|
- All the world speaks English.
- Bütün dünya İngilizce konuşuyor.
- It is difficult for Japanese people to speak English fluently.
- Japon milleti için akıcı bir şekilde İngilizce konuşmak zordur.
- Taro speaks English better than me.
- Taro benden daha iyi İngilizce konuşur.
- Can't you speak English?
- İngilizce konuşamıyor musun?
- We don't speak English at home.
- Evde İngilizce konuşamıyoruz.
- If you heard her speak English, you would take her for an American.
- İngilizce konuştuğunu duysaydınız, onu Amerikalı sanırdınız.
- I wish I could speak English.
- Keşke İngilizce konuşabilsem.
- He can't speak English, can he?
- O, İngilizce konuşamaz, değil mi?
- Soon, he learned how to speak English.
- Çok geçmeden İngilizce konuşmayı öğrendi.
- Is there anyone here who can speak English?
- Burada İngilizce konuşabilen biri var mı?
- You will be able to speak English soon.
- Yakında İngilizce konuşabileceksin.
- Tom can speak English like a native.
- Tom ana dili gibi İngilizce konuşabiliyor.
- I don't speak English very well.
- Ben de çok iyi İngilizce konuşamıyorum.
- Speaking English isn't something special.
- İngilizce konuşmak özel bir şey değildir.
- He not only speaks English, he speaks French as well.
- O sadece İngilizce konuşmaz, Fransızca da konuşur.
- Brian, do you know how to speak English?
- Brian, İngilizce konuşmayı biliyor musun?
- They don't speak English.
- İngilizce konuşmuyorlar.
- I can't speak English as well as he can.
- Onun kadar iyi İngilizce konuşamam.
- He put great emphasis on spoken English.
- İngilizce konuşmaya çok önem verirdi.
- She speaks English fluently.
- O akıcı şekilde İngilizce konuşur.
- Most Germans can speak English.
- Almanların çoğu İngilizce konuşabilirler.
- I speak English every day.
- Her gün İngilizce konuşuyorum.
- Are they speaking English?
- İngilizce konuşuyorlar mı?
- When I was in England, I had great difficulty trouble in speaking English.
- İngiltere'deyken İngilizce konuşmakta büyük zorluk çektim.
- He speaks English better than I do.
- Benden daha iyi İngilizce konuşur.
- They didn't speak English very well.
- Onlar çok iyi İngilizce konuşmadı.
- Do Martians speak English?
- Marslılar İngilizce konuşurlar mı?
- Don't be afraid of making mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
- He speaks English well.
- O, iyi İngilizce konuşur.
- Did you hear how she speaks English?
- Nasıl İngilizce konuştuğunu duydun mu?
- Is there a doctor here who speaks English?
- Burada İngilizce konuşan bir doktor var mı?
- It's hard to speak English well.
- İyi İngilizce konuşmak zordur.
- I can't speak English as well as he can.
- Ben onun kadar iyi İngilizce konuşamıyorum.
- Tom doesn't speak French as well as he speaks English.
- Tom İngilizce konuştuğu kadar iyi Fransızca konuşmaz.
- My parents don't speak English.
- Ailem İngilizce konuşmuyor.
- You have to speak English here.
- Burada İngilizce konuşmak zorundasınız.
- To my surprise, she spoke English very well.
- Şaşırtıcı bir şekilde çok iyi İngilizce konuştu.
- He speaks English with a German accent.
- Alman aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- I would like to speak English.
- İngilizce konuşmak istiyorum.
- I can only speak English.
- Yalnızca İngilizce konuşabiliyorum.
- I prefer speaking English with a native speaker.
- Anadili İngilizce olan biriyle İngilizce konuşmayı tercih ederim.
- We all speak English.
- Hepimiz İngilizce konuşuyoruz.
- It is difficult for foreign students to speak English well.
- Yabancı öğrencilerin iyi İngilizce konuşması zordur.
- If only I could speak English!
- Keşke İngilizce konuşabilsem!
- Speak English with him.
- Onunla İngilizce konuşun!
- I can speak English fluently.
- Akıcı bir şekilde İngilizce konuşabilirim.
- Do you know if she can speak English?
- İngilizce konuşabiliyor mu biliyor musunuz?
- He speaks English better than any of the other students in his class.
- Sınıfındaki diğer öğrencilerden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- I wish I could speak English like you.
- Keşke sizin gibi İngilizce konuşabilsem.
- In Australia, one speaks English.
- Avustralya'da biri İngilizce konuşur.
- It will be hard for you to speak English.
- İngilizce konuşmak senin için zor olacak.
- We're speaking English.
- İngilizce konuşuyoruz.
- How fluently he speaks English!
- Ne kadar akıcı İngilizce konuşuyor!
- Is it hard to speak English?
- İngilizce konuşmak zor mu?
- You get rusty if you haven't spoken English for a long time.
- Eğer uzun süre İngilizce konuşmadıysan, körelirsin.
- My brother doesn't speak English at all.
