sure - Anglais Turc Phrases
Anglais Turc
sure emin adj.
  • Nobody is quite sure what they do; sometimes we wonder whether they do anything.
  • Kimse ne yaptıklarından tam olarak emin değil; bazen bir şey yapıp yapmadıklarını merak ediyoruz.
  • The people, we can be sure, harbour no illusions.
  • Halkın hiçbir yanılsamaya kapılmadığından emin olabiliriz.
  • And you may be sure that we would derive much more information.
  • Bu konuda çok daha fazla bilgi edinebileceğimizden emin olabilirsiniz.
Show More (1838)
sure kesinlikle adv.
  • If he enters a competition, the first prize is his for sure.
  • Eğer bir yarışmaya katılırsa, birincilik ödülü kesinlikle onun olur.
  • He thought you'd pass the test for sure, kid.
  • Evet, testi kesinlikle geçeceğini sanıyordu, çocuğum.
  • If we want to keep sustaining, then we'll have to play better than we did tonight, for sure.
  • Eğer devam etmek istiyorsak, kesinlikle bu gece oynadığımızdan daha iyi oynamamız gerekecek.
Show More (100)
sure kesin adv., adj.
  • As I see it, the only sure way to protect sources is not to use pesticides.
  • Gördüğüm kadarıyla kaynakları korumanın tek kesin yolu pestisit kullanmamak.
  • The surest way to ensure that outcome would be for Israel to make a martyr out of him.
  • Bu sonucu sağlamanın en kesin yolu İsrail'in onu şehit etmesi olacaktır.
  • Keeping documents and correspondence secret is a sure way of creating mistrust.
  • Belgeleri ve yazışmaları gizli tutmak güvensizlik yaratmanın kesin bir yoludur.
Show More (19)
sure mutlaka adv.
  • Please be sure to check out our international booth.
  • Lütfen uluslararası standımızı mutlaka inceleyin.
  • You should make sure you eat a high-protein breakfast, especially.
  • Özellikle mutlaka protein ağırlıklı bir kahvaltı yapmalısınız.
  • Make sure your kids eat a good breakfast in the morning.
  • Çocuklarınıza sabahları mutlaka iyi bir kahvaltı yaptırın.
Show More (14)
sure elbette adv.
  • Sure, a president can do this.
  • Elbette, bir başkan bunu yapabilir.
  • Sure, modern humans were flesh and blood like other animals.
  • Elbette modern insanlar da diğer hayvanlar gibi etten kemiktendi.
  • I'd sure like to help him.
  • Elbette ona yardım etmek istiyorum.
Show More (7)
sure tabii interj.
  • Sure, a president can do this.
  • Pek tabii, bir lider bunu yapabilir.
  • Sure, a president can do this.
  • Tabii, bunu bir başkan yapabilir.
  • Sure, why not.
  • Tabii, neden olmasın.
Show More (2)
sure şüphesiz adv.
  • We'd sure like to help them.
  • Şüphesiz onlara yardım etmek istiyoruz.
  • It sure is pretty.
  • O şüphesiz güzel.
Show More (-1)
Anglais Turc
surah sure n.
  • Sami recited Surah Yaseen at his grandfather's grave.
  • Sami dedesinin mezarı başında Yasin Suresi'ni okudu.
  • Sami started to recite Surah Zalzalah during the earthquake.
  • Sami deprem sırasında Zelzele Suresi'ni okumaya başladı.
  • Sami memorized a surah.
  • Sami bir sure ezberledi.
Show More (2)