|
- Learning French can be a very difficult task.
- Fransızca öğrenmek çok zor bir iş olabilir.
- Sometimes customer service makes things difficult for the customers.
- Müşteri hizmetleri kimi zaman işleri müşteriler adına daha da zorlaştırıyor.
- It is quite clear to me that this will be a difficult choice.
- Bunun zor bir seçim olacağı benim için oldukça açıktır.
- The issue of the rule of law and democracy has not appeared to be so difficult in any of the candidate countries.
- Hukukun üstünlüğü ve demokrasi konusu hiçbir aday ülkede bu kadar zor görünmemektedir.
- Simplification and clarification does not mean adding numerous new objectives and ideas that are difficult to implement.
- Basitleştirme ve netleştirme, uygulanması zor çok sayıda yeni hedef ve fikir eklemek anlamına gelmez.
- Firstly, there can be no doubt that this is a difficult debate.
- Öncelikle, bunun zor bir tartışma olduğuna şüphe yoktur.
- Today, the European market is extremely difficult for these people.
- Bugün Avrupa pazarı bu insanlar için son derece zor.
- Firstly, there can be no doubt that this is a difficult debate.
- Öncelikle, bunun zor bir tartışma olduğuna şüphe yok.
- I would at this point also like to thank those colleagues who stayed on board in difficult moments.
- Bu noktada, zor anlarda yanımızda kalan meslektaşlarıma da teşekkür etmek isterim.
- I wish both Presidents a very great deal of success in this incredibly difficult undertaking.
- Her iki Başkana da bu son derece zor girişimde büyük başarılar diliyorum.
- I admit that, with you sitting there, I find it more difficult.
- İtiraf etmeliyim ki, siz orada otururken bu iş bana daha da zor geliyor.
- It is, therefore, extremely difficult to use it in cross-border trade.
- Bu nedenle sınır ötesi ticarette kullanılması son derece zordur.
- It is difficult to be brief as this is a complicated and important subject.
- Bu karmaşık ve önemli bir konu olduğu için kısa kesmek zor.
- It is difficult to quote an actual figure but we suspect that it is much higher than we can possibly imagine.
- Gerçek bir rakam vermek zor ancak tahmin edebileceğimizden çok daha yüksek olduğundan şüpheleniyoruz.
- It is extremely difficult for people over 50 to stay in or find work in numerous industries in the private sector.
- Özel sektördeki pek çok sektörde 50 yaşın üzerindeki insanların kalması ya da iş bulması son derece zordur.
- It will be difficult to establish a firm basis for competitiveness unless we raise levels of education.
- Eğitim seviyesini yükseltmediğimiz sürece rekabet gücü için sağlam bir temel oluşturmak zor olacaktır.
- It is, of course, extremely difficult to deny hungry people food.
- Elbette aç insanları yemekten mahrum etmek son derece zordur.
- It is not difficult to foresee the compromise at the Rome Summit in December of next year.
- Önümüzdeki yılın Aralık ayında yapılacak Roma Zirvesi'nde uzlaşmaya varılacağını öngörmek zor değil.
- There are a number of obstacles and it would be difficult to say which one is the major obstacle.
- Bir dizi engel var ve hangisinin en büyük engel olduğunu söylemek zor olacaktır.
- I acknowledge that for the British Government, the situation is difficult.
- İngiliz Hükümeti için durumun zor olduğunu kabul ediyorum.
- It has been possible to solve a number of difficult issues.
- Bir dizi zor sorunu çözmek mümkün olmuştur.
- It is difficult to buy digital cards for existing pay TV.
- Mevcut ödemeli TV için dijital kart satın almak zordur.
- However, translating this into reality will be an immensely difficult task.
- Ancak bunu gerçeğe dönüştürmek son derece zor bir iş olacaktır.
- This is why it has also been difficult to arrive at common rules on the right to free movement between countries.
- Ülkeler arasında serbest dolaşım hakkı konusunda ortak kurallara varmanın zor olmasının nedeni de budur.
- We know this is difficult to do, which is why we have argued about the wording.
- Bunu yapmanın zor olduğunu biliyoruz, bu nedenle de ifadeler konusunda tartıştık.
- They are nonetheless quite pressing, and I cannot understand why it should be so difficult to put them into effect.
- Her şeye rağmen bu konular oldukça acil ve bunları yürürlüğe koymanın neden bu kadar zor olduğunu anlayamıyorum.
- As the rapporteur for the Socrates programme, I know what a difficult business that is.
- Socrates programının raportörü olarak bunun ne kadar zor bir iş olduğunu biliyorum.
- The Commission has already established an exception for difficult low-budget films.
- Komisyon halihazırda düşük bütçeli zor filmler için bir istisna oluşturmuştur.
- It appears difficult to enlarge first and only then to focus on depth.
- Önce genişletmek ve ancak ondan sonra derinliğe odaklanmak zor görünüyor.
- This is a difficult issue but one where the United Kingdom has a particular problem.
- Bu zor bir konu olmakla birlikte Birleşik Krallık'ın özel bir sorun yaşadığı bir konudur.
- Any assessment of the situation in Iraq is of course difficult for two reasons.
- Irak'taki duruma ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmak elbette iki nedenden ötürü zordur.
- At present it is extremely difficult to quantify this specifically but we are working on this.
- Şu anda bunu spesifik olarak ölçmek son derece zor ancak bunun üzerinde çalışıyoruz.
- It is difficult to make democratic principles credible when the real agenda is MEPs' own money.
- Gerçek gündem milletvekillerinin kendi paraları olduğunda demokratik ilkeleri inandırıcı kılmak zordur.
- Admittedly, we all know that this is a difficult debate, one that was opened during the re-negotiation of Agenda 2000.
- Kuşkusuz hepimiz bunun zor bir tartışma olduğunu ve Gündem 2000'in yeniden müzakeresi sırasında açıldığını biliyoruz.
- Asylum policy is particularly difficult and has many unpleasant aspects.
- İltica politikası özellikle zordur ve pek çok tatsız yönü vardır.
- It is actually difficult to deny admission to countries that do opt for the model.
- Aslında bu modeli tercih eden ülkeleri kabul etmemek zordur.
- It is difficult, but certainly not impossible, to reach an agreement in Nice.
- Nice'de bir anlaşmaya varmak zordur ancak kesinlikle imkansız değildir.
- In her words, "This week the Danish Presidency took off and regarding fisheries it will be a difficult task."
- Kendi ifadesiyle, "Bu hafta Danimarka Dönem Başkanlığı başladı ve balıkçılık konusunda zor bir görev olacak."
- The most difficult point has concerned the removal of the possibility of capacity increases on safety grounds.
- En zor nokta, güvenlik gerekçesiyle kapasite artırımı olasılığının ortadan kaldırılmasıyla ilgilidir.
- Why is it so difficult to bring about change?
- Değişim yaratmak neden bu kadar zor?
- Liberalisation is always going to be difficult.
- Liberalleşme her zaman zor olacaktır.
- It is, therefore, difficult to draw general conclusions on this budgetary implementation.
- Bu nedenle, bu bütçe uygulamasına ilişkin genel sonuçlara varmak zordur.
- It is difficult for the officials as well as for the ministers themselves.
- Bu, yetkililer için olduğu kadar bakanların kendileri için de zor bir durumdur.
- It is probably not difficult to predict that there will be a further increase in the use of this power.
- Bu gücün kullanımının daha da artacağını tahmin etmek herhalde zor değildir.
- I think this is a very wide ranging and difficult subject.
- Bunun çok geniş kapsamlı ve zor bir konu olduğunu düşünüyorum.
- I too should like to congratulate the rapporteur on her patient work on a difficult issue.
- Ben de raportörü zor bir konuda sabırla çalıştığı için tebrik etmek istiyorum.
- In the context of limited resources, the Commission has to make difficult choices among priorities.
- Sınırlı kaynaklar bağlamında Komisyon öncelikler arasında zor seçimler yapmak zorundadır.
- Predicting the impact of legislation which is going to come into force is yet more difficult.
- Yürürlüğe girecek olan mevzuatın etkisini tahmin etmek daha da zordur.
- MThis debate is taking place at a difficult moment as regards economic policy.
- Bu tartışma ekonomi politikası açısından zor bir zamanda gerçekleşiyor.
- Nor is it enough to organise private capital, something that is also incredibly difficult to do.
- Özel sermayeyi organize etmek de yeterli değildir, ki bunu yapmak da son derece zordur.
- This point was the most difficult one to reconcile in the Council.
- Bu nokta Konsey'de uzlaşılması en zor olan noktaydı.
- However, agreement on common indicators is quite a difficult issue and could not be arrived at in time for this report.
- Ancak, ortak göstergeler üzerinde anlaşmaya varmak oldukça zor bir konudur ve bu raporun yazımına yetişemeyebilir.
- However, this will be extremely difficult in the coming years.
- Ancak önümüzdeki yıllarda bu son derece zor olacaktır.
- Today, there seems to be far less appetite for taking difficult political decisions.
