| 1 |
order |
sipariş etmek |
v. |
|
- I ordered a burger with a side of fries.
- Patates kızartmasıyla birlikte bir burger sipariş ettim.
- The Commission will be adopting the second measure in the package ordered by Nice in June as well.
- Komisyon, Haziran ayında Nice tarafından sipariş edilen paketteki ikinci tedbiri de kabul edecektir.
- I, at least, can no longer get enthusiastic about ordering merely amusing images for my cell phone.
- En azından ben, cep telefonum için sadece eğlenceli görüntüler sipariş etme konusunda artık hevesli olamayacağım.
- This proposal is the first in a package of measures ordered by the European Council in Nice.
- Bu öneri, Nice'de Avrupa Konseyi tarafından sipariş edilen bir önlemler paketinin ilkidir.
- I love it so much I am going to order another.
- O kadar beğendim ki bir tane daha sipariş edeceğim.
- Don't waste time to order this product.
- Bu ürünü sipariş etmek için vakit kaybetmeyin.
- Sue, I told you not to order the six-pound omelet.
- Sue, sana 2.7 kiloluk omlet sipariş etme demiştim.
- You will need these when ordering case parts.
- Kasa parçalarını sipariş ederken bunlara ihtiyacınız olacak.
- You can order three reports at once or allocate them throughout the year.
- Tek seferde üç rapor sipariş edebilir ya da bunları yıl boyunca tahsis edebilirsiniz.
- I love it so much I am going to order another.
- O kadar çok sevdim ki bir tane daha sipariş edeceğim.
- Tom ordered a bottle of champagne.
- Tom bir şişe şampanya sipariş etti.
- Dan ordered two books from the publishing house.
- Dan yayın evinden iki tane kitap sipariş etti.
- What do you wish to order, gentlemen?
- Ne sipariş etmek istersiniz, beyler?
- I ordered a book from London.
- Londra'dan bir kitap sipariş ettim.
- I didn't order fish.
- Balık sipariş etmedim.
- Mary ordered a cup of hot chocolate.
- Mary bir fincan sıcak çikolata sipariş etti.
- Can you order them for me?
- Onları benim için sipariş edebilir misin?
- I did not order this.
- Bunu sipariş etmedim.
- Let's order a pizza.
- Bir pizza sipariş edelim.
- I would rather order beer.
- Bira sipariş etmeyi tercih ederim.
- She ordered the book from London.
- Kitabı Londra'dan sipariş etti.
- I ordered a drink.
- Bir içki sipariş ettim.
- Tom always orders the cheapest dish on the menu, except when someone else is paying; then he orders the most expensive.
- Tom her zaman menüdeki en ucuz yemeği sipariş eder, başka biri ödemediği sürece; o zaman en pahalısını sipariş eder.
- We'll order a pizza.
- Pizza sipariş edeceğiz.
- Have you ordered the pizza?
- Pizza sipariş ettiniz mi?
- Tom ordered the same thing I did.
- Tom benim sipariş ettiğimin aynısını sipariş etti.
- I didn't order rice.
- Pirinç sipariş etmedim.
- Tom was feeling peckish, so he rang room service and ordered a hamburger.
- Tom acıkmıştı, oda servisini aradı ve hamburger sipariş etti.
- Can you order one for me?
- Benim için bir tane sipariş edebilir misin?
- Tom may have ordered one of those.
- Tom bunlardan bir tane sipariş etmiş olabilir.
- He has ordered one.
- O bir tane sipariş etti.
- Tom ordered a beer.
- Tom bir bira sipariş etti.
- You cannot order just one frog leg.
- Sadece bir kurbağa bacağı sipariş edemezsiniz.
- I ordered a Turkish grammar yesterday.
- Dün bir Türkçe dilbilgisi sipariş ettim.
- I can't decide what to order.
- Ne sipariş edeceğime karar veremiyorum.
- I ordered a beer.
- Bira sipariş ettim.
- I will order the spaghetti basket.
- Ben spagetti sepeti sipariş edeceğim.
- He ordered a book from a publisher in the United States.
- O Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bir yayıncıdan bir kitap sipariş etti.
- OK, I'll order it.
- Tamam, onu sipariş edeceğim.
- I ordered the ossobuco.
- Ben ossobuco sipariş ettim.
- I ordered that book over a week ago.
- O kitabı bir hafta önce sipariş ettim.
- Tom always orders the same thing.
- Tom daima aynı şeyi sipariş eder.
- We ordered pink, but we received blue.
- Pembe sipariş etmiştik ama mavi geldi.
- Tom ordered a cup of coffee.
- Tom bir fincan kahve sipariş etti.
- I can't decide what to order.
- Ben ne sipariş edeceğime karar veremiyorum.
- I'm here to pick up the package I ordered.
- Sipariş ettiğim paketi almaya geldim.
- John ordered the book from the publisher in the United States.
- John kitabı Birleşik Devletler'deki yayıncıdan sipariş etti.
- He ordered a beer.
- O bir bira sipariş etti.
- Nobody here ordered a pizza.
- Kimse pizza sipariş etmedi.
- Tom ordered wine.
- Tom şarap sipariş etti.
- Tom ordered an extra large pizza.
- Tom ekstra büyük bir pizza sipariş etti.
- I ordered lunch.
- Öğle yemeği sipariş ettim.
- I'm going to order some more french fries.
- Biraz daha patates kızartması sipariş edeceğim.
- She ordered one.
- Bir tane sipariş etti.
- Let's order a pizza.
- Pizza sipariş edelim.
- Who ordered this pizza?
- Bu pizzayı kim sipariş etti?
- We could order a pizza or something.
- Pizza falan sipariş edebiliriz.
- Even though Tom has had way too much to drink already, he's ordering another drink.
- Tom zaten çok fazla içmiş olmasına rağmen, bir içki daha sipariş ediyor.
- Tom ordered another drink.
- Tom bir içki daha sipariş etti.
- I did not order this car.
- Ben bu arabayı sipariş etmedim.
- You cannot order just one frog leg.
- Sadece tek kurbağa bacağı sipariş edemezsin.
- Is this what I ordered?
- Sipariş ettiğim şey bu mu?
- I ordered some coffee from room service.
- Oda servisinden bir kahve sipariş ettim.
- Tom ordered this drink for you.
- Tom bu içkiyi senin için sipariş etti.
- Tom ordered three pizzas.
- Tom üç pizza sipariş etti.
- He ordered a computer online.
- İnternetten bir bilgisayar sipariş etti.
- Tom ordered the cheapest item on the menu.
- Tom menüdeki en ucuz şeyi sipariş etti.
- Tom ordered a pepperoni pizza with extra cheese.
- Tom ekstra peynirli pepperoni pizza sipariş etti.
- We have ordered one.
- Bir tane sipariş ettik.
- When was the last time you ordered goods?
- En son ne zaman mal sipariş ettin?
- I'm here to pick up the product I ordered.
- Ben sipariş ettiğim ürünü almak için buradayım.
- We can order a pizza.
- Bir pizza sipariş edebiliriz.
- I ordered those books from Germany.
- O kitapları Almanya'dan sipariş ettim.
- Tom ordered a new sofa from the catalog.
- Tom katalogdan yeni bir kanepe sipariş etti.
- I did not order this.
- Bunu sipariş etmemiştim.
- Tom finished his beer and ordered another one.
- Tom birasını bitirdi ve bir tane daha sipariş etti.
- OK, I'll order them.
- Tamam, sipariş edeceğim.
- I ordered a chocolate sundae.
- Çikolatalı dondurma sipariş ettim.
- I'm thinking about ordering another drink.
- Bir içki daha sipariş etmeyi düşünüyorum.
- I ordered a pizza.
- Pizza sipariş ettim.
- The student ordered the book from New York.
- Öğrenci kitabı New York'tan sipariş etti.
- Let's order twenty shish kebabs!
- Yirmi şiş kebap sipariş edelim!
- Tom always orders the same thing.
- Tom hep aynı şeyi sipariş eder.
- I just ordered a coffee, because I was not hungry.
- Sadece bir kahve sipariş ettim, çünkü aç değildim.
- I didn't order them.
- Ben sipariş etmedim.
- I usually order the cheapest thing on the menu.
- Genelde menüdeki en ucuz şeyi sipariş ederim.
- I ordered Chinese food.
- Çin yemeği sipariş ettim.
- I don't think I ordered that.
- Onu sipariş ettiğimi sanmıyorum.
- Tom ordered the most expensive thing on the menu.
- Tom menüdeki en pahalı şeyi sipariş etti.
- I ordered some books from London.
- Londra'dan bazı kitaplar sipariş ettim.
- I'm here to pick up the package I ordered.
- Ben sipariş ettiğim paketi almak için buradayım.
- Tom ordered a BLT sandwich.
- Tom BLT sandviçi sipariş etti.
- Tom finished drinking his beer and ordered another one.
- Tom birasını içmeyi bitirdi ve bir tane daha sipariş etti.
- Taro ordered some English conversation textbooks from London.
- Taro Londra'dan bazı İngilizce konuşma kitapları sipariş etti.
- This isn't everything I ordered.
- Sipariş ettiklerimin hepsi bu değil.
- What did you order?
- Ne sipariş ettin?
- Emi ordered herself a new dress.
- Emi, kendine yeni bir elbise sipariş etti.
- We should order a pizza.
- Pizza sipariş etmeliyiz.
- Tom ordered large fries.
- Tom büyük patates kızartması sipariş etti.
- I didn't order this.
- Ben bunu sipariş etmedim.
- When was the last time you ordered goods?
- En son ne zaman mal sipariş ettiniz?
- Tom ordered a burger and fries.
- Tom bir hamburger ve patates kızartması sipariş etti.
- Did you order this?
- Bunu sen mi sipariş ettin?
- I don't think I ordered that.
- Bunu sipariş ettiğimi sanmıyorum.
- We ordered too much food.
- Çok fazla yemek sipariş ettik.
- I wonder what Tom will order for dinner.
- Tom'un akşam yemeği için ne sipariş edeceğini merak ediyorum.
- Excuse me, but I didn't order this.
- Affedersiniz ama ben bunu sipariş etmemiştim.
- We didn't order these.
- Biz bunları sipariş etmedik.
- I didn't order it.
- Ben sipariş etmedim.
- Let's order twenty kebabs!
- Yirmi kebap sipariş edelim!
- I've ordered one.
- Bir tane sipariş ettim.
- Why don't we order the pizza?
- Neden pizza sipariş etmiyoruz?
- We ordered Chinese food.
- Çin yemeği sipariş ettik.
- Is this what I ordered?
- Sipariş ettiğim bu muydu?
- What would you suggest I order?
- Ne sipariş etmemi önerirsin?
- This desk is different from the one I ordered.
- Bu masa sipariş ettiğimden farklı.
- I'd like to order a pizza.
- Bir pizza sipariş etmek istiyorum.
- What kind of cake should I order for your birthday?
- Doğum günün için ne tür bir pasta sipariş etmeliyim?
- Tom couldn't decide what to order.
- Tom ne sipariş edeceğine karar veremedi.
- Dan ordered two books from the publishing house.
- Dan yayınevinden iki kitap sipariş etti.
- We can order a pizza.
- Pizza sipariş edebiliriz.
- The seaman apprentice, sitting on a stool in a bar, ordered a beer while waiting for his basket of fish and chips.
- Barda bir taburede oturan denizci çırağı, balık ve patates kızartması sepetini beklerken bir bira sipariş etti.
- I wonder what Tom will order for dinner.
- Tom'un akşam yemeğinde ne sipariş edeceğini merak ediyorum.
- Tom ordered lunch.
- Tom öğle yemeği sipariş etti.
- I finally ordered one.
- Sonunda bir tane sipariş ettim.
- I ordered the book from England.
- Kitabı İngiltere'den sipariş ettim.
- Tom has ordered three pizzas.
- Tom üç pizza sipariş etti.
- We ordered some new books from abroad.
- Yurt dışından bazı yeni kitaplar sipariş ettik.
- We've ordered Chinese food.
- Çin yemeği sipariş ettik.
- Hey, do you guys want to order a pizza?
- Hey, pizza sipariş etmek ister misiniz?
- Tom ordered a cup of tea.
- Tom bir fincan çay sipariş etti.
- We should order a pizza.
- Bir pizza sipariş etmeliyiz.
- Tom always orders the cheapest item on the menu.
- Tom her zaman menüdeki en ucuz yemeği sipariş eder.
- I'm here to pick up the product I ordered.
- Sipariş ettiğim ürünü almaya geldim.
- Tom ordered the cheapest item on the menu.
- Tom menüdeki en ucuz çeşidi sipariş etti.
- I'd suggest you order beef instead of chicken.
- Tavuk eti yerine sığır eti sipariş etmeni öneririm.
- Should I order you some food?
- Sana biraz yiyecek sipariş etmem gerekiyor mu?
- What should I order?
- Ne sipariş etmeliyim?
- Did you order any food?
- Herhangi bir yiyecek sipariş ettin mi?
- I ordered this swimsuit from France.
- Bu mayoyu Fransa'dan sipariş ettim.
- Tom ordered beer for himself and red wine for Mary.
- Tom kendisi için bira ve Mary için kırmızı şarap sipariş etti.
- Tom didn't order anything.
- Tom bir şey sipariş etmedi.
- Sami has already ordered something.
- Sami çoktan bir şeyler sipariş etti.
- I didn't order any fruit.
- Meyve sipariş etmedim.
- I ordered some food.
- Biraz yemek sipariş ettim.
- Tom ordered a rum and Coke.
- Tom bir rom ve kola sipariş etti.
- Tom and Mary both ordered the lunch special.
- Tom ve Mary öğle yemeği spesiyalinden sipariş ettiler.
- I might order a pizza.
- Bir pizza sipariş edebilirim.
- OK, I'll order them.
- Tamam, ben onları sipariş ederim.
- Tom ordered a strawberry shake.
- Tom çilekli frape sipariş etti.
- Tom looked at the menu and decided to order a hamburger.
- Tom yemek listesine baktı ve bir hamburger sipariş etmeye karar verdi.
- He ordered a cup of tea.
- Bir fincan çay sipariş etti.
- I'd like to order a pizza.
- Pizza sipariş etmek istiyorum.
- I don't know what to order.
- Ne sipariş edeceğimi bilmiyorum.