- Erkek kardeşim hiç İngilizce konuşmaz.
- You speak English.
- Sen İngilizce konuş.
- My parents don't speak English.
- Anne babam İngilizce konuşmuyor.
- Speaking English well is difficult.
- İyi İngilizce konuşmak zordur.
- I speak English.
- İngilizce konuşurum.
- People in the United States speak English.
- Birleşik Devletler'deki insanlar İngilizce konuşur.
- My mother does not speak English.
- Annem İngilizce konuşmaz.
- I can only speak English.
- Yalnızca İngilizce konuşabilirim.
- Speaking English is a lot of fun.
- İngilizce konuşmak çok eğlencelidir.
- Four hundred million people speak English as their first language.
- Dört yüz milyon insan ana dil olarak İngilizce konuşmaktadırlar.
- Having been brought up in America, my father speaks English fluently.
- Amerika'da büyüdüğü için babam akıcı bir şekilde İngilizce konuşur.
- You really do speak English quite well.
- Gerçekten çok iyi İngilizce konuşuyorsun.
- He speaks English well for a Frenchman.
- Bir Fransız için iyi İngilizce konuşuyor.
- Does your French teacher speak English well?
- Fransızca öğretmeniniz iyi İngilizce konuşuyor mu?
- That boy speaking English is taller than me.
- İngilizce konuşan o çocuk benden daha uzun.
- Learn to speak English in little time!
- Kısa sürede İngilizce konuşmayı öğrenin!
- He doesn't speak English.
- O, İngilizce konuşmaz.
- Few people can speak English better than Sachiko.
- Çok az insan Sachiko'dan daha iyi İngilizce konuşabilir.
- Does she speak English?
- O, ingilizce konuşur mu?
- Hadn't you spoken English?
- İngilizce konuşmamış mıydınız?
- However, I'm not good at speaking English.
- Yine de İngilizce konuşmakta iyi değilim.
- The student speaks English a little.
- Öğrenci biraz İngilizce konuşuyor.
- You will be able to speak English.
- İngilizce konuşabileceksiniz.
- Ellen does not speak English.
- Ellen İngilizce konuşmaz.
- I wish I could speak English like you.
- Keşke senin gibi İngilizce konuşabilseydim.
- Please speak English.
- Lütfen İngilizce konuşun.
- Tom spends all day speaking French at school and only speaks English at home.
- Tom bütün gününü okulda Fransızca konuşarak geçiriyor ve evde sadece İngilizce konuşuyor.
- You don't speak English.
- Siz İngilizce konuşmuyorsunuz.
- He can speak English, and French as well.
- O, İngilizce konuşabilir, Fransızca da.
- You can't speak English, can you?
- İngilizce konuşamıyorsun, değil mi?
- We speak English in class.
- Sınıfta İngilizce konuşuyoruz.
- I wish I could speak English as fluently as you!
- Keşke senin kadar akıcı İngilizce konuşabilseydim!
- Does he speak English?
- O, İngilizce konuşur mu?
- We're speaking English.
- Biz İngilizce konuşuyoruz.
- This child can speak English.
- Bu çocuk İngilizce konuşabilir.
- Pardon me, do you speak English?
- Afedersiniz, İngilizce konuşur musunuz?
- He acquired the ability to speak English.
- İngilizce konuşma becerisi kazandı.
- I feel jealous of people that can speak English well.
- Güzel İngilizce konuşan insanları kıskanıyorum.
- They can speak English.
- İngilizce konuşabiliyorlar.
- He speaks English better than any of the other students in his class.
- Sınıfındaki diğer tüm öğrencilerden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- Tom finds it much easier to speak English than French.
- Tom İngilizce konuşmayı Fransızca konuşmaktan çok daha kolay buluyor.
- He started to speak English.
- İngilizce konuşmaya başladı.
- They speak English a lot, especially the educated people.
- Çok fazla İngilizce konuşuyorlar, özellikle de eğitimli insanlar.
- Don't be afraid to make mistakes when you speak English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
- He is terrible at speaking English.
- İngilizce konuşmada berbattır.
- Not all of us can speak English.
- Hepimiz İngilizce konuşamıyoruz.
- Speaking English is very difficult for me.
- İngilizce konuşmak benim için çok zor.
- Speaking English isn't easy, but it's fun.
- İngilizce konuşmak kolay değil ama eğlencelidir.
- So do you also speak English?
- Sen de İngilizce konuşuyor musun?
- If I could only speak English half as well as you can, I wouldn't be worried about traveling around the world.
- Senin konuşabildiğinin yarısı kadar iyi İngilizce konuşabilsem, tüm dünyayı seyahat etme hakkında endişeli olmam.
- Tom found it easy to speak English with Mary.
- Tom Mary ile İngilizce konuşmayı kolay buldu.
- He was born in England, and therefore speaks English.
- İngiltere'de doğdu ve bu nedenle İngilizce konuşuyor.
- We all took for granted that the professor could speak English.
- Hepimiz profesörün İngilizce konuşabildiğine inanıyorduk.