- Bugün, zor siyasi kararlar almak için çok daha az iştah var gibi görünüyor.
- The protection of biodiversity is one of our most important, but also one of our most difficult, tasks.
- Biyoçeşitliliğin korunması en önemli ama aynı zamanda en zor görevlerimizden biridir.
- This is a difficult, complicated economic sector, and we are reaching out to it.
- Bu zor ve karmaşık bir ekonomik sektör ve biz bu sektöre elimizi uzatıyoruz.
- Naturally, it is difficult to mention budgets at this early stage.
- Doğal olarak bu erken aşamada bütçelerden bahsetmek zor.
- Defending people with whom you see eye to eye is not difficult.
- Aynı görüşte olduğunuz kişileri savunmak zor değildir.
- That was a significant success because these are all difficult and sensitive issues.
- Bu önemli bir başarıydı çünkü bunların hepsi zor ve hassas konulardı.
- It is, of course, extremely difficult to deny hungry people food.
- Elbette aç insanları yiyecekten mahrum etmek son derece zordur.
- Much of the accession process will be difficult enough for them.
- Katılım sürecinin büyük bir kısmı onlar için yeterince zor olacaktır.
- But this is extremely difficult.
- Ancak bu son derece zordur.
- Obviously it is difficult, but it would not be the first country to regret a dark episode in its history.
- Belli ki zor ancak tarihinde karanlık bir dönemden pişmanlık duyan ilk ülke olmayacaktır.
- You have told us that this wayward trend is difficult to control, and that worries me.
- Bize bu kötü gidişatın kontrol edilmesinin zor olduğunu söylediniz ve bu beni endişelendiriyor.
- The things on which agreement has been reached are some of the difficult things.
- Üzerinde mutabakata varılan hususlar zor olanlardan bazılarıdır.
- Needless to say, there is still a difficult issue to be addressed there.
- Söylemeye gerek yok ki, burada ele alınması gereken zor bir mesele var.
- Firstly, the difficult birth of the Constitution.
- İlk olarak, Anayasa'nın zor doğumu.
- Needless to say, there is still a difficult issue to be addressed there.
- Söylemeye gerek yok, burada hala ele alınması gereken zor bir konu var.
- Many difficult issues have been resolved during the autumn.
- Sonbahar boyunca pek çok zor mesele çözüme kavuşturuldu.
- Too often, the documents adopted by our Assembly are still difficult to access by the uninitiated.
- Çoğu zaman, Meclisimiz tarafından kabul edilen belgelere, konuya vakıf olmayanların ulaşması hala zordur.
- This would be difficult to explain to consumers lugging their tin cans or to workers losing their jobs.
- Bunu teneke kutularını taşıyan tüketicilere ya da işlerini kaybeden işçilere açıklamak zor olacaktır.
- Why is it that this House is in this difficult position?
- Neden bu Meclis bu zor durumda?
- To address this challenge, however, we have a difficult message for the people of Europe.
- Ancak bu zorluğun üstesinden gelmek için Avrupa halklarına zor bir mesajımız var.
- However, translating this into reality will be an immensely difficult task.
- Ancak bunu gerçeğe dönüştürmek son derece zor bir görev olacaktır.
- I think it is difficult to recommend doctrinaire solutions.
- Doktriner çözümler önermenin zor olduğunu düşünüyorum.
- It is difficult to say what is most important.
- Neyin en önemli olduğunu söylemek zordur.
- Solving these structural problems is both crucial and difficult.
- Bu yapısal sorunların çözülmesi hem çok önemli hem de zordur.
- In short, it is a rather difficult case.
- Kısacası bu oldukça zor bir durumdur.
- The situation is extremely difficult and the solutions are not very visible or effective.
- Durum son derece zor ve çözümler çok görünür veya etkili değil.
- That alone is difficult enough.
- Bu bile tek başına yeterince zor.
- We all know what a difficult area EU tax coordination is.
- AB vergi koordinasyonunun ne kadar zor bir alan olduğunu hepimiz biliyoruz.
- In this context, it is difficult to assess the success of enlargement.
- Bu bağlamda, genişlemenin başarısını değerlendirmek zordur.
- The road they have to travel will be a difficult one, as the 10 accession countries have discovered.
- Katılım sürecindeki 10 ülkenin de keşfettiği gibi, kat etmeleri gereken yol zor bir yol olacaktır.
- It is a difficult, thankless and dangerous task.
- Zor, nankör ve tehlikeli bir görevdir.
- This is a difficult text.
- Bu zor bir metin.
- In most cases, land registry offices in Europe, and in Africa, are public, although it will be difficult in Africa.
- Afrika'da zor olsa da çoğu durumda Avrupa'da ve Afrika'da tapu daireleri halka açıktır.
- The means of achieving this are difficult but they are real.
- Bunu başarmanın yolları zordur ama gerçektir.
- Travel for Members of this House is difficult enough without bringing in new agencies, without consulting Members.
- Bu Meclisin Üyeleri için seyahat etmek, Üyelere danışmadan yeni kurumlar getirmeden de yeterince zordur.
- The road to peace will be long and difficult.
- Barışa giden yol uzun ve zor olacaktır.
- However, it is also one of the most difficult chapters, as open market access must not distort competition.
- Bununla birlikte, açık pazar erişiminin rekabeti bozmaması gerektiğinden, bu aynı zamanda en zor bölümlerden biridir.
- Why then is dialogue so difficult, not to say impossible?
- O halde diyalog neden bu kadar zor hatta imkansız?
- This point was the most difficult one to reconcile in the Council.
- Bu nokta Konsey'de uzlaşma sağlanması en zor olanıydı.
- I am well aware of how difficult the Cologne mandate was.
- Köln görevinin ne kadar zor olduğunun farkındayım.
- Mr Poettering, I know it is difficult to criticise one’s friends when they make mistakes.
- Sayın Poettering, dostlarınız hata yaptığında onları eleştirmenin zor olduğunu biliyorum.
- We must bring the exact and the theoretical sciences close together, however difficult that may seem.
- Ne kadar zor görünürse görünsün, kesin ve teorik bilimleri birbirine yaklaştırmalıyız.
- Given the difficult experience with the current zoonoses directive, this objective is overly ambitious.
- Mevcut zoonozlar direktifiyle ilgili zor deneyimler göz önüne alındığında, bu hedef aşırı iddialı.
- Why is it that this House is in this difficult position?
- Neden bu Meclis bu zor durumdadır?
- That this difference is difficult to define is evident from the amount of lobbying we have been experiencing.
- Bu farkın tanımlanmasının zor olduğu, yaşadığımız lobi faaliyetlerinin miktarından da anlaşılmaktadır.
- This is a difficult task but it is necessary and, in my experience, ultimately worthwhile.
- Bu zor bir görevdir ancak gereklidir ve benim tecrübelerime göre sonuçta buna değer.
- It is a difficult path to tread, but it is the only path.
- Bu yürünmesi zor bir yoldur, ancak tek yol budur.
- The negotiations were indeed difficult.
- Müzakereler gerçekten de zordu.
- Stability is brought about through the division of state and justice, and that is why it is difficult.
- İstikrar, devlet ve adaletin bölünmesiyle sağlanır ve bu yüzden zordur.
- We also know, however, that it is difficult to find a hotel for fifty visitors.
- Bununla birlikte elli ziyaretçi için otel bulmanın zor olduğunu da biliyoruz.
- I know it is difficult to come back to this question again and again.
- Bu soruya tekrar tekrar dönmenin zor olduğunu biliyorum.
- With respect to macroeconomic stability, 1998 has been a difficult year for Turkey.
- Makroekonomik istikrar açısından, 1998 Türkiye için zor bir yıl olmuştur.
- Difficult working conditions, including low salaries, are not conducive to the impartial administration of justice.
- Düşük maaşlar dahil zor çalışma şartları, adaletin tarafsız biçimde yürütülmesine elverişli değildir.
- It would be difficult to explain this to the citizens and to consumers.
- Bunu vatandaşlara ve tüketicilere anlatmak zor olacaktır.
- It is difficult to decree normality in a country by waving the barrel of a kalashnikov.
- Bir kalaşnikofun namlusunu sallayarak bir ülkede normalliği ilan etmek zordur.
- So the airlines find themselves in an extremely difficult situation.
- Dolayısıyla havayolu şirketleri kendilerini son derece zor bir durumda buluyorlar.
- It is difficult to speak in this House which barely resembles a genuine Parliament.
- Gerçek bir Parlamentoya neredeyse hiç benzemeyen bu Mecliste konuşmak çok zor.
- We all know how difficult is was to bring it about.
- Bunu gerçekleştirmenin ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz.
- But it is clear today that the state of affairs is extremely difficult and painful.
- Ancak bugün durumun son derece zor ve acı verici olduğu açıktır.
- In other words, this is a difficult requirement to meet.
- Başka bir deyişle bu karşılanması zor bir gerekliliktir.
- An interesting but difficult profession, young people are not prepared to make it their own.
- İlginç ama zor bir meslek olan arıcılığı gençler kendi meslekleri haline getirmeye hazır değiller.
