| 1 |
spin |
dönmek |
v. |
|
- We should not be spinning and pretending otherwise.
- Dönüp dolaşıp başka türlü davranmamalıyız.
- I mean, someone or something set this whole thing spinning.
- Demek istediğim, biri ya da bir şey her şeyin dönmesine neden oldu.
- I mean, someone or something set this whole thing spinning.
- Yani, birisi veya bir şey bütün bunların dönmesini sağlıyor.
- Mary's head was spinning.
- Mary'nin başı dönüyordu.
- In the sunlight my head started to spin, and I lay down to have a rest on the grass.
- Güneş ışığında başım dönmeye başladı ve dinlenmek için çimlerin üzerine uzandım.
- What do you think would happen if the earth stopped spinning?
- Dünya dönmeyi durdursa ne olur sence?
- Why does the Earth spin?
- Dünya neden dönüyor?
- What makes the earth spin?
- Dünya'nın dönmesine ne neden olur?
- Venus is unusual because it spins the opposite direction as Earth and most other planets.
- Venüs alışılmadık bir gezegendir çünkü Dünya ve diğer gezegenlerin çoğunun döndüğü yönün tersine döner.
- My head was spinning.
- Başım dönüyordu.
- What would happen if the earth stopped spinning?
- Dünya dönmeyi bırakırsa ne olur?
- My head is spinning.
- Başım dönüyor.
- I drank too much and the ground seemed to spin under my feet.
- Çok fazla içtim ve yer ayaklarımın altında dönüyor gibi görünüyordu.
- I drank too much and the ground seemed to spin under my feet.
- Çok fazla içtim ve yer ayaklarımın altında dönüyor gibiydi.
- If they do that, they'll be sued so fast it'll make their head spin.
- Onu yaparlarsa o kadar hızlı dava edilecekler ki, bu nedenle başları dönecektir.
- What would happen if the earth stopped spinning?
- Dünya dönmeyi durdursaydı ne olurdu?
- Venus is unusual because it spins the opposite direction as Earth and most other planets.
- Dünya ve çoğu diğer gezegenlerin tersi yönünde döndüğü için Venüs olağandışıdır.
- Tom's head is spinning.
- Tom'un başı dönüyor.
- The room started to spin after I drank too much.
- Ben çok içtikten sonra oda dönmeye başladı.
- Mary's head was spinning.
- Mary'nin kafası dönüyordu.
- My head is spinning around.
- Başım dönüyor.
Show More (18)
|
| 2 |
spin |
yün eğirmek |
v. |
|
- I learned how to spin wool from watching my grandmother.
- Yün eğirmeyi büyükannemi izleyerek öğrendim.
- She is spinning wool.
- O yün eğiriyor.
- Have you ever spun wool?
- Hiç yün eğirdiniz mi?
- Have you ever spun wool?
- Hiç yün eğirdin mi?
- He is spinning wool.
- O, yün eğiriyor.
- Tom is spinning wool.
- Tom yün eğiriyor.
- He is spinning wool.
- Yün eğiriyor.
- They are spinning wool.
- Onlar yün eğiriyor.
- You are spinning wool, aren't you?
- Yün eğiriyorsun, değil mi?
- I am spinning wool.
- Yün eğiriyorum.
- You are spinning wool, aren't you?
- Sen yün eğiriyorsun, değil mi?
- This is the first time I've ever spun wool.
- İlk defa yün eğiriyorum.
- We are spinning wool.
- Biz yün eğiriyoruz.
Show More (10)
|
| 3 |
spin |
döndürmek |
v. |
|
- They spun the bottle to play truth or dare.
- Doğruluk mu cesaret mi oynamak için şişeyi döndürdüler.
- I mean, someone or something set this whole thing spinning.
- Yani, biri ya da bir şey tüm bu şeyi döndürüyor.
- If they do that, they'll be sued so fast it'll make their head spin.
- Bunu yaparlarsa, başlarını döndürecek kadar hızlı dava edilirler.
- What makes the earth spin?
- Dünyayı ne döndürür?
- What makes the earth spin?
- Dünya'yı döndüren nedir?
- Can you spin a basketball on your fingertip?
- Parmak ucunda basketbol topu döndürebilir misin?
- What makes the earth spin?
- Dünyayı döndüren nedir?
Show More (4)
|
| 4 |
spin |
dönüş |
n. |
|
- The stuntman ended his stunt with a spin.
- Dublör gösterisini bir dönüşle bitirdi.
- These are known as the spins and valley degree of freedom.
- Bunlar serbestlik dönüşleri ve vadi derecesi olarak bilinir.
- These are known as the spins and valley degree of freedom.
- Bunlar dönüşler ve vadi serbestlik derecesi olarak bilinir.
Show More (0)
|
| 5 |
spin |
koza örmek |
v. |
|
- Silkworms spin cocoons.
- İpek böcekleri kozalar örerler.
- Silkworms spin cocoons.
- İpekböcekleri koza örer.
Show More (-1)
|
| 6 |
spin |
örmek (koza, ağ) |
v. |
|
- Spiders spin the web to hunt their prey.
- Örümcekler avlarını yakalamak için ağ örerler.
Show More (-2)
|
| 7 |
spin |
çevirmek |
v. |
|
- The president tried to spin the situation to her interests.
- Başkan durumu kendi lehine çevirmeye çalıştı.
Show More (-2)
|
| 8 |
spin |
eğirmek |
v. |
|
- The women used to spin the wool to make strings.
- Kadınlar ip yapmak için yün eğirirlerdi.
Show More (-2)
|
| 9 |
spin |
tur |
n. |
|
- He wanted my bike for a spin.
- Bir tur atmak için benden bisikletimi istedi.
Show More (-2)
|
| 10 |
spin |
hava (görünüş/davranış/söz vb için bir kimsenin durumunu belirten özellik) |
n. |
|
- We tried to put a positive spin on the rumours.
- Dedikodulara olumlu bir hava vermeye çalıştık.
Show More (-2)
|
| 11 |
spin |
viril |
n. |
|
- The plane went into a spin because of the storm.
- Uçak fırtına yüzünden viril yaptı.
Show More (-2)
|
| 12 |
spin |
patinaj çekmek |
v. |
|
- He spun along the long road with his antique car.
- Antika arabasıyla uzun yol boyunca patinaj çekti.
Show More (-2)
|
| 13 |
spin |
(teniste) spin |
n. |
|
- The tennis player put a good spin on the ball, but it went off the court.
- Tenisçi topa iyi bir spin verdi ama top kortun dışına çıktı.
Show More (-2)
|
| 14 |
spin |
(çamaşır) suyunu sıktırmak |
v. |
|
- I spun the wet clothes by using the washing machine.
- Çamaşır makinesini kullanarak ıslak giysilerin suyunu sıktırdım.
Show More (-2)
|
| 15 |
spin |
örümcek ağ örmek |
v. |
|
- Spiders spin webs.
- Örümcekler ağ örer.
Show More (-2)
|
