|
- International trade has slowed down.
- Uluslararası ticaret yavaşladı.
- Economic activity in Turkey slowed down markedly in the second half of 1998.
- Türkiye'de ekonomik aktivite, 1998'in ikinci yarısında belirgin şekilde yavaşladı.
- I have to say, however, that progress seems to have considerably slowed down since then.
- Ancak o zamandan bu yana ilerlemenin önemli ölçüde yavaşlamış göründüğünü söylemeliyim.
- Now I can slow down some time in the autumn.
- Artık sonbaharda biraz yavaşlayabilirim.
- After three years of strong growth, economic activity slowed down considerably since mid- 1998.
- Güçlü bir büyümenin yaşandığı üç yıldan sonra, ekonomik aktivite 1998 ortalarından itibaren önemli ölçüde yavaşladı.
- Economic growth in the European Union has slowed down since last year.
- Avrupa Birliği'nde ekonomik büyüme geçen yıldan bu yana yavaşladı.
- Without increased trade activity, global growth will slow down and global poverty will rise.
- Ticaret faaliyetleri artmazsa küresel büyüme yavaşlayacak ve küresel yoksulluk artacaktır.
- Tom slowed down.
- Tom yavaşladı.
- We have to slow down.
- Yavaşlamalıyız.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
- Ambulanslar kırmızı ışıkta durmak zorunda değildir, ama genellikle yavaşlarlar.
- Would you slow down a little?
- Biraz yavaşlar mısınız?
- You could slow down.
- Yavaşlayabilirsin.
- The investigation started to slow down.
- Soruşturma yavaşlamaya başladı.
- I can't slow down.
- Yavaşlayamıyorum.
- Slow down, will you?
- Yavaşla, tamam mı?
- Tom slowed down and pulled over to the side of the road.
- Tom yavaşladı ve yolun kenarına çekti.
- Why don't you slow down a little bit?
- Neden biraz yavaşlamıyorsun?
- Sami slowed down.
- Sami yavaşladı.
- Tom, can you slow down a little?
- Tom, biraz yavaşlayabilir misin?
- Dan didn't even slow down.
- Dan yavaşlamadı bile.
- Tom begged Mary to slow down.
- Tom, Mary'ye yavaşlaması için yalvardı.
- Tom decided to slow down.
- Tom yavaşlamaya karar verdi.
- Tom didn't slow down.
- Tom yavaşlamadı.
- Guys, can you slow down a little?
- Beyler biraz yavaşlar mısınız?
- I wish you'd slow down.
- Keşke yavaşlasan.
- Sami should slow down.
- Sami yavaşlamalıydı.
- Business has really slowed down.
- İş gerçekten yavaşladı.
- Business has really slowed down.
- İşler gerçekten yavaşladı.
- Would you slow down?
- Yavaşlar mısın?
- They slowed down.
- Yavaşladılar.
- Relax and slow down.
- Rahatla ve yavaşla.
- The car slowed down.
- Araba yavaşladı.
- Shouldn't we slow down?
- Yavaşlamamız gerekmez mi?
- Hey, slow down!
- Hey, yavaşla!
- Tom slowed down at the stop sign, but didn't stop.
- Tom dur işaretinde yavaşladı ama durmadı.
- Why didn't you slow down?
- Neden yavaşlamadın?
- Tom has no plans to slow down.
- Tom'un yavaşlamak gibi bir planı yok.
- Tom told me to slow down.
- Tom yavaşlamamı söyledi.
- Let's just slow down.
- Yavaşlayalım.
- Shouldn't we slow down?
- Yavaşlamamız gerekmiyor mu?
- Tom didn't even slow down.
- Tom yavaşlamadı bile.
- I can't get them to slow down.
- Yavaşlamalarını sağlayamıyorum.
- Slow down to avoid accidents.
- Kazalardan kaçınmak için yavaşlayın.
- Tom has no plans to slow down.
- Tom'un yavaşlamak için hiçbir planı yok.
- You may want to slow down a bit.
- Biraz yavaşlamak isteyebilirsin.
- Slow down, will you?
- Yavaşla, olur mu?
- Could you slow down?
- Yavaşlar mısın?
- Mary, can you slow down a little?
- Mary, biraz yavaşlar mısın?
- I think you might need to slow down.
- Bence yavaşlaman gerekebilir.
- Tom has decided to slow down.
- Tom yavaşlamaya karar verdi.
- I've got to learn to slow down.
- Yavaşlamayı öğrenmek zorundayım.
- While you are asleep, the bodily functions slow down and body temperature falls.
- Uyurken vücut fonksiyonları yavaşlar ve vücut ısısı düşer.