- He seldom orders anything new.
- O nadiren yeni bir şey sipariş eder.
- Tom ordered drinks for Mary and himself.
- Tom, Mary ve kendisi için içki sipariş etti.
- I'd like to order the same.
- Ben de aynısını sipariş etmek istiyorum.
- I ordered a pizza.
- Bir pizza sipariş ettim.
- I just ordered a beer.
- Bira sipariş ettim.
- We should order a pizza.
- Bir pizza sipariş etmemiz gerekir.
- Who ordered pizza?
- Pizzayı kim sipariş etti?
- I ordered the book from Britain.
- Kitabı İngiltere'den sipariş ettim.
- We didn't order this.
- Bunu biz sipariş etmedik.
- Tom ordered a bottle of wine.
- Tom bir şişe şarap sipariş etti.
- Sami ordered four pizzas.
- Sami dört pizza sipariş etti.
- We didn't order these.
- Bunları sipariş etmedik.
- Have you ordered?
- Sipariş ettin mi?
- It's cheaper to order things by the dozen.
- Bir düzine şey sipariş etmek daha ucuzdur.
- Have you ordered the pizza?
- Pizzayı sipariş ettin mi?
- I might order a pizza.
- Pizza sipariş edebilirim.
- Tom ordered Perrier.
- Tom Perrier sipariş etti.
- I didn't order dinner.
- Ben akşam yemeği sipariş etmedim.
- Will you please order a copy of the book from the publisher?
- Lütfen yayıncıdan kitabın bir kopyasını sipariş eder misiniz?
- I didn't order it.
- Onu sipariş etmedim.
- I ordered some coffee from room service.
- Oda servisinden kahve sipariş ettim.
- For dessert, Tom ordered chocolate parfait with vanilla ice cream.
- Tatlı olarak, Tom vanilyalı dondurmalı çikolatalı parfe sipariş etti.
- The courthouse ordered new gavels.
- Adliye yeni tokmaklar sipariş etti.
- I ordered a Turkish grammar yesterday.
- Dün bir Türkçe gramer sipariş ettim.
- I'd suggest you order beef instead of chicken.
- Tavuk yerine biftek sipariş etmenizi öneririm.
- I've already ordered it.
- Çoktan sipariş ettim.
- Tom may have already ordered a pizza.
- Tom zaten bir pizza sipariş etmiş olabilir.
- They ordered a large pizza.
- Büyük bir pizza sipariş ettiler.
- You can order anything you want.
- İstediğin her şeyi sipariş edebilirsin.
- We have ordered one.
- Biz bir tane sipariş ettik.
- I'll order food.
- Yiyecek sipariş edeceğim.
- Sami ordered breakfast.
- Sami kahvaltı sipariş etti.
- Sorry, but that's not what I ordered.
- Affedersiniz ama sipariş ettiğim şey bu değil.
- This isn't what I ordered.
- Ben bunu sipariş etmedim.
- Sami ordered four pizzas.
- Sami dört tane pizza sipariş etti.
- I had to order more flowers.
- Daha fazla çiçek sipariş etmeliydim.
- I had to order more flowers.
- Daha fazla çiçek sipariş etmek zorunda kaldım.
- Tom isn't the only one who wants to order a pizza.
- Pizza sipariş etmek isteyen tek kişi Tom değil.
- OK, I'll order it.
- Tamam, sipariş edeceğim.
- Order five pizzas, and you'll get the sixth free.
- Beş pizza sipariş edin, altıncıyı bedavaya alın.
- Sorry, but that's not what I ordered.
- Üzgünüm ama sipariş ettiğim bu değildi.
- He finished the beer and ordered another.
- Birayı bitirdi ve bir tane daha sipariş etti.
- He ordered a beer.
- Bira sipariş etti.
- Can I order one?
- Bir tane sipariş edebilir miyim?
- She didn't order dinner yet.
- O henüz akşam yemeği sipariş etmedi.
- Whenever he comes to this place, he orders the same dish.
- O ne zaman buraya gelse, aynı yemeği sipariş eder.
- I didn't order fish.
- Ben balık sipariş etmedim.
- They will order a new desk.
- Yeni bir masa sipariş edecekler.
- Tom walked up to the counter and ordered a drink.
- Tom kasaya doğru yürüdü ve bir içki sipariş etti.
- Tom ordered this.
- Tom bunu sipariş etti.
- He ordered a book from a publisher in the United States.
- Birleşik Devletler'deki bir yayıncıdan kitap sipariş etti.
- I'm not ordering sandwiches for them.
- Onlar için sandviç sipariş etmiyorum.
- Tom ordered the lobster.
- Tom ıstakozu sipariş etti.
- Sami ordered an expensive coffee.
- Sami pahalı bir kahve sipariş etti.
- Did you order this?
- Bunu sipariş ettin mi?
- Tom ordered mineral water.
- Tom maden suyu sipariş etti.
- I ordered a new cutting board from a catalog.
- Bir katalogdan yeni bir kesme tahtası sipariş ettim.
- Tom ordered a strawberry shake.
- Tom çilekli dondurma sipariş etti.
- Olya ordered this manhua from Taiwan.
- Olya bu manhua'yı Tayvan'dan sipariş etti.
- Tom has ordered one.
- Tom bir tane sipariş etti.
- I always order the daily special when I eat lunch at this restaurant.
- Bu restoranda öğle yemeği yediğimde her zaman günlük spesiyal sipariş ederim.
- The courthouse ordered new gavels.
- Mahkeme yeni tokmaklar sipariş etti.
- I'm here to pick up the book I ordered.
- Sipariş ettiğim kitabı almaya geldim.
- How about the food I ordered?
- Sipariş ettiğim yemekten ne haber?
- We could order a pizza or something.
- Bir pizza falan sipariş edebiliriz.
- Nobody here ordered a pizza.
- Buradaki kimse pizza sipariş etmedi.
- Would you order me a hamburger?
- Bana bir hamburger sipariş eder misin?
- I usually order the cheapest thing on the menu.
- Genellikle menüdeki en ucuz şeyi sipariş ederim.
- Tom ordered a beer for himself and a gin tonic for Mary.
- Tom kendisi için bira ve Mary için cin tonik sipariş etti.
- Tom may have ordered one of those.
- Tom şunlardan birini sipariş etmiş olabilir.
- I ordered the ossobuco.
- Ossobuko sipariş ettim.
- Tom ordered a pepperoni pizza with extra cheese.
- Tom ekstra peynirli bir biberli pizza sipariş etti.
- Tom ordered drinks for Mary and himself.
- Tom, Mary ve kendisi için içecek sipariş etti.
- Can I order now?
- Şimdi sipariş edebilir miyim?
- We ordered the meal.
- Yemek sipariş ettik.
- Let's order a couple of large pizzas.
- Bir çift büyük pizza sipariş edelim.
- Tom isn't the only one who wants to order a pizza.
- Tom pizza sipariş etmek isteyen tek kişi değil.
- Did you order any food?
- Yemek sipariş ettin mi?
- Tom ordered fizzy water.
- Tom soda sipariş etti.
- I did not order this car.
- Bu arabayı ben sipariş etmedim.
- Would you like to order dessert?
- Tatlı sipariş etmek ister misin?
- I've already ordered us some drinks.
- Bize içki sipariş ettim bile.
- It's cheaper if you order these by the dozen.
- Bunları düzineyle sipariş edersen daha ucuza gelir.
- She ordered a Kabyle dress online.
- Çevrimiçi olarak bir Kabile elbisesi sipariş etti.
- Have you already decided what you're going to order?
- Ne sipariş edeceğine karar verdin mi?
- He has ordered one.
- Bir tane sipariş etti.
- I'll order that later.
- Onu sonra sipariş edeceğim.
- We ordered Chinese.
- Çin yemeği sipariş ettik.
- Tom ordered a burger and fries.
- Tom hamburger ve patates kızartması sipariş etti.
- I've already ordered them.
- Ben çoktan sipariş ettim.
- Tom finished his drink and then ordered another one.
- Tom içkisini bitirdi ve sonra bir tane daha sipariş etti.
- We ordered French fries and soft drinks.
- Biz patates kızartması ve meşrubat sipariş ettik.
- They ordered two shots and two beers.
- İki shot ve iki bira sipariş ettiler.
- Our Chinese guests ordered a dog for dinner.
- Çinli misafirlerimiz akşam yemeği için köpek sipariş ettiler.
- He always orders the same thing.
- O daima aynı şeyi sipariş eder.
- She always orders the same thing.
- Hep aynı şeyi sipariş eder.
- Tom can't decide what to order.
- Tom ne sipariş edeceğine karar veremiyor.
- What would you suggest I order?
- Ne sipariş etmemi önerirsiniz?
- I haven't ordered dinner yet.
- Henüz akşam yemeğini sipariş etmedim.
- I didn't order rice.
- Pilav sipariş etmedim.
- I liked the book so much I ordered ten copies for friends.
- Kitabı öyle beğendim ki arkadaşlarım için on kopya sipariş ettim.
- Tom used to walk into the bar and order three beers right off.
- Tom bara girer ve hemen üç bira sipariş ederdi.
- He seldom orders anything new.
- Nadiren yeni bir şey sipariş eder.
- I decided to order the same thing to eat that Tom did.
- Tom'un yediği şeyin aynısını sipariş etmeye karar verdim.
- Why don't we order a pizza?
- Neden bir pizza sipariş etmiyoruz?
- Didn't you order red wine?
- Kırmızı şarap sipariş etmedin mi?
- Let's order two bottles.
- İki şişe sipariş edelim.
- We ordered Chinese.
- Biz Çince sipariş ettik.
- The professor ordered some new books from New York.
- Profesör New York'tan bazı yeni kitaplar sipariş etti.
- I ordered a veggie burger.
- Sebzeli burger sipariş ettim.
- Tom ordered apple pie, and so did I.
- Tom elmalı turta sipariş etti, ben de öyle.
- I did not order this.
- Bunu ben sipariş etmedim.
- He finished the steak, then ordered another portion.
- Bifteği bitirdi, sonra bir porsiyon daha sipariş etti.
- She ordered a cup of tea.
- Bir fincan çay sipariş etti.
- Tom ordered some pie and so did Mary.
- Tom biraz turta sipariş etti ve Mary de öyle yaptı.
- I'm here to pick up the book I ordered.
- Sipariş ettiğim kitabı almak için buradayım.
- Would you like to order dessert?
- Tatlı sipariş etmek ister misiniz?
- Let's order a couple of large pizzas.
- Birkaç büyük pizza sipariş edelim.
- We didn't order anything.
- Hiçbir şey sipariş etmedik.
- He always orders the same thing.
- Hep aynı şeyi sipariş eder.
- Could we order now?
- Şimdi sipariş edebilir miyiz?
- Tom always orders the cheapest item on the menu.
- Tom her zaman menüdeki en ucuz çeşidi sipariş eder.
- They wouldn't have ordered that dish if they'd known what it was.
- Ne olduğunu bilselerdi o yemeği sipariş etmezlerdi.
- I ordered several books from England.
- İngiltere'den birkaç kitap sipariş ettim.
- Our Chinese guests ordered a dog for dinner.
- Çinli misafirlerimiz akşam yemeği için bir köpek sipariş etti.
- I've have already ordered a pizza and a couple of drinks for us.
- Bizim için bir pizza ve birkaç içki sipariş ettim bile.
- We'll order a pizza.
- Bir pizza sipariş edeceğiz.
- Have you already decided what you're going to order?
- Ne sipariş edeceğine şimdiden karar verdin mi?
- Can you order them for me?
- Benim için sipariş edebilir misin?
- This is not what I ordered.
- Bunu ben sipariş etmedim.
- What did you order?
- Ne sipariş ettiniz?
- Tom doesn't know what to order.
- Tom ne sipariş edeceğini bilmiyor.
- I haven't ordered dinner yet.
- Henüz yemek sipariş etmedim.
- I've ordered you some dessert.
- Sana tatlı sipariş ettim.
- Order five pizzas, and you'll get the sixth free.
- Beş pizza sipariş ederseniz, altıncıyı ücretsiz alırsınız.
- Would you like me to order the same thing for you?
- Senin için de aynı şeyi sipariş etmemi ister misin?
- Tom ordered a steak.
- Tom bir biftek sipariş etti.
- I want to make sure I can afford to buy it before I order it.
- Bunu sipariş etmeden önce onu alabileceğimden emin olmak istiyorum.
- Have you decided what you want to order?
- Ne sipariş edeceğine karar verdin mi?
- Tom turned to the bartender and ordered another drink.
- Tom barmene döndü ve bir içki daha sipariş etti.
- Tom ordered a beer.
- Tom bira sipariş etti.
- We've ordered a pizza.
- Bir pizza sipariş ettik.
- Did you order the book?
- Kitabı siz mi sipariş ettiniz?
- Every time he comes here, he orders the same dish.
- Buraya her geldiğinde aynı yemeği sipariş ediyor.
- She ordered one.
- O bir tane sipariş etti.
- I just ordered a coffee, because I was not hungry.
- Ben sadece bir kahve sipariş ettim, çünkü aç değildim.
- I didn't order this.
- Bunu ben sipariş etmedim.
- She ordered an ice cream.
- O bir dondurma sipariş etti.
- Who ordered this?
- Bunu kim sipariş etti?
- What would you like to order?
- Ne sipariş etmek istiyorsunuz?
- Why don't we order a pizza?
- Neden pizza sipariş etmiyoruz?
- Will you please order a copy of the book from the publisher?
- Lütfen yayımcıdan kitabın bir kopyasını sipariş eder misin?
- What did Tom order?
- Tom ne sipariş etti?
- Tom ordered a pizza.
- Tom pizza sipariş etti.
- I ordered a new cutting board from a catalog.
- Katalogdan yeni bir ekmek tahtası sipariş ettim.
- I would like to order a sandwich.
- Bir sandviç sipariş etmek istiyorum.
- Tom ordered large fries.
- Tom büyük boy patates kızartması sipariş etti.
- Tom may have already ordered a pizza.
- Tom çoktan pizza sipariş etmiş olabilir.
- I will order the spaghetti basket.
- Spagetti sepeti sipariş edeceğim.
- Tom ordered some food.
- Tom biraz yiyecek sipariş etti.
- He asked for pie, and I ordered the same.