- Transport is, of course, a particularly difficult area and action is needed.
- Ulaşım elbette özellikle zor bir alandır ve harekete geçilmesi gerekmektedir.
- There are difficult issues for the ACP that the Commission forced on to the agenda.
- ACP için Komisyon'un gündeme getirmeye zorladığı zor konular vardır.
- Meeting the target of universal primary education looks extremely difficult.
- Evrensel ilköğretim hedefine ulaşmak son derece zor görünüyor.
- The difficult task of reaching a quota figure that is sustainable yet scientifically credible remains.
- Sürdürülebilir ancak bilimsel olarak güvenilir bir kota rakamına ulaşmak gibi zor bir görev devam etmektedir.
- It is therefore difficult to compare one system with another.
- Bu nedenle bir sistemi diğeriyle karşılaştırmak zordur.
- Reliable data are difficult to come by, as has already been stated here several times.
- Burada daha önce de birkaç kez belirtildiği üzere güvenilir verilere ulaşmak zordur.
- We must ask ourselves why it is so difficult to assess the consequences of liberalisation.
- Serbestleşmenin sonuçlarını değerlendirmenin neden bu kadar zor olduğunu kendimize sormalıyız.
- Those two aims will probably prove difficult to reconcile in practice, and be a constant source of tension.
- Bu iki amacı pratikte uzlaştırmak muhtemelen zor olacak ve sürekli bir gerilim kaynağı teşkil edecektir.
- We ought to face it regardless of how difficult it may seem.
- Ne kadar zor görünürse görünsün bununla yüzleşmeliyiz.
- Above all, it is difficult to accept regional laws, in a federal state which denies and flouts a national constitution.
- Her şeyden önce, ulusal bir anayasayı reddeden ve hiçe sayan bir federal devlette bölgesel yasaları kabul etmek zordur.
- This is legally and technically incredibly difficult.
- Bu yasal ve teknik olarak inanılmaz derecede zordur.
- They enabled us to reach agreement on difficult points.
- Zor noktalarda anlaşmaya varmamızı sağladılar.
- It is extremely difficult to question the military course of affairs because the situation is so extremely fluid.
- Durum son derece değişken olduğu için askeri gidişatı sorgulamak son derece zordur.
- This will certainly be a difficult process but we must not allow it to become too drawn-out.
- Bu kesinlikle zor bir süreç olacaktır ancak çok fazla uzamasına da izin vermemeliyiz.
- When Finland became a member of the EU, it was difficult for us to maintain important aid arrangements.
- Finlandiya AB'ye üye olduğunda, önemli yardım düzenlemelerini sürdürmek bizim için zordu.
- Otherwise it will be extremely difficult to make any impact on Saddam Hussein.
- Aksi takdirde Saddam Hüseyin üzerinde herhangi bir etki yaratmak son derece zor olacaktır.
- That would be difficult with a more general definition of the public.
- Bu, daha genel bir kamu tanımı ile zor olacaktır.
- Technical problems, however difficult, cannot obstruct the political objective of transparency.
- Teknik sorunlar ne kadar zor olursa olsun, şeffaflığın siyasi hedefini engelleyemez.
- There is the difficult issue of ethics which I do not wish to tackle, as this is an area of concern for us.
- Bizim için endişe verici bir alan olduğu için ele almak istemediğim zor bir etik meselesi var.
- We have clout and we need to punch our weight in Johannesburg, but I acknowledge that it will be difficult.
- Güçlüyüz ve Johannesburg'da ağırlığımızı hissettirmemiz gerekiyor, ancak bunun zor olacağını kabul ediyorum.
- However, the UN can only do so much in such a complex and difficult political situation.
- Ancak BM böylesine karmaşık ve zor bir siyasi durumda ancak bu kadarını yapabilir.
- OLAF’s work will also continue to be difficult.
- Avrupa Dolandırıcılıkla Mücadele Bürosu çalışmaları da zor olmaya devam edecektir.
- It is not difficult to imagine what that could mean.
- Bunun ne anlama gelebileceğini hayal etmek zor değil.
- That is why this issue is so difficult.
- Bu konunun bu kadar zor olmasının nedeni de budur.
- We were also told that there was fog, so it was obviously difficult to identify the animals involved.
- Ayrıca bize sis olduğu söylendi, bu nedenle söz konusu hayvanları tespit etmek açıkçası zordu.
- This is partly the work of human hand, as difficult as it is to demonstrate climate change using calculations.
- İklim değişikliğini hesaplamalarla ortaya koymak ne kadar zor olsa da, bu kısmen insan elinin eseridir.
- The German market is almost as difficult to enter, despite so-called full competition.
- Sözde tam rekabete rağmen Alman pazarına girmek neredeyse bir o kadar zor.
- In any case, it has proved difficult to apply effectively.
- Her halükarda, etkili bir şekilde uygulanmasının zor olduğu kanıtlanmıştır.
- It has been a very long time and this is one of the most difficult reports I have seen in twelve years in Parliament.
- Çok uzun zaman oldu ve bu, Parlamentoda geçirdiğim on iki yıl içinde gördüğüm en zor raporlardan biri.
- The associated high costs are difficult to justify, especially if many years' use has never given rise to any problems.
- Özellikle de uzun yıllar boyunca herhangi bir soruna yol açmamışsa, buna bağlı yüksek maliyetleri haklı çıkarmak zordur.
- It is always difficult to give an explanation of vote in these conditions.
- Bu koşullarda oylamaya ilişkin bir açıklama yapmak her zaman zordur.
- The most difficult issue on the agenda of the Brussels Summit was the outstanding financial issues.
- Brüksel Zirvesi'nin gündemindeki en zor konu, çözüm bekleyen mali meselelerdi.
- This is an extensive and difficult task.
- Bu kapsamlı ve zor bir görevdir.
- According to that decision this limit does not apply to difficult and low-budget films.
- Bu karara göre bu sınır zor ve düşük bütçeli filmler için geçerli değildir.
- It may be difficult to get someone to spend the money to test these products for one particular species.
- Bu ürünleri belirli bir tür için test etmek üzere para harcayacak birini bulmak zor olabilir.
- Croatia's leaders are committed to difficult but necessary economic reform.
- Hırvatistan'ın liderleri zor ama gerekli ekonomik reformlar konusunda kararlıdır.
- I remember a time when it was difficult to mention the word children in this House.
- Bu Mecliste çocuk kelimesinden bahsetmenin zor olduğu bir zamanı hatırlıyorum.
- Obviously it has been difficult to achieve a common position.
- Açıkçası ortak bir tutum belirlemek zor olmuştur.
- Thirdly, if a solution is difficult to find, the management could impose penalties.
- Üçüncü olarak bir çözüm bulmak zorsa, yönetim cezalar uygulayabilir.
- But it is difficult for companies to reach rural populations.
- Ancak şirketlerin kırsal nüfusa ulaşması zordur.
- It is difficult for people from third countries seeking refuge to enter the EU.
- Üçüncü ülkelerden sığınma arayan insanların AB'ye girmesi zordur.
- In that way, an efficient, effective assessment is, of course, difficult.
- Bu şekilde, verimli ve etkili bir değerlendirme yapmak elbette zordur.
- Our colleagues cannot understand why we are so difficult to work with.
- Meslektaşlarımız birlikte çalışmanın neden bu kadar zor olduğunu anlayamıyorlar.
- It is not that difficult and our technology is quite overwhelming.
- O kadar da zor değil ve teknolojimiz oldukça üstün.
- Several of you have referred to the complex and difficult discussions.
- Birçoğunuz karmaşık ve zor tartışmalara değindiniz.
- This is why the directive would become just as difficult to implement as the current one.
- Bu nedenle yönergenin uygulanması en az mevcut yönerge kadar zor olacaktır.
- Secondly, speculative capital is extremely difficult to identify.
- İkinci olarak, spekülatif sermayenin tespit edilmesi son derece zordur.
- The European Union is concerned at its use at times, and for cases that are difficult to justify.
- Avrupa Birliği, gerekçelendirilmesi zor olan durumlarda ve zaman zaman kullanılmasından endişe duymaktadır.
- It is, therefore, a little difficult to begin to speak now.
- Bu nedenle şimdi konuşmaya başlamak biraz zor.
- The winter months are going to be the most difficult in economic terms for a long time.
- Kış ayları ekonomik açıdan uzun zamandır en zor aylar olacak.
- All those airlines can make money at a difficult time.
- Tüm bu havayolları zor bir zamanda para kazanabilir.
- It would not be at all difficult to make the intergovernmental process more transparent and comprehensible.
- Hükûmetler arası süreci daha şeffaf ve anlaşılır hale getirmek hiç de zor olmayacaktır.
- It is difficult to say what is most important.
- En önemlisinin ne olduğunu söylemek zordur.
- Yes, it will take time and no doubt it will be difficult.
- Evet, bu zaman alacaktır ve hiç şüphesiz zor olacaktır.
- The goal relating to the comparative classification of territories will be difficult to achieve, and will take time.
