primary - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
primary birincil adj.
  • You talked about comitology as if it were the holy of holies, as if it were our primary objective.
  • Komitoloji hakkında sanki en kutsal şeymiş gibi, sanki birincil hedefimizmiş gibi konuştunuz.
  • I believe, though, that Parliament, being composed of elected representatives, is the primary partner in dialogue.
  • Bununla birlikte seçilmiş temsilcilerden oluşan Parlamentonun diyalogda birincil ortak olduğuna inanıyorum.
  • Vaccination and testing should, in principle, be the primary option and should become standard practice.
  • Aşılama ve test prensip olarak birincil seçenek olmalı ve standart uygulama haline gelmelidir.
Show More (35)
primary öncelikli adj.
  • Her primary concern was her children.
  • Onun öncelikli kaygısı çocuklarıydı.
  • Acquiring greater capacity remains our primary commitment.
  • Daha fazla kapasite elde etmek öncelikli taahhüdümüz olmaya devam etmektedir.
  • What was of primary importance for us was finding a harmonised system for the calculation method.
  • Bizim için öncelikli önem taşıyan husus, hesaplama yöntemi için uyumlaştırılmış bir sistem bulmaktı.
Show More (18)
primary ana adj.
  • The primary subject of our discussions today is human destiny and the fate of peoples.
  • Bugünkü tartışmalarımızın ana konusu insanlığın ve halkların kaderidir.
  • Moreover, companies whose primary activity is waste management employ between 200 000 and 400 000 people.
  • Ayrıca ana faaliyetleri atık yönetimi olan şirketler 200.000 ila 400.000 kişi istihdam etmektedir.
  • French is Tom's primary language.
  • Fransızca Tom'un ana dili.
Show More (4)
primary temel adj.
  • Decent standards of primary health care must be ensured for the whole of the population.
  • Nüfusun tamamı için yeterli temel sağlık hizmeti standartları temin edilmelidir.
  • The primary motive for the enlargement of the European Union is that it will extend the stability zone.
  • Avrupa Birliği'nin genişlemesinin temel nedeni, istikrar bölgesini genişletecek olmasıdır.
  • One of the primary tasks of the European Parliament is to assess the way the Commission is functioning.
  • Avrupa Parlamentosunun temel görevlerinden biri Komisyonun işleyişini değerlendirmektir.
Show More (2)
primary ilk adj.
  • They had found the primary tumor in June.
  • Haziran ayında ilk tümörü bulmuşlardı.
  • We are friends since the first day of primary school.
  • İlkokulun ilk gününden beri arkadaşız biz.
  • Turkey has over 12 million primary and secondary school pupils and some 500 000 teachers.
  • Türkiye'de 12 milyondan fazla ilk ve orta okul öğrencisi ve 500 000 kadar öğretmen vardır.
Show More (1)
primary esas adj.
  • It is an important linguistic clarification, but the primary amendment in this regard is Amendment no 13.
  • Bu önemli bir dilsel açıklama olmakla birlikte bu konudaki esas değişiklik 13 sayılı değişikliktir.
  • It is an important linguistic clarification, but the primary amendment in this regard is Amendment no 13.
  • Bu önemli bir dilsel açıklama olmakla birlikte, bu konudaki esas değişiklik 13 sayılı değişikliktir.
  • Layla was Fadil's primary girlfriend.
  • Layla, Fadıl'ın esas kız arkadaşıydı.
Show More (1)
primary başlıca adj.
  • It is, however, the very nature of the policies imposed by the EU that is the primary cause.
  • Ancak bunun başlıca nedeni AB tarafından dayatılan politikaların doğasıdır.
  • We should all recall that the primary motive of organised crime is financial gain.
  • Hepimiz, organize suçların başlıca nedeninin mali kazanç olduğunu hatırlamalıyız.
  • The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America.
  • Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.
Show More (1)
primary asli adj.
  • For it really is Parliament's primary task to decide legislation!
  • Çünkü yasama konusunda karar vermek gerçekten de Parlamento'nun asli görevidir!
  • The government has failed in its primary mission of serving the general interests of the people.
  • Hükümet, halkın genel menfaatlerine hizmet etme şeklindeki asli görevinde başarısız olmuştur.
Show More (-1)
primary birinci adj.
  • I need to find a new primary care provider.
  • Yeni bir birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcısı bulmam gerekiyor.
  • I need to find a new primary care provider.
  • Yeni bir birinci basamak sağlık hizmeti sunucusu bulmalıyım.
Show More (-1)
primary ilkokul n.
  • She will start primary this fall.
  • Bu sonbaharda ilkokula başlayacak.
Show More (-2)
primary ön n.
  • Texas holds its primary election next week.
  • Teksas'ta gelecek hafta ön seçimler yapılacak.
Show More (-2)
primary ön adj.
  • Not quantity, but quality must from now on, be of primary concern.
  • Bundan böyle nicelik değil, nitelik ön planda olmalıdır.
Show More (-2)
primary asıl adj.
  • Our primary concern, however, concerns extending Europol's competencies.
  • Ancak bizim asıl endişemiz Europol'ün yetkilerinin genişletilmesiyle ilgilidir.
Show More (-2)