- O turta istedi, ben de aynısından sipariş ettim.
- He ordered us steaks.
- Bize biftek sipariş etti.
- She ordered three dinners.
- O üç tane akşam yemeği sipariş etti.
- We didn't order anything.
- Biz hiçbir şey sipariş etmedik.
- I ordered five books on economics from London.
- Londra'dan ekonomi üzerine beş kitap sipariş ettim.
- She ordered three dinners.
- Üç akşam yemeği sipariş etti.
- He ordered the book from the publisher in the United States.
- Kitabı Birleşik Devletler'deki yayıncıdan sipariş etti.
- Tom ordered escargots.
- Tom salyangoz sipariş etti.
- I didn't order any fruit.
- Ben hiç meyve sipariş etmedim.
- Tom ordered wine for us.
- Tom bizim için şarap sipariş etti.
- Can you order it for me?
- Bunu benim için sipariş edebilir misiniz?
- She ordered the book from England.
- Kitabı İngiltere'den sipariş etti.
- I would like to order drinks now.
- Şu an içki sipariş etmek istiyorum.
- They ordered a large pizza.
- Onlar büyük bir pizza sipariş ettiler.
- This isn't everything Sami ordered.
- Sami'nin sipariş ettiklerinin hepsi bu değil.
- I ordered new furniture.
- Yeni mobilyalar sipariş ettim.
- I ordered a glass of wine.
- Bir kadeh şarap sipariş ettim.
- He didn't order dinner yet.
- O, henüz akşam yemeği sipariş etmedi.
- Did you order the book?
- Kitabı sipariş ettin mi?
- What would you like to order?
- Ne sipariş etmek istersiniz?
- Let's order a smaller pizza next time.
- Bir dahaki sefere daha küçük bir pizza sipariş edelim.
- Mary has ordered one.
- Mary bir tane sipariş etti.
- Did you order something?
- Bir şey mi sipariş ettin?
- Please order this product by February 15, and we will be able to deliver it before March 15.
- Lütfen bu ürünü 15 Şubat'a kadar sipariş edin ki 15 Mart'tan önce teslim edebilelim.
- I received an item that I did not order.
- Sipariş etmediğim bir ürün aldım.
- I've ordered two teas and three coffees.
- İki çay ve üç kahve sipariş ettim.
- When we go to a restaurant, I never order the same thing Tom does.
- Bir restorana gittiğimizde, asla Tom'un sipariş ettiğinin aynısını sipariş etmem.
- I received an item that I did not order.
- Sipariş etmediğim bir mal aldım.
- They will order a new desk.
- Onlar yeni bir masa sipariş edecek.
- He ordered three dinners.
- Üç akşam yemeği sipariş etti.
- He ordered a computer.
- Bir bilgisayar sipariş etti.
- Tom ordered the lobster.
- Tom ıstakoz sipariş etti.
- She always orders the same thing.
- O her zaman aynı şeyi sipariş eder.
- How about the food I ordered?
- Sipariş ettiğim yemek nasıldı?
- Tom ordered a drink.
- Tom bir içki sipariş etti.
- I ordered two hamburgers.
- İki hamburger sipariş ettim.
- What did you order?
- Sen ne sipariş ettin?
- Tom was feeling peckish, so he rang room service and ordered a hamburger.
- Tom biraz acıkmış hissediyordu, bu yüzden oda servisini aradı ve bir hamburger sipariş etti.
- Whenever he comes to this place, he orders the same dish.
- Buraya ne zaman gelse aynı yemeği sipariş eder.
- I'll order food.
- Yemek sipariş edeceğim.
- Tom ordered some food.
- Tom yemek sipariş etti.
- They all ordered hamburgers and something to drink.
- Hepsi hamburger ve içecek bir şeyler sipariş etti.
- We ordered French fries and soft drinks.
- Patates kızartması ve meşrubat sipariş ettik.
- We've ordered a pizza.
- Pizza sipariş ettik.
- Why don't we just order a pizza?
- Neden bir pizza sipariş etmiyoruz?
- At this beer hall, you can order beers up to one liter in size.
- Bu birahanede, bir litreye kadar bira sipariş edebilirsiniz.
- Tom looked at the menu and decided to order a fish dish.
- Tom menüye baktı ve bir balık yemeği sipariş etmeye karar verdi.
- Tom didn't order anything.
- Tom hiçbir şey sipariş etmedi.
- She ordered an ice cream.
- Dondurma sipariş etti.
- Tom ordered a glass of orange juice and a cup of coffee.
- Tom bir bardak portakal suyu ve bir fincan kahve sipariş etti.
- I ordered a chocolate sundae.
- Çikolatalı sundae sipariş ettim.
- I ordered some new books from America.
- Amerika'dan yeni kitaplar sipariş ettim.
- Tom ordered a steak.
- Tom biftek sipariş etti.
- I didn't order them.
- Ben onları sipariş etmedim.
- She ordered a Kabyle dress online.
- İnternetten bir Kabyle elbisesi sipariş etti.
- Did you order something?
- Bir şey sipariş ettin mi?
Show More (367)
|
| 2 |
order |
emir |
n. |
|
- We received orders to submerge immediately.
- Derhal suya dalma emri aldık.
- Mr President, I have asked for the floor on a point of order.
- Sayın Başkan, bir emir üzerine söz istemiştim.
- Mr Posselt has the floor on a point of order.
- Sayın Posselt bir emir üzerine söz aldı.
- You may speak on a point of order, but that is what you already have done.
- Emir üzerine konuşabilirsiniz ama zaten bunu yaptınız.
- Tell us what your point or order is as quickly as possible.
- Bize mümkün olduğunca çabuk bir şekilde amacınızın ya da emrinizin ne olduğunu söyleyin.
- I have a formal complaint to make, and I could just as easily do that in the form of a point of order.
- Resmi bir şikâyette bulunacağım ve bunu bir emirname şeklinde de kolayca yapabilirim.
- That was a point of clarification rather than a point of order.
- Bu bir emirden ziyade bir açıklama noktasıydı.
- Harassment and sweeping accusations of separatism continue to be the order of the day.
- Taciz ve kapsamlı bölücülük suçlamaları günün emri olmaya devam ediyor.
- It is not a point of order, it is a reminder.
- Bu bir emir değil, bir hatırlatmadır.
- You know that the question cannot be put again, but, since it is a point of order, I would ask you to be brief.
- Sorunun tekrar sorulamayacağını biliyorsunuz, ancak bu bir emir meselesi olduğu için sizden kısa olmanızı rica ediyorum.
- On a point of order, I will speak about another catastrophe.
- Emir üzerine, başka bir felaket hakkında konuşacağım.
- An order that is harshly enforced poses a risk to the operators concerned.
- Sert bir şekilde uygulanan bir emir, ilgili operatörler için risk teşkil eder.
- You may speak on a point of order, but that is what you already have done.
- Emir kipiyle konuşabilirsiniz ama zaten yaptığınız şey bu.
- On a point of order, I should like to speak briefly about the American position on the International Criminal Court.
- Emir üzerine, Amerika'nın Uluslararası Ceza Mahkemesi konusundaki tutumu hakkında kısaca konuşmak istiyorum.
- On a point of order, I wanted to say that I was going to vote against.
- Emir üzerine, karşı oy kullanacağımı söylemek istedim.
- We are entering new territory here and that is why learning is also the order of the day.
- Burada yeni bir bölgeye giriyoruz ve bu yüzden öğrenmek de günün emri.
- They come about as a result of the wrong orders being given or of inadequate leadership and equipment.
- Yanlış emirlerin verilmesi ya da yetersiz liderlik ve teçhizatın bir sonucu olarak ortaya çıkarlar.
- Mr von Wogau, that was not a point of order.
- Bay von Wogau, bu bir emir meselesi değildi.
- You can make a very brief comment, if you so wish, on a point of order, but not on the content.
- İsterseniz bir emir üzerine çok kısa bir yorum yapabilirsiniz ancak içerik hakkında yorum yapamazsınız.
- We have Member States where commitment to schedules is the order of the day.
- Programlara bağlılığın günün emri olduğu Üye Devletlerimiz var.
- I am happy to take note of your point of order.
- Emirlerinizi dikkate almaktan mutluluk duyuyorum.
- Mr Korakas has asked to speak on a point of order.
- Sayın Korakas bir emir üzerine konuşmak istedi.
- I do not know if that was a point of order, but it was music to my ears.
- Bunun bir emir olup olmadığını bilmiyorum ama kulağıma müzik gibi geldi.
- Mr Cunha has the floor on a point of order.
- Bay Cunha bir emir üzerine söz aldı.
- I rise on a brief point of order.
- Kısa bir emir üzerine ayağa kalkıyorum.
- But a total of 3 000 businesses have now been given their marching orders.
- Ancak şu anda toplam 3.000 işletmeye yürüyüş emri verilmiştir.
- We are not having a debate on a point of order.
- Bir emir üzerine tartışma yapmıyoruz.
- Mr De Rossa has asked for the floor on a point of order.
- Sayın De Rossa bir emir üzerine söz istemiştir.
- My comment refers to the point of order I made yesterday, which has been wrongly recorded in the Minutes.
- Benim yorumum, dün yaptığım ve tutanaklara yanlışlıkla geçirilmiş olan emir konusuna atıfta bulunmaktadır.
- Mr Hudghton, that is not a point of order, that is a point of detail.
- Sayın Hudghton, bu bir emir meselesi değil, detay meselesi.
- Consider yourself relieved of your order, kid.
- Kendini emirden azat edilmiş say, evlat.
- Consider yourself relieved of your order, kid.
- Emri yerine getirdin kabul et sen, ufaklık.
- We have our orders.
- Emirlerimizi aldık.
- Soldiers must follow orders.
- Askerler emirleri izlemeliler.
- His request was equivalent to an order.
- İsteği bir emirle eşdeğerdi.
- British officers received their orders in April, 1775.
- İngiliz subaylar Nisan 1775'te emirlerini aldılar.
- Why did you disobey my order?
- Neden emrime itaatsizlik ettin?
- Her advice amounts to an order.
- Onun tavsiyesi bir emir niteliğinde.
- Who gave that order?
- O emri kim verdi?
- Tom said that he wouldn't obey those orders.
- Tom bu emirlere itaat etmeyeceğini söyledi.
- I did that work on the orders of my boss.
- Patronumun emriyle o işi yaptım.
- That's an order that I can't give.
- Bu, veremeyeceğim bir emir.
- That's a direct order.
- Bu bir emirdir.
- Do you understand your orders?
- Emirlerini anlıyor musun?
- We're awaiting your order.
- Biz senin emrini bekliyoruz.
- That wasn't an order - merely a suggestion.
- Bu bir emir değildi, sadece bir öneriydi.
- I have my orders.
- Benim emirlerim var.
- Did you give the order?
- Emri sen mi verdin?
- We were only following orders.
- Sadece emirleri izliyorduk.
- They are supposed to obey the orders.
- Onlar emirlere itaat etmeliler.
- I have to obey his orders.
- Ben onun emirlerine uymak zorundayım.
- The captain gave the order.
- Emri kaptan verdi.
- I won't obey those orders.
- Bu emirlere uymayacağım.
- The servants tried to carry out their master's order.
- Hizmetçiler efendilerinin emirlerini yerine getirmeye çalıştılar.
- Tom has a DNR order.
- Tom'un DNR emri var.
- You should've followed Tom's orders.
- Tom'un emirlerine uymalıydın.
- I did that work on the orders of my boss.
- O işi patronumun emriyle yaptım.
- I follow orders.
- Emirleri izlerim.
- We have to obey orders.
- Emirlere itaat etmek zorundayız.
- It may have sounded like a suggestion, but it was an order.
- Bir öneri gibi görünebilir ama bu bir emirdi.
- Sorry, but we have orders.
- Üzgünüm ama emir aldık.
- I'm under orders.
- Ben emir altındayım.
- Carry out my orders!
- Emirlerimi yerine getir!
- You should follow the doctor's orders.
- Doktorun emirlerine uymalısın.
- That's a direct order.
- Bu doğrudan bir emir.
- I want you to follow orders.
- Emirlere uymanı istiyorum.
- Tom refused to execute the order.
- Tom emri yerine getirmeyi reddetti.
- The order came too late.
- Emir çok geç geldi.
- Stand by for my orders.
- Emirlerim için beklemede kalın.
- Your orders have been changed.
- Emirleriniz değiştirildi.
- Who gave the order?
- Emri kim verdi?
- I'm carrying out Tom's orders.
- Tom'un emirlerini yerine getiriyorum.
- That was an order.
- Bu bir emirdi.
- With these orders, he left for India right away.
- Bu emirlerle, o hemen Hindistan'a gitti.
- Everyone must follow my orders.
- Herkes emirlerime uymalıdır.
- He dared not to obey my order.
- Emirlerime itaat etmemeye kalkıştı.
- I just can't get used to taking orders from Tom.
- Tom'dan emir almaya alışamıyorum.
- Her advice amounts to an order.
- Onun tavsiyesi bir emir anlamına gelir.
- Soldiers must follow orders.
- Askerler emirlere uymak zorundadır.
- They obeyed orders.
- Onlar emirlere itaat ettiler.
- Those are my orders.
- Onlar benim emirlerim.
- It's an order.
- Bu bir emirdir.
- Don't disobey my orders.
- Emirlerime itaatsizlik etme.
- I must request you to obey my orders.
- Benim emirlerime uymanızı rica etmeliyim.
- That's an order that I can't give.
- Bu benim veremeyeceğim bir emir.
- Tom signed the orders.
- Tom emirleri imzaladı.
- I don't take orders from you.
- Senden emir almıyorum.
- Is that a request or an order?
- Bu bir istek mi yoksa bir emir mi?
- British officers received their orders in April, 1775.
- İngiliz subaylar, emirleri Nisan 1775'te aldılar.
- I'd be disappointed if you were to disobey these orders.
- Bu emirlere uymazsan hayal kırıklığına uğrarım.
- Is that a request or an order?
- Bu bir rica mı yoksa bir emir mi?
- I was following orders.
- Ben emirlere uyuyordum.
- Is that an order?
- Bu bir emir mi?
- They have orders to return home.
- Eve dönmek için emir aldılar.
- They are supposed to obey the orders.
- Emirlere itaat etmeleri gerekiyordu.
- Those are our orders.