- Bölgelerin karşılaştırmalı olarak sınıflandırılmasına ilişkin hedefe ulaşmak zor olacak ve zaman alacaktır.
- It was you, Minister, who said that a difficult climate for the economy and society would be created.
- Sayın Bakan, ekonomi ve toplum için zor bir iklim yaratılacağını söyleyen sizdiniz.
- We have to face the reality that this is going to be extremely difficult to achieve.
- Bunu başarmanın son derece zor olacağı gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.
- Defending people with whom you see eye to eye is not difficult.
- Göz göze geldiğiniz insanları savunmak zor değildir.
- This indicates how difficult these dossiers are.
- Bu da bu dosyaların ne kadar zor olduğunu göstermektedir.
- Let us be honest, it is and it will be a hugely difficult point.
- Dürüst olalım, bu son derece zor bir nokta ve öyle de olacak.
- Another difficult problem that is particularly controversial is the use of GMOs.
- Özellikle tartışmalı olan bir başka zor sorun da GDO'ların kullanımıdır.
- It will be extremely difficult for these companies to comply with the standards.
- Bu şirketlerin standartlara uyması son derece zor olacaktır.
- It is difficult to talk to the Russians.
- Ruslarla konuşmak zor.
- This seemingly straightforward desire seems difficult, nigh impossible, to implement.
- Görünüşte basit olan bu arzunun hayata geçirilmesi zor, hatta neredeyse imkansız görünüyor.
- Their intention is noble, but difficult to implement, because it aims to combine two incompatible objectives.
- Niyetleri asildir, ancak uygulanması zordur, çünkü birbiriyle bağdaşmayan iki hedefi birleştirmeyi amaçlamaktadır.
- Another difficult problem that is particularly controversial is the use of GMOs.
- Özellikle tartışmalı olan bir diğer zor sorun da GDO'ların kullanımıdır.
- We are in an extremely difficult situation in which everything is falling apart.
- Her şeyin dağılmakta olduğu son derece zor bir durumdayız.
- That was difficult enough in itself.
- Bu bile başlı başına yeterince zordu.
- What we have here is something of a difficult discussion.
- Burada zor bir tartışmayla karşı karşıyayız.
- For some of them, it has been and continues to be difficult.
- Bazıları için bu zor oldu ve olmaya da devam ediyor.
- Legal uncertainty now makes this a difficult situation for all concerned.
- Yasal belirsizlik şu anda bu durumu tüm ilgililer için zor bir hale getirmektedir.
- This is a difficult task, which will take a long time and calls for complex international negotiations.
- Bu, uzun zaman alacak ve karmaşık uluslararası müzakereler gerektiren zor bir görevdir.
- We all know what a difficult area EU tax coordination is.
- Hepimiz AB vergi koordinasyonunun ne kadar zor bir alan olduğunu biliyoruz.
- For some of them it has been, and continues to be, difficult.
- Bazıları için bu zor olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.
- Iraq, as we know, was the most difficult chapter of our Presidency.
- Bildiğimiz gibi Irak, Başkanlığımızın en zor dönemiydi.
- Normally speaking, we could attempt to harmonise, but that is of course extremely difficult.
- Normal olarak uyumlaştırma girişiminde bulunabiliriz ancak bu elbette son derece zordur.
- There are difficult issues for the ACP that the Commission forced on to the agenda.
- ACP için Komisyon'un gündeme getirmeye zorladığı zor konular var.
- We MEPs should also be able to form views on the extremely difficult issues discussed in this report.
- Biz milletvekilleri de bu raporda ele alınan son derece zor konular hakkında görüş oluşturabilmeliyiz.
- Why were the negotiations difficult?
- Müzakereler neden zor geçti?
- There are difficult issues for the European side as well and what right do we have to prevent that being discussed?
- Avrupa tarafı için de zor konular var ve bunların tartışılmasını engellemeye ne hakkımız var?
- For this reason, we must also be able to implement some difficult reforms at the same time as enlargement.
- Bu nedenle, genişlemeyle eş zamanlı olarak bazı zor reformları da hayata geçirebilmeliyiz.
- This synthesis is difficult and painful.
- Bu sentez zor ve acı verici.
- They were endlessly kind in what was a most difficult week.
- Çok zor geçen bir hafta boyunca sonsuz bir nezaket gösterdiler.
- That is the only way to address such a complex and difficult issue.
- Böylesine karmaşık ve zor bir konuyu ele almanın tek yolu budur.
- Mr Coelho asked whether it is difficult to control.
- Bay Coelho kontrol etmenin zor olup olmadığını sordu.
- The negotiations today, difficult as they are, are very good negotiations.
- Bugünkü müzakereler her ne kadar zor olsa da çok iyi müzakerelerdir.
- I would like to congratulate the Danish presidency wholeheartedly on the completion of a difficult task.
- Danimarka dönem başkanlığını zor bir görevi tamamlamasından dolayı yürekten kutluyorum.
- We clearly find these historic moments difficult, but that is another story.
- Bu tarihi anları zor bulduğumuz açıktır, ancak bu başka bir hikaye.
- It is a difficult matter we are debating, but it is also a very simple matter.
- Tartıştığımız zor bir konu, ancak aynı zamanda çok basit bir mesele.
- The current situation is difficult.
- Mevcut durum zor.
- It must have been an extremely difficult situation to deal with.
- Başa çıkması son derece zor bir durum olmalı.
- I know that this is a difficult debate, being about our patrimony.
- Bunun, mirasımızla ilgili zor bir tartışma olduğunun farkındayım.
- It is rather difficult for me here and now to predict what the Intergovernmental Conference will say.
- Hükûmetlerarası Konferans'ın ne söyleyeceğini burada ve şimdi tahmin etmek benim için oldukça zor.
- As rapporteur, I am aware that the Agency works in Kosovo under difficult political conditions.
- Raportör olarak, Ajansın Kosova'da zor siyasi koşullar altında çalıştığının farkındayım.
- Unfortunately the same was not true of competitiveness, due to the difficult structural conditions at the outset.
- Ne yazık ki aynı durum, başlangıçtaki zor yapısal koşullar nedeniyle rekabet gücü için geçerli değildi.
- First of all, I must admit that this explanation of vote is difficult.
- Öncelikle bu oy açıklamasının zor olduğunu kabul etmeliyim.
- The Conference was exciting and difficult, with a heavy workload.
- Konferans, ağır bir iş yükü ile heyecan verici ve zordu.
- It is at present extremely difficult to check whether the quoted species are left alone.
- Şu anda alıntı yapılan türlerin yalnız bırakılıp bırakılmadığını kontrol etmek son derece zordur.
- This seemingly straightforward desire seems difficult, nigh impossible, to implement.
- Basit gibi görünen bu arzunun hayata geçirilmesi zor, hatta neredeyse imkansız görünüyor.
- The reason I am referring to individual policies is to show how difficult the second step is.
- Bireysel politikalara atıfta bulunmamın nedeni, ikinci adımın ne kadar zor olduğunu göstermektir.
- I should like to offer my congratulations to the two rapporteurs on an enormously complicated and difficult task.
- İki raportörü son derece karmaşık ve zor bir görevi yerine getirdikleri için tebrik etmek isterim.
- This is not a difficult thing to require of the agencies.
- Bu, ajanslardan talep edilmesi zor bir şey değildir.
- The contrast is striking, and it is not difficult to understand.
- Bu zıtlık çarpıcıdır ve anlaşılması da zor değildir.
- It is therefore difficult to create even framework legislation which takes into account all the differences.
- Bu nedenle tüm farklılıkları dikkate alan çerçeve bir mevzuat oluşturmak bile zordur.
- That was a significant success because these are all difficult and sensitive issues.
- Bu önemli bir başarıdır çünkü bunların hepsi zor ve hassas konulardır.
- The offence of xenophobia is extremely difficult to prove and there is no direct place for it in British criminal law.
- Yabancı düşmanlığı suçunun kanıtlanması son derece zordur ve İngiliz ceza hukukunda doğrudan bir yeri yoktur.
- Clearly the problems of the telecoms sector have been difficult for satellites in the European Union.
- Telekomünikasyon sektöründe yaşanan sorunların Avrupa Birliği'ndeki uydular için zor olduğu açıktır.
- Large-scale agriculture and the conservation of biodiversity are difficult to match.
- Büyük ölçekli tarım ile biyoçeşitliliğin korunmasını eşleştirmek zordur.
- It is extremely difficult for people over 50 to stay in or find work in numerous industries in the private sector.
- Özel sektördeki pek çok sektörde 50 yaş üstü kişilerin iş bulması ya da bu sektörde kalması son derece zordur.
- This is a difficult decision for everybody involved in the matter.
- Bu, konuya dahil olan herkes için zor bir karardır.
- That was really most difficult.
- Bu gerçekten çok zordu.
- They were endlessly kind in what was a most difficult week.
- En zor hafta boyunca sonsuz bir nezaket gösterdiler.
- I know this is a difficult issue.
- Bunun zor bir konu olduğunu biliyorum.
