Tureng - throw - Anglais Turc Phrases

Historique

	Anglais	Turc
1	throw	atmak	v.
	Boys, stop throwing rocks at each other! Çocuklar, birbirinize taş atmayı kesin! Then you will have thrown all that taxpayers' money away! O zaman vergi mükelleflerinin tüm parasını çöpe atmış olacaksınız! There must be no benefit from throwing things away. Bir şeyleri çöpe atmanın hiçbir faydası olmamalıdır. So let us keep a sense of proportion and make sure we do not throw the baby out with the bath water. Bu yüzden ölçülü olalım ve bebeği banyo suyuyla birlikte atmadığımızdan emin olalım. That is simply a question that I am throwing out into the room for the benefit of these countries. Bu sadece bu ülkelerin yararı için ortaya attığım bir sorudur. We should throw ourselves behind the process of regime change which is taking place in Turkey. Kendimizi Türkiye'de gerçekleşmekte olan rejim değişikliği sürecinin arkasına atmalıyız. They join forces in organisations, and the most extreme also throw stones. Örgütler içinde güçlerini birleştirirler ve en aşırıları taş da atar. The public will thank us if we do not oblige their mayors to throw the money out of the window with both hands. Belediye başkanlarını parayı iki elleriyle pencereden dışarı atmaya mecbur bırakmazsak halk bize teşekkür edecektir. We also need to recognise that people who live in glasshouses should not throw stones. Ayrıca camdan evlerde yaşayan insanların taş atmaması gerektiğini de kabul etmeliyiz. He would kill them en masse and throw them into the sea. Onları topluca öldürüp denize atacaktı. We should therefore be careful not to throw the baby out with the bathwater. Bu nedenle, bebeği banyo suyuyla birlikte atmamaya dikkat etmeliyiz. Yes, by all means protect workers, but do not throw workers out of work! Evet, elbette işçileri koruyun, ancak işçileri işten atmayın! Throwing stones and causing damage is not politics but criminal behaviour. Taş atmak ve zarar vermek siyaset değil, suç teşkil eden bir davranıştır. But when he threw a mattress on the ground, it became clear that he had something other than a game in mind. Ancak yere bir şilte attığında, aklında oyundan başka bir şey olduğu anlaşıldı. Finally, there is a very small group which demonstrates and throws stones. Son olarak, gösteri yapan ve taş atan çok küçük bir grup var. That is throwing money away. Bu parayı çöpe atmaktır. Secondly, I would also like to respond to another question thrown up by the Eurostat affair. İkinci olarak Eurostat meselesinin ortaya attığı bir başka soruya da yanıt vermek istiyorum. The Lisbon Summit of 1997 threw down the gauntlet of the risk capital action plan for Europe to pick up. 1997'deki Lizbon Zirvesi, Avrupa'nın risk sermayesi eylem planını hayata geçirmesi için gerekli adımları atmıştır. Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed. Bak, o çocuk hediyeni çöpe attı, ve sana gösterişçi dedi, ve herkes güldü. Now you know how to throw the game on a flash drive without problems. Artık oyunu sorunsuz bir şekilde bir flash sürücüye nasıl atacağınızı biliyorsunuz. So I threw out those old ratty ones and designed these myself. Ben de o eski püskü olanları attım ve bunları kendim tasarladım. Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed. Bakın, o çocuk hediyenizi çöpe attı, size sahtekâr dedi ve herkes güldü. Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed. Bak, o velet hediyeni çöpe atıp sana özenti dedi, sonra herkes güldü. Mary threw the Bible in the fire. Mary İncil'i ateşe attı. He loved to throw the cat amongst the pigeons. Kediyi güvercinlerin arasına atmaya bayılırdı. Tom threw Mary off the boat. Tom Mary'yi tekneden attı. Sami threw Layla's books away. Sami, Layla'nın kitaplarını attı. Layla threw a blanket over Sami's body. Leyla, Sami'nin cesedinin üzerine bir battaniye attı. Who threw a stone at my dog? Köpeğime kim taş attı? The bartender threw Tom out of the bar. Barmen Tom'u bardan dışarı attı. I thought I told you to throw that away. Sana onu atmanı söylediğimi düşündüm. It's hard to throw things out. Eşyaları dışarı atmak zordur. Why did you throw that away? Onu niye attın? Please don't throw anything out. Lütfen bir şey atmayın. You should throw it out. Onu atmalısın. Do you want me to throw it away? Onu atmamı ister misin? Tom threw Mary's book into the fire. Tom Mary'nin kitabını ateşe attı. Sami threw his bag on the table. Sami çantasını masaya attı. Tom stripped off his dirty clothes and threw them into the washing machine. Tom kirli elbiselerini çıkardı ve onları çamaşır makinesine attı. Throw a stick and watch the dog fetch it. Bir sopa at ve köpeğin onu yakalamasını izle. He asked me to throw the ball back. Benden topu geri atmamı istedi. Tom removed the tomato slices from his sandwich and threw them to the birds. Tom domates dilimlerini sandviçinden çıkarıp kuşlara attı. Tom threw a pillow at Mary. Tom, Mary'ye bir yastık attı. Tom threw Mary's phone into the pool. Tom Mary'nin telefonunu havuza attı. He pulled up the weeds and threw them away. Kötü otları kopardı ve onları attı. The teacher threw me out of the classroom. Öğretmen beni sınıftan attı. The boy knows how to throw a curve. Çocuk nasıl falsolu atış yapılacağını biliyor. It is forbidden to throw things out of the window. Pencereden dışarı bir şeyler atmak yasaktır. Mary threw the photos of her boyfriend in the fire. Mary erkek arkadaşının fotoğraflarını ateşe attı. Throw another log on the fire, will you? Ateşe bir odun daha atar mısın? Tom's wife has just thrown him out. Tom'un karısı onu dışarı attı. I didn't want to throw that out. Onu dışarı atmak istemiyordum. A boy was throwing stones at the dog. Bir çocuk köpeğe taş atıyordu. Tom threw the photos in the fire. Tom fotoğrafları ateşe attı. Tom threw Mary a rope. Tom Mary'ye bir ip attı. Tom threw the clothes in the fire. Tom giysileri ateşe attı. Tom caught the ball and threw it back to Mary. Tom topu yakaladı ve onu Mary'ye geri attı. Throw the papers in the basket. Kağıtları sepete at. We can't really throw it away! Biz gerçekten onu atamayız! Don't throw a stone at the dog. Köpeğe taş atma. Why don't we throw it away? Neden onu atmıyoruz? Throw him out. Onu dışarı atın. I might need this again, so don't throw it away. Buna tekrar ihtiyacım olabilir, o yüzden atma. I threw the paper into the fire. Kağıdı ateşe attım. Where'd you learn to throw that curveball? Bu falsolu topu atmayı nereden öğrendin? We can't really throw it away! Bunu gerçekten atamayız! Dan threw his phone into the swimming pool. Dan telefonunu yüzme havuzuna attı. Tom threw the ball to Mary. Tom topu Mary'ye attı. Tom threw the anchor overboard. Tom çapayı denize attı. Tom and Mary threw the ball back and forth. Tom ve Mary topu ileri geri attılar. He threw his credit cards into the fire. Kredi kartlarını ateşe attı. I ripped up the note and threw it away. Notu yırtıp attım. The children threw snowballs at each other. Çocuklar birbirlerine kartopu attılar. Throw it there. Şuraya at. Don't throw that away. Onu atma. We