- Bunlar bizim emirlerimiz.
- We're awaiting your order.
- Emrinizi bekliyoruz.
- I won't obey those orders.
- O emirlere itaat etmeyeceğim.
- Tom refuses to take orders from Mary.
- Tom Mary'den emir almayı reddediyor.
- I have no choice but to follow those orders.
- Bu emirleri uygulamaktan başka seçeneğim yok.
- What are your orders?
- Emirleriniz neler?
- I followed Tom's orders.
- Tom'un emirlerine uydum.
- He was acting on orders.
- Emirlerle hareket ediyordu.
- We must execute his orders.
- Onun emirlerini yerine getirmeliyiz.
- Yanni was only carrying out orders.
- Yanni sadece emirleri yerine getiriyordu.
- I intend to obey those orders.
- Bu emirlere uymaya niyetliyim.
- Tom was not in compliance with his doctor's orders.
- Tom doktorunun emirlerine uymadı.
- His negotiators had disobeyed his orders.
- Arabulucuları onun emirlerine itaatsizlik etmişti.
- I'm simply obeying orders.
- Sadece emirlere itaat ediyorum.
- It's an order.
- Bu bir emir.
- He asked the general to take back his order.
- O, generalden emrini geri almasını istedi.
- Your order has been carried out.
- Emirleriniz yerine getirildi.
- Those are your orders.
- Bunlar senin emirlerin.
- I'm not taking any orders.
- Emir falan almıyorum.
- Don't shoot before my order!
- Emrimden önce ateş etmeyin!
- I'm ordering you not to obey my orders.
- Sana emirlerime uymamanı emrediyorum.
- Everyone must follow my orders.
- Herkes emirlerime uymalı.
- With these orders, he left for India right away.
- Bu emirlerle hemen Hindistan'a gitti.
- I have to obey his orders.
- Onun emirlerine uymak zorundayım.
- They didn't come in spite of my orders.
- Emirlerime rağmen gelmediler.
- My orders should be carried out.
- Emirlerim yerine getirilmeli.
- It's a special order.
- Bu özel bir emir.
- Tom has a do-not-resuscitate order.
- Tom'un hayata döndürülmeme emri var.
- They are supposed to obey the orders.
- Emirlere itaat etmeleri gerekiyor.
- Is that a request or an order?
- Bu bir istek mi yoksa emir mi?
- He was acting on orders.
- Emirlere göre hareket ediyordu.
- You're disobeying orders.
- Sen emirlere uymuyorsun.
- Who gave the orders?
- Emirleri kim verdi?
- I'm simply obeying orders.
- Ben sadece emirlere itaat ediyorum.
- Do you always obey orders?
- Her zaman emirlere itaat eder misin?
- What are your orders?
- Emirleriniz nedir?
- Yanni was just following orders.
- Yanni sadece emirlere uyuyordu.
- Your orders have been carried out.
- Emirleriniz yerine getirildi.
- I was just following orders.
- Ben sadece emirlere uyuyordum.
- Who gave the order to do it?
- Emri kim verdi?
- What were their orders?
- Emirleri neydi?
- Those are my orders.
- Bunlar benim emirlerim.
- We must execute his orders.
- Emirlerini yerine getirmeliyiz.
- My orders are absolute.
- Emirlerim kesindir.
- I don't take orders from you.
- Senden emir almam.
- Do you understand your orders?
- Emirleri anlıyor musun?
- Who gave the order to fire?
- Ateş emrini kim verdi?
- That wasn't an order - merely a suggestion.
- O bir emir değildi - sadece bir öneriydi.
- My orders are to go with you.
- Emirlerim seninle gitmeli.
- Did you give the order?
- Emri siz mi verdiniz?
- I don't like being ordered around.
- Emir almaktan hoşlanmam.
- Confirm the order.
- Emri onaylayın.
- Who gave the order to do it?
- Bunu yapma emrini kim verdi?
- Soldiers must carry out their orders.
- Askerler onların emirlerini uygulamak zorundadır.
- They are supposed to obey the orders.
- Onların emirlere itaat etmeleri gerekiyor.
- I have orders.
- Emirlerim var.
- These are your orders.
- Bunlar sizin emirleriniz.
- He dared not to obey my order.
- Emirlerime itaat etmemeye cesaret etti.
- Tom said that he wouldn't obey those orders.
- Tom, bu emirlere uymayacağını söyledi.
- Is that an order?
- O bir emir mi?
- No work is possible without an order.
- Emir olmadan hiçbir çalışma yapılması mümkün değil.
- I expect you to follow my orders.
- Emirlerime uymanı bekliyorum.
- Your order has been carried out.
- Emriniz yerine getirildi.
- I was following orders.
- Emirlere uyuyordum.
- Are you questioning my orders?
- Emirlerimi mi sorguluyorsun?
- Are you questioning my orders?
- Sen benim emirlerimi mi sorguluyorsun?
- Your suggestion amounts to an order.
- Öneriniz emir değerindedir.
- It may have sounded like a suggestion, but it was an order.
- Bu bir öneri gibi görünmüş olabilir fakat bu bir emirdi.
- Don't shoot before my order!
- Emrimden önce ateş etme!
- I'm carrying out Tom's orders.
- Tom'un emirlerini uyguluyorum.
- Tom follows orders.
- Tom emirlere uyar.
- The captain's orders were clear.
- Kaptanın emirleri açıktı.
- Town criers used to tell people what they must do, according to the king's orders.
- Tellallar insanlara kralın emirlerine göre ne yapmaları gerektiğini söylerlerdi.
- We all have our orders.
- Hepimizin emirleri var.
- We followed orders.
- Emirlere uyduk.
- It's an order.
- Bir emirdir.
- I must request you to obey my orders.
- Emirlerime itaat etmenizi rica etmek zorundayım.
- It was only a suggestion, not an order.
- Bu sadece bir öneriydi, emir değil.
- Soldiers must carry out their orders.
- Askerler emirleri yerine getirmelidir.
- This is an order.
- Bu bir emirdir.
- You're disobeying orders.
- Emirlere itaatsizlik ediyorsun.
- Ufa was built on the orders of Ivan IV (more commonly known as Ivan the Terrible) in 1547.
- Ufa, 1547 yılında Ivan IV'ün (daha çok Korkunç Ivan olarak bilinir) emriyle inşa edilmiştir.
- I'm ordering you not to obey my orders.
- Emirlerime uymamanı emrediyorum.
- I have my orders.
- Emirlerim var.
- That's an order that I can't give.
- Bu veremeyeceğim bir emirdir.
- I don't take orders from you anymore, Tom.
- Artık senden emir almıyorum, Tom.
- He dared not to obey my order.
- Emrime itaat etmemeye cüret etti.
- I'm just following Tom's orders.
- Sadece Tom'un emirlerini uyguluyorum.
- I didn't follow orders.
- Emirlere uymadım.
- I'm only following orders.
- Ben sadece emirlere uyuyorum.
- Our orders are to stay here until further notice.
- Bize verilen emir bir sonraki emre kadar burada kalmamız.
- Who gave that order?
- Bu emri kim verdi?
- What were their orders?
- Onların emirleri neydi?
- It was only a suggestion, not an order.
- Bu bir emir değil, yalnızca öneriydi.
- Stand by for my orders.
- Emirlerimi bekleyin.
- I don't intend to obey those orders.
- Bu emirlere uymaya niyetim yok.
- We followed orders.
- Biz emirlere uyduk.
- I follow orders.
- Emirlere uydum.
- I'd be disappointed if you were to disobey these orders.
- Bu emirlere itaatsizlik edersen hayal kırıklığına uğrarım.
- An example is a suggestion, not an order.
- Örnek bir öneridir, emir değil.
Show More (192)
|
| 3 |
order |
emretmek |
v. |
|
- They were ordered to invade the city.
- Şehri istila etmeleri emredilmişti.
- The President ordered that the speaker be cut off.
- Başkan konuşmacının sözünün kesilmesini emretti.
- He ordered the UN to either be on the side of the US or to stay on the sidelines.
- BM'ye ya ABD'nin yanında yer almasını ya da kenarda durmasını emretti.
- The soldiers ordered us to leave immediately, threatening to shoot us.
- Askerler bizi vurmakla tehdit ederek derhal ayrılmamızı emrettiler.
- I understand that somebody has ordered their return against the President's wishes.
- Anladığım kadarıyla birileri, Başkan'ın isteğine rağmen, onların iadesini emretmiş.
- This time, though, President Musharraf ordered action to be taken.
- Ancak bu kez Başkan Müşerref harekete geçilmesini emretti.
- In May 2000, the Ministry of the Interior ordered a review of corruption in the Turkish administration.
- Mayıs 2000'de, İçişleri Bakanlığı, Türk yönetimindeki yolsuzluğun gözden geçirilmesini emretmiştir.
- In short, it is not a matter of ordering action but of encouraging it.
- Kısacası mesele eylemi emretmek değil, teşvik etmektir.
- The soldiers ordered us to leave immediately, threatening to shoot us.
- Askerler bizi vurmakla tehdit ederek derhal oradan ayrılmamızı emrettiler.
- First, order all the soldiers to return to the palace at once.
- İlk iş tüm askerlerin derhâl saraya dönmesini emret.
- He ordered him to stay for some time among the army.
- Bir süre askerlerle kalmasını emretti.
- Just what the witch doctor ordered.
- Tam da büyücü hekimin emrettiği şey.
- He ordered him to stay for some time among the army.
- Bir süre ordu mensuplarıyla kalmasını emretti.
- First, order all the soldiers to return to the palace at once.
- Önce bütün askerlerin bir an önce saraya dönmesini emredin.
- All the workers are now ordered to leave this factory at once.
- Tüm işçilere fabrikayı bir an önce terk etmeleri emredildi.
- I order you to exterminate storks from our land at once.
- Memleketteki leylekleri derhâl itlaf etmenizi emrediyorum.
- They ordered the dog to sit.
- Köpeğe oturmasını emrettiler.
- We were ordered to do that.
- Bunu yapmamız emredildi.
- The captain ordered his men to gather at once.
- Yüzbaşı adamlarına hemen toplanmalarını emretti.
- Tom ordered Mary to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapmasını emretti.
- I'm ordering you to leave immediately.
- Derhal gitmeni emrediyorum.
- He ordered them back to the fort.
- Onların kaleye geri dönmelerini emretti.
- You order and I obey, baby.
- Sen emret, ben itaat edeyim, bebeğim.
- She ordered the room to be swept.
- Odanın süpürülmesini emretti.
- I order you to do your homework right away.
- Ödevini hemen yapmanı emrediyorum.
- The king ordered that the town should be fortified as well as possible.
- Kral şehrin mümkün olduğunca iyi tahkim edilmesini emretti.
- He ordered me to leave the room at once.
- Derhal odadan ayrılmamı emretti.
- Sergeant Dan Anderson ordered a barricade erected around the police station.
- Çavuş Dan Anderson polis karakolunun etrafına bir barikat kurulmasını emretti.
- He ordered a new bridge to be built to replace the old one.
- Eskisinin yerine yeni bir köprü inşa edilmesini emretti.
- He was ordered to leave, but refused.
- Ayrılması emredildi ama reddetti.
- Mary ordered the dog to sit.
- Mary köpeğe oturmasını emretti.
- I can't order Tom to do that.
- Tom'a bunu yapmasını emredemem.
- I was ordered to do that.
- Bunu yapmam emredildi.
- The soldiers ordered the miners to leave.
- Askerler madencilerin terk etmelerini emretti.
- The sergeant ordered the private to do push ups.
- Çavuş, ere şınav çekmesini emretti.
- The navy was ordered to go to sea.
- Donanmanın denize gitmesi emredildi.
- The teachers ordered them to stop fighting.
- Öğretmenleri onlara kavgayı bırakmalarını emretti.
- He was ordered to shut up.
- Ona çenesini kapatması emredildi.
- He ordered them to release the prisoners.
- Onlara mahkumları bırakmalarını emretti.
- Tom has been ordered to do that.
- Tom'a bunu yapması emredildi.
- I didn't want to go on this mission, but I was ordered to.
- Bu göreve gitmek istemedim ama emredildim.
- He ordered the boys not to shout in the classroom.
- Çocuklara sınıfta bağırmamalarını emretti.
- A stay of execution was ordered at the eleventh hour.
- On birinci saatte infazın durdurulması emredildi.
- The ship's captain ordered the radio operator to send a distress signal.
- Geminin kaptanı telsiz operatörüne imdat sinyali göndermesini emretti.
- The government ordered their destruction thirty years ago.
- Hükümet otuz yıl önce onların yok edilmesini emretti.
- Tom's parents ordered their son's tomb to be opened.
- Tom'un ailesi oğullarının mezarının açılmasını emretti.
- They ordered Tom to kill Mary.
- Tom'a Mary'yi öldürmesini emrettiler.
- The Emperor ordered one of his servants to kill himself.
- İmparator, kölelerinden birine kendisini öldürmesini emretti.
- Tom ordered Mary to do it.
- Tom Mary'ye yapmasını emretti.
- I could order you to stay.
- Kalmanı emredebilirdim.
- Who ordered this?
- Bunu kim emretti?
- He ordered me to stand up.
- Bana ayağa kalkmamı emretti.
- Tom ordered one of his henchmen to kill Mary.
- Tom, adamlarından birine Mary'yi öldürmesini emretti.
- I don't have the authority to order that.
- Bunu emretme yetkim yok.
- A woman should follow whatever her husband orders.
- Bir kadın kocası ne emrederse onu yapmalıdır.
- Who ordered you to do this?
- Kim bunu yapmanı emretti?
- The captain ordered his men to fire.
- Kaptan adamlarının ateş etmesini emretti.
- I'm here because Tom ordered me to be here.
- Buradayım çünkü Tom burada olmamı emretti.
- The king ordered that the town should be fortified as well as possible.
- Kral kasabanın mümkün olduğunca sağlamlaştırılmasını emretti.
- I can't order you to do this.
- Sana bunu yapmanı emredemem.
- His doctor ordered him to rest.
- Doktoru ona dinlenmesini emretti.
- The general ordered Tom to kill his dog.
- General, Tom'a köpeğini öldürmesini emretti.
- I did what Tom ordered me to do.
- Tom'un yapmamı emrettiği şeyi yaptım.
