acting - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
acting davranan adj.
  • For me, our Parliament has been acting the clown.
  • Bana göre Parlamentomuz bir palyaço gibi davranıyor.
  • We are acting as unlawfully as the Iraqi resistance, as unlawfully as the European resistance.
  • Irak direnişi kadar hukuksuz, Avrupa direnişi kadar hukuksuz davranıyoruz.
  • Those who jeopardise the Stability and Growth Pact are mortgaging the future and acting irresponsibly.
  • İstikrar ve Büyüme Paktı'nı tehlikeye atanlar geleceği ipotek altına alıyor ve sorumsuzca davranıyor.
Show More (151)
acting hareket eden adj.
  • I really want to question the way in which the Commission is acting in this matter.
  • Komisyon'un bu konuda nasıl hareket ettiğini gerçekten sorgulamak istiyorum.
  • The Council, though, has already demonstrated that it is acting against Parliament.
  • Ancak Konsey daha şimdiden Parlamento'ya karşı hareket ettiğini göstermiştir.
  • It is about acting from the heart and taking the company as one's point of departure.
  • Bu, yürekten hareket etmek ve şirketi hareket noktası olarak almakla ilgilidir.
Show More (27)
acting oyunculuk n.
  • His acting left nothing to be desired.
  • Oyunculuğunda arzu edilen hiçbir şey yoktu.
  • Tom retired from acting in 2013.
  • Tom 2013 yılında oyunculuktan emekli oldu.
  • Kenichi Matsuyama's acting is very good.
  • Kenichi Matsuyama'nın oyunculuğu çok iyi.
Show More (16)
acting yapan adj.
  • Stop acting like a teenager.
  • Ergen ergen hareketler yapmayı bırak.
  • You were just acting?
  • Sadece rol mü yapıyordun?
  • Quit acting like a teenager.
  • Ergen ergen hareketler yapmayı bırak.
Show More (3)
acting rol yaparak adv.
  • Kenichi Matsuyama's acting is very good.
  • Kenichi Matsuyama çok iyi rol yapıyor.
  • He isn't really sad; he's only acting.
  • O gerçekten üzgün değil; o sadece rol yapıyor.
  • That actor is both attractive and good at acting.
  • O aktör hem çekici hem de iyi rol yapıyor.
Show More (3)
acting vekil adj.
  • The acting manager is in charge of directing the workload.
  • Vekil müdür iş yükünü yönlendirmekle sorumludur.
  • I myself am a member of the Romania delegation and an acting member of the Bulgaria delegation.
  • Ben kendim Romanya delegasyonunun bir üyesi ve Bulgaristan delegasyonunun bir vekil üyesiyim.
Show More (-1)
acting işleyen adj.
  • The way in which some Member States are acting in this connection is a display of ignorance of how the system works.
  • Bazı Üye Devletlerin bu konudaki davranışları, sistemin nasıl işlediğini bilmediklerinin bir göstergesidir.
  • The strong yen is acting against Japan's export industry.
  • Güçlü yen Japonya'nın ihracat endüstrisinin aleyhine işliyor.
Show More (-1)
acting rol yapma n.
  • Elliot is acting in an amateur drama group.
  • Elliot amatör bir drama grubunda rol yapmaktadır.
Show More (-2)
acting vekalet eden adj.
  • Tom is acting program manager.
  • Tom program müdürlüğüne vekalet ediyor.
Show More (-2)
acting oynama n.
  • Jane saw the students acting well on the stage.
  • Jane öğrencilerin sahnede çok iyi oynadıklarını gördü.
Show More (-2)