1 |
pile |
yığın |
n. |
|
- He placed the mug on a pile of books.
- Kupayı kitap yığınının üzerine koydu.
- The dog happily jumped in the pile of leaves.
- Köpek mutlu bir şekilde yaprak yığınının içine atladı.
- In some respects, it is more like a pile of loose bricks.
- Bazı açılardan ise daha çok gevşek bir tuğla yığınına benziyor.
- In some respects, it is more like a pile of loose bricks.
- Bazı açılardan bu durum daha çok gevşek tuğla yığınına benziyor.
- In some respects, it is more like a pile of loose bricks.
- Bazı açılardan, daha çok gevşek bir tuğla yığınına benziyor.
- Tom has a whole pile of unpaid parking tickets.
- Tom'un bir yığın ödenmemiş park cezası var.
- They found out truth while examining a pile of relevant documents.
- İlgili belgelerin yığınını incelerken gerçeği öğrendiler.
- There's a big pile of mail on your desk.
- Masanızda büyük bir yığın posta var.
- There's a big pile of mail on your desk.
- Masanda büyük bir posta yığını var.
- The squirrel made a nest in the wood pile.
- Sincap odun yığınına yuva yapmış.
- There's a squirrel in the wood pile.
- Odun yığınının içinde bir sincap var.
- The snow was piled up outside the front door.
- Ön kapının dışında kar yığını vardı.
- His assistant examined the pile of papers over and over again.
- Onun asistanı kağıt yığınını tekrar ve tekrar inceledi.
- The pile of garbage is as big as Mount Everest.
- Çöp yığını Everest Dağı kadar büyük.
- His assistant examined the pile of papers over and over again.
- Asistanı kağıt yığınını tekrar tekrar inceledi.
- Divide the pile of documents equally, and take them one by one to either side of the room.
- Evrak yığınını eşit olarak bölün ve teker teker odanın iki tarafına götürün.
Show More (13)
|
2 |
pile |
yığmak |
v. |
|
- He piled chicken wings onto his plate.
- Tavuk kanatlarını tabağına yığdı.
- We piled the wood in the backyard.
- Odunları arka bahçeye yığdık.
- Tom piled everything up in the center of the room.
- Tom her şeyi odanın ortasına yığdı.
Show More (0)
|
3 |
pile |
üst üste koymak |
v. |
|
- She piled the files on her desk.
- Dosyaları masasının üzerine üst üste koydu.
Show More (-2)
|
4 |
pile |
büyük bina |
n. |
|
- They turned the 16th-century pile into a boutique hotel.
- 16. yüzyıldan kalan bu büyük binayı butik otele dönüştürdüler.
Show More (-2)
|
5 |
pile |
tüy |
n. |
|
- She found her earring in the thick piles of the carpet.
- Küpesini halının kalın tüyleri arasında buldu.
Show More (-2)
|
6 |
pile |
kazık |
n. |
|
- The pier had a wooden pile base.
- İskelenin ahşap kazıktan yapılmış bir tabanı vardı.
Show More (-2)
|
7 |
pile |
yığılmak |
v. |
|
- British Conservatives by their very nature oppose such restrictive legislation being piled on business.
- İngiliz Muhafazakârlar doğaları gereği iş dünyasının üzerine bu tür kısıtlayıcı mevzuatın yığılmasına karşı çıkmaktadır.
Show More (-2)
|
8 |
pile |
ağaç kazık |
n. |
|
- The squirrel made a nest in the wood pile.
- Sincap ağaç kazığında bir yuva yaptı.
Show More (-2)
|