- The British commander ordered his men to rest for the night.
- İngiliz komutan adamlarına gece dinlenmelerini emretti.
- Lenin ordered them to rebel.
- Lenin onlara isyan etmelerini emretti.
- He ordered them to survey population growth.
- Onlara nüfus artışını araştırmalarını emretti.
- Alexander ordered the tomb of Cyrus to be opened.
- İskender, Keyhüsrev'in mezarının açılmasını emretti.
- I could order you to stay.
- Sana kalmanı emredebilirdim.
- I'm here because Tom ordered me to be here.
- Tom burada olmamı emrettiği için buradayım.
- Governor Gavin Newsom ordered the closure of all bars and wineries in California.
- Vali Gavin Newsom, Kaliforniya'daki tüm bar ve şarap imalathanelerinin kapatılmasını emretti.
- What did you order?
- Ne emrettin?
- He ordered them to release the prisoner.
- Mahkumu serbest bırakmalarını emretti.
- The soldiers were ordered to make an attack.
- Askerlere bir saldırı yapması emredildi.
- Layla ordered Sami to stop the car.
- Leyla, Sami'ye arabayı durdurmasını emretti.
- I ordered Tom do that.
- Tom'a bunu yapmasını emrettim.
- The general ordered the deployment of two battalions.
- General, iki taburun savaş düzeni almasını emretti.
- The Emperor ordered one of his servants to kill himself.
- İmparator hizmetkarlarından birine kendini öldürmesini emretti.
- I ordered Tom do that for me.
- Tom'un bunu benim için yapmasını emrettim.
- The boss ordered us to work from morning till night.
- Patron sabahtan akşama kadar çalışmamızı emretti.
- Tom ordered Mary to do it.
- Tom Mary'nin onu yapmasını emretti.
- The killing of the innocent villagers was ordered by the evil dictator.
- Zalim diktatör tarafından masum köylülerin öldürülmesi emredildi.
- You'll do as you're ordered.
- Sana emredileni yapacaksın.
- Fadil ordered Dania to kill the dog.
- Fadıl, Dania'ya köpeği öldürmesini emretti.
- You ordered the dog to sit, didn't you?
- Köpeğe oturmasını emrettin, değil mi?
- I've been ordered to kill you.
- Seni öldürmem emredildi.
- The general ordered the deployment of two battalions.
- General iki taburun konuşlandırılmasını emretti.
- That's what I've ordered.
- Ben de bunu emrettim.
- She ordered the dog to sit.
- Köpeğe oturmasını emretti.
- The court found him guilty and ordered him shot.
- Mahkeme onu suçlu buldu ve onun vurulmasını emretti.
- He ordered them back to the fort.
- Onlara kaleye dönmelerini emretti.
- Sergeant Dan Anderson ordered a barricade erected around the police station.
- Çavuş Dan Anderson polis karakolunun etrafına barikat dikilmesini emretti.
- I've been ordered to take charge.
- Sorumluluğu almam emredildi.
- Layla ordered Sami to stop the car.
- Layla, Sami'ye arabayı durdurmasını emretti.
- The boss ordered us to work from morning till night.
- Patron bize sabahtan akşama kadar çalışmamızı emretti.
- The doctor ordered her to go on a strict diet.
- Doktor ona sıkı bir diyete girmesini emretti.
- The sergeant ordered the private to do push ups.
- Çavuş ere şınav çekmesini emretti.
- I ordered the children to stay quiet, but they kept on making noise.
- Çocuklara sessiz kalmalarını emrettim, ama onlar gürültü yapmaya devam ettiler.
- The officer ordered the soldiers to attack the fortified position.
- Subay askerlerin müstahkem pozisyonunda saldırması için emretti.
- I order you to do your homework right away.
- Sana hemen ödevini yapmanı emrediyorum.
- He ordered me to clean the room.
- O, bana odayı temizlememi emretti.
- They ordered the dog to sit.
- Onlar köpeğe oturmasını emretti.
- You order and I obey, baby.
- Sen emredersin ve ben itaat ederim, bebeğim.
- The general ordered Tom to kill his dog.
- General Tom'a köpeğini öldürmesini emretti.
- He was ordered to shut up.
- Çenesini kapatması emredildi.
- I can't order Tom to be happy.
- Tom'a mutlu olmasını emredemem.
- The doctor ordered me a complete rest.
- Doktor, tam olarak dinlenmemi emretti.
- They ordered Tom to kill Mary.
- Onlar Tom'un Mary'yi öldürmesini emretti.
- Fadil was ordered by the judge to never have contact with his Layla.
- Fadıl'a hakim tarafından Leyla'sıyla asla irtibat kurmaması emredildi.
- Mary's daughter ordered her mother's tomb to be opened.
- Mary'nin kızı, annesinin mezarının açılmasını emretti.
- Tom's parents ordered their son's tomb to be opened.
- Tom'un anne ve babası, oğullarının mezarının açılmasını emretti.
- The European Union ordered Apple to pay 13 billion euros in taxes.
- Avrupa Birliği, Apple'a 13 milyar Euro vergi ödemesini emretti.
- Sami ordered this.
- Sami bunu emretti.
- She ordered the dog to sit.
- O, köpeğe oturmasını emretti.
- The ship's captain ordered the radio operator to send a distress signal.
- Gemi kaptanı telsiz operatörüne bir tehlike sinyali göndermesini emretti.
- I could order you to do that.
- Bunu yapmanı emredebilirim.
- I ordered Tom do that.
- Tom'a bunu yapmasını ben emrettim.
- What did Tom order?
- Tom ne emretti?
- The police ordered the suspect to drop his gun.
- Polis şüpheliye silahını bırakmasını emretti.
- He ordered them to release the prisoners.
- Mahkûmları özgür bırakmalarını emretti.
- We ordered the dog to sit.
- Köpeğe oturmasını emrettik.
- He ordered me to sweep the room.
- O bana odayı süpürmemi emretti.
- Tom was ordered to do that.
- Tom'a bunu yapması emredilmişti.
- I did that because I was ordered to.
- Yaptım çünkü bana öyle emredildi.
- Fadil was ordered to shoot.
- Fadıl'a, ateş etmesi emredildi.
- The officer ordered the soldiers to attack the fortified position.
- Subay askerlere müstahkem mevkiye saldırmalarını emretti.
- Sami ordered Layla to kill Farid.
- Sami, Layla'ya Farid'i öldürmesini emretti.
- The captain ordered his men to fire.
- Yüzbaşı adamlarına ateş etmelerini emretti.
- I ordered you to get out.
- Sana çıkmanı emrettim.
- I ordered Tom to do it.
- Tom'a bunu yapmasını emrettim.
- The teacher ordered the students to gather around the big tree.
- Öğretmen öğrencilere büyük ağacın etrafında toplanmalarını emretti.
- She ordered him to clean up his room.
- Ona odasını temizlemesini emretti.
- I could order you to go with me.
- Benimle gelmeni emredebilirdim.
- He ordered me to leave the room at once.
- Hemen odadan çıkmamı emretti.
- He ordered me to sweep the room.
- Odayı süpürmemi emretti.
- We've been ordered to investigate.
- Bize araştırmamız emredildi.
- Dan ordered the security guards to close all the exit doors of the facility.
- Dan güvenlik görevlilerine tesisin tüm çıkış kapılarını kapatmalarını emretti.
- I thought the captain ordered you not to do that.
- Kaptanın size bunu yapmamanızı emrettiğini düşündüm.
- Stop ordering me around.
- Bana emretmeyi kes.
- She ordered him to do it.
- Ona yapmasını emretti.
- He ordered me to go alone.
- Bana yalnız gitmemi emretti.
- I can't order Tom to do it.
- Tom'a bunu yapmasını emredemem.
- The police ordered the suspect to drop his gun.
- Polis şüphelinin silahını bırakmasını emretti.
- The killing of the innocent villagers was ordered by the evil dictator.
- Masum köylülerin öldürülmesi kötü diktatör tarafından emredildi.
- He ordered the boys not to shout in the classroom.
- Çocuklara sınıfta yüksek sesle konuşmamalarını emretti.
- The doctor ordered me to stay in bed.
- Doktor, yatakta kalmamı emretti.
- Lincoln ordered that all the slaves in the country should be set free.
- Lincoln, ülkedeki tüm kölelerin serbest bırakılmasını emretti.
- Tom ordered the dog to sit.
- Tom köpeğe oturmasını emretti.
- Tom was ordered to do that.
- Tom'a bunu yapması emredildi.
- He ordered me to go alone.
- O benim yalnız gitmemi emretti.
- I order you to turn right.
- Sağa dönmenizi emrediyorum.
- He ordered a new bridge to be built to replace the old one.
- O, eskisinin yerine yeni bir köprünün inşa edilmesini emretti.
- The soldiers ordered the miners to leave.
- Askerler madencilere şehri terk etmelerini emretti.
- The doctor has ordered the patient to abstain from wine.
- Doktor hastaya şaraptan uzak durmasını emretti.
- I never had to order Tom to do anything.
- Tom'a bir şey yapmasını emretmek zorunda değildim.
- Who ordered that?
- Bunu kim emretti?
- I could order that for you.
- Bunu senin için emredebilirim.
- I never had to order Tom to do anything.
- Tom'a hiçbir şey yapmasını emretmek zorunda kalmadım.
- He ordered me to clean the room.
- Odayı temizlememi emretti.
- President Jefferson ordered a ban on trade with Europe.
- Başkan Jefferson Avrupa ile ticaretin yasaklanmasını emretti.
- Alexander ordered the tomb of Cyrus to be opened.
- İskender, Kiros'un mezarının açılmasını emretti.
- He ordered them to release the prisoners.
- Mahkûmları serbest bırakmalarını emretti.
- The doctor ordered me a complete rest.
- Doktor, tamamen dinlenmemi emretti.
- I've been ordered to do this.
- Bunu yapmam emredildi.
- The chairperson ordered silence.
- Başkan sessizliği emretti.
- He was ordered to leave, but refused.
- Gitmesi emredildi fakat reddetti.
- Mary's daughter ordered her mother's tomb to be opened.
- Mary'nin kızı annesinin mezarının açılmasını emretti.
- You'll do as you're ordered.
- Sana emredildiği gibi yapacaksın.
- I thought the captain ordered you not to do that.
- Kaptanın sana bunu yapmamanı emrettiğini sanıyordum.
- Who ordered you to do this?
- Bunu yapmanı kim emretti?
- The captain ordered his men to gather at once.
- Kaptan adamlarının derhal toplanmalarını emretti.
- I ordered the dog to sit.
- Köpeğe oturmasını emrettim.
- I did that because I was ordered to.
- Bana emredildiği için onu yaptım.
- He ordered me to stand up.
- O bana ayağa kalkmamı emretti.
- He ordered them to release the prisoners.
- Mahkumları bırakmalarını emretti.
- Our teacher ordered Jim to go home at once.
- Öğretmenimiz Jim'e hemen eve gitmesini emretti.
- He ordered the dog to sit.
- Köpeğe oturmasını emretti.
- The manager ordered all the rooms to be swept clean as soon as possible.
- Müdür tüm odaların bir an önce süpürülüp temizlenmesini emretti.
- He was ordered home.
- Eve gelmesi emredildi.
- We've been ordered to investigate.
- Araştırmamız emredildi.
Show More (176)
|
| 4 |
order |
sipariş |
n. |
|
- We've placed an order for ten copies of the book.
- Kitaptan on kopya sipariş verdik.
- The waitress walked by us several times before she took our orders.
- Garson kız siparişlerimizi almadan önce birkaç kez yanımızdan geçti.
- You have the floor to speak on a point of order.
- Sipariş üzerine konuşmak için söz hakkınız var.
- Scientific results do not come to order, neither can they be programmed for a precise date, but they can be encouraged.
- Bilimsel sonuçlar sipariş üzerine gelmez, kesin bir tarih için programlanamaz, ancak teşvik edilebilirler.
- I shall accept the points of order, but only after the two supplementary questions have been asked.
- Sipariş noktalarını kabul edeceğim, ancak sadece iki ek soru sorulduktan sonra.
- The more points of order we raise, the more we are preventing other Members from asking their questions.
- Ne kadar çok sipariş noktası gündeme getirirsek, diğer Üyelerin soru sormasını o kadar çok engellemiş oluruz.
- We are not making policy to order here.
- Burada sipariş üzerine politika yapmıyoruz.
- Quite apart from the Gallic bias of its content, this timetable started out as a tall order in linguistic terms.
- İçeriğindeki Galya yanlılığı bir yana bu zaman çizelgesi dilbilimsel açıdan uzun bir sipariş olarak başladı.
- Click the order button below and complete your checkout process.
- Aşağıdaki sipariş butonuna tıklayın ve ödeme işleminizi tamamlayın.
- The cashier checked out and bagged my order.
- Kasiyer ödememi aldı ve siparişimi poşetledi.
- It is not what I ordered.
- Bu benim siparişim değil.
- We are very sorry that your order was damaged.
- Siparişiniz zarar gördüğü için çok üzgünüz.
- This order has just come in over the phone.
- Bu sipariş az önce telefonla geldi.
- May I have your order, please?
- Siparişinizi alabilir miyim, lütfen?
- We will call you when your order arrives.
- Siparişiniz geldiğinde sizi arayacağız.
- I forgot my order number.
- Sipariş numaramı unuttum.
- I thought I told you to cancel that order.
- O siparişi iptal etmeni söylediğimi sandım.
- Your order has been canceled.
- Siparişiniz iptal edildi.
- We have given your order highest priority.
- Siparişinize en yüksek önceliği verdik.
- The order came too late.
- Sipariş çok geç geldi.
- Confirm the order.
- Siparişi onayla.
- We've given your order highest priority.
- Siparişinize en yüksek önceliği verdik.
- I canceled the order.
- Siparişi iptal ettim.
- Your order has been submitted.
- Siparişiniz gönderildi.
- Bacon and eggs is his order.
- Siparişi pastırmalı yumurtadır.
- You may pay in advance for your order.
- Siparişiniz için peşin ödeme yapabilirsiniz.
- Your order will be shipped as soon as possible.
- Siparişiniz en kısa sürede gönderilecektir.
- I had to cancel that order because we didn't have enough money to pay for it.
- O siparişi iptal etmek zorunda kaldım çünkü onu ödeyecek kadar paramız yoktu.