threw her out. Onu dışarıya attık. Jake quickly threw the ball in to his teammate. Jake topu hemen takım arkadaşına attı. Tom threw Mary's book into the fire. Tom, Mary'nin kitabını ateşe attı. Throw me that rope. Şu ipi bana at. The boy threw a stone at the dog. Çocuk köpeğe bir taş attı. Please throw the ball to me. Lütfen Topu bana at. A boy is throwing a stone. Bir erkek çocuğu bir taş atıyor. You can't eat the orange and throw the peel away—a man is not a piece of fruit. Portakalı yiyip kabuğunu atamazsın. İnsan bir meyve parçası değildir. Tom accidentally threw his thumb drive into the garbage. Tom kazara USB'sini çöpe attı. Don't throw it away. Onu atma. He threw his game. Oyundan attı. Tom threw a piece of meat to the watchdog. Tom bekçi köpeğine bir parça et attı. Don't throw it away just because it's broken. Sırf kırıldı diye atmayın. He pulled up the weeds and threw them away. Yabani otları söküp attı. Tom threw a pillow at me. Tom bana bir yastık attı. I threw it away. Attım. She threw her credit cards into the fire. Kredi kartlarını ateşe attı. Tom shouldn't have thrown rocks at those cats. Tom o kedilere taş atmamalıydı. Some people started throwing rocks. Bazı insanlar taş atmaya başladı. Tom isn't likely to throw it away. Tom onu atacak gibi görünmüyor. Tom threw a rotten egg at Mary. Tom Mary'ye bir çürük yumurta attı. Tom is throwing stones at birds. Tom kuşlara taş atıyor. Sami threw a chair through the window. Sami pencereden bir sandalye attı. I'd decided to throw that away. Bunu atmaya karar vermiştim. Don't throw stones. Taş atmayın. Tom asked Mary to throw the ball to him. Tom, Mary'den topu ona atmasını istedi. Throw them out. Onları dışarı at. I hardly ever throw food away. Ben yiyecekleri hemen hemen hiç çöpe atmam. Tom threw a pie in Mary's face. Tom, Mary'nin yüzüne bir turta attı. Throw them away. At onları. He threw the ball. O, topu attı. We cannot tear a single page from our life, but we can throw the whole book into the fire. Biz hayatımızdan tek sayfa yırtamayız ama bütün kitabı ateşe atabiliriz. Tom threw the photos of his girlfriend in the fire. Tom kız arkadaşının fotoğraflarını ateşe attı. She threw herself into my arms. O, kendini benim kollarına attı. He threw his hands up into the air and said that he gave up. Havlu atıp pes ettiğini söyledi. Throw your weapon down! At silahını! Don't throw rocks! Taş atmayın! I ripped up the note and threw it away. Notu yırttım ve attım. Throw Tom the ball. Tom'a topu at. You should throw these out. Bunları atman gerek. We cannot tear a single page from our life, but we can throw the whole book into the fire. Hayatımızdan tek bir sayfa bile koparamayız ama tüm kitabı ateşe atabiliriz. She started to get hungry, so she threw a small stone in the river to kill a fish. Acıkmaya başladı, bu yüzden bir balığı öldürmek için nehre küçük bir taş attı. We cannot tear a single page from our life, but we can throw the book into the fire. Biz yaşamımızdan tek bir sayfa yırtamayız ama kitabı ateşin içine atabiliriz. We threw Tom out. Tom'u dışarı attık. Tom threw something at me and I ducked. Tom bana bir şey attı ve ben eğildim. Klearchos tried to force the soldiers to go; but they threw stones at him. Klearchos askerleri gitmeleri için zorlamaya çalıştı; fakat onlar ona taş attı. Sami threw the bait in the water. Sami yemi suya attı. He threatened to throw the diamond off the window. Elması pencereden atmakla tehdit etti. I don't want to throw that away. Onu atmak istemiyorum. Don't throw stones into the swimming pool. Yüzme havuzuna taş atmayın. You should throw this away. Bunu atmalısın. Tom asked Mary to throw the rotten apple into the garbage. Tom, Mary'den çürük elmayı çöpe atmasını istedi. The protesters threw stones at the police. Protestocular polise taş attı. Tom threw another log on the fire. Tom ateşe bir kütük daha attı. Tom threw the apple to me. Tom elmayı bana attı. The boy threw a stone at the frog. Oğlan kurbağaya bir taş attı. Tom took off his shirt and threw it into the washing machine. Tom gömleğini çıkarıp çamaşır makinesine attı. He threw a stone at the dog. Köpeğe bir taş attı. Throw her the ball. Topu ona at. Don't throw a ball against the wall. Topu duvara atma. Do you think I should throw this away? Sence bunu atmalı mıyım? He threw everything out of the boat. Her şeyi tekneden dışarı attı. I had to throw most of my things away. Eşyalarımın çoğunu atmak zorunda kaldım. He started to get hungry, so he threw a small stone in the river to kill a fish. O acıkmaya başladı, bu nedenle bir balık öldürmek için ırmağa küçük bir taş attı. Somebody threw a brick through my window. Biri benim pencereme tuğla attı. They stole her lunchbox and threw it out the window. Onun beslenme çantasını çalıp pencereden attılar. He threw a stone at the big dog. O, büyük bir köpeğe taş attı. Do you want me to throw it away? Bunu atmamı istiyor musun? Where did you throw them away? Onları nereye attınız? Just throw your bicycle in the back of the truck and I'll drive you home. Bisikletini kamyonetin arkasına at, seni eve bırakayım. You should throw those away. Onları atmalısın. Throw away these socks, please. Bu çorapları atın lütfen. Can you throw a fastball? Hızlı top atabilir misin? Can you just throw these out? Sadece bunları dışarı atabilir misiniz? Can I throw this out? Bunu atabilir miyim? They could throw me out at any moment. Beni her an dışarı atabilirlerdi. Throw her out. Onu dışarıya at. She throws a ball better than I. Benden daha iyi top atıyor. He threw a piece of meat to a dog. Bir köpeğe bir parça et attı. Tom picked up a rock and threw it. Tom bir taş aldı ve onu attı. Tell the helicopter pilot to throw down a rope! Helikopter pilotuna ip atmasını söyle! Maybe I threw it away. Belki de ben onu atmışımdır. It's hard to throw things out. Bir şeyleri atmak zordur. My parents threw me out of the house when I was 16. Ailem beni 16 yaşımdayken evden attı. Throw him in the brig. Onu askeri hapishaneye atın. He loved to throw the cat amongst the pigeons. Kediyi güvercinlerin arasına atmayı severdi. She threw herself into my arms. Kendini kollarıma attı. Tom threw a stone into the pond. Tom gölete bir taş attı. I throw lots of things away. Bir sürü şeyi çöpe atıyorum. Throw the ball to me. Topu bana at. My parents threw me out of the house when I was 16. Ben 16 yaşındayken annem ve babam beni evden attılar. I just threw it away. Onu attım. I wish I could throw a shoe at him. Keşke ona ayakkabı atabilseydim. Tom threw the ball to me, but I couldn't catch it. Tom topu bana attı ama onu yakalayamadım. The kid threw a stone at the cat. Çocuk, kediye bir taş attı. She threw a pillow at him. Ona bir yastık attı. I'd rather throw it away than give it to him. Ona vermektense atmayı tercih ederim. Tom shouldn't have thrown rocks at those cats. Tom şu kedilere taşlar atmamalıydı. I'm throwing in the towel. Havluyu atıyorum. My parents threw me out. Ailem beni evden attı. He threw his toy. Oyuncağını attı. I threw it out. Attım. Tom