ana nüsha |
n. |
|
- The master is in a locked file, but you can have a copy.
- Ana nüsha kilitli bir dosyada, ancak bir kopyasını edinebilirsiniz.
Show More (-2)
|
| 15 |
master |
master |
adj. |
|
- Only the master key can open all the rooms.
- Sadece master anahtar tüm odaları açabilir.
Show More (-2)
|
| 16 |
master |
müdür |
n. |
|
- My son's teacher was promoted to master.
- Oğlumun öğretmeni müdürlüğe terfi etti.
Show More (-2)
|
| 17 |
master |
köpek sahibi |
n. |
|
- The German shepherd trotted obediently by his master.
- Alman çoban köpeği itaatkâr bir şekilde sahibinin yanında tırıs gidiyordu.
Show More (-2)
|
| 18 |
master |
delikanlı |
n. |
|
- Is young Master Timmy up yet?
- Genç Delikanlı Timmy hala uyanmadı mı?
Show More (-2)
|
| 19 |
master |
iyice öğrenmek |
v. |
|
- Sooner or later, he will master French.
- Eninde sonunda Fransızcayı iyice öğrenecek.
Show More (-2)
|
| 20 |
master |
üstat |
n., adj. |
|
- Master, remember the Athenians.
- Üstat, Atinalıları hatırla.
Show More (-2)
|
| 21 |
master |
öğretmen |
n. |
|
- Master rang the bell.
- Öğretmen zili çaldı.
Show More (-2)
|