- I heard her speaking English as fluently as a citizen of the USA.
- Bir ABD vatandaşı kadar akıcı İngilizce konuştuğunu duydum.
- I wish I could speak English the way my teacher does.
- Keşke ben de öğretmenim gibi İngilizce konuşabilseydim.
- She speaks English as if she were a native speaker.
- Sanki anadili İngilizceymiş gibi İngilizce konuşuyor.
- Hearing him speak English, one would take him for an Englishman.
- İngilizce konuştuğunu duyan biri onu İngiliz sanır.
- Let's speak English.
- İngilizce konuşalım.
- Don't be afraid to make mistakes when you speak English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkma.
- I wish I could speak English as fluently as you.
- Keşke ben de sizin kadar akıcı İngilizce konuşabilseydim.
- It is not difficult to speak English.
- İngilizce konuşmak zor değildir.
- Toshio can speak English very well.
- Toshio, çok iyi İngilizce konuşabiliyor.
- He can't speak English.
- İngilizce konuşamıyor.
- He speaks English.
- O İngilizce konuşur.
- I speak English fluently.
- Ben akıcı bir biçimde İngilizce konuşurum.
- Taro speaks English, doesn't he?
- Taro İngilizce konuşuyor, değil mi?
- He speaks English a little.
- O, biraz İngilizce konuşur.
- Do your parents speak English?
- Ebeveynlerin İngilizce konuşur mu?
- Speaking English is useful.
- İngilizce konuşmak faydalıdır.
- Why can Taro speak English so well?
- Taro neden bu kadar iyi İngilizce konuşabiliyor?
- People in the United States speak English.
- Birleşik Devletler halkı İngilizce konuşur.
- Are they speaking English?
- Onlar İngilizce konuşuyorlar mı?
- It is not difficult to speak English.
- İngilizce konuşmak zor değil.
- Toni speaks English better than me.
- Toni benden daha iyi İngilizce konuşur.
- Can you speak English?
- İngilizce konuşabilir misin?
- Tom found it easy to speak English with Mary.
- Tom, Mary ile İngilizce konuşmayı kolay buldu.
- Tom speaks French better than he speaks English.
- Tom İngilizce konuştuğundan daha iyi Fransızca konuşur.
- She always speaks English.
- O hep İngilizce konuşur.
- I speak English every day.
- Her gün İngilizce konuşurum.
- Tom spends all day speaking French at school and only speaks English at home.
- Tom okulda bütün günü Fransızca konuşarak geçirir ve evde sadece İngilizce konuşur.
- Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
- Hearing him speak English, one would take him for an Englishman.
- Onun İngilizce konuştuğunu duyan biri onu bir İngiliz zannedebilir.
- If I had been able to speak English then, I would not have been made fun of.
- O zaman İngilizce konuşabilseydim, benimle dalga geçmezlerdi.
- She speaks English.
- İngilizce konuşuyor.
- You do not teach us to speak English.
- Bize İngilizce konuşmayı öğretmiyorsun.
- He has to speak English.
- O İngilizce konuşmak zorunda.
- She really speaks English well.
- O gerçekten iyi İngilizce konuşuyor.
- He cannot speak English, much less German.
- Almanca şöyle dursun, İngilizce konuşamıyor.
- He barely speaks English.
- O zar zor İngilizce konuşur.
- Would you rather speak English?
- İngilizce konuşmayı tercih eder misin?
- I can speak English.
- İngilizce konuşabilirim.
- If only I could speak English as fluently as you.
- Keşke ben de sizin kadar akıcı İngilizce konuşabilseydim.
- I'm not good at speaking English yet.
- Henüz İngilizce konuşmakta iyi değilim.
- Tony speaks English well.
- Tony iyi İngilizce konuşuyor.
- Is there someone here who speaks English?
- Burada İngilizce konuşan biri var mıdır?
- I wish I could speak English as fluently as you.
- Keşke senin kadar akıcı İngilizce konuşabilsem.
- She can speak English, of course.
- O, İngilizce konuşabilir, elbette.
- She is good at speaking English.
- İngilizce konuşmada iyidir.
- How fast he speaks English!
- Ne kadar hızlı İngilizce konuşuyor!
- Can he speak English?
- İngilizce konuşabiliyor mu?
- You teach us to speak English.
- Bize İngilizce konuşmayı öğretiyorsun.
- She can speak English pretty well.
- Oldukça iyi İngilizce konuşabilir.
- Tony speaks English as well as you.
- Tony senin kadar iyi İngilizce konuşuyor.
- He speaks English fairly well.
- Oldukça iyi İngilizce konuşuyor.
- He speaks English fluently.
- Akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyor.
- This child can speak English.
- Bu çocuk İngilizce konuşabiliyor.
- She speaks English as well as I do.
- O da benim kadar iyi İngilizce konuşuyor.
- Does your French teacher speak English well?
- Fransızca öğretmeniniz iyi derecede İngilizce konuşuyor mu?