was throwing rocks into the water. Tom suya taş atıyordu. When life throws you a lemon, make lemonade! Hayat sana bir limon attığında, limonata yap! I'm going to throw him out. Onu dışarı atacağım. I'm going to throw them out. Onları dışarıya atacağım. Tom threw his wife's clothes in the fire. Tom karısının kıyafetlerini ateşe attı. The boy threw a stone. Çocuk bir taş attı. Some of the people in the crowd were throwing beer bottles. Kalabalıktaki insanların bazıları bira şişelerini atıyorlardı. She started to get hungry, so she threw a small stone in the river to kill a fish. O acıkmaya başladı, bu yüzden bir balık öldürmek için nehire küçük bir taş attı. We threw them away. Onları attık. Mary threw a pillow at me. Mary bana bir yastık attı. I threw it away. Onu attım. Tom is throwing rocks into the pond. Tom gölete taşlar atıyor. I hardly ever throw food away. Yemekleri neredeyse hiç çöpe atmam. Tom threw some money into the busker's hat. Tom, çalgıcının şapkasına biraz para attı. Tom threw his line in and waited for the fish to bite. Tom oltasını attı ve balığın ısırmasını bekledi. I'm going to throw them out. Onları dışarı atacağım. Don't throw a stone into the river. Nehre taş atmayın. I threw Tom an apple. Tom'a bir elma attım. Tom's girlfriend threw him out. Tom'un kız arkadaşı onu dışarı attı. I asked the boy to throw the ball back. Çocuktan topu geri atmasını istedim. Mary threw the clothes in the fire. Mary kıyafetleri ateşe attı. Tom threw the gun in the well. Tom silahı kuyuya attı. Mary threw some sausages into the frying pan. Mary tavaya biraz sosis attı. Throw them all out. Onların hepsini atın. They threw spears at us. Onlar bize mızraklar attı. The boy fainted, but he came to when we threw water on his face. Oğlan bayıldı, ama biz yüzüne su attınca kendine geldi. He folded the papers and threw them onto the table. Kağıtları katladı ve masanın üzerine attı. Don't throw a stone into the river. Nehire taş atma! Tom laughed and threw a pillow at me. Tom güldü ve bana bir yastık attı. Tom took off his shirt and threw it into the washing machine. Tom gömleğini çıkardı ve çamaşır makinesine attı. Throw Tom the ball. Topu Tom'a at. Tom threw the apple core into the garbage can. Tom elma çekirdeğini çöp kutusuna attı. Tom threw Mary overboard. Tom, Mary'yi denize attı. When I was small, my father used to throw me up in the air. Ben küçükken babam beni havaya atardı. We threw him out. Onu dışarıya attık. Have you ever thrown stones at crows? Hiç kargalara taş attın mı? I think I'll throw some of my old clothes away. Sanırım eski giysilerimden bazılarını atacağım. Throw me the ball. Topu bana at. Throw him in the water! Onu suya at! He threw a stone at the dog. O, köpeğe bir taş attı. He will throw them under the bus. Onları otobüsün altına atacak. Keep silent, or I will throw you out of here. Uslu dur, yoksa seni buradan atacağım. Tom asked Mary to throw the ball to him. Tom Mary'den topu ona atmasını istedi. Dan didn't even throw the ball. Dan topu bile atmadı. She threw her sister out of her apartment. Kız kardeşini evinden attı. Mary threw me out of the kitchen. Mary beni mutfaktan attı. Throw the egg shells in the organic rubbish bin. Yumurta kabuklarını organik çöp kutusuna atın. Don't throw stones into the river. Nehre taş atmayın. Tom threw the ball to me, but I couldn't catch it. Tom topu bana attı ama yakalayamadım. He threw the banana away. Muzu attı. The boy throws a stone. Çocuk bir taş atıyor. Do you want me to throw that away? Onu atmamı ister misin? Throw them away. Onları at. I know I can't throw a ball very well. Çok iyi top atamadığımı biliyorum. You should throw it away. Atmalısın. She threw her drinking husband out of the house. O, içki içen kocasını evden attı. Dan swiftly grabbed the pitbull by the neck and threw it off the roof. Dan hızla pitbull'u boynundan yakaladı ve çatıdan aşağı attı. I had no choice but to throw him out. Onu dışarı atmaktan başka çarem yoktu. Can you throw that away for me? Bunu benim için atabilir misin? Tom threw the bag over the fence. Tom çantayı çitin üzerinden attı. I know I can't throw a ball very well. Topu iyi atamadığımı biliyorum. He threw the book in the fire. Kitabı ateşe attı. I threw the paper into the flames. Kağıdı alevlerin içine attım. Tom is an expert at throwing knives. Tom bıçak atma konusunda uzmandır. Throw a stick and watch the dog fetch it. Bir sopa at ve köpeğin onu alıp getirmesini izle. Throw away everything. Her şeyi atın. He threw the letter into the fire. Mektubu ateşe attı. I threw the papers in the basket. Kağıtları sepete attım. You should throw those away. Bunları atmalısın. It wasn't very smart of you to throw that note away. Bu notu atman çok akıllıca değildi. He threw me the apple. O bana elmayı attı. You should throw this out. Bunu atman gerek. The protesters threw stones at the police. Protestocular polise taş attılar. Tom threw Mary's phone into the pool. Tom, Mary'nin telefonunu havuza attı. Mary threw me out of the kitchen. Mary beni mutfaktan dışarı attı. Are you sure you want to throw that away? Bunu atmak istediğine emin misin? I just threw it out the window. Pencereden dışarı attım. I remember very clearly that he threw two pistols into the river. Nehre iki tabanca attığını çok net hatırlıyorum. My wife asked me to throw this old hat away. Karım bu eski şapkayı atmamı istedi. Tom threw Mary's sunglasses out the window. Tom, Mary'nin güneş gözlüğünü pencereden attı. Throw it to Tom. Tom'a at. Tom and Mary threw snowballs at each other. Tom ve Mary birbirlerine kartopu attı. The students were throwing paper at one another. Öğrenciler birbirlerine kağıt atıyorlardı. My friend was very angry when he saw the driver of the car in front of him throw a cigarette butt out the window. Arkadaşım, önündeki arabanın sürücüsünün camdan dışarıya bir sigara izmariti attığını görünce çok sinirlendi. Tom asked Mary to throw the rotten apple into the garbage. Tom Mary'den çürük elmayı çöpe atmasını istedi. Women throw themselves at Tom. Kadınlar kendilerini Tom'un kollarına atıyorlar. He was only thirty-four years old when he threw himself in front of a train. O kendisini bir trenin önüne attığında sadece otuzdört yaşındaydı. I threw the strange package on the table. Garip paketi masanın üzerine attım. Tom threw Mary a kiss. Tom Mary'e bir öpücük attı. They're going to throw me out of the house. Beni evden atacaklar. Throw him out. Onu dışarıya at. I threw the paper into the flames. Kağıdı aleve attım. Where can I throw these egg shells? Bu yumurta kabuklarını nereye atabilirim? Just throw your bicycle in the back of the truck and I'll drive you home. Sadece bisikletini kamyonun arkasına at ve ben seni arabayla eve götüreceğim. I'm going to throw her out. Onu dışarı atacağım. Throw it to her. Bunu ona at. Tom watched Mary throwing rocks into the water. Tom, Mary'nin suya taş atmasını izledi. I wasn't able to catch the ball that Tom threw to me. Tom'un bana attığı topu yakalayamadım. We cannot tear a single page