- Tom told me to slow down.
- Tom bana yavaşlamamı söyledi.
- I've got to learn to slow down.
- Yavaşlamayı öğrenmeliyim.
- You may want to slow down.
- Yavaşlamak isteyebilirsin.
- Things have slowed down.
- İşler yavaşladı.
- Maybe I should slow down.
- Belki de yavaşlamalıyım.
- The train slowed down to a stop.
- Tren yavaşlayarak durdu.
- Can you slow down a little?
- Biraz yavaşlar mısın?
- When you are driving, you should slow down on corners.
- Araba kullanırken virajlarda yavaşlamalısınız.
- Let's slow down.
- Yavaşlayalım.
- The train slowed down to a stop.
- Tren bir durakta yavaşladı.
- I think we need to slow down.
- Sanırım yavaşlamamız gerekiyor.
- Would you slow down a little?
- Biraz yavaşlar mısın?
- Let's slow down just a minute.
- Bir dakikacık yavaşlayalım.
- Tom shows no signs of slowing down.
- Tom hiç yavaşlama belirtisi göstermiyor.
- We have to slow down.
- Yavaşlamak zorundayız.
- Curb extensions force traffic to slow down.
- Kaldırım uzantıları trafiği yavaşlamaya zorlar.
- Please slow down a bit.
- Lütfen biraz yavaşla.
- I can't get Tom to slow down.
- Tom'un yavaşlamasını sağlayamıyorum.
- Would you please slow down?
- Lütfen yavaşlar mısın?
- You should slow down when you approach a four-way intersection.
- Dört yol kavşağına yaklaştığında yavaşlamalısın.
- You need to slow down.
- Yavaşlamalısın.
- Could you slow down?
- Biraz yavaşlar mısın?
- I slowed down.
- Yavaşladım.
- While you are asleep, the bodily functions slow down and body temperature falls.
- Siz uyurken bedensel işlevler yavaşlar ve vücut sıcaklığı düşer.
- Can you slow down a little?
- Biraz yavaşlayabilir misin?
- I think we need to slow down.
- Bence biraz yavaşlamalıyız.
- I think you might need to slow down.
- Yavaşlaman gerekebilir diye düşünüyorum.
- They slowed down.
- Onlar yavaşladılar.
- You need to slow down.
- Yavaşlaman gerek.
- Slow down a bit.
- Biraz yavaşla.
- Sami should slow down.
- Sami'nin yavaşlaması gerekir.
- Guys, can you slow down a little?
- Çocuklar, biraz yavaşlar mısınız?
Show More (81)
|
|
- We must lead the way in trying to slow down climate change.
- İklim değişikliğini yavaşlatmaya çalışırken öncülük etmeliyiz.
- We cannot reject these people simply because we do not want to slow down our kind of Europe.
- Sırf kendi Avrupa'mızı yavaşlatmak istemediğimiz için bu insanları reddedemeyiz.
- To its credit, the Union has especially dedicated itself to slowing down and preventing climate change.
- Birlik, özellikle iklim değişikliğini yavaşlatmaya ve önlemeye kendini adamıştır.
- That would only slow down the decisions.
- Bu sadece kararları yavaşlatacaktır.
- This should not, however, slow down the prompt implementation of the directive.
- Ancak bu durum direktifin hızlı bir şekilde uygulanmasını yavaşlatmamalıdır.
- This would slow down the advance of the Taliban and especially bring them back to the negotiating table.
- Bu Taliban'ın ilerleyişini yavaşlatacak ve özellikle onları müzakere masasına geri getirecektir.
- Obviously it takes time even to slow down the negative development that is so rapidly on the increase.
- Sayıları hızla artmakta olan olumsuz gelişmeleri yavaşlatmanın bile zaman alacağı açıktır.
- Obviously it takes time even to slow down the negative development that is so rapidly on the increase.
- Açıkçası hızla artmakta olan olumsuz gelişmeleri yavaşlatmak bile zaman almaktadır.
- And, whether we like it or not, it slows down the negotiating process.
- Hoşumuza gitse de gitmese de bu durum müzakere sürecini yavaşlatıyor.
- Something is slowing down my computer.
- Bir şey bilgisayarımı yavaşlatıyor.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
- Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- I can't get them to slow down.
- Onları yavaşlatamam.
- Curb extensions force traffic to slow down.
- Genişleyen kaldırımlar trafiğin akışını yavaşlatıyor.
- I can't get him to slow down.
- Onu yavaşlatamam.
- I can't get him to slow down.
- Onu yavaşlatamıyorum.
Show More (12)
|