- They lack patience, they lack fear of tackling difficult and complex problems.
- Sabırdan yoksunlar, zor ve karmaşık sorunların üstesinden gelmekten korkuyorlar.
- We have overcome a difficult hurdle.
- Zor bir engeli aştık.
- Our colleagues cannot understand why we are so difficult to work with.
- Meslektaşlarımız birlikte çalışmanın neden bu kadar zor olduğunu anlayamıyor.
- We clearly find these historic moments difficult, but that is another story.
- Bu tarihi anları zor bulduğumuz açık ama bu başka bir hikaye.
- His task will certainly be a difficult one.
- Görevi kesinlikle zor bir görev olacaktır.
- Kyoto does, however, mean minus 8% and not plus 8%, which will be difficult enough as it is.
- Ancak Kyoto, artı %8 değil eksi %8 anlamına geliyor ki bu da zaten yeterince zor olacak.
- These are difficult subjects, which require will and political determination in order to make progress.
- Bunlar, ilerleme kaydedilmesi için irade ve siyasi kararlılık gerektiren zor konulardır.
- The reform of the national employment agencies in Greece is a difficult and complex matter.
- Yunanistan'daki ulusal istihdam kurumlarının reformu zor ve karmaşık bir konudur.
- The task of managing climate change is so enormous that going it alone will be extremely difficult.
- İklim değişikliğini yönetme görevi o kadar büyüktür ki bunu tek başına yapmak son derece zor olacaktır.
- It is difficult to see how those activities can be justified.
- Bu faaliyetlerin nasıl gerekçelendirilebileceğini görmek zordur.
- It is a fearsomely difficult problem when Mugabe will not negotiate.
- Mugabe'nin müzakere etmeyeceği bir ortamda bu son derece zor bir sorundur.
- This has been incredibly difficult and complicated, and it has not yet been resolved.
- Bu son derece zor ve karmaşık bir konudur ve henüz çözüme kavuşturulamamıştır.
- It would have been difficult to inform Parliament in the middle of the talks.
- Görüşmelerin ortasında Parlamento'yu bilgilendirmek zor olurdu.
- This ducks the difficult issues posed by the need for stock recovery.
- Bu durum, rezervlerin toparlanması ihtiyacının ortaya çıkardığı zor sorunları ortadan kaldırmaktadır.
- I would also appeal to you to address difficult issues in the negotiations with Russia.
- Ayrıca Rusya ile müzakerelerde zor konuları ele almanız için size çağrıda bulunuyorum.
- Thirdly, we have seen once again how difficult it is to reach a consensus.
- Üçüncü olarak bir uzlaşmaya varmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha gördük.
- The negotiations were indeed difficult.
- Müzakereler gerçekten de zor geçti.
- Reaching this outcome was a difficult task.
- Bu sonuca ulaşmak zor bir görevdi.
- The most difficult matters have been dealt with here.
- En zor konular burada ele alınmıştır.
- Conciliation was a lengthy operation on an extremely difficult subject.
- Uzlaştırma, son derece zor bir konuda uzun süren bir operasyondu.
- In the Arab world, several Members pointed out that dialogue here is difficult at the moment.
- Arap dünyasında birçok Üye şu anda diyalog kurmanın zor olduğuna dikkat çekti.
- The most difficult issues for the country's future are still to be addressed.
- Ülkenin geleceğine ilişkin en zor meseleler hala ele alınmayı bekliyor.
- It must not be too difficult.
- Çok zor olmamalı.
- I know how difficult it was to obtain majorities for these reports.
- Bu raporlar için çoğunluk sağlamanın ne kadar zor olduğunu biliyorum.
- The compromises were difficult for Portugal, but they were reasonable and helpful to the matter in hand.
- Uzlaşmalar Portekiz için zordu, ancak makul ve eldeki meseleye yardımcı oldular.
- It is a painful, difficult task, but it needs to be done.
- Bu acı verici ve zor bir görevdir, ancak yapılması gerekir.
- Consequently it was also difficult to achieve improvements in the areas of the environment and human rights.
- Sonuç olarak, çevre ve insan hakları alanlarında ilerleme sağlanması da zor olmuştur.
- It is difficult to sustain optimism, however.
- Ancak iyimserliği sürdürmek zordur.
- With regard to this event, it has already been said that the Union will have a delicate, difficult task.
- Bu olayla ilgili olarak, Birliğin hassas ve zor bir görevi olacağı zaten söylenmişti.
- As has been mentioned, it is actually the institutional issues which are difficult.
- Daha önce de belirtildiği gibi aslında zor olan kurumsal konulardır.
- The Commission has presented two difficult, complex and very restrictive proposals on, for example, cod fishing.
- Komisyon, örneğin morina balıkçılığı konusunda iki tane zor, karmaşık ve çok kısıtlayıcı öneri sunmuştur.
- Kyoto does, however, mean minus 8% and not plus 8%, which will be difficult enough as it is.
- Ancak Kyoto, artı %8 değil eksi %8 anlamına gelmektedir ki bu da zaten yeterince zor olacaktır.
- Journalism is a difficult profession; the pressure of work is great and we do not want to add to that.
- Gazetecilik zor bir meslektir; iş baskısı büyüktür ve biz buna katkıda bulunmak istemiyoruz.
- It seems to be difficult to arouse any sympathy from an environmental standpoint.
- Çevresel açıdan herhangi bir sempati uyandırmak zor görünüyor.
- This is difficult for the many agencies.
- Bu çok sayıda ajans için zor bir durum.
- The report neglects to tackle some of the difficult points, however.
- Ancak rapor bazı zor noktaları ele almayı ihmal etmektedir.
- The Western Sahara conflict is extremely difficult and has a complicated background.
- Batı Sahra çatışması son derece zor ve karmaşık bir geçmişe sahiptir.
- There is the difficult issue of ethics which I do not wish to tackle, as this is an area of concern for us.
- Etik gibi zor bir konu var ki bu bizim için endişe verici bir alan olduğu için bu konuya girmek istemiyorum.
- It is, therefore, extremely difficult to set up local development programmes.
- Bu nedenle yerel kalkınma programları oluşturmak son derece zordur.
- In my opinion, that can be an extremely difficult issue in this procedure.
- Bence bu prosedürde bu son derece zor bir konu olabilir.
- Clearly, the situation is particularly difficult and extremely complex.
- Durumun son derece zor ve karmaşık olduğu açıktır.
- We should welcome therefore all efforts to resolve this difficult issue, not criticise them.
- Dolayısıyla bu zor meselenin çözümüne yönelik tüm çabaları eleştirmek yerine memnuniyetle karşılamalıyız.
- I can understand that the measurement of engine power in kilowatts is problematic and difficult to enforce.
- Motor gücünün kilowatt cinsinden ölçülmesinin sorunlu ve uygulanmasının zor olduğunu anlayabiliyorum.
- In most cases, land registry offices in Europe, and in Africa, are public, although it will be difficult in Africa.
- Afrika'da zor olsa da, çoğu durumda Avrupa'da ve Afrika'da tapu sicil müdürlükleri kamuya açıktır.
- I believe that Parliament and the Commission will, together, be able to get on top of this extremely difficult task.
- Parlamento ve Komisyon'un birlikte bu son derece zor görevin üstesinden gelebileceklerine inanıyorum.
- Parliament has declared itself in favour of this many times, but it remains a difficult area.
- Parlamento birçok kez bunun lehinde görüş beyan etmiş olsa da bu zor bir alan olmaya devam etmektedir.
- It is therefore extremely difficult to set up local development programmes.
- Bu nedenle yerel kalkınma programları oluşturmak son derece zordur.
- Farming in Europe as evidenced by yesterday's 15.000 farmer demonstration continues to be difficult.
- Dünkü 15.000 çiftçinin gösterisinde de görüldüğü üzere Avrupa'da çiftçilik zor olmaya devam ediyor.
- This is the most difficult point of the entire strategy.
- Bu, tüm stratejinin en zor noktasıdır.
- OLAF’s work will also continue to be difficult.
- OLAF'ın çalışmaları da zor olmaya devam edecektir.
- Then the disastrous social consequences are so difficult to quantify.
- O zaman feci sosyal sonuçları ölçmek çok zordur.
- It is not that difficult, and our technology is quite overwhelming.
- Bu o kadar da zor değil ve teknolojimiz oldukça güçlü.
- Striking a balance between these freedoms and effective work against racism and xenophobia is, therefore, difficult.
- Bu özgürlükler ile ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı etkili çalışmalar arasında bir denge kurmak bu nedenle zordur.
- We all feel that there is no real alternative to dialogue on this matter, as difficult as this may prove to be.
- Hepimiz, ne kadar zor olursa olsun, bu konuda diyalogdan başka gerçek bir alternatif olmadığını düşünüyoruz.
- No doubt the discussions this year in Council will be difficult.
- Bu yıl Konseyde yapılacak tartışmaların zor geçeceğine şüphe yok.
- It is sometimes difficult to get up-to-date with what is happening in women's sport at the highest level.