from our life, but we can throw the book into the fire. Hayatımızdan tek bir sayfa bile koparamayız ama kitabı ateşe atabiliriz. If Tom had had something to throw, he'd have thrown it. Tom'un atacak bir şeyi olsaydı, ona atardı. Yesterday I put the gifts in the attic, today I put them under the bed and tomorrow I'll throw them out the window. Dün hediyeleri tavan arasına koydum, bugün yatağın altına koydum ve yarın onları pencereden atacağım. Do you want me to throw that away? Onu atmamı istiyor musun? Throw the ball to her. Topu ona at. I thought about throwing it away, but decided to keep it. Onu atmayı düşündüm ama onu saklamaya karar verdim. I think we should throw all this stuff away. Bence bütün bu eşyaları atmalıyız. Tom threw his son out of the house. Tom oğlunu evden attı. The child threw a stone at the cat. Çocuk kediye bir taş attı. Klearchos tried to force the soldiers to go; but they threw stones at him. Klearchos askerleri gitmeye zorlamaya çalıştı; ama askerler ona taş attılar. I didn't want to throw that out. Onu atmak istemedim. Do you want to throw all of this away? Bütün bunları atmak istiyor musun? Tom threw his old wallet away. Tom eski cüzdanını attı. Tom threw me an apple. Tom bana bir elma attı. I'm going to throw Tom out. Tom'u dışarı atacağım. Are you sure you want to throw that one away? Bunu atmak istediğine emin misin? Mary threw her husband's clothes in the fire. Mary kocasının kıyafetlerini ateşe attı. Don't throw it out. Onu dışarı atma. I didn't want to throw it out. Onu atmak istemedim. Tom threw an apple to Mary. Tom, Mary'e bir elma attı. Tom threw the ball. Tom topu attı. A group of anarchists vandalized shops and threw rocks and Molotov cocktails at police. Bir grup anarşist dükkanları tahrip etti ve polise taş ve molotof kokteyli attı. The police threw many tear-gas grenades at the protesters. Polis protestoculara çok sayıda göz yaşartıcı bomba attı. That little boy likes to throw rocks on the neighbor's roof. O küçük çocuk komşunun çatısına taş atmayı seviyor. Mary threw Tom under the bus. Mary, Tom'u otobüsün altına attı. Tom threw Mary a kiss. Tom, Mary'ye öpücük attı. We threw him out. Onu dışarı attık. She threw the book in the fire. O da kitabı ateşe attı. I threw the book in the fire. Kitabı ateşe attım. He threw a stone at a dog. O, köpeğe bir taş attı. If Tom had had something to throw, he'd have thrown it. Tom'un atacak bir şeyi olsaydı, atardı. Tom took off his wedding ring and threw it into the pond. Tom evlilik yüzüğünü çıkardı ve gölete attı. She threw a stone into the pond. Gölete bir taş attı. Tom did not want to throw anything away because he thought that he might need it in the future. Tom hiçbir şeyi atmak istemiyordu çünkü ileride ona ihtiyacı olabileceğini düşünüyordu. Throw the ball to him. Topu ona at. Mary threw her boyfriend's clothes in the fire. Mary erkek arkadaşının giysilerini ateşe attı. Tom threw Mary out of the bar. Tom Mary'yi bardan dışarı attı. The boys are throwing a ball in the back yard. Çocuklar arka bahçede top atıyorlar. You mustn't throw litter in the street. Sokağa çöp atmamalısın. You mustn't throw litter in the street. Sokağa çöp atmamalısınız. Tom and Mary threw snowballs at me. Tom ve Mary bana kartopu attılar. Tom wants to throw all these things away. Tom bütün bunları atmak istiyor. Tom threw Mary overboard. Tom, Mary'i denize attı. Throw it there. Bunu oraya at. I threw a stone at the bird. Kuşa bir taş attım. Yesterday I put the gifts in the attic, today I put them under the bed and tomorrow I'll throw them out the window. Dün hediyeleri tavan artasına koydum, bugün onları yatağın altına koydum ve yarın onları pencereden dışarı atacağım. My parents threw me out. Ebeveynlerim beni attı. Get out of here before I throw you out! Seni dışarı atmadan önce defol buradan! Those who live in glass houses should not throw stones. Sırça köşkte oturanlar başkalarına taş atmamalılar. Don't throw the ball near the windows. Topu pencerelerin yakınına atma. Tom threw the gun out of the window. Tom silahı pencereden dışarı attı. Mary threw the clothes in the fire. Tom giysileri ateşe attı. We're not throwing it away. Çöpe atmıyoruz. Tom did not want to throw anything away. Tom hiçbir şeyi atmak istemedi. We threw it away. Onu attık. I thought I told you to throw that away. Sana onu atmanı söylediğimi sanıyordum. We threw them out. Onları dışarıya attık. Tom wouldn't throw the ball to me. Tom topu bana atmadı. That child threw a stone at the dog. O çocuk köpeğe taş atmış. Do not throw anything out of the window. Pencereden dışarı bir şey atma. Tom did not want to throw anything away because he thought that he might need it in the future. Tom gelecekte ona ihtiyacı olabileceğini düşündüğünden dolayı bir şey atmak istemedi. I took my shoes off and threw them out the window. Ayakkabılarımı çıkardım ve pencereden dışarı attım. Don't throw this paper away! Bu kağıdı atma! I know you threw my picture away. Resmimi çöpe attığını biliyorum. Sami threw the knife off the bridge. Sami bıçağı köprüden aşağı attı. Layla threw a blanket over Sami's body. Layla, Sami'nin vücudunun üzerine bir battaniye attı. Tom threw Mary an apple. Tom, Mary'e bir elma attı. What's the idea of throwing that stone? O taşı atmak da neyin nesi? Throw them out. Onları dışarıya at. Throw the ball to Tom. Topu Tom'a at. Don't throw these documents in the rubbish! Bu belgeleri çöpe atmayın! I'm not throwing anything away. Hiçbir şeyi atmıyorum. Where did you throw them away? Onları nereye attın? Tom threw his girlfriend's clothes in the fire. Tom kız arkadaşının giysilerini ateşe attı. Mary threw her arms around Tom's neck. Mary kollarını Tom'nun boynuna attı. Tom and Mary threw snowballs at each other. Tom ve Mary birbirlerine kartopu attılar. Tom took off his coat and threw it on the floor. Tom paltosunu çıkardı ve onu yere attı. Fadil threw himself off that second floor balcony. Fadıl kendini o ikinci kat balkonundan aşağı attı. Throw her out. Onu dışarı atın. Maybe I threw it away. Belki de onu attım. I don't want to throw this away. Bunu atmak istemiyorum. Tom threw his things into the back seat. Tom eşyalarını arka koltuğa attı. You can't eat the orange and throw the peel away—a man is not a piece of fruit. Siz portakalı yiyemezsiniz ve kabuğunu atamazsınız. Bir insan bir parça meyve değildir. That little boy likes to throw rocks on the neighbor's roof. Şu küçük çocuk komşunun çatısına taş atmayı seviyor. Tom threw in the towel. Tom havlu attı. I threw the engagement ring Tom gave me into the river. Tom'un nehre giderken bana verdiği nişan yüzüğünü attım. Throw me that rope. Bana o ipi at. The rioters threw cobblestones. İsyancılar parke taşı attılar. She threw her arms around her husband’s neck and kissed him. Kocasının boynuna kollarını attı ve onu öptü. Tom threw Mary a rope. Tom Mary'e bir ip attı. Tom threw the clothes in the fire. Tom kıyafetleri ateşe attı. Throw out from here this disgusting dog! Atın şu iğrenç köpeği buradan! I threw the strange