- Even though he lives in the United States, Tom can't speak English.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşamasına rağmen, Tom İngilizce konuşamıyor.
- You have to speak English.
- İngilizce konuşmak zorundasın.
- He speaks English better than I do.
- O benden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- People around the whole world speak English.
- Dünyanın her yerinde insanlar İngilizce konuşur.
- Don't be afraid of making mistakes when you speak English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
- You speak English fluently.
- Sen akıcı bir şekilde İngilizce konuşursun.
- She can naturally speak English.
- Doğuştan İngilizce konuşabiliyor.
- She spoke English to me just to show off.
- Sırf hava atmak için benimle İngilizce konuştu.
- Some of my friends speak English well.
- Bazı arkadaşlarım iyi İngilizce konuşuyor.
- He will hire someone who speaks English.
- O İngilizce konuşan birini işe alacak.
- Toshio can speak English very well.
- Toshio, çok iyi İngilizce konuşabilir.
- Who can speak English?
- Kim İngilizce konuşabilir?
- I speak English daily.
- Her gün İngilizce konuşurum.
- Who can speak English?
- Kim İngilizce konuşabiliyor?
- Toni speaks English better than me.
- Toni benden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- In Australia, one speaks English.
- Avustralya'da İngilizce konuşulur.
- Besides French, he can obviously speak English.
- Fransızca yanında, belli ki İngilizce konuşabilir.
- Mary doesn't speak English at home.
- Mary evde İngilizce konuşmaz.
- He speaks English better than I do.
- O benden daha iyi İngilizce konuşur.
- In New Zealand, people speak English.
- Yeni Zelanda'da insanlar İngilizce konuşur.
- I have several friends who speak English well.
- İyi İngilizce konuşan birkaç arkadaşım var.
- Must I speak English?
- İngilizce konuşmalı mıyım?
- I heard her speaking English as fluently as a citizen of the USA.
- Onun bir Amerikan vatandaşı kadar akıcı bir biçimde İngilizce konuştuğunu duydum.
- She can speak English very well.
- Çok iyi İngilizce konuşabiliyor.
- Kate speaks English very fast.
- Kate çok hızlı İngilizce konuşuyor.
- However, I'm not good at speaking English.
- Ancak İngilizce konuşmada iyi değilim.
- They can speak English.
- Onlar İngilizce konuşabilirler.
- Please speak English.
- Lütfen İngilizce konuş.
- Most Germans can speak English.
- Almanların çoğu İngilizce konuşabilir.
- Must I speak English?
- İngilizce konuşmak zorunda mıyım?
- Jane has a Japanese friend who speaks English well.
- Jane'in iyi İngilizce konuşan bir Japon arkadaşı var.
- Can you speak English?
- İngilizce konuşabiliyor musun?
- He started to speak English.
- O, İngilizce konuşmaya başladı.
- When I was in England, I had great difficulty trouble in speaking English.
- Ben İngiltere'deyken İngilizce konuşmakta büyük sıkıntı yaşadım.
- Tom speaks French well, but not as well as he speaks English.
- Tom iyi Fransızca konuşuyor ama İngilizce konuştuğu kadar değil.
- I don't speak English well even though I took it for six years at school.
- Altı yıl okulda İngilizce eğitimi almama rağmen, çok iyi İngilizce konuşmam.
- She is better at speaking English than any of her classmates.
- Sınıf arkadaşlarının hepsinden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- She speaks English with an odd accent.
- Garip bir aksanla İngilizce konuşuyor.
- The man speaks English with a German accent.
- Adam, Alman aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- It's not easy to speak English.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
- He speaks English with a strong German accent.
- Güçlü bir Alman aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- You teach us to speak English.
- Sen bize İngilizce konuşmayı öğretiyorsun.
- I will be able to speak English well soon.
- Yakında iyi İngilizce konuşabileceğim.
- He is terrible at speaking English.
- İngilizce konuşmada berbat.
- Speaking English isn't easy, but interesting.
- İngilizce konuşmak kolay değildir ama ilginçtir.
- I speak English a lot.
- Ben çok İngilizce konuşurum.
- Have you heard her speaking English?
- İngilizce konuştuğunu duydunuz mu?
- She can speak English pretty well.
- Oldukça iyi İngilizce konuşabiliyor.
- I don't speak English.
- İngilizce konuşmam.
- She does not speak English as fluently as you.
- O senin kadar akıcı İngilizce konuşmaz.
- Sometimes it seems to me as though everybody in the world speaks English.
- Bazen bana sanki dünyadaki herkes İngilizce konuşuyormuş gibi geliyor.
- If you heard her speak English, you would take her for an American.
- Onun İngilizce konuştuğunu duysaydın onu bir Amerikalı sanırdın.
- She speaks English as well as I.
- O da benim kadar iyi İngilizce konuşuyor.
- They speak English in America.
- Amerika'da İngilizce konuşulur.
- You have to speak English here.
- Burada İngilizce konuşmak zorundasın.
- One billion people speak English.