- Kadın sporunda en üst düzeyde neler olup bittiğini takip etmek bazen zor olabiliyor.
- It is not, however, only in Sweden that the issue of taxes, particularly at EU level, is difficult to deal with.
- Bununla birlikte, özellikle AB düzeyinde vergi konusuyla başa çıkmak sadece İsveç'te zor değildir.
- Openness is evidently still a difficult issue.
- Açıklığın hala zor bir konu olduğu aşikar.
- Registers are bureaucratic and difficult to manage.
- Kayıtlar bürokratiktir ve yönetilmesi zordur.
- The things on which agreement has been reached are some of the difficult things.
- Üzerinde mutabakata varılan konular, zor konulardan bazılarıdır.
- This is a difficult, thorny problem.
- Bu zor ve çetrefilli bir sorundur.
- Secondly, creating a creative and rewarding atmosphere is of the essence, and this will be difficult.
- İkinci olarak yaratıcı ve ödüllendirici bir atmosfer yaratmak çok önemlidir ve bu zor olacaktır.
- After all, there are a number of difficult issues left to deal with.
- Sonuçta, başa çıkılması gereken bir dizi zor konu var.
- I would first of all like to congratulate the rapporteur on his very hard work on this difficult report.
- Öncelikle raportörü bu zor rapor üzerinde çok sıkı çalışmasından dolayı tebrik etmek isterim.
- Iraq, as we know, was the most difficult chapter of our Presidency.
- Bildiğimiz gibi Irak, Dönem Başkanlığımızın en zor faslı oldu.
- He was right, but planning for it is often difficult.
- Haklıydı ama bunu planlamak çoğu zaman zordur.
- That would be difficult with a more general definition of the public.
- Daha genel bir kamu tanımı ile bu zor olacaktır.
- He nevertheless seems to understand that the framework of the United Nations is difficult to circumvent.
- Yine de Birleşmiş Milletler çerçevesinin aşılmasının zor olduğunu anlamış görünüyor.
- This integration is difficult for many reasons.
- Bu entegrasyon birçok nedenden dolayı zordur.
- It seems to be difficult to arouse any sympathy for environmental standpoints.
- Çevreci bakış açılarına sempati uyandırmak zor görünüyor.
- Other renewable sources of energy are difficult to find.
- Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarını bulmak zordur.
- This places the Commission and Europe in an increasingly difficult situation.
- Bu da Komisyon'u ve Avrupa'yı giderek daha zor bir duruma sokmaktadır.
- Now that 2004 is on the horizon, it becomes apparent how difficult the accession of new Member States is.
- 2004 yılı ufukta göründüğüne göre, yeni Üye Devletlerin katılımının ne kadar zor olduğu ortaya çıkmaktadır.
- It is frequently difficult for temporary residents to obtain local insurance cover at a reasonable price.
- Geçici ikamet edenler için makul bir fiyata yerel sigorta teminatı almak genellikle zordur.
- These must be implemented effectively, however difficult that may be at times.
- Bunlar, zaman zaman ne kadar zor olursa olsun, etkin bir şekilde uygulanmalıdır.
- Certainly she has been sick and has gone to several hospitals for treatment during this difficult time.
- Kuşkusuz kendisi hastaydı ve bu zor dönemde tedavi için çeşitli hastanelere gitti.
- We are working in an extremely difficult field.
- Son derece zor bir alanda çalışıyoruz.
- Asylum policy is particularly difficult, and has many unpleasant aspects.
- Sığınma politikası özellikle zordur ve pek çok tatsız yönü vardır.
- At this stage, it is difficult for me to clarify the subject of these recommendations.
- Bu aşamada bu tavsiyelerin konusunu açıklığa kavuşturmak benim için zor.
- One has to say however that the objective set by the Fifteen is proving rather difficult to achieve.
- Ancak On Beşler tarafından belirlenen hedefe ulaşmanın oldukça zor olduğunu söylemek gerekir.
- It will be difficult to establish a firm basis for competitiveness unless we raise levels of education.
- Eğitim seviyesini yükseltmediğimiz sürece rekabet edebilirlik için sağlam bir temel oluşturmak zor olacaktır.
- Nonetheless, labelling will be difficult for industry and will provide no honest information for the consumer.
- Bununla birlikte etiketleme endüstri için zor olacak ve tüketici için dürüst bilgi sağlamayacaktır.
- Signing it takes no time, but putting it into practice is extraordinarily difficult.
- İmzalamak zaman almaz ama uygulamaya koymak olağanüstü zordur.
- However, the difficult thing is to decide on the framework, details, a political objective and technical implementation.
- Ancak zor olan husus; çerçeve, ayrıntılar, siyasi hedef ve teknik uygulama konusunda karar vermektir.
- Alongside this difficult and tragic issue, there is clearly an enormous amount of work to be done with Russia.
- Bu zor ve trajik meselenin yanı sıra, Rusya ile yapılması gereken muazzam miktarda iş olduğu açıktır.
- The crossover between peace and war activities is now difficult to see.
- Barış ve savaş faaliyetleri arasındaki geçişi görmek artık zor.
- Many difficult issues have been resolved during the autumn.
- Sonbahar boyunca pek çok zor mesele çözüme kavuşturulmuştur.
- The most difficult problems in the new budget concern external action.
- Yeni bütçedeki en zor sorunlar dış eylemlerle ilgilidir.
- Equality of education is, for many reasons, very difficult to bring about.
- Eğitimde eşitliği sağlamak pek çok nedenden ötürü oldukça zordur.
- It is difficult for people from third countries seeking refuge to enter the EU.
- Üçüncü dünya ülkelerinden sığınma talep eden insanların AB'ye girmesi zordur.
- It should be borne in mind, however, that creating the Union has always been a difficult process.
- Bununla birlikte Birliğin oluşturulmasının her zaman zor bir süreç olduğu unutulmamalıdır.
- It was not a difficult conciliation but it was successful and I was very pleased at the outcome.
- Zor bir uzlaşma değildi ama başarılıydı ve sonuçtan çok memnun kaldım.
- Too often, the documents adopted by our Assembly are still difficult to access by the uninitiated.
- Çoğu zaman Meclisimiz tarafından kabul edilen belgelere, konuya vakıf olmayanların ulaşması hala zordur.
- This is a difficult, complicated economic sector, and we are reaching out to it.
- Bu zor ve karmaşık bir ekonomik sektör ve biz bu sektöre el uzatıyoruz.
- That this is difficult in Turkey at the moment for domestic political reasons is patently obvious.
- Türkiye'de şu anda iç siyasi nedenlerden dolayı bunun zor olduğu açıkça ortadadır.
- The only way out is to overturn it, however difficult that may seem under present circumstances.
- Mevcut koşullar altında ne kadar zor görünse de tek çıkış yolu onu alaşağı etmektir.
- We also know that the steps involved were complex and difficult.
- İlgili adımların karmaşık ve zor olduğunu da biliyoruz.
- Certainly, we can agree that the Commission proposal entails problems, difficult issues and delicate considerations.
- Kesinlikle, Komisyon teklifinin sorunlar, zor konular ve hassas hususlar içerdiği konusunda hemfikiriz.
- Of course, the move which Turkey has to make is a difficult one.
- Elbette Türkiye'nin yapması gereken hamle zor bir hamle.
- I appreciate that this is difficult.
- Bunun zor olduğunu takdir ediyorum.
- This issue is a difficult one and is undergoing constant change.
- Bu konu zor bir konudur ve sürekli değişim geçirmektedir.
- And when addressing these difficult issues no short-cut is possible.
- Ve bu zor konuları ele alırken kestirme bir yol mümkün değildir.
- It is a difficult subject.
- Bu zor bir konu.
- Legal uncertainty now makes this a difficult situation for all concerned.
- Yasal belirsizlik bu durumu ilgili herkes için zor bir hale getirmektedir.
- It is difficult at this stage to evaluate to what extent the withdrawal has been implemented.
- Bu aşamada, geri çekilmenin ne ölçüde uygulanmış olduğunu saptamak zordur.
- We also know that the steps involved were complex and difficult.
- Söz konusu adımların karmaşık ve zor olduğunu da biliyoruz.
- It is difficult for passengers to accept being denied boarding.
- Yolcuların uçağa alınmamayı kabul etmesi zordur.
- So we realise just how difficult, both technically and politically, this type of legislation is.
- Dolayısıyla, bu tür bir mevzuatın hem teknik hem de siyasi açıdan ne kadar zor olduğunun farkındayız.
- I know that this is easy to say and difficult to implement.
- Bunu söylemenin kolay, uygulamanın ise zor olduğunu biliyorum.
- Our attempts will eventually result in failure once that country has survived the present difficult time.
- Bu ülke mevcut zor dönemi atlattıktan sonra girişimlerimiz eninde sonunda başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
- We all knew from the start that it was a difficult negotiation.
- Hepimiz başından beri bunun zor bir müzakere olduğunu biliyorduk.
- These are the difficult issues confronting us.
- Bunlar karşı karşıya olduğumuz zor konulardır.