package on the table. Masadaki garip paketi attım. Her husband asked her to throw that old hat away. Kocası ondan o eski şapkayı atmasını istedi. Are you throwing me out? Beni dışarı mı atıyorsun? Dan swiftly grabbed the pitbull by the neck and threw it off the roof. Dan hızla pitbulu boynundan tuttu ve onu çatıdan attı. Tom threw Mary an apple. Tom, Mary'ye bir elma attı. Throw the ball back to me. Topu bana geri at. Throw him in the brig. Onu hücreye atın. Throw it to him. Bunu ona at. You threw salt? Tuz mu attın? I'd decided to throw that away. Onu atmaya karar verdim. Are you going to throw that away? Onu atacak mısın? I threw one. Bir tane attım. Are you sure you want to throw that away? Onu atmak istediğinden emin misin? Tom threw the knife in the river. Tom bıçağı nehre attı. He threw everything out of the boat. O her şeyi tekneden attı. She threw her credit cards into the fire. O da kredi kartlarını ateşe attı. He threw the ball. Topu attı. Sami threw the knife off the bridge. Sami bıçağı köprüden attı. Mary threw her purse on the bed. Mary çantasını yatağa attı. You should throw it away. Onu atmalısın. He folded the papers and threw them onto the table. O, kağıtları katladı ve masanın üzerine attı. These children threw the bread crumbs to the ducks, I saw them. Bu çocuklar ördeklere ekmek kırıntıları attılar, onları gördüm. A boy is throwing a stone. Bir çocuk taş atıyor. My wife told me to throw this old hat away. Eşim bana bu eski şapkayı atmamı söyledi. Don't throw it out. Sakın atma. Please throw the ball. Lütfen topu at. He threw a stone into the pond. O, gölete bir taş attı. You threw salt? Tuz attın mı? Don't throw anything on the floor. Yere bir şey atma. You should have thrown that picture away. O resmi atmalıydın. They could throw me out at any moment. Beni her an dışarı atabilirler. Throw Tom out. Tom'u dışarı atın. If you throw your jeans in the washing machine, I'll wash them for you. Kot pantolonunu çamaşır makinesine atarsan, senin için yıkarım. Please don't throw anything out. Lütfen hiçbir şeyi atma. Edoardo got really angry and threw the chair over onto the floor. Edoardo gerçekten kızdı ve sandalyeyi yere attı. Don't throw that out. Onu dışarı atma. He took off his coat and threw it on the floor. Paltosunu çıkarıp yere attı. Tom threw his old notebooks away. Tom eski defterlerini attı. The man threw his flute into the lake. Adam flütünü göle atmış. Throw them the ball. Topu onlara at. Don't throw rocks! Taş atma! Some people started throwing rocks. Bazı insanlar taş atmaya başladılar. He threw a stone into the pond. Gölete bir taş attı. Throw him in the water! Onu suya atın! Tom threw me the apple. Tom elmayı bana attı. Tom stripped off his dirty clothes and threw them into the washing machine. Tom kirli giysilerini çıkardı ve çamaşır makinesine attı. Tom did not want to throw anything away. Tom bir şey atmak istemedi. I think we should throw all this stuff away. Sanırım bütün bu eşyayı atmalıyız. Can you throw that away for me? Şunu benim için atar mısın? Mary threw her boyfriend's clothes in the fire. Mary erkek arkadaşının kıyafetlerini ateşe attı. Tom threw his wife's clothes in the fire. Tom karısının giysilerini ateşe attı. I want to know who threw the first punch. İlk yumruğu kimin attığını bilmek istiyorum. Nothing will save this watch now, it's better to throw it away. Şimdi bu saati kurtaracak hiçbir şey yok, onu atmak daha iyi. Tom threw the ball back to Mary. Tom topu Mary'ye geri attı. My wife told me to throw this old hat away. Karım bu eski şapkayı atmamı söyledi. I'm throwing in the towel. Havlu atıyorum. Mary threw a bucket of cold water on Tom's face to wake him up. Mary uyandırmak için Tom'un yüzüne bir kova soğuk su attı. Students were throwing snowballs at each other. Öğrenciler birbirlerine kartopu atıyorlardı. Please don't throw the bottle out the window. Lütfen şişeyi pencereden dışarı atmayın. Tom threw a piece of chalk at me. Tom bana bir parça tebeşir attı. Tom tried to sell his old VCR instead of throwing it away, but no one would buy it, so he ended up throwing it away. Tom eski VCR'ını atmak yerine satmaya çalıştı ama kimse almadı, o da sonunda çöpe attı. Tom made a snowball and threw it at Mary. Tom bir kartopu yaptı ve onu Mary'ye attı. Nothing will save this watch now, it's better to throw it away. Bu saati artık hiçbir şey kurtaramaz, en iyisi çöpe atmak. Get out of here before I throw you out! Seni dışarı atmadan önce defol git buradan. Don't throw rocks into the river. Nehre taş atmayın. You throw like a girl. Bir kız gibi atıyorsun. Tom threw the letter into the wastebasket. Tom mektubu çöp sepetine attı. You should throw those out. Onları atmalısın. Tom and Mary threw sand at each other. Tom ve Mary birbirlerine kum attılar. The boy throws a stone. Oğlan bir taş atıyor. I am throwing stones at crows. Kargalara taş atıyorum. Can you throw these out for me? Bunları benim için atabilir misin? Do you want to throw all of this away? Bunların hepsini atmak ister misin? I don't have anything to throw. Atacak bir şeyim yok. When life throws you a lemon, make lemonade! Hayat sana limon attığı zaman, limonata yap! We threw them out. Onları dışarı attık. They threw spears at us. Bize mızrak attılar. We threw her out. Onu dışarı attık. He threw his credit cards into the fire. O, kredi kartlarını ateşe attı. I might need this again, so don't throw it away. Buna tekrar ihtiyacım olabilir, bu yüzden onu atmayın. Jim and Mike threw the ball back and forth. Jim ve Mike topu birbirlerine attılar. Tom isn't likely to throw it away. Tom muhtemelen bunu atmayacak. The kid threw a stone at the cat. Çocuk kediye taş attı. People who live in glass houses shouldn't throw stones. Sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı. Throw it. At şunu. Tom threw the Bible in the fire. Tom İncil'i ateşe attı. Let's throw all this stuff away. Bütün bunları çöpe atalım. Let's throw it away. Onu atalım. Don't throw garbage away here. Buraya çöp atmayın. Tom threw the car keys to Mary and she caught them. Tom araba anahtarlarını Mary'ye attı ve o onları yakaladı. You should throw these away. Bunları atmalısın. Throw him the ball. Topu ona at. Tom threw the ball to me. Tom topu bana attı. I'm going to throw him out. Onu dışarıya atacağım. He started to get hungry, so he threw a small stone in the river to kill a fish. Acıkmaya başladı, bu yüzden balık öldürmek için nehre küçük bir taş attı. I told Tom not to throw rocks. Tom'a taş atmamasını söyledim. The guitarist threw himself into the crowd. Gitarist kendini kalabalığın içine attı. He threw a ball over the fence. Çitin üzerinden bir top attı. Please don't throw the bottle out the window. Lütfen şişeyi camdan dışarı atma. Where do I throw these eggshells? Bu yumurta kabuklarını nereye atayım? Throw the ball to them. Topu onlara at. Let's throw all this stuff away. Bütün bu eşyaları atalım. I threw it in the river. Onu nehre attım. Let's throw this away. Bunu atalım. Tom threw the book into the fire. Tom kitabı