- We have given your order highest priority.
- Siparişinize en büyük önceliği verdik.
- Please cancel my order and refund the money.
- Lütfen siparişimi iptal edip parayı geri verin.
- Can I take your order, ma'am?
- Siparişinizi alabilir miyim hanımefendi?
- You will be notified when your order has arrived.
- Siparişiniz ulaştığında size haber verilecek.
- Is there a problem with your order?
- Siparişiniz ile ilgili bir sorun var mı?
- This is the last order.
- Bu son sipariş.
- When you're ready to order, please call using this button.
- Sipariş için hazır olduğunuzda, lütfen bu düğmeyi kullanarak çağırın.
- Your initial order is subject to a special discount of 5%.
- İlk siparişinizde %5'lik özel indirim uygulanır.
- Is there a problem with my order?
- Siparişimle ilgili bir sorun mu var?
- May we look forward to receiving your order?
- Memnuniyetle siparişinizi alabilir miyiz?
- Here's your order.
- Siparişiniz.
- He asked the general to take back his order.
- Generalden siparişini geri almasını istedi.
- Tom is completing your order.
- Tom siparişinizi tamamlıyor.
- Your initial order is subject to a special discount of 5%.
- İlk siparişiniz %5 oranında özel bir indirime tabidir.
- Tom had all of his suits made to order.
- Tom tüm takım elbiselerini sipariş üzerine diktirirdi.
- I want to check the status of my order.
- Siparişimin durumunu kontrol etmek istiyorum.
- Click on the button below to confirm your order.
- Siparişinizi onaylamak için aşağıdaki düğmeye tıklayın.
- Cancel the order.
- Siparişi iptal et.
- I'd like to cancel my order.
- Siparişimi iptal etmek istiyorum.
- Your order has been dispatched.
- Siparişiniz gönderildi.
- Your order is ready.
- Siparişiniz hazır.
- Check your order.
- Siparişinizi kontrol edin.
- Here's your order.
- İşte siparişiniz.
- Bacon and eggs is his order.
- Pastırma ve yumurta onun siparişi.
- I'm still waiting for my order.
- Hâlâ siparişimi bekliyorum.
- I gave that order six hours ago.
- O siparişi altı saat önce verdim.
- Please cancel my order and refund the money.
- Lütfen siparişimi iptal edin ve parayı iade edin.
- May I take your order?
- Siparişinizi alabilir miyim?
- I think you have sent me a wrong order.
- Sanırım bana yanlış bir sipariş gönderdiniz.
- How long do I have to wait for my order to arrive?
- Siparişimin gelmesi için ne kadar beklemek zorundayım?
- I confirmed the order.
- Siparişi onayladım.
- I would like to purchase your latest mail order catalogue.
- En son posta siparişi kataloğunuzu satın almak istiyorum.
- Please cancel our order.
- Lütfen siparişimizi iptal edin.
- I thought I told you to cancel that order.
- Sana o siparişi iptal etmeni söylediğimi sanıyordum.
- Can I take your order now?
- Siparişinizi şimdi alabilir miyim?
- Is there a problem with your order?
- Siparişinizde bir sorun mu var?
- May we look forward to receiving your order?
- Siparişinizi almayı sabırsızlıkla bekliyoruz.
- What happened to our order?
- Siparişimize ne oldu?
- Your order will be shipped as soon as possible.
- Siparişiniz en kısa sürede kargoya verilecektir.
- How long do I have to wait for my order to arrive?
- Siparişimin gelmesi için daha ne kadar beklemem gerekiyor?
- We are very sorry that your order was damaged.
- Siparişiniz hasar gördüğü için çok üzgünüz.
- There is a problem with your order.
- Siparişinizle ilgili bir sorun var.
- Where's my order?
- Siparişim nerede?
- You will be notified when your order has arrived.
- Sipariş geldiği zaman size bildirilecektir.
- No work is possible without an order.
- Siparişsiz hiçbir iş yapılamaz.
- Can I take your order, ma'am?
- Şiparişinizi alabilir miyim, madam?
- Tom canceled his order.
- Tom siparişini iptal etti.
- We will call you when your order arrives.
- Siparişiniz ulaştığında sizi arayacağız.
- There is a problem with my order.
- Siparişimle ilgili bir sorun var.
- Is there a problem with my order?
- Siparişimle ilgili bir sorun var mı?
- Your order will be ready within half an hour.
- Siparişiniz yarım saat içinde hazır olur.
- What happened to our order?
- Bizim siparişe ne oldu?
- I'm still waiting for my order.
- Hala siparişimi bekliyorum.
- Click on the button below to confirm your order.
- Siparişinizi onaylamak için aşağıdaki düğmeye basınız.
- I think you have sent me a wrong order.
- Bana yanlış bir sipariş gönderdiğini düşünüyorum.
Show More (80)
|
| 5 |
order |
düzen |
n. |
|
- Only the defeat of the conquerors will bring peace and order.
- Sadece işgalcilerin yenilgisi barış ve düzeni getirecektir.
- We support cooperation between universities with due respect for the academic order.
- Akademik düzene saygı çerçevesinde üniversiteler arasında işbirliğini destekliyoruz.
- In the coming weeks, the new European order will come into being.
- Önümüzdeki haftalarda yeni Avrupa düzeni hayata geçecek.
- This consequence of a multilateral order has not so far been elucidated sufficiently clearly by the Commission.
- Çok taraflı düzenin bu sonucu şu ana kadar Komisyon tarafından yeterince açık bir şekilde ortaya konmamıştır.
- We all want the UN to remain the cornerstone of world order.
- Hepimiz BM'nin dünya düzeninin temel taşı olmaya devam etmesini istiyoruz.
- We must start by adapting our own institutions and asking ourselves whether our own house is in order.
- İşe kendi kurumlarımızı adapte ederek ve kendi evimizin düzen içinde olup olmadığını kendimize sorarak başlamalıyız.
- Rather, it was a matter of needing to put the legal basis in order.
- Daha ziyade yasal zemini düzene koyma ihtiyacı söz konusudur.
- I am simply talking about following the order of Question Time in this Chamber.
- Ben sadece bu Mecliste Soru Saati düzenini takip etmekten bahsediyorum.
- Whilst we oppose acts of barbarism perpetuated elsewhere, we must also ensure that our own house is in order.
- Başka yerlerde sürdürülen barbarlık eylemlerine karşı çıkarken, kendi evimizin de düzen içinde olmasını sağlamalıyız.
- It has a larger population, it is more powerful and has more solidarity - it can still change world order.
- Daha büyük bir nüfusa sahiptir, daha güçlüdür ve daha fazla dayanışma gösterir; yani hala dünya düzenini değiştirebilir.
- It is very much to be preferred to leaving Member States to act in dispersed order.
- Üye Devletlerin dağınık bir düzen içerisinde hareket etmelerine izin vermek çok daha tercih edilir bir durumdur.
- I indicated beforehand that I wished to raise a point of order before the vote on Amendment No 24.
- 24 No'lu Değişikliğin oylanmasından önce bir düzen noktası belirtmek istediğimi önceden belirtmiştim.
- That is now the time when we deal with points of order.
- Şu anda düzen meseleleriyle uğraşıyoruz.
- You will find that it is a very real point of order.
- Bunun gerçek bir düzen meselesi olduğunu göreceksiniz.
- Then we shall take the point of order, because, at the moment at any rate, everything is quite in order.
- O zaman düzen konusunu ele alalım, çünkü şu anda her şey gayet yolunda.
- That was the task of the UN founders and of the UN Charter, which now forms the backbone of any international order.
- Bu, BM kurucularının ve artık her türlü uluslararası düzenin belkemiğini oluşturan BM Şartı'nın göreviydi.
- That is why it is all the more important for us to examine what kind of order our own house is in.
- Bu nedenle kendi evimizin ne tür bir düzen içinde olduğunu incelememiz daha da önem kazanıyor.
- There are other ways of restoring order to our European home, though.
- Yine de Avrupa'daki evimizde düzeni yeniden tesis etmenin başka yolları da var.
- The monopolies' ban is the key element of the European functioning competition order.
- Tekellerin yasaklanması, Avrupa'da işleyen rekabet düzeninin temel unsurudur.
- The order of business was thus established.
- İş düzeni böylece kurulmuş oldu.
- Indeed, given that it ushers in a new order, the one previously in place is bound to collapse.
- Aslında yeni bir düzen getirdiğine göre, daha önce yürürlükte olan düzenin çökmesi kaçınılmazdır.
- When we have put our own house in order, this is when the world will believe that we are credible.
- Kendi evimizi düzene koyduğumuzda, işte o zaman dünya bizim güvenilir olduğumuza inanacaktır.
- We do not need a post-war order in Europe.
- Avrupa'da savaş sonrası bir düzene ihtiyacımız yok.
- I suggest we organise things in the most practical order and, where the Treaty is silent, that we use common sense.
- İşleri en pratik düzene göre organize etmemizi ve Antlaşmanın sessiz kaldığı yerlerde sağduyulu davranmamızı öneriyorum.
- The semicolon, and order, have been restored!
- Noktalı virgül ve düzen yeniden sağlandı!
- We support cooperation between universities with due respect for the academic order.
- Akademik düzene gereken saygı gösterilerek üniversiteler arasında işbirliği yapılmasını destekliyoruz.
- I say this only for the sake of good order.
- Bunu sadece iyi bir düzen için söylüyorum.
- That is why it is all the more important for us to examine what kind of order our own house is in.
- Bu nedenle kendi evimizin ne tür bir düzen içinde olduğunu incelememiz çok daha önemlidir.
- However, we must seek to reconstruct confidence in a law-based world order.
- Bununla birlikte, hukuk temelli bir dünya düzenine olan güveni yeniden inşa etmeye çalışmalıyız.
- Only the defeat of the conquerors will bring peace and order.
- Sadece fatihlerin yenilgisi barış ve düzen getirecektir.
- I do not want to raise a point of order, but simply explain the issue before the vote.
- Ben bir düzen noktası ortaya koymak istemiyorum, sadece oylamadan önce konuyu açıklamak istiyorum.
- I am simply talking about following the order of Question Time in this Chamber.
- Ben sadece bu Meclisteki Soru Saati düzenini takip etmekten bahsediyorum.
- Finally, because I totally disagree with the trend to declare European regulation in the social sphere out of order.
- Son olarak, Avrupa'nın sosyal alandaki düzenlemelerini düzen dışı ilan etme eğilimine kesinlikle katılmıyorum.
- Reading the Swiebel report, you would think the Member States also needed to put their houses in order.
- Swiebel raporunu okuyunca Üye Devletlerin de kendi evlerini düzene koymaları gerektiğini düşünebilirsiniz.
- There has to be some order in this trade, and, in Europe, this directive helps us to do that.
- Bu ticarette bir düzen olması gerekiyor ve Avrupa'da bu direktif bunu yapmamıza yardımcı oluyor.
- We have no need of criminals, or of people who represent a danger to the European Union's public safety and order.
- Suçlulara ya da Avrupa Birliği'nin kamu güvenliği ve düzeni için tehlike arz eden kişilere ihtiyacımız yok.
- Rather, it was a matter of needing to put the legal basis in order.
- Daha ziyade, yasal zemini düzene koyma ihtiyacı söz konusudur.
- Now are putting our own House in order.
- Şimdi kendi evimizi düzene koyuyoruz.
- The European Union and the United States must find joint initiatives within the framework of the international order.
- Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri uluslararası düzen çerçevesinde ortak girişimlerde bulunmalıdır.
- Thousands of people will take part in discussions to come up with a different world order.
- Binlerce insan farklı bir dünya düzeni için yapılacak tartışmalara katılacak.
- This does not discharge those who keep animals from their obligation of cleanliness and good order.
- Bu, hayvan besleyenleri temizlik ve iyi düzen yükümlülüklerinden muaf tutmaz.
- Please bring some order here, if you can.
- Lütfen buraya biraz düzen getirin, eğer yapabilirseniz.
- It will make the order more logical.
- Bu, düzeni daha mantıklı hale getirecektir.
- We are still lagging behind and we must establish a semblance of order.
- Hala gerideyiz ve bir düzen oluşturmalıyız.
- We therefore need to bring some order to current practice.
- Bu nedenle mevcut uygulamaya bir düzen getirmemiz gerekiyor.
- The time has come to introduce some order and draw up an objective map of the situation.
- Bir düzen getirmenin ve durumun nesnel bir haritasını çıkarmanın zamanı geldi.
- This is not a point of order; I would just like to draw attention to something.
- Bu bir düzen meselesi değil; sadece bir şeye dikkat çekmek istiyorum.
- That is why we need to restore order to immigration.
- İşte bu yüzden göçmenliğe yeniden bir düzen getirmemiz gerekiyor.
- Order, peace, happiness, contentment.
- Düzen, barış, mutluluk, memnuniyet.
- Order, peace, happiness, contentment.
- Düzen, sulh, mutluluk, ve hoşnutluk.
- Order, peace, happiness, contentment.
- Düzen, sulh, mutluluk, memnuniyet.
- He has given up trying to put the papers in order.
- Kağıtları düzene koymaya çalışmaktan vazgeçti.
- Put your affairs in order.
- İşlerini düzene koy.
- Order has been restored.
- Düzen yeniden sağlandı.
- You're out of order.
- Düzenin dışına çıktın.
- Tom put his affairs in order.
- Tom işlerini düzene koydu.
- Her sewing basket, dresser drawers and pantry shelves are all systematically arranged in apple-pie order.
- Dikiş sepeti, şifonyer çekmeceleri ve kiler rafları sistematik bir şekilde elmalı turta düzeninde yerleştirilmiştir.
- It's very difficult to put things in order.
- Eşyalara çeki düzen vermek çok zordur.
- Please put my room in order while I am out.
- Ben dışarıdayken odama çeki düzen verin lütfen.
- The room is in immaculate order.
- Oda tertemiz bir düzen içindeydi.
- Turkish has a different word order.
- Türkçe'de farklı bir kelime düzeni var.
- Everything must be in perfect order for the wedding.
- Düğün için her şey kusursuz bir düzen içinde olmalıdır.
- Everything is in perfect working order.
- Her şey mükemmel düzen içinde çalışıyor.
- The sheriff established order in the town.
- Şerif, kasabada düzen tesis etti.