- This has been incredibly difficult and complicated, and it has not yet been resolved.
- Bu son derece zor ve karmaşık bir konu ve henüz çözüme kavuşturulmuş değil.
- Immunity in these Berlusconi days is a difficult concept and we should not challenge our electorate.
- Bu Berlusconi günlerinde birlik zor bir kavramdır ve seçmenlerimize meydan okumamalıyız.
- It really is an intensely difficult problem.
- Bu gerçekten de son derece zor bir meseledir.
- Reliable data are difficult to come by, as has already been stated here several times.
- Burada daha önce de defalarca ifade edildiği üzere, güvenilir verilere ulaşmak oldukça zordur.
- On traffic data retention, discussions have been particularly difficult.
- Trafik verilerinin saklanması konusunda tartışmalar özellikle zor olmuştur.
- Predicting the impact of legislation which is going to come into force is yet more difficult.
- Yürürlüğe girecek olan mevzuatın etkilerini tahmin etmek daha da zordur.
- I think it is exceptionally difficult for us to specialise in aid programmes for personal transport.
- Kişisel taşımacılığa yönelik yardım programlarında uzmanlaşmamızın son derece zor olduğunu düşünüyorum.
- In that way, an efficient, effective assessment is, of course, difficult.
- Bu şekilde verimli ve etkili bir değerlendirme yapmak elbette zordur.
- Czech is a difficult language!
- Çekçe zor bir dil!
- I am very indignant about the fact that it is so difficult to get any documents handed over on this matter.
- Bu konuda herhangi bir belgenin teslim edilmesinin bu kadar zor olması beni çok öfkelendiriyor.
- The work situation is often difficult, especially for women with families.
- Özellikle de aile sahibi kadınlar için iş koşulları genellikle zordur.
- At this stage in the debate, it is difficult not to repeat what other Members have already said.
- Tartışmanın bu aşamasında, diğer Üyelerin daha önce söylediklerini tekrarlamamak zor.
- It is difficult to put decisions into effect.
- Kararları uygulamaya koymak zordur.
- The issue of UCITS may appear difficult, technical and a political minefield.
- UCITS konusu zor, teknik ve siyasi bir mayın tarlası gibi görünebilir.
- I believe that Parliament and the Commission will, together, be able to get on top of this extremely difficult task.
- Parlamento ve Komisyon'un birlikte bu son derece zor görevin üstesinden gelebileceğine inanıyorum.
- Those who were awarded the prize last year live under difficult circumstances, but they live in peace.
- Geçen yıl ödüle layık görülenler zor koşullar altında yaşıyorlar ama barış içinde yaşıyorlar.
- This has certainly improved compared with previous years but that was not difficult.
- Bu durum önceki yıllara kıyasla kesinlikle iyileşmiştir ancak bu zor olmamıştır.
- It is difficult to get at armed groups of that size.
- Bu büyüklükteki silahlı gruplara ulaşmak zordur.
- They are nonetheless quite pressing, and I cannot understand why it should be so difficult to put them into effect.
- Yine de oldukça aciliyet arz etmektedirler ve bunları hayata geçirmenin neden bu kadar zor olduğunu anlayamıyorum.
- But this is often difficult to provide due to the persecution itself.
- Ancak zulmün kendisi nedeniyle bunu sağlamak çoğu zaman zordur.
- Complete harmonisation would not be difficult to achieve.
- Tam uyum sağlanması zor olmayacaktır.
- This is why it has also been difficult to arrive at common rules on the right to free movement between countries.
- Bu nedenle ülkeler arasında serbest dolaşım hakkı konusunda ortak kurallara varmak da zor olmuştur.
- It is a difficult balance to strike, and one which I believe should be given careful attention.
- Bu kurulması zor bir dengedir ve dikkatle üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum.
- This year they have done a particularly good job under difficult circumstances.
- Bu yıl zor koşullar altında özellikle iyi bir iş çıkardılar.
- It is at present extremely difficult to check whether the quoted species are left alone.
- Alıntılanan türlerin rahat bırakılıp bırakılmadığını kontrol etmek şu anda son derece zor.
- The Lamassoure report refers to the difficult economic situation in Turkey.
- Lamassoure raporu Türkiye'deki zor ekonomik duruma atıfta bulunmaktadır.
- The start of 2003 was a difficult budgetary year.
- 2003 yılının başlangıcı zor bir bütçe yılıydı.
- That was difficult enough in itself.
- Bu başlı başına yeterince zor bir durumdu.
- When we go through a difficult season, He will become our strength.
- Zor bir mevsimden geçerken gücümüz kuvvetimiz O olacak.
- Obtaining anabolic steroids and products incorporating steroids without accessing the black market is extremely difficult.
- Anabolik steroidleri ve steroid içeren ürünleri karaborsaya girmeden elde etmek son derece zordur.
- Having a kid was a difficult decision for me.
- Çocuk sahibi olmak benim için zor bir karar oldu.
- It was a difficult decision but I was desperate.
- Zor bir karardı ama çaresizdim.
- Having a kid was a difficult decision for me.
- Çocuk doğurmak benim için zor bir karardı.
- French isn't as difficult to learn as some people think.
- Fransızca öğrenmek bazılarının düşündüğü kadar zor değildir.
- It's so very difficult to find a silent space.
- Sessiz bir ortam bulmak öyle zor ki.
- Was it difficult both directing and starring in the film at once?
- Aynı anda hem yönetmenlik yapıp hem de filmde oynamak zor oldu mu?
- She's in a difficult position, so push hard.
- Zor bir durumda, o yüzden çok ısrar edin.
- It was a difficult decision but I was desperate.
- Zor bir karar oldu ama çaresizdim.
- It can be difficult to change everything you eat all at once.
- Yediğiniz her şeyi bir anda değiştirmek zor olabilir.
- Having a kid was a difficult decision for me.
- Çocuk sahibi olmak benim için zor bir karardı.
- The route to inner peace and happiness is not difficult.
- İç huzura ve mutluluğa giden yol zor değildir.
- The family has been his rock during this difficult time.
- Ailesi bu zor dönemde onun dayanağı olmuştur.
- When we go through a difficult season, He will become our strength.
- Zor bir dönem geçirdiğimizde, O bizim gücümüz olacaktır.
- French isn't as difficult to learn as some people think.
- Fransızca öğrenmek bazılarının sandığı kadar zor değil.
- It would be difficult for the two to ever interact again.
- Bu ikisinin bir daha etkileşime girmesi zor olacaktı.
- Because trying to remember too many words at once can be difficult.
- Çünkü çok sayıda kelimeyi aynı anda hatırlamaya çalışmak zor olabilir.
- It's so very difficult to find a silent space.
- Sessiz bir ortam bulmak epey zor.
- How difficult is it to find a job in Boston?
- Boston'da iş bulmak ne kadar zordur?
- It was too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
- Doing good work is always difficult.
- İyi bir iş yapmak her zaman zordur.
- It'll be difficult for me to do that.
- Bunu yapmam zor olacak.
- It is difficult to speak Chinese well.
- İyi Çince konuşmak zordur.
- 1989 was a difficult year.
- 1989 zor bir yıldı.
- It is not so difficult as you think.
- Düşündüğün kadar zor değil.
- This book is so difficult, I can't read it.
- Bu kitap çok zor, okuyamıyorum.
- French is difficult, isn't it?
- Fransızca zor, değil mi?
- For me, it is difficult to express my thoughts in words.
- Benim için, düşüncelerimi kelimelerle ifade etmek zordur.
- This is difficult for Tom.
- Bu Tom için zor.
- Change is always difficult.
- Değişim her zaman zordur.
- I agree with the ban in principle, but in practice it will be extremely difficult.
- Prensipte yasağa katılıyorum, ancak pratikte son derece zor olacak.
- Why is life so difficult?
- Neden hayat bu kadar zor?
- It must've been difficult for Tom.
- Tom için zor olmalıydı.
- That was difficult at first.
- O ilk başta zordu.
- Studying a foreign language is difficult.
- Bir yabancı dil okumak zordur.
- I don't think it'll be difficult to do that.
- Bunu yapmanın zor olacağını sanmıyorum.
- To find a job is difficult.
- İş bulmak zor.
- It is difficult for me to solve that problem.
- Bu sorunu çözmek benim için zor.
- The Champions League is a competition which is difficult to win.
- Şampiyonlar Ligi kazanılması zor bir yarışmadır.
- Do you think there is another answer to this difficult problem?
- Sence bu zor problemin başka bir cevabı var mı?
- Yes, but it'll be difficult.
- Evet, ama zor olacak.
- Tom is being rather difficult.
- Tom oldukça zor oluyor.
- It wasn't difficult to do.
- Yapması zor değildi.
- It's difficult to grow food here.
- Burada yiyecek yetiştirmek zor.
- We understand how difficult this must be for you.
- Bunun sizin için ne kadar zor olduğunu anlıyoruz.
- It was difficult to carry out the plan.
- Planı uygulamak zordu.
- Understanding Tom's accent is as difficult as reading a doctor's handwriting.