ateşe attı. Don't throw anything away. Hiçbir şeyi atmayın. Sami threw the bag away. Sami çantayı attı. Mary laughed and threw a pillow at me. Mary güldü ve bana bir yastık attı. Tom picked up the dice and threw them. Tom zarları aldı ve onları attı. It wasn't very smart of you to throw that note away. O notu atman pek akıllıca değildi. Throw it to me. Onu bana at. Don't tell me you threw it away. Bana onu attığını söyleme. Tom threw Mary's letter into the fire. Tom Mary'nin mektubunu ateşe attı. Tom threw Mary the ball. Tom topu Mary'ye attı. Tom threw Mary's sunglasses out the window. Tom, Mary'nin güneş gözlüklerini pencereden dışarı attı. Mary threw her husband's clothes in the fire. Mary kocasının giysilerini ateşe attı. Don't throw stones into the swimming pool. Yüzme havuzuna taş atma. I think I'll throw some of my old clothes away. Sanırım eski kıyafetlerimden bazılarını atacağım. He was only thirty-four years old when he threw himself in front of a train. Kendini bir trenin önüne attığında daha otuz dört yaşındaydı. Tom threw Mary out of the bar. Tom, Mary'i bardan dışarı attı. Don't throw that away. Onu atmayın. Throw the ball. Topu at. Tom threw Mary's letter into the fire. Tom, Mary'nin mektubunu ateşe attı. Clean out the shed and throw away things you don't need. Kulübeyi temizleyin ve ihtiyacınız olmayan şeyleri atın. Don't throw that out. Onu atma. Tom threw the gun into a dumpster. Tom silahı çöp kutusuna attı. He threw a ball over the fence. O, çitin üzerinden bir top attı. Just throw them away. At gitsin onları. Mary threw the photos in the fire. Mary fotoğrafları ateşe attı. Don't throw stones. Taşları atmayın. I threw the ball to Tom. Topu Tom'a attım. Throw down your weapons. Silahlarınızı atın. You can't throw me out. Beni dışarı atamazsın. Tom is throwing rocks into the pond. Tom gölete taş atıyor. Can you just throw these out? Şunları atabilir misin? Mark threw the ball higher than he wanted. Mark topu istediğinden daha yükseğe attı. Are you sure you want to throw that one away? Onu atmak istediğinden emin misin? Tom threw the ball to Mary. Tom topu Mary'e attı. I want you to throw this stuff away. Bunları atmanı istiyorum. Tom removed the tomato slices from his sandwich and threw them to the birds. Tom sandviçindeki domates dilimlerini çıkardı ve kuşlara attı. Ethel was crying; the young man threw himself at her feet. Ethel ağlıyordu; Genç adam kendini onun ayaklarına attı. He threw himself down on the ground in pain. Acı içinde kendini yere attı. Layla threw herself into the sea. Leyla kendini denize attı. The man threw his flute into the lake. Adam flütü göle attı. Tom would've thrown us out. Tom bizi dışarı atardı. Layla threw herself into the sea. Layla kendini denize attı. The police threw tear gas bombs. Polis göz yaşartıcı bomba attı. Tom threw Mary off the boat. Tom, Mary'yi tekneden attı. Jane threw a glance at us. Jane bize bir bakış attı. Please throw me the ball. Lütfen Topu bana at. The school won't turn on the air conditioning, so the students are going to throw their hot water flasks off of the balcony in protest. Okul klimayı açmıyor, bu yüzden öğrenciler protesto için sıcak su mataralarını balkondan aşağı atacaklar. A group of anarchists vandalized shops and threw rocks and Molotov cocktails at police. Bir grup anarşist dükkanları tahrip edip polise taş ve molotof attı. I'm going to throw her out. Onu dışarıya atacağım. Throw the egg shells in the organic rubbish bin. Yumurta kabuklarını organik çöp tenekesine atın. Tom threw some money into the busker's hat. Tom sokak çalgıcısının şapkasına biraz para attı. I told Tom not to throw rocks. Tom'a, taş atmamasını söyledim. I threw the rope and she caught hold of it. İpi attım ve o da yakaladı. Tom threw Mary out of the house. Tom, Mary'yi evden attı. She threw a glance at us. Bize bir bakış attı. My friend was very angry when he saw the driver of the car in front of him throw a cigarette butt out the window. Arkadaşım önündeki arabanın sürücüsünün camdan dışarı sigara izmariti attığını görünce çok sinirlendi. Don't throw a ball against the wall. Duvara top atmayın. You should throw these out. Bunları dışarı atmalısın. Give me something to throw. Bana atmak için bir şey ver. Tom accidentally threw his thumb drive into the garbage. Tom yanlışlıkla flash belleğini çöpe attı. I threw a ball to my dog and he caught it in his mouth. Köpeğime bir top attım ve o da topu ağzına aldı. Crush the can before you throw it away. Çöpe atmadan önce kutuyu ezin. Throw them overboard. Onları denize atın. Have you ever thrown stones at crows? Kargalara hiç taş attın mı? She threw the book in the fire. Kitabı ateşe attı. She threw him out. Onu dışarı attı. Throw down your gun. Silahlarınızı atın. We're not throwing it away. Biz bunu atmıyoruz. I don't have anything to throw. Atacak hiç bir şeyim yok. I am throwing stones at crows. Ben kargalara taş atıyorum. He threatened to throw the diamond off the window. O, elması pencereden atmakla tehdit etti. I threw it out. Onu dışarı attım. Tom threw a pillow at Mary and the pillow hit her squarely in the face. Tom Mary'ye bir yastık attı ve yastık doğrudan onun yüzüne çarptı. Jake quickly threw the ball in to his teammate. Jake çabucak topu takım arkadaşına attı. The girl fainted, but she came to when we threw water on her face. Kız bayıldı fakat biz yüzüne su atınca kendine geldi. The child threw a stone at the dog. Çocuk köpeğe bir taş attı. Tom threw Mary a life preserver. Tom, Mary'e bir can simidi attı. Tom threw me the ball. Tom topu bana attı. The teacher was really upset and threw Johnny out of class. Öğretmen çok sinirlendi ve Johnny'yi sınıftan attı. Fadil threw himself off that second floor balcony. Fadıl kendini o ikinci kat balkonundan attı. I know you threw my picture away. Resmimi attığını biliyorum. Let's throw this away. Bunu çöpe atalım. You should throw this out. Bunu dışarı atmalısın. He pulled up the weed and threw it away. Otu söktü ve attı. He threw in the towel. Havlu attı. He threw me an apple. Bana bir elma attı. She throws a ball better than I. O benden daha iyi top atar. Sami threw a blanket over Layla's body. Sami, Layla'nın cesedinin üzerine bir battaniye attı. These children threw the bread crumbs to the ducks, I saw them. Bu çocuklar ekmek kırıntılarını ördeklere attılar, onları gördüm. I would rather throw the money away than give it to him. Parayı ona vermektense atmayı tercih ederim. Tom threw the gun out of the window. Tom silahı pencereden attı. Throw them all out. Hepsini dışarı atın. I threw the engagement ring Tom gave me into the river. Tom'un bana verdiği nişan yüzüğünü nehre attım. I thought about throwing it away, but decided to keep it. Onu atmayı düşündüm ama saklamaya karar verdim. Are you sure you want to throw all of this away? Bunların hepsini atmak istediğine emin misin? Throw a tear-gas bomb at him. Ona bir göz yaşartıcı bomba atın. I'm not going to just throw it away. Onu öylece atmayacağım. Show More (565)
2	throw	fırlatmak	v.