- Bir milyar insan İngilizce konuşuyor.
- He speaks English with a Russian accent.
- Rus aksanıyla İngilizce konuşur.
- You don't speak English in your home.
- Evinizde İngilizce konuşmuyorsunuz.
- Taro speaks English better than I do.
- Taro benden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- I feel jealous of people that can speak English well.
- İyi İngilizce konuşabilen insanları kıskanıyorum.
- Pay more attention to intonation when you speak English.
- İngilizce konuşurken tonlamaya daha fazla dikkat edin.
- He asked me if I could speak English.
- Bana İngilizce konuşup konuşamadığımı sordu.
- We all took for granted that the professor could speak English.
- Hepimiz profesörü İngilizce konuşabilen biri olarak kabul ettik.
- How fluently he speaks English!
- Ne kadar da akıcı İngilizce konuşuyor!
- Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
- Jack speaks English.
- Jack İngilizce konuşuyor.
- Tony speaks English better than I do.
- Tony, benden daha iyi İngilizce konuşur.
- Speaking English is very difficult for me.
- İngilizce konuşmak benim için çok zordur.
- Tony speaks English as well as you do.
- Tony de senin kadar iyi İngilizce konuşuyor.
- That boy who is speaking English is taller than I.
- İngilizce konuşan o oğlan benden daha uzundur.
- It's difficult to speak English well.
- İyi İngilizce konuşmak zordur.
- We're speaking English here.
- Burada İngilizce konuşuyoruz.
- Aren't I speaking English?
- İngilizce konuşmuyor muyum?
- Wang Xiaoming speaks English, but doesn't have a lot of English books.
- Wang Xiaoming İngilizce konuşuyor ama çok İngilizce kitabı yok.
- Speak English with him.
- Onunla İngilizce konuş.
- You are good at speaking English, aren't you?
- İngilizce konuşmakta iyisin, değil mi?
- It's not easy to speak English.
- İngilizce konuşmak kolay değil.
- Can he speak English?
- O, İngilizce konuşabilir mi?
- I want a lawyer who can speak English.
- İngilizce konuşabilen bir avukat istiyorum.
- Though Tony is American, he can't speak English.
- Tony Amerikalı olmasına rağmen İngilizce konuşamıyor.
- Tom can speak French almost as well as he can speak English.
- Tom neredeyse İngilizce konuştuğu kadar iyi Fransızca konuşabiliyor.
- She hardly speaks English.
- O zar zor İngilizce konuşur.
- He speaks English with a German accent.
- Alman aksanıyla İngilizce konuşur.
- Dan didn't even speak English until he was thirteen.
- Dan on üç yaşına kadar İngilizce konuşmadı bile.
- She always speaks English.
- O her zaman İngilizce konuşur.
- She directed her efforts at learning to speak English.
- Çabalarını İngilizce konuşmayı öğrenmeye yöneltti.
- Hadn't you spoken English?
- İngilizce konuşmadın mı?
- Some of my friends can speak English well.
- Arkadaşlarımdan bazıları iyi İngilizce konuşabiliyor.
- He speaks English like a Spanish cow.
- Bir İspanyol ineği gibi İngilizce konuşuyor.
- He doesn't speak English.
- İngilizce konuşamıyor.
- Jane has a Japanese friend who speaks English well.
- Jane'in iyi İngilizce konuşan Japon bir arkadaşı var.
- They speak English in New Zealand.
- Yeni Zelanda'da İngilizce konuşuyorlar.
- Everybody knew she could speak English well.
- Herkes onun iyi İngilizce konuştuğunu biliyordu.
- Tom wishes he could speak French as well as he speaks English.
- Tom İngilizce konuştuğu kadar iyi Fransızca konuşabilmeyi diliyor.
- That boy is speaking English.
- O çocuk İngilizce konuşuyor.
- She speaks English really well.
- O gerçekten iyi İngilizce konuşur.
- Do you know whether she can speak English?
- İngilizce konuşup konuşamadığını biliyor musunuz?
- She can naturally speak English.
- Doğal olarak İngilizce konuşabiliyor.
- They don't speak English.
- Onlar İngilizce konuşmuyor.
- I can't speak English.
- İngilizce konuşamıyorum.
- Taro speaks English better than I.
- Taro benden daha iyi İngilizce konuşur.
- She has spoken English well for many years.
- Uzun yıllardır iyi İngilizce konuşuyor.
- She speaks English as well as I do.
- Benim kadar iyi İngilizce konuşur.
- Taro speaks English, doesn't he?
- Taro İngilizce konuşur, değil mi?
- On the contrary, you speak English very well, indeed!
- Tam tersine, siz çok iyi İngilizce konuşuyorsunuz, gerçekten!
- I am only able to speak English.
- Ben sadece İngilizce konuşabiliyorum.
- I heard her speaking English as fluently as an American.
- Bir Amerikalı kadar akıcı İngilizce konuştuğunu duydum.
- He is speaking English.
- O, İngilizce konuşuyor.
- Do you speak English?