- It's very difficult to put things in order.
- İşleri düzene koymak çok zordur.
Show More (62)
|
| 6 |
order |
sipariş vermek |
v. |
|
- When the party placing the order is a public body, it represents the general public.
- Siparişi veren taraf bir kamu kuruluşu olduğunda genel halkı temsil eder.
- When the party placing the order is a public body, it represents the general public.
- Siparişi veren taraf bir kamu kuruluşu olduğunda, genel halkı temsil eder.
- Where are the shipowners and those who order the shipments when these disasters occur?
- Bu felaketler meydana geldiğinde armatörler ve sevkiyat siparişi verenler nerededir?
- Check out our vast product range and start ordering today.
- Geniş ürün yelpazemize göz atın ve bugün sipariş vermeye başlayın.
- For that, you need to order it one week before.
- Bunun için bir hafta önce sipariş vermeniz gerekiyor.
- I love it so much I am going to order another.
- O kadar beğendim ki bir tane daha sipariş vereceğim.
- Sami called his restaurant and ordered some food.
- Sami restoranını aradı ve yemek siparişi verdi.
- Order now.
- Hemen sipariş verin.
- Are you ready to order now?
- Şimdi sipariş vermeye hazır mısınız?
- Waitress, I'd like to order.
- Garson, sipariş vermek istiyorum.
- When you're ready to order, please call using this button.
- Sipariş vermeye hazır olduğunuzda, lütfen bu düğmeyi kullanarak arayın.
- I ordered those books from Germany.
- Şu kitapları Almanya'dan sipariş verdim.
- Tom went up to the bar and ordered a drink.
- Tom bara gitti ve bir içki sipariş verdi.
- I want to make sure I can afford to buy it before I order it.
- Sipariş vermeden önce satın almaya paramın yeteceğinden emin olmak istiyorum.
- Mary has ordered one.
- Mary bir tane sipariş verdi.
- We're not ready to order yet.
- Henüz sipariş vermeye hazır değiliz.
- Shall we order?
- Sipariş verelim mi?
- Would you like to order?
- Sipariş vermek ister misiniz?
- Let's order two bottles.
- İki şişe sipariş verelim.
- I already ordered.
- Ben zaten sipariş verdim.
- I didn't order dinner.
- Yemek siparişi vermedim.
- For dessert, Tom ordered chocolate parfait with vanilla ice cream.
- Tatlı için, Tom vanilyalı dondurma ile çikolatalı parfe sipariş verdi.
- I liked the book so much I ordered ten copies for friends.
- Kitabı o kadar çok beğendim ki arkadaşlar için on tane sipariş verdim.
- He ordered a computer online.
- İnternetten bilgisayar siparişi verdi.
- We ordered 40 minutes ago.
- 40 dakika önce sipariş verdik.
- Are you ready to order?
- Sipariş vermek için hazır mısınız?
- I could order that for you.
- Onu sizin için sipariş verebilirim.
- I already ordered.
- Zaten sipariş verdim.
- You should order in advance.
- Önceden sipariş vermelisin.
- Are you ready to order?
- Sipariş vermeye hazır mısınız?
- I've already ordered.
- Çoktan sipariş verdim.
- Have you ordered?
- Sipariş verdiniz mi?
- Sami called his restaurant and ordered some food.
- Sami restoranını aradı ve bir yemek siparişi verdi.
- Are you ready to order now?
- Şu anda sipariş vermeye hazır mısınız?
- I'd like to order the same.
- Ben de aynı siparişi vermek istiyorum.
- Tom ordered coffee.
- Tom kahve sipariş verdi.
- We're not ready to order yet.
- Sipariş vermek için henüz hazır değiliz.
- I don't know what to order.
- Ne sipariş vereceğimi bilmiyorum.
- I've already ordered.
- Ben zaten sipariş verdim.
- Did we order in advance?
- Önceden sipariş verdik mi?
- I'm sorry, but I'd like to order.
- Üzgünüm ama sipariş vermek istiyorum.
- Who's ready to order?
- Kim sipariş vermeye hazır?
- Have you already ordered?
- Sipariş verdin mi?
- Would you like me to order it?
- Sipariş vermemi ister misiniz?
- Please let me know when you are ready to order.
- Sipariş vermeye hazır olduğunuzda lütfen bana haber verin.
- Have you already ordered?
- Önceden sipariş verdin mi?
- Sami has already ordered something.
- Sami zaten bir şeyler sipariş vermiş.
- Could we order now?
- Şimdi sipariş verebilir miyiz?
- Why don't we order the pizza?
- Neden pizza sipariş vermiyoruz?
- Can I order now?
- Şimdi sipariş verebilir miyim?
- He ordered the book from the publisher in the United States.
- Kitabı ABD'deki yayıncıdan sipariş verdi.
- Sir, we're ready to order.
- Efendim, sipariş vermeye hazırız.
- Order now.
- Şimdi sipariş ver.
- Waiter, I'd like to order.
- Garson, sipariş vermek istiyorum.
- Tell me when you'd like to order.
- Sipariş vermek istediğinizde bana söyleyin.
- We ordered 40 minutes ago.
- Kırk dakika önce sipariş verdik.
- We'd better order right away.
- Hemen sipariş versek iyi olur.
- Please let me know when you are ready to order.
- Sipariş vermeye hazır olduğunuzda lütfen bana bildirin.
- I'm ready to order.
- Sipariş vermeye hazırım.
- Tom ordered prospectuses from four different universities.
- Tom dört farklı üniversitelerden prospektüsleri sipariş verdi.
Show More (57)
|
| 7 |
order |
ısmarlamak |
v. |
|
- We ordered Chinese food.
- Biz Çin yemeği ısmarladık.
- He finished the beer and ordered another.
- O, birayı bitirdi ve bir tane daha ısmarladı.
- Tom ordered a pepperoni pizza with extra cheese.
- Tom ekstra peynirli bir biberli pizza ısmarladı.
- Taro ordered some English conversation textbooks from London.
- Taro, Londra'dan bazı İngilizce konuşma ders kitapları ısmarladı.
- I ordered several books from England.
- İngiltere'den birkaç kitap ısmarladım.
- I'm not ordering sandwiches for them.
- Onlara sandviç ısmarlamıyorum.
- Would you like me to order it?
- Onu ısmarlamamı ister misiniz?
- Tom finished drinking his beer and ordered another one.
- Tom birasını içmeyi bitirdi ve başka bir tane ısmarladı.
- It's cheaper if you order these by the dozen.
- Bunları düzine ile ısmarlarsan daha ucuz.
- Tom ordered the lobster.
- Tom ıstakozu ısmarladı.
- He ordered us steaks.
- O bize biftek ısmarladı.
- I've already ordered us some drinks.
- Zaten bize birkaç içki ısmarladım.
- He asked for pie, and I ordered the same.
- Tart istedi, ve ben aynısını ısmarladım.
- Tom doesn't know what to order.
- Tom ne ısmarlayacağını bilmiyor.
- Can you order one for me?
- Benim için bir tane ısmarlar mısın?
- She ordered the book from London.
- Kitabı Londra'dan ısmarladı.
- I ordered pizza.
- Pizza ısmarladım.
- Tom walked up to the counter and ordered a drink.
- Tom tezgaha kadar yürüdü ve bir içki ısmarladı.
- I ordered new furniture.
- Ben yeni mobilya ısmarladım.
- I've ordered you a hamburger.
- Sana bir hamburger ısmarladım.
- I ordered two teas and three coffees.
- İki çay ve üç kahve ısmarladım.
- Excuse me, but I didn't order this.
- Affedersiniz fakat ben bunu ısmarlamadım.
- We can order a pizza.
- Bir pizza ısmarlayabiliriz.
- Can you order it for me?
- Onu benim için ısmarlar mısınız?
- He ordered three dinners.
- O, üç akşam yemeği ısmarladı.
- I've ordered you a beer.
- Sana bir bira ısmarladım.
- I ordered some new books from America.
- Amerika'dan bazı yeni kitaplar ısmarladım.
- I ordered five books on economics from London.
- Londra'dan ekonomi üzerine beş kitap ısmarladım.
- I've have already ordered a pizza and a couple of drinks for us.
- Zaten bizim için bir pizza ve birkaç içki ısmarladım.
- What should I order?
- Ne ısmarlamalıyım?
- I ordered some food.
- Biraz yiyecek ısmarladım.
- I ordered a beer.
- Ben bir bira ısmarladım.
- Tom ordered a drink.
- Tom bir içki ısmarladı.
- The seaman apprentice, sitting on a stool in a bar, ordered a beer while waiting for his basket of fish and chips.
- Bir barda bir taburede oturan denizci çırağı balık ve cips sepetini beklerken bir bira ısmarladı.
- What do you wish to order, gentlemen?
- Ne ısmarlamak istiyorsunuz,beyler?
- We can order a pizza.
- Pizza ısmarlayabiliriz.
- I ordered a new cutting board from a catalog.
- Katalogdan yeni bir kesme tahtası ısmarladım.
- When we go to a restaurant, I never order the same thing Tom does.
- Bir restorana gittiğimizde, Tom'la aynı şeyi ısmarlamam.
- She ordered a cup of tea.
- O bir bardak çay ısmarladı.
- I've ordered one.
- Bir tane ısmarladım.
- Tom used to walk into the bar and order three beers right off.
- Tom bara giderdi ve derhal üç bira ısmarlardı.
- Who ordered that?
- Onu kim ısmarladı?
- We ordered pink, but we received blue.
- Biz pembe ısmarladık fakat mavi aldık.
- I ordered the book from England.
- Kitabı İngiltere'den ısmarladım.
- He ordered a cup of tea.
- O bir bardak çay ısmarladı.
- Tom ordered a BLT sandwich.
- Tom bir BLT sandviç ısmarladı.
- I'll order that later.
- Onu daha sonra ısmarlayacağım.
Show More (44)
|
| 8 |
order |
(birini) düzene sokmak |
v. |
|
- But this does not detract from the fact that the European Parliament should also put its own house in order.
- Ancak bu durum Avrupa Parlamentosu'nun da kendi evini düzene sokması gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmaz.
- Surely we should be setting our own house in order first.
- Elbette önce kendi evimizi düzene sokmalıyız.
- We will be a laughing stock if we do not reform and get our House in order.
- Eğer reform yapmaz ve evimizi düzene sokmazsak alay konusu olacağız.
- Russia must put the Investments Protection Agreement in order.
- Rusya, Yatırımların Korunması Anlaşmasını bir düzene sokmalıdır.
- If the European Parliament wishes to punish war crimes, it should start by putting its own house in order.
- Avrupa Parlamentosu savaş suçlarını cezalandırmak istiyorsa, işe kendi evini düzene sokmakla başlamalıdır.
- We have a right and a duty now to set society straight and to put our own house in order.
- Şimdi toplumu düzeltmek ve kendi evimizi düzene sokmak gibi bir hakkımız ve görevimiz var.
- With milk we have tried to get the quotas into order.
- Süt konusunda kotaları düzene sokmaya çalıştık.
- There are Member States that do not have their house in order at the moment.
- Şu anda kendi evini düzene sokmamış olan Üye Devletler var.
- If we admit new Member States then we need to put our own House in order first.
- Eğer yeni Üye Devletleri kabul edersek, o zaman önce kendi evimizi düzene sokmamız gerekir.
- We have not got our own house in order in terms of agriculture, fisheries, traffic, energy and the use of materials.
- Tarım, balıkçılık, trafik, enerji ve malzeme kullanımı açısından kendi evimizi düzene sokmuş değiliz.
- Secondly, the Commission must get its accounts in order.
- İkinci olarak Komisyon hesaplarını düzene sokmalıdır.
- We must get our own house in order.
- Kendi evimizi düzene sokmalıyız.
- I abstained because we need to put our own house in order.
- Çekimser kaldım çünkü kendi evimizi düzene sokmamız gerekiyor.
- It is absolutely essential that we put our own house in order before we tell others what to do.
- Başkalarına ne yapmaları gerektiğini söylemeden önce kendi meclisimizi düzene sokmamız kesinlikle elzemdir.
- With milk we have tried to get the quotas into order.
- Süt ile kotaları düzene sokmaya çalıştık.
- We shall not get far if we do not put our own house in order first.
- Önce kendi evimizi düzene sokmazsak fazla uzağa gidemeyiz.
- We all have a duty to put our own house in order.
- Hepimizin kendi evimizi düzene sokma görevi var.
- Tom put his room in order.
- Tom odasını düzene soktu.
- He put the room in order.
- Odayı düzene soktu.
- He put his room in order.
- Odasını düzene soktu.
- He is now putting the things in his room in order.
- Artık odasındaki eşyaları düzene sokuyor.
- Get your house in order.
- Evini düzene sok.
- Please put my room in order while I am out.
- Lütfen ben dışarıdayken odamı düzene sokun.
- Just let me get my thoughts in order.
- Bırak da düşüncelerimi düzene sokayım.
- He put his affairs in order.
- İşlerini düzene soktu.
- She is now putting the things in her room in order.
- Artık odasındaki eşyaları düzene sokuyor.
- Put your room in order.
- Odanı düzene sok.
- She put her room in order.
- Odasını düzene soktu.
Show More (25)
|
| 9 |
order |
söylemek |
v. |
|
- I just ordered a beer.
- Az önce bira söyledim.
- Tom went up to the bar and ordered a drink.
- Tom bara gitti ve bir içki söyledi.
- I ordered Tom do that for me.
- Tom'a bunu benim için yapmasını söyledim.
- Tom ordered a beer for himself and a gin tonic for Mary.
- Tom kendine bira ve Mary'ye de cin tonik söylemiş.
- I've ordered you a hamburger.
- Sana hamburger söyledim.
- Tom looked at the menu and decided to order a hamburger.
- Tom menüye baktı ve bir hamburger söylemeye karar verdi.
- Why don't we order the pizza?
- Pizza söylesek ya.
- I can't order Tom to do that.
- Tom'a bunu yapmasını söyleyemem.
- I've ordered you a beer.
- Sana bira söyledim.
- I ordered you a drink.
- Sana bir içki söyledim.
- I only ordered coffee, since I wasn't hungry.
- Aç olmadığım için sadece kahve söyledim.
- I ordered the children to stay quiet, but they kept on making noise.