	Hooded demonstrators threw paving stones at the police and smashed up shops without being caught. Kapüşonlu göstericiler yakalanmadan polise kaldırım taşları fırlattı ve dükkanları tahrip etti. Mark threw the ball higher than he wanted. Mark topu istediğinden daha yükseğe fırlattı. What's the idea of throwing that stone? O taşı fırlatmanın amacı nedir? Tom threw Mary the ball. Tom Mary'ye topu fırlattı. Tom threw Mary the baseball. Tom, Mary'ye beyzbol topunu fırlattı. Tom picked up a stone and threw it at Mary. Tom bir taş aldı ve Mary'ye fırlattı. In baseball, the pitcher is the player who throws the ball. Beyzbolda atıcı topu fırlatan oyuncudur. Tom threw me an apple. Tom bana bir elma fırlattı. Who threw the bottle? Şişeyi kim fırlattı? The boys are throwing a ball in the back yard. Çocuklar arka bahçede top fırlatıyorlar. He threw a rock at the dog. Köpeğe bir taş fırlattı. Who threw a stone at my dog? Kim köpeğime bir taş fırlattı? I know I can't throw a ball very well. Ben bir topu çok iyi fırlatamadığımı biliyorum. He's an expert at throwing knives. O, bıçak fırlatma konusunda bir uzmandır. Tom threw a snowball at Mary. Tom, Mary'ye kartopu fırlattı. Tom took off his coat and threw it on the floor. Tom ceketini çıkardı ve yere fırlattı. He threw me the apple. Bana elmayı fırlattı. The boy threw a stone at the dog. Çocuk köpeğe bir taş fırlattı. Mary threw a pillow at me. Mary bana bir yastık fırlattı. The boy threw a paper airplane at the teacher. Çocuk öğretmene kağıttan bir uçak fırlattı. That child threw a stone at the dog. O çocuk, köpeğe bir taş fırlattı. Tom threw a piece of chalk at me. Tom bana bir parça tebeşir fırlattı. The guitarist threw himself into the crowd. Gitarist kendini kalabalığın içine fırlattı. Tom threw something at me and I ducked. Tom bana bir şey fırlattı ve ben de eğildim. Tom threw a stick for his dog. Tom köpeğine bir sopa fırlattı. I wish I could throw a shoe at him. Keşke ona bir ayakkabı fırlatabilseydim. He was thrown from the car. Arabadan fırlatılmış. Tom threw a rock at the frog. Tom kurbağaya bir taş fırlattı. She took the bottle from him and threw it out the window. Şişeyi ondan aldı ve pencereden dışarı fırlattı. Tom is an expert at throwing knives. Tom bıçak fırlatmada bir uzmandır. She took her ring off and threw it at him. Yüzüğünü çıkarıp ona fırlattı. Tom threw his line in and waited for the fish to bite. Tom oltasını fırlattı ve balıkların ısırmasını bekledi. Tom caught the ball and threw it back to Mary. Tom topu yakaladı ve Mary'ye geri fırlattı. I wish you'd quit throwing things at me. Keşke bana bir şeyler fırlatmayı bıraksan. Tom threw a tomato at Mary. Tom Mary'ye bir domates fırlattı. The farmer's wife threw moldy bread out of kitchen window and the hungry farm cat ran out of the barn to eat it. Çiftçinin karısı, mutfak penceresinden küflü ekmek fırlattı ve aç çiftlik kedisi onu yemek için ahırdan dışarı koştu. He threw his toy. Oyuncağını fırlattı. She threw a glance at us. O bize bir bakış fırlattı. Tom picked up a pillow and threw it at Mary. Tom bir yastık aldı ve Mary'ye fırlattı. He threw the book in the fire. Kitabı ateşe fırlattı. Tom threw a pillow at me. Tom bana bir yastık fırlattı. He threw the letter into the fire. Mektubu ateşe fırlattı. He took off his coat and threw it on the floor. Paltosunu çıkardı ve yere fırlattı. He threw me on the ground. Beni yere fırlattı. Edoardo got really angry and threw the chair over onto the floor. Edoardo çok sinirlendi ve sandalyeyi yere fırlattı. Tom threw me the apple. Tom bana elmayı fırlattı. Throw the ball to Tom. Topu Tom'a fırlat. Tom laughed and threw a pillow at me. Tom güldü ve bana bir yastık fırlattı. Throw it to him. Bunu ona fırlat. Tom threw an egg at Mary. Tom, Mary'ye yumurta fırlattı. Tom threw a rotten egg at Mary. Tom, Mary'ye çürük yumurta fırlattı. He threw a stone at a dog. Bir köpeğe taş fırlattı. Mary threw her purse on the bed. Mary çantasını yatağın üzerine fırlattı. Tom and Mary threw the ball back and forth. Tom ve Mary topu ileri geri fırlattı. I might as well throw my money into the sea as lend it to Tom. Paramı Tom'a verebileceğim gibi denize de fırlatabilirim. Give me something to throw. Bana fırlatacak bir şey ver. He threw the ball. O, topu fırlattı. The boy threw a stone at the frog. Çocuk, kurbağaya bir taş fırlattı. The child threw a stone at the cat. Çocuk kediye bir taş fırlattı. He lost his cool and started throwing things. Soğukkanlılığını kaybetti ve bir şeyler fırlatmaya başladı. Throw it to me. Bana fırlat. Tom threw the car keys to Mary and she caught them. Tom arabanın anahtarlarını Mary'ye fırlattı ve Mary onları yakaladı. Throw it to her. Bunu ona fırlat. Tom threw a pillow at Mary. Tom Mary'ye bir yastık fırlattı. Tom picked up the dice and threw them. Tom zarları aldı ve fırlattı. I threw the ball. Topu fırlattım. Somebody threw a brick through my window. Biri pencereme tuğla fırlattı. If a burglar came into my room, I would throw something at him. Odama bir hırsız girse, ona bir şey fırlatırdım. Mary threw a snowball at Tom. Mary Tom'a bir kartopu fırlattı. Tom threw a rock at the dog. Tom köpeğe bir taş fırlattı. Tom picked up one of the glass vases and threw it at Mary. Tom cam vazolardan birini aldı ve Mary'ye fırlattı. Tom threw a pillow at Mary and the pillow hit her squarely in the face. Tom Mary'ye bir yastık fırlattı ve yastık Mary'nin yüzüne tam isabet etti. He lost his temper and threw a cup. Kendini kaybetti ve bir fincan fırlattı. He lost his cool and started throwing things. Soğukkanlılığını kaybetti ve eşyaları fırlatmaya başladı. Some of the people in the crowd were throwing beer bottles. Kalabalıktaki bazı insanlar bira şişeleri fırlatıyordu. He threw a stone at the big dog. Büyük köpeğe bir taş fırlattı. I threw one. Birini fırlattım. Throw it. Fırlat. He threw the ball. Topu fırlattı. Tom picked up a pillow and threw it at Mary. Tom bir yastık aldı ve onu Mary'ye fırlattı. Tom picked up a rock and threw it. Tom bir taş aldı ve fırlattı. Tom threw a rock at Mary, but it didn't hit her. Tom, Mary'ye bir taş fırlattı ama ona isabet etmedi. Tom was suspended for throwing a chair at another student. Tom başka bir öğrenciye sandalye fırlattığı için uzaklaştırma aldı. Mary laughed and threw a pillow at me. Mary güldü ve bana bir yastık fırlattı. Sami threw his bag on the table. Sami çantasını masaya fırlattı. Tom threw Mary the ball. Tom, Mary'ye topu fırlattı. He threw me an apple. Bana bir elma fırlattı. She took her ring off and threw it at him. Yüzüğünü çıkardı ve ona fırlattı. Tom threw the phone against the wall. Tom telefonu duvara fırlattı. Tom threw the ball. Tom topu fırlattı. Tom threw his knife at Mary. Tom bıçağını Mary'ye fırlattı. You threw a snowball at my eye. Gözüme kartopu fırlattın. Tom threw something out the window. Tom pencereden bir şey fırlattı. The child threw a stone at the dog. Çocuk köpeğe bir taş fırlattı. Tom threw an egg at Mary. Tom, Mary'ye bir yumurta fırlattı. He threw a piece of meat to a dog. Köpeğe bir parça et fırlattı. He asked me to throw the ball back. O benden topu geri fırlatmamı rica etti. Mary threw a bucket of cold water on Tom's face to wake him up. Mary, Tom'u uyandırmak için yüzüne bir kova soğuk su fırlattı. He's an expert at throwing knives. Bıçak fırlatma konusunda uzmandır. Tom threw a pie in Mary's face. Tom, Mary'nin suratına turta fırlattı. He threw the ball against the wall. Topu duvara fırlattı. Tom threw Mary's book into the fire. Tom Mary'nin kitabını ateşe fırlattı. Tom wants to throw it across the room. Tom onu odanın öbür ucuna fırlatmak istiyor. They threw their hats up into the air. Şapkalarını havaya fırlattılar. Tom made a snowball and threw it at Mary. Tom bir kartopu yaptı ve Mary'ye fırlattı. Tom picked up one of the glass vases and threw it at Mary. Tom cam vazolardan birini aldı ve onu Mary'ye fırlattı. They threw their hats up into the air. Onlar şapkalarını havaya fırlattı. Just throw it away. Sadece onu fırlat. The boy threw a stone. Çocuk bir taş fırlattı. Jane threw a glance at us. Jane bize bir bakış fırlattı. He lost his temper and threw a cup. O, küplere bindi ve bir fincan fırlattı. Tom threw a stick for his dog. Tom köpeği için bir sopa fırlattı. I threw the rope and she caught hold of it. İpi fırlattım ve o onu yakaladı. Tom threw the ball to me. Tom topu bana fırlattı. Sami threw things. Sami bir şeyler fırlattı. She threw a pillow at him. Ona bir yastık fırlattı. People threw eggs at the politician. İnsanlar politikacıya yumurta fırlattılar. Who threw a pie at Tom? Tom'a kim turta fırlattı? Tom crushed the sheet of paper up into a ball and threw it across the room. Tom kâğıdı ezerek top haline getirdi ve odanın öbür ucuna fırlattı. Tom was suspended for throwing a chair at another student. Tom diğer bir öğrenciye bir sandalye fırlattığı için okuldan uzaklaştırıldı. Dan threw his phone into the swimming pool. Dan telefonunu havuza fırlattı. Sami threw a chair through the window. Sami pencereden içeri bir sandalye fırlattı. Tom threw a rock at the bottle, hit it and broke it. Tom şişeye bir taş fırlattı, şişeye çarptı ve kırdı. If a burglar came into my room, I would throw something at him. Eğer odama hırsız girseydi, ona bir şey fırlatırdım. Show More (121)
3	throw	(parti, ziyafet) vermek	v.