- İngilizce konuşuyor musun?
- He barely speaks English.
- Çok az İngilizce konuşuyor.
- My father can speak English well.
- Babam iyi İngilizce konuşabiliyor.
- Is it really that hard to speak English?
- İngilizce konuşmak gerçekten o kadar zor mu?
- She spoke English to me just to show off.
- Hava atmak için benimle İngilizce konuştu.
- I feel nervous when I speak English.
- İngilizce konuşurken gergin hissediyorum.
- If he could speak English, I would employ him right away.
- İngilizce konuşabilseydi, onu hemen işe alırdım.
- I can't speak English at all.
- Hiç İngilizce konuşamıyorum.
- Mariko is good at speaking English.
- Mariko iyi İngilizce konuşur.
- Would you rather speak English?
- İngilizce konuşmayı mı tercih edersin?
- They do not speak English.
- Onlar İngilizce konuşmaz.
- I found it easy to speak English.
- İngilizce konuşmayı kolay buldum.
- Alesszia doesn't speak English.
- Alesszia İngilizce konuşamıyor.
- If you heard her speaking English, you would never guess that she wasn't a native speaker.
- İngilizce konuştuğunu duysanız, ana dili olmadığını asla tahmin edemezsiniz.
- He can't say one word of French, but then again he speaks English like a native.
- Tek kelime Fransızca konuşamıyor ama öte yandan anadili gibi İngilizce konuşuyor.
- You will be able to speak English.
- İngilizce konuşabileceksin.
- Mary doesn't speak English at home.
- Mary evde İngilizce konuşmuyor.
- Speaking English is not easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
- How do you think I learned to speak English?
- İngilizce konuşmayı nasıl öğrendim sanıyorsun?
- Speaking English is a lot of fun.
- İngilizce konuşmak çok eğlenceli.
- Tom wishes he could speak French as well as he speaks English.
- Tom İngilizce konuştuğu kadar iyi Fransızca konuşabilmeyi diler.
- If he could speak English, I would employ him right away.
- Eğer o İngilizce konuşabilseydi ona hemen iş verirdim.
- She speaks English fluently.
- Akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyor.
- She is good at speaking English.
- O, İngilizce konuşmada iyidir.
- She can speak English, of course.
- Elbette İngilizce konuşabiliyor.
- Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hatalar yapmaktan korkma.
- Hadn't you spoken English?
- İngilizce konuşmamış mıydın?
- You do not teach us to speak English.
- Sen bize İngilizce konuşmayı öğretmiyorsun.
- She speaks English with a foreign accent.
- Yabancı bir aksanla İngilizce konuşuyor.
- He speaks English fluently.
- O, akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyor.
- Does anyone here speak English?
- İngilizce konuşan biri var mı burada?
- We all speak English.
- Hepimiz İngilizce konuşuruz.
- One billion people speak English.
- Bir milyar kişi İngilizce konuşur.
- Most Americans can speak English.
- Amerikalıların çoğu İngilizce konuşabilirler.
- Do you know how to speak English?
- İngilizce konuşmayı biliyor musun?
- She doesn't speak English.
- İngilizce konuşamıyor.
- I will employ somebody who can speak English.
- İngilizce konuşabilen birini işe alacağım.
- I would like to speak English.
- Ben İngilizce konuşmak istiyorum.
- Anyone here speaks English?
- Burada İngilizce konuşan biri var mı?
- I wish I could speak English the way my teacher does.
- Keşke öğretmenimin konuştuğu gibi İngilizce konuşabilsem.
- Don't be afraid of making mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkma.
- Most Americans can speak English.
- Amerikalıların çoğu İngilizce konuşabilir.
- They do not teach them to speak English.
- Onlara İngilizce konuşmayı öğretmiyorlar.
- They speak English in New Zealand.
- Yeni Zelanda'da İngilizce konuşurlar.
- Do you speak English?
- İngilizce konuşur musun?
- I wish I could speak English half as well as he can.
- Keşke ben de onun yarısı kadar iyi İngilizce konuşabilseydim.
- You speak English.
- İngilizce konuşuyorsun.
- I am good at speaking English.
- İngilizce konuşmada iyiyim.
- Mariko is good at speaking English.
- Mariko İngilizce konuşmada iyidir.
- He can't speak English, can he?
- İngilizce konuşamıyor, değil mi?
- Speaking English is difficult.
- İngilizce konuşmak zordur.
- Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
- We don't speak English at home.
- Evde İngilizce konuşmuyoruz.
- I wasn't speaking English.
- İngilizce konuşmuyordum.
- My dog speaks English.
- Köpeğim İngilizce konuşuyor.
- Your sister can not speak English.
- Kız kardeşin İngilizce konuşamıyor.
- In Australia, they speak English.
- Avustralya'da İngilizce konuşuyorlar.
- I can only speak English.
- Sadece İngilizce konuşabiliyorum.
- Let's speak English.
- Hadi İngilizce konuşalım.
- She doesn't speak English.
