1 |
charcoal |
kömür |
n. |
|
- Meat cooked with charcoal fire is exceptionally delicious.
- Kömür ateşinde pişirilen et fevkalade lezzetli olur.
- It is expected that this situation will provide opportunity to start the charcoal trade earlier.
- Bu durumun kömür ticaretinin daha erken başlamasına imkan tanıması bekleniyor.
- It is expected that this situation will provide opportunity to start the charcoal trade earlier.
- Bu durumun kömür ticaretine daha erken başlamak için imkan yaratması bekleniyor.
- It is expected that this situation will provide opportunity to start the charcoal trade earlier.
- Bu durumun da kömür ticaretine daha erken başlanmasına imkan vermesi beklenmektedir.
- Tom does not know the difference between charcoal and carbon.
- Tom kömür ve karbon arasındaki farkı bilmiyor.
Show More (2)
|
2 |
charcoal |
karakalem |
n. |
|
- I still keep his drawings in charcoal.
- Onun karakalem çizimlerini hala saklıyorum.
- Charcoal drawing is easier than oil painting, but both are harder than I thought.
- Karakalem çizimi yağlıboyadan daha kolay, ama ikisi de düşündüğümden daha zor.
Show More (-1)
|
3 |
charcoal |
odun kömürü |
n. |
|
- Tom works for a company that sells charcoal.
- Tom odun kömürü satan bir şirkette çalışıyor.
- Coal, charcoal, coal coke and petroleum coke are used as fuels.
- Kömür, odun kömürü, kömür kok kömürü ve petrol kok kömürü yakıt olarak kullanılır.
Show More (-1)
|
4 |
charcoal |
koyu kahverengi |
n. |
|
- This charcoal eyeliner will match your blouse.
- Bu koyu kahverengi göz kalemi bluzunuza çok yakışacak.
Show More (-2)
|
5 |
charcoal |
mangal kömürü |
n. |
|
- Tom works for a company that sells charcoal.
- Tom mangal kömürü satan bir şirket için çalışıyor.
Show More (-2)
|