	Why do we throw those refugees back into the hands of the regime we want to change? Neden bu mültecileri değiştirmek istediğimiz rejimin eline geri veriyoruz? Tom wants me to throw him a birthday party next Monday evening. Tom önümüzdeki pazartesi akşamı ona doğum günü partisi vermemi istiyor. Let's throw a party for her. Hadi onun için bir parti verelim. Let's throw a party for him. Onun için bir parti verelim. Sami threw a party in his new house. Sami yeni evinde bir parti verdi. I'll throw you a stag party. Sana bir bekarlığa veda partisi vereceğim. I'm going to throw a party. Bir parti vereceğim. Let's throw a party for Tom. Tom için bir parti verelim. We used to throw parties here. Eskiden burada partiler verirdik. They are going to throw a party for Sam. Onlar Sam için bir parti verecekler. Tom threw a big party at his house while his parents were on vacation. Ailesi tatildeyken Tom evinde büyük bir parti verdi. I think it's time for me to throw a little party. Sanırım küçük bir parti vermemin zamanı geldi. Tom threw a big party at his house while his parents were on vacation. Tom ebeveynleri tatildeyken evinde büyük bir parti verdi. I'll throw you a bachelor party. Sana bekarlığa veda partisi vereceğim. Tom decided to throw a party for Mary. Tom, Mary için bir parti vermeye karar verdi. My friends and I want to throw you a goodbye party. Arkadaşlarım ve ben sana bir veda partisi vermek istiyoruz. She decided to throw a party. O bir parti vermeye karar verdi. Let's throw a party. Bir parti verelim. Why don't we throw a party? Neden parti vermiyoruz? Tom and Mary threw a big party. Tom ve Mary büyük bir parti verdiler. Tom knew that Mary was throwing a party. Tom, Mary'nin bir parti vereceğini biliyordu. Sami was throwing a party. Sami bir parti veriyordu. Why don't we throw a party? Neden bir parti vermiyoruz? Tom is throwing a party next Saturday. Tom önümüzdeki cumartesi bir parti veriyor. Tom knew that Mary was throwing a party. Tom, Mary'nin bir parti verdiğini biliyordu. Let's throw a party for them. Hadi onlar için bir parti verelim. Tom is throwing a party next Saturday. Tom gelecek cumartesi bir parti veriyor. Tom wants me to throw him a birthday party next Monday evening. Tom benim gelecek pazartesi akşamı onun için bir doğum günü partisi vermemi istiyor. We're throwing a party Friday evening at our place. Cuma akşamı bizim evde bir parti veriyoruz. Tom and Mary threw a big party. Tom ve Mary büyük bir parti verdi. Show More (27)
4	throw	taş atım mesafesi	n.
	He lives within a stone's throw of the sea. Denize bir taş atımı mesafede yaşıyor. I built a house within a stone's throw of the forest. Ormandan bir taş atımı mesafede bir ev inşa ettim. She lives within a stone's throw of the school. Okula bir taş atımı mesafede yaşıyor. I built a house within a stone's throw of the forest. Ormana bir taş atımı mesafede bir ev inşa ettim. Though he lives within a stone's throw of the school, he is often late. Okula bir taş atımı mesafede oturmasına rağmen sık sık geç kalıyor. Show More (2)
5	throw	koymak	v.
	The European Parliament must unite and throw its political weight behind the European Commission. Avrupa Parlamentosu birleşmeli ve siyasi ağırlığını Avrupa Komisyonu'nun arkasına koymalıdır. Don't throw garbage where it does not belong. Çöpünüzü ait olmadığı yere koymayın. He gets his way by throwing his weight around. Ağırlığını ortaya koyarak istediğini elde ediyor. He is always throwing his weight around. Her zaman ağırlığını ortaya koyar. Show More (1)
6	throw	atım	n.
	Lebanon is just a stone's throw away. Lübnan sadece bir taş atımı uzaklıkta. It's only a stone's throw away from where I was born. Orası, doğduğum yerden sadece bir taş atımı uzaklıkta. It's only a stone's throw away from where I was born. Doğduğum yerden sadece bir taş atımı uzaklıkta. Show More (0)
7	throw	yere atmak	v.
	Don't throw garbage where it does not belong. Çöpü ait olmadığı yere atma. Throw down your gun. Silahını yere at. Throw your weapon down! Silahını yere at! Show More (0)
8	throw	(enerji, ilgi) adamak	v.
	I have thrown myself into it from the outset. Başından beri kendimi bu işe adadım. Tom threw himself into his work. Tom kendini işine adamıştı. Show More (-1)
9	throw	(gösteri) yapmak	v.
	I love to throw curveballs. Ters köşe yapmayı severim. I think it's time for me to throw a little party. Sanırım küçük bir parti yapmamın zamanıdır. Show More (-1)
10	throw	(kol vb.) dolamak	v.
	She threw her arms around him and thanked him for the gift. Kollarını ona dolayarak hediye için teşekkür etti. Show More (-2)
11	throw	zar atma	n.
	The next throw is yours. Bir sonraki zar atma sırası senin. Show More (-2)
12	throw	(at) üstünden atmak	v.
	The horse suddenly started to gallop and threw the rider off. At aniden dörtnala koşmaya başlayarak binicisini üzerinden attı. Show More (-2)
13	throw	sarsmak	v.
	The news of my grandfather's death completely threw me. Büyükbabamın ölüm haberi beni derinden sarstı. Show More (-2)
14	throw	fırlatıp atmak	v.
	I hate it when you throw your socks on the floor. Çoraplarını yerlere fırlatıp atmandan nefret ediyorum. Show More (-2)
15	throw	örtü	n.
	On the chair were a colorful throw and two pillows. Sandalyenin üzerinde renkli bir örtü ile iki yastık vardı. Show More (-2)
16	throw	yere sermek	v.
	The experienced boxer threw his opponent. Tecrübeli boksör rakibini yere serdi. Show More (-2)
17	throw	atış	n.
	He always takes a deep breath before a throw. Atıştan önce daima derin bir nefes alır. Show More (-2)
18	throw	savurmak	v.
	If she hadn't been wearing a seat belt, she would be thrown sharply forward. Eğer emniyet kemeri takmamış olsaydı, hızla öne doğru savrulacaktı. Show More (-2)
19	throw	saçmak	v.
	My wife throws my money around as if I were the richest man in town. Karım sanki kasabanın en zengin adamıymışım gibi paramı etrafa saçıyor. Show More (-2)
20	throw	karıştırmak	v.
	He loved to throw the cat amongst the pigeons. O ortalığı karıştırmayı severdi. Show More (-2)
21	throw	bırakmak	v.
	Throw down your weapons. Silahlarınızı bırakın. Show More (-2)
22	throw	yollamak	v.
	I asked the boy to throw the ball back. Çocuktan topu geri yollamasını istedim. Show More (-2)