- O, İngilizce konuşmuyor.
- She speaks English well.
- O iyi İngilizce konuşur.
- Tom speaks English with a strong French accent.
- Tom güçlü bir Fransız aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- Tony speaks English as well as you do.
- Tony senin kadar iyi İngilizce konuşur.
- You will soon be able to speak English.
- Yakında İngilizce konuşabileceksin.
- You will soon learn to speak English well.
- Yakında iyi İngilizce konuşmayı öğreneceksin.
- Does she speak English?
- İngilizce konuşabiliyor mu?
- You speak English very well.
- Çok iyi İngilizce konuşuyorsun.
- Alessia can't speak English.
- Alessia İngilizce konuşamaz.
- Sometimes it seems to me as though everybody in the world speaks English.
- Bazen bana dünyadaki herkes İngilizce konuşuyormuş gibi geliyor.
- Taro speaks English better than I.
- Taro benden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- Who taught her how to speak English?
- Nasıl İngilizce konuşacağını ona kim öğretti?
- Did you hear how she speaks English?
- Onun nasıl İngilizce konuştuğunu duydun mu?
- They speak English in Australia.
- Onlar Avustralya'da İngilizce konuşurlar.
- Soon, he learned how to speak English.
- Kısa sürede İngilizce konuşmayı öğrendi.
- Is there anyone who speaks English?
- İngilizce konuşan biri var mı?
- Some of my friends speak English well.
- Bazı arkadaşlarım iyi İngilizce konuşurlar.
- Everybody knows she can speak English well.
- Herkes onun iyi İngilizce konuştuğunu biliyor.
- We all took it for granted that the professor could speak English.
- Hepimiz, profesörün İngilizce konuşabildiğine kesin gözüyle bakıyorduk.
- He doesn't speak a single word of French, but on the other hand, he speaks English like he was born into it.
- Tek kelime Fransızca konuşamaz ama öte taraftan bir İngiliz gibi İngilizce konuşur.
- You don't speak English.
- İngilizce konuşmuyorsunuz.
- You have to speak English here.
- Burada ingilizce konuşmalısın.
- Have you heard her speaking English?
- Onun İngilizce konuştuğunu duydun mu?
- Are you better at speaking French or speaking English?
- Fransızca konuşmada mı yoksa İngilizce konuşmada mı daha iyisiniz?
- Speaking English isn't easy, but it's fun.
- İngilizce konuşmak kolay değildir ama eğlencelidir.
- Speaking English isn't easy, but interesting.
- İngilizce konuşmak kolay değil ama ilginç.
- Am I not speaking English?
- İngilizce konuşmuyor muyum?
- He has spoken English well for many years.
- Uzun yıllardır çok iyi İngilizce konuşuyor.
- In New Zealand, people speak English.
- Yeni Zelanda'da İngilizce konuşulur.
- He speaks English better than I do.
- Benden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- My dad speaks English well.
- Babam iyi İngilizce konuşur.
- My parents don't speak English.
- Annem ve babam İngilizce konuşmuyor.
- There are no students who can speak English well.
- İyi İngilizce konuşabilen hiç öğrenci yok.
- No, I can't speak English.
- Hayır, İngilizce konuşamıyorum.
- I feel nervous when I speak English.
- İngilizce konuşurken kendimi gergin hissediyorum.
- Who taught her how to speak English?
- Ona İngilizce konuşmayı kim öğretti?
- It will be hard for you to speak English.
- İngilizce konuşman zor olacak.
- I have at least five friends who can speak English.
- İngilizce konuşabilen en az beş arkadaşım var.
- If only I could speak English as fluently as you.
- Keşke senin kadar akıcı İngilizce konuşabilsem.
- You all don't speak English.
- Siz hepiniz İngilizce konuşmuyorsunuz.
- He not only speaks English, he speaks French, too.
- O sadece İngilizce konuşmaz, o Fransızca da konuşur.
- On the contrary, you speak English very well, indeed!
- Aksine, gerçekten çok iyi İngilizce konuşuyorsun!
- He needs to speak English.
- İngilizce konuşması gerekiyor.
- Of course she can speak English.
- Tabii ki İngilizce konuşabiliyor.
- He is speaking English.
- İngilizce konuşuyor.
- They speak English in Australia.
- Avustralya'da İngilizce konuşuyorlar.
- She speaks English.
- O İngilizce konuşuyor.
- No, I don't speak English.
- Hayır, İngilizce konuşmuyorum.
- He speaks English.
- İngilizce konuşur.
- The girl speaks English very well.
- Kız çok iyi İngilizce konuşuyor.
- He can't speak English.
- O, İngilizce konuşamaz.
- People around the whole world speak English.
- Tüm dünyada insanlar İngilizce konuşur.
- Does your girlfriend speak English?
- Kız arkadaşınız İngilizce konuşuyor mu?
- I speak English.
- İngilizce konuşabiliyorum.
- She speaks English and also speaks Swahili.
- İngilizce konuşuyor ve Swahili de konuşuyor.