- Çocuklara sessiz olmalarını söyledim ama gürültü yapmaya devam ettiler.
- Tom ordered beer for himself and red wine for Mary.
- Tom kendine bira ve Mary'ye de kırmızı şarap söylemiş.
- She didn't order dinner yet.
- Henüz akşam yemeği söylemedi.
- Our teacher ordered Jim to go home at once.
- Öğretmenimiz, Jim'e hemen eve gitmesini söyledi.
- I came in order to say this.
- Ben de onu söylemeye gelmiştim.
- I ordered Chinese food.
- Çin yemeği söyledim.
- I ordered fries, too.
- Patates kızartması da söyledim.
- I ordered Tom to do it.
- Tom'a yapmasını söyledim.
- Since I wasn't hungry, I only ordered coffee.
- Aç olmadığım için sadece kahve söyledim.
- Tom ordered fizzy water.
- Tom gazlı su söyledi.
- The teachers ordered them to stop fighting.
- Öğretmenler onlara kavgayı durdurmalarını söyledi.
- I ordered two teas and three coffees.
- İki çay ve üç kahve söyledim.
- He didn't order dinner yet.
- Henüz akşam yemeği söylemedi.
- He finished the steak, then ordered another portion.
- Bifteği bitirdi sonra bir porsiyon daha söyledi.
Show More (22)
|
| 10 |
order |
sıra |
n. |
|
- When the CPU finishes one computation, it will process the next one in order.
- CPU bir hesaplamayı bitirdiğinde, sırada yer alan bir sonrakini işletir.
- The order of voting on amendments is ultimately a matter for the President to decide, however.
- Ancak değişikliklerin oylanma sırası nihai olarak Başkan'ın karar vereceği bir konudur.
- These points will be the main focus of my short presentation today, so let me deal with them in the same order.
- Bu noktalar bugünkü kısa sunumumun ana odağını oluşturacak, bu nedenle aynı sırayla ele almama izin verin.
- Mr Crowley has the floor on a point of order.
- Söz sırası Bay Crowley'de.
- I suggest we organise things in the most practical order and, where the Treaty is silent, that we use common sense.
- İşleri en pratik sıraya göre düzenlememizi ve Antlaşma'nın sessiz kaldığı yerlerde sağduyulu davranmamızı öneriyorum.
- I am very surprised at the order of voting here.
- Buradaki oylama sırası beni çok şaşırttı.
- The order of business was thus established.
- Böylece iş sırası belirlenmiş oldu.
- The Bureau will not allow any type of speech other than a point of order.
- Başkanlık Divanı, sıra meselesi dışında herhangi bir konuşmaya izin vermeyecektir.
- It is still open to the groups to look at the order of discussion on that day.
- Grupların o günkü tartışma sırasına bakmaları hala açıktır.
- Our voting list does not seem to be following the same order as yours.
- Bizim oy listemiz sizinkiyle aynı sırayı takip etmiyor gibi görünüyor.
- The order of business is thus established.
- Böylece iş sırası belirlenmiş olur.
- Mr Gorostiaga, this is supposed to be point of order concerning the order of business.
- Sayın Gorostiaga, bunun iş sırası ile ilgili bir konu olması gerekiyordu.
- I would like to question the order decided upon for the votes.
- Oylamalar için kararlaştırılan sırayı sorgulamak istiyorum.
- Mr Alyssandrakis has the floor on a point of order.
- Söz sırası Sayın Alyssandrakis'te.
- We now move to the order of business.
- Şimdi iş sırasına geçiyoruz.
- That brings us to the next order of business.
- Bu da, bizi bir sonraki iş sırasına getiriyor.
- The Conference of Presidents would have had to have changed the order of speakers, which is not the case.
- Başkanlar Konferansının konuşmacıların sırasını değiştirmesi gerekirdi ki böyle bir durum söz konusu değildir.
- Plus, environmental factors, stress, even the order of lineup photos can effect memory.
- Ek olarak çevre faktörleri, stres, hatta fotoğrafların diziliş sırası bile hafızayı etkileyebilir.
- Plus, environmental factors, stress, even the order of lineup photos can effect memory.
- Ayrıca, çevresel faktörler, stres, hatta fotoğrafların diziliş sırası bile hafızayı etkileyebilir.
- Plus, environmental factors, stress, even the order of lineup photos can effect memory.
- Ayrıca çevresel faktörler, stres, hatta fotoğrafların sırası bile hafızayı etkileyebilir.
- SOV (subject-object-verb) is the most common word order for languages.
- ÖNY (Özne-nesne-yüklem), diller için en yaygın sözcük sırasıdır.
- That's reversing the logical order of things.
- Bu, olayların mantıksal sırasını tersine çevirmektir.
- The winning numbers in last night's lottery draw were 7, 18, 3, 41, and 6 in that order.
- Dün geceki piyango çekilişinde kazanan rakamlar sırayla 7, 18, 3, 41 ve 6 idi.
Show More (20)
|
| 11 |
order |
emir vermek |
v. |
|
- These women are accused of ordering the assassination.
- Bu kadınlar suikast emrini vermekle suçlanıyor.
- Duverney arrived and ordered the Captain of the Guard to release us at once.
- Duverney gelip derhâl bizi serbest bırakması için Muhafız Yüzbaşısına emir verdi.
- I have therefore ordered the French armed forces to intervene.
- Bu nedenle Fransız silahlı kuvvetlerine müdahale etme emri verdim.
- I have therefore ordered the French armed forces to intervene.
- Bu nedenle Fransız silahlı kuvvetlerine müdahale emri verdim.
- The navy was ordered to go to sea.
- Donanmaya denize açılma emri verildi.
- The soldiers were ordered to make an attack.
- Askerlere saldırı emri verildi.
- No one orders me around.
- Bana kimse emir veremez.
- An investigation has been ordered.
- Soruşturma emri verildi.
- The chairperson ordered silence.
- Başkan sessizlik emri verdi.
- I didn't want to go on this mission, but I was ordered to.
- Ben bu göreve gitmek istemiyordum ama bana emir verildi.
- Fadil was ordered to shoot.
- Fadıl'a vur emri verildi.
- No one orders me around.
- Kimse bana emir veremez.
- The governor ordered an investigation.
- Vali bir soruşturma emri verdi.
- Stop ordering me around.
- Bana emir vermeyi bırak.
- Lincoln ordered that all the slaves in the country should be set free.
- Lincoln, ülkedeki bütün kölelerin serbest bırakılması emrini verdi.
- An investigation has been ordered.
- Bir soruşturma emri verildi.
- Evacuations were ordered.
- Tahliye emri verildi.
Show More (14)
|
| 12 |
order |
istemek |
v. |
|
- Allow me to address you on the point of order.
- İzin verirseniz bir konuda size hitap etmek istiyorum.
- In what order would you like to raise your points of order?
- Önerilerinizi hangi sırayla dile getirmek istersiniz?
- He ordered him to stay for some time among the army.
- Bir müddet askerlerin arasında kalmasını istedi.
- The doctor ordered a few tests and an MRI.
- Doktor birkaç tahlil ve MR istedi.
- Tom ordered prospectuses from four different universities.
- Tom dört farklı üniversiteden prospektüs istedi.
- The doctor ordered a full physical examination for the patient.
- Doktor hasta için tam bir fiziksel muayene istedi.
- Tom ordered escargots.
- Tom salyangoz istedi.
- Tom ordered a rum and Coke.
- Tom rom ve kola istedi.
- Tom ordered a glass of orange juice and a cup of coffee.
- Tom bir bardak portakal suyu ve bir fincan kahve istedi.
- The doctor ordered a few tests and an MRI.
- Doktor birkaç test ve MRI istedi.
- I ordered dinner to my room, but I was brought only champagne and fruit.
- Odama akşam yemeği istedim ama bana sadece şampanya ve meyve getirildi.
- I didn't order room service.
- Oda servisi istemedim.
- Tom has a do-not-resuscitate order.
- Tom'un diriltilmek istemediğine dair yan vasiyeti var.
Show More (10)
|
| 13 |
order |
talimat |
n. |
|
- They have orders to return home.
- Onların eve dönme talimatları var.
- Tom has a DNR order.
- Tom'un yaşam destek ünitesine bağlanmak istemediğine dair talimatı var.
- Sorry, but we have orders.
- Üzgünüm, ama aldığımız talimat bu.
- Tom has a do-not-resuscitate order.
- Tom'un yaşam destek ünitesine bağlanmak istemediğine dair talimatı var.
- You should've followed Tom's orders.
- Tom'un talimatlarını izlemeliydin.
Show More (2)
|
| 14 |
order |
usul |
n. |
|
- You have the floor to speak on a point of order.
- Usul hakkında konuşmak için söz hakkınız var.
- As far as I am concerned, this is not just out of order; there is also a moral dimension to this issue.
- Bana kalırsa bu sadece usulsüzlük değil; bu konunun ahlaki bir boyutu da var.
- To make savings here is out of order, however.
- Ancak burada tasarruf yapmak usul dışıdır.
- Mr Korakas has asked to speak on the point of order.
- Sayın Korakas usul hakkında söz istedi.
Show More (1)
|
| 15 |
order |
yöntem |
n. |
|
- This is not a point of order.
- Bu bir yöntem sorunu değildir.
- I do not know if that was a point of order, but it was music to my ears.
- Bunun bir yöntem sorunu olup olmadığını bilmiyorum ama kulağıma çok hoş geldi.
- Mr Bourlanges said that he was moving a point of order, but he was, in fact, speaking in favour.
- Bay Bourlanges bir yöntem sorunu olduğunu öne sürdüğünü ama aslında lehte konuşuyordu.
Show More (0)
|
| 16 |
order |
yol |
n. |
|
- Everything was in order until he came.
- O gelinceye kadar her şey yolundaydı.
- Tom put his affairs in order.
- Tom işlerini yoluna koydu.
- Everything was in order until he came.
- O gelene kadar her şey yolundaydı.
Show More (0)
|
| 17 |
order |
asayiş |
n. |
|
- The police were there to keep the protesters in order.
- Polis protestocuları asayiş içinde tutmak için oradaydı.
- I say this only for the sake of good order.
- Bunu sadece asayişin sağlanması için söylüyorum.
Show More (-1)
|
| 18 |
order |
dizi |
n. |
|
- We have proposed a number of amendments in order to improve the operation of this radical reform.
- Bu köklü reformun işleyişini iyileştirmek amacıyla bir dizi değişiklik önerisinde bulunduk.
- In English the word order is stricter than Finnish.
- İngilizcede söz dizimi Fincedekinden daha sıkıdır.
Show More (-1)
|
| 19 |
order |
derece |
n. |
|
- That is, in my view, perfectly in order, moreover.
- Dahası, benim görüşüme göre bu son derece yerinde.
- That is, in my view, perfectly in order, moreover.
- Bana göre bu da son derece yerinde bir adımdır.
Show More (-1)
|
| 20 |
order |
emirler |
n. |
|
- I'm under orders.
- Ben emirler altındayım.
- I had my orders.
- Emirler almıştım.
Show More (-1)
|
| 21 |
order |
nişan |
n. |
|
- He was awarded order.
- Kendisine ödül olarak nişan verilmiştir.
- He was awarded order.
- Nişanla ödüllendirildi.
Show More (-1)
|
| 22 |
order |
buyurmak |
v. |
|
- I can't order you to do this.
- Sana bunu yapmanı buyuramam.
- She ordered the room to be swept.
- Odanın süpürülmesini buyurdu.
Show More (-1)
|
| 23 |
order |
talimat vermek |
v. |
|
- I've ordered new furniture for the office.
- Ofis için yeni mobilya talimatı verdim.
Show More (-2)
|
| 24 |
order |
havale |
n. |
|
- Payment must be by check or mail order.
- Ödeme çek veya posta havalesi ile yapılmalıdır.
Show More (-2)
|
| 25 |
order |
için |
n. |
|
- I quit my permanent job in order to travel the world.
- Dünyayı dolaşmak için daimi işimden ayrıldım.
Show More (-2)
|
| 26 |
order |
sıralama |
n. |
|
- These CDs are in the wrong order; it should be arranged alphabetically.
- Bu CD'ler yanlış sıralanmış; alfabetik olarak düzenlenmesi gerek.
Show More (-2)
|
| 27 |
order |
cemaat |
n. |
|
- He recently joined a secret order of some sort.
- Yakın zamanda gizli bir cemaate katılmış.
Show More (-2)
|
| 28 |
order |
sıralamak |
v. |
|
- The books in my library are ordered by genre.
- Kütüphanemdeki kitaplar türlerine göre sıralanmıştır.
Show More (-2)
|
| 29 |
order |
takım |
n. |
|
- These two plants are classified in the same order.
- Bu iki bitki, aynı takım altında sınıflandırılmaktadır.
Show More (-2)
|
| 30 |
order |
düzenli |
n. |
|
- Please keep your desks in good order at all times.
- Lütfen masalarınızı her zaman düzenli tutunuz.
Show More (-2)
|
| 31 |
order |
mezhep |
n. |
|
- This Roman Catholic order was founded half a millennium ago.
- Bu Roma Katolik mezhebi yarım bin yıl önce kurulmuştur.
Show More (-2)
|
| 32 |
order |
nizam |
n. |
|
- The revolution made way for a brand new social order.
- Devrim, yepyeni bir toplumsal nizamın yolunu açtı.
Show More (-2)
|
| 33 |
order |
mahkeme kararı |
n. |
|
- His ex-wife obtained a court order that forbid him from coming closer than 200 yards.
- Eski karısı, 200 metreden fazla yaklaşmasını yasaklayan bir mahkeme kararı aldırdı.
Show More (-2)
|
| 34 |
order |
çalışır durum |
n. |
|
- Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
Show More (-2)
|
| 35 |
order |
tertip |
n. |
|
- She always keeps her room in good order.
- Odasını her zaman tertipli tutar.
Show More (-2)
|
| 36 |
order |
kural |
n. |
|
- Your behaviour was totally out of order.
- Davranışların tamamen kural dışıydı.
Show More (-2)
|
| 37 |
order |
mahkeme emri |
n. |
|
- His ex-wife obtained a court order that forbid him from coming closer than 200 yards.
- Eski karısı, adamın kendisine 200 metreden fazla yaklaşmasını yasaklayan bir mahkeme emri çıkarttı.
Show More (-2)
|