- He has to speak English.
- İngilizce konuşmak zorunda.
- You can't speak English with 100 words.
- 100 kelimeyle İngilizce konuşamazsın.
- You can speak English well, can't you?
- İyi İngilizce konuşabiliyorsun, değil mi?
- I feel nervous when I speak English.
- İngilizce konuştuğumda kendimi gergin hissediyorum.
- I can't speak English.
- Ben İngilizce konuşamam.
- I will be able to speak English well soon.
- Yakında iyi İngilizce konuşmam mümkün olacak.
- Do you know whether she can speak English?
- Onun İngilizce konuşup konuşamadığını biliyor musun?
- He was born in England, and therefore speaks English.
- İngiltere'de doğmuş ve bu nedenle İngilizce konuşuyor.
- Does your girlfriend speak English?
- Kız arkadaşın İngilizce konuşuyor mu?
- They speak English in New Zealand.
- Yeni Zelanda'da, halk İngilizce konuşur.
- Alessia can't speak English.
- Alessia İngilizce konuşamıyor.
- He acquired the ability to speak English.
- İngilizce konuşma yeteneğini kazandı.
- You are good at speaking English, aren't you?
- İngilizce konuşmada iyisin, değil mi?
- Wang Xiaoming speaks English, but doesn't have a lot of English books.
- Wang Xiaoming İngilizce konuşuyor ama çok fazla İngilizce kitabı yok.
- Can you speak English?
- İngilizce konuşur musun?
- Don't be afraid of making mistakes when you speak English.
- İngilizce konuşurken hatalar yapmaktan korkma.
- Tom can speak English like a native.
- Tom anadili gibi İngilizce konuşabiliyor.
- Tony speaks English better than I do.
- Tony benden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- Of course she can speak English.
- Elbette o İngilizce konuşabilir.
- The whole world speaks English.
- Bütün dünya İngilizce konuşuyor.
- We speak English in class.
- Biz sınıfta İngilizce konuşuyoruz.
- I wish I could speak English like a native speaker.
- Keşke anadilim gibi İngilizce konuşabilseydim.
- You all don't speak English.
- Hepiniz İngilizce konuşmuyorsunuz.
- Tom speaks English with a French accent.
- Tom Fransız aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- Is it really that hard to speak English?
- İngilizce konuşmak gerçekten bu kadar zor mu?
- Can you speak English?
- İngilizce konuşabilir misiniz?
- I plan to hire someone who can speak English.
- İngilizce konuşabilen birini işe almayı planlıyorum.
- Does he speak English?
- İngilizce konuşabiliyor mu?
- You don't speak English in your home.
- Evinde İngilizce konuşmazsın.
- He speaks English a little.
- Biraz İngilizce konuşuyor.
- Is Tom better at speaking French or speaking English?
- Tom Fransızca konuşmakta mı yoksa İngilizce konuşmakta mı daha iyidir?
- That boy speaking English is taller than me.
- İngilizce konuşan şu çocuk benden uzun.
- Is there someone who speaks English?
- İngilizce konuşan biri var mı?
- If I had been able to speak English then, I would not have been made fun of.
- Eğer o zaman İngilizce konuşabilseydim, alaya alınmazdım.
- He never speaks English without making mistakes.
- Hata yapmadan asla İngilizce konuşamaz.
- He speaks English as if he were an American.
- Sanki bir Amerikalıymış gibi İngilizce konuşuyor.
- I discovered that speaking English was pretty easy.
- İngilizce konuşmanın oldukça kolay olduğunu keşfettim.
- Taro speaks English better than me.
- Taro benden daha iyi İngilizce konuşuyor.
- Even though he lives in the United States, Tom can't speak English.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşamasına rağmen Tom İngilizce konuşamıyor.
- She directed her efforts at learning to speak English.
- O, çabalarını İngilizce konuşmayı öğrenmeye yöneltti.
- The announcer spoke English.
- Spiker İngilizce konuştu.
- Jane has a Japanese friend who speaks English well.
- Jane'nin iyi İngilizce konuşan Japon bir arkadaşı var.
- She refused to speak English.
- İngilizce konuşmayı reddetti.
- She speaks English very well.
- O, çok iyi şekilde İngilizce konuşur.
- My mother speaks French better than my father speaks English, so they usually speak to each other in French.
- Annem Fransızcayı babamın İngilizce konuştuğundan daha iyi konuşur, bu yüzden birbirleriyle genellikle Fransızca konuşurlar.
- He has spoken English well for many years.
- O yıllardır iyi İngilizce konuşuyor.
- Mariko speaks English well.
- Mariko iyi İngilizce konuşuyor.
- That boy who is speaking English is taller than I.
- İngilizce konuşan çocuk benden daha uzun.
- I can only speak English.
- Sadece İngilizce konuşabilirim.
- He speaks English with a Russian accent.
- Rus aksanıyla İngilizce konuşuyor.
- Can you speak English at all?
- İngilizce konuşabiliyor musun ki?
Show More (433)
|