- Tom'un aksanını anlamak bir doktorun el yazısını okumak kadar zor.
- Life can sometimes be difficult.
- Hayat bazen zor olabilir.
- I know it's difficult.
- Bunun zor olduğunu biliyorum.
- It is difficult to determine the state and safety of the radiation leakage.
- Radyasyon sızıntısının durumunu ve güvenliğini belirlemek zordur.
- The twins look so alike that it is difficult to tell them apart.
- İkizler o kadar benzer ki onları ayırmak zor.
- It wasn't so difficult to do that.
- Bunu yapmak çok zor değildi.
- It is difficult to give up smoking.
- Sigarayı bırakmak zordur.
- It's difficult to do that.
- Onu yapmak zordur.
- It is sometimes difficult to tell twins apart.
- Bazen ikizleri ayırmak zordur.
- Is English a difficult language to learn?
- İngilizce öğrenmesi zor bir dil mi?
- The students said the story was too difficult.
- Öğrenciler hikayenin çok zor olduğunu söyledi.
- The difficult question is why.
- Zor olan soru bunun neden olduğu.
- Is it difficult to learn Greek?
- Yunanca öğrenmek zor mu?
- Tom said it was difficult to choose.
- Tom seçim yapmanın zor olduğunu söyledi.
- It probably wouldn't have been difficult to do that by yourself.
- Bunu tek başına yapmak muhtemelen zor olmazdı.
- The difficult question is how.
- Zor olan soru ise nasıl olduğudur.
- It wasn't that difficult.
- O kadar da zor değildi.
- Before taking the measures you must take account of the difficult circumstances.
- Önlemleri almadan önce zor koşulları dikkate almalısın.
- How difficult is that?
- O ne kadar zor?
- This is an unusually difficult language.
- Bu olağanüstü zor bir dildir.
- The more difficult the questions are, the less likely I'll be able to answer them.
- Sorular ne kadar zor olursa, cevap verme olasılığım da o kadar az olur.
- Is that difficult to do?
- Bunu yapmak zor mu?
- Tom says he knows how difficult it'll be to do that.
- Tom onu yapmanın ne kadar zor olacağını bildiğini söylüyor.
- It's difficult to grow anything in this soil.
- Bu toprakta bir şey yetiştirmek zor.
- It can be extremely difficult.
- Bu son derece zor olabilir.
- Is French difficult to learn?
- Fransızca öğrenmek zor mu?
- That's a difficult question.
- Bu zor bir soru.
- In this world, it's difficult to go on behaving like a human being.
- Bu dünyada insan gibi davranmaya devam etmek zordur.
- This was too difficult a problem for her to solve.
- Bu onun çözemeyeceği kadar zor bir problemdi.
- This is a difficult problem to solve.
- Bu, çözülmesi zor bir sorun.
- Turkish is a difficult language.
- Türkçe zor bir dil.
- This piece of music is way too difficult for me to play.
- Bu müzik parçasını çalmak benim için çok zor.
- It is difficult for me to understand him.
- Onu anlamak benim için çok zor.
- It is difficult to be fluent in a language when one has no opportunities to speak it.
- Konuşma fırsatınızın olmadığı bir dilde akıcı olmak zordur.
- Would that be difficult?
- Bu zor olur mu?
- I asked him a difficult question.
- Ona zor bir soru sordum.
- Is it difficult to concentrate?
- Konsantre olmak zor mu?
- It's a truly difficult problem to resolve.
- Çözülmesi gerçekten zor bir mesele.
- Is it difficult to do that?
- Bunu yapmak zor mu?
- That question is extremely difficult.
- Bu soru son derece zor.
- English is difficult to learn.
- İngilizce öğrenmek zordur.
- It's not difficult to do that.
- Bunu yapmak zor değil.
- To distinguish right from wrong is difficult.
- Doğruyu yanlıştan ayırmak zordur.
- It's a difficult word to pronounce.
- Telaffuzu zor bir kelime.
- I know it'll be difficult.
- Bunun zor olacağını biliyorum.
- That was one of the most difficult things I've ever done.
- Bu şimdiye kadar yaptığım en zor şeylerden biriydi.
- To speak French is difficult.
- Fransızca konuşmak zordur.
- It's difficult to explain.
- Bunu açıklamak zor.
- He solved the difficult problem easily.
- O, zor problemi kolayca çözdü.
- I was finding it too difficult.
- Bunu çok zor buluyordum.
- I can't answer that, because that question is too difficult to answer.
- Buna cevap veremem, çünkü bu soruya cevap vermek çok zor.
- You're difficult to work with.
- Sizinle çalışmak zor.
- Getting started is always difficult.
- Başlamak her zaman zordur.
- Tom said it was difficult to choose.
- Tom seçmenin zor olduğunu söyledi.
- I know it's difficult.
- Zor olduğunu biliyorum.
- Tom and Mary found it difficult raising six kids on one income.
- Tom ve Mary tek gelirle altı çocuk büyütmenin zor olduğunu düşünüyorlardı.
- It must've been difficult for Tom.
- Bu Tom için zor olmuş olmalı.
- Winning wasn't difficult.
- Kazanmak zor değildi.
- Learning a new language is difficult at first.
- Yeni bir dil öğrenmek ilk başta zordur.
- Our task has been easy so far, but it will be difficult from now on.
- Şimdiye kadar işimiz kolaydı ama bundan sonra zor olacak.
- This is an unusually difficult language.
- Bu alışılmadık derecede zor bir dildir.
- That decision was difficult to make.
- Bu kararı vermek zordu.
- This book is difficult to understand.
- Anlaşılması zor bir kitap bu.
- The conditions were difficult.
- Koşullar zordu.
- It's difficult to speak English well.
- İyi İngilizce konuşmak zordur.
- It's difficult to describe.
- Bunu tanımlamak zor.
- It was a problem difficult to solve.
- Çözülmesi zor bir problemdi.
- It is too difficult a problem for me to solve.
- Benim için çözülmesi çok zor bir problem.
- It's one of the most difficult things I've ever had to do.
- Bu şimdiye kadar yapmak zorunda olduğum en zor şey.
- It is difficult for me to pronounce the word.
- O kelimeyi telaffuz etmek benim için zor.
- It wasn't as difficult as I expected it to be.
- Beklediğim kadar zor değildi.
- Is it very difficult to create an app for smartphones?
- Akıllı telefonlar için bir uygulama oluşturmak çok mu zor?
- Doing that isn't difficult.
- Bunu yapmak zor değil.
- Why should it be difficult?
- Neden zor olsun ki?
- The Russian alphabet is not that difficult to me.
- Rus alfabesi benim için o kadar zor değildir.
- Do you really think it'll be difficult to do that?
- Bunu yapmanın zor olacağını gerçekten düşünüyor musun?
- I figured it would be difficult to do.
- Bunu yapmanın zor olacağını düşündüm.
- This time, the exam was not just difficult, but also, the questions were ambiguous.
- Bu sefer sınav sadece zor değildi, aynı zamanda sorular da muğlaktı.
- Is it difficult work?
- Zor bir iş mi?
- It was pretty difficult to do that.
- Bunu yapmak oldukça zordu.
- Because it had been raining for a couple of days, the pitch was muddy and difficult to play on.
- Birkaç gündür yağmur yağdığı için saha çamurluydu ve üzerinde oynanması zordu.
- The job was difficult, but Tom still wanted to do it.
- İş zordu ama Tom yine de yapmak istiyordu.
- It won't be difficult to find somebody to do that for you.
- Bunu sizin için yapacak birini bulmak zor olmayacak.
- This model is difficult to sell.
- Bu modeli satmak zor.
- I want to learn Chinese, but the characters are difficult.
- Çince öğrenmek istiyorum ama karakterler çok zor.
- The test was difficult.
- Sınav zordu.
- Making changes will be difficult.
- Değişiklik yapmak zor olacak.
- That shouldn't be too difficult.
- Çok zor olmamalı.
- That's difficult.
- Bu çok zor.
- Why is everything so difficult?
- Neden her şey bu kadar zor?
- It's difficult to find another job.
- Başka bir iş bulmak zor.
- Which is the most difficult language in the world?
- Dünyadaki en zor dili hangisi?
- The Russian alphabet is not that difficult to me.
- Rus alfabesi benim için o kadar da zor değil.
- As is often said, it is difficult to adjust yourself to a new environment.
- Sık sık söylendiği gibi, yeni bir çevreye alışmak zordur.
- I know how difficult Tom can be.
- Tom'un ne kadar zor biri olduğunu biliyorum.
- It is easy to find a nice woman but difficult to keep her nice.
- İyi bir kadın bulmak kolaydır ama onu iyi tutmak zordur.
- This book is too difficult for me to understand.
- Bu kitabı anlamak benim için çok zor.
- It's difficult choosing between what's right and what's wrong, but you have to make the choice.
- Neyin doğru ve neyin yanlış olduğu arasında seçim yapmak zor ama seçim yapmak zorundasın.
- This is difficult for us.
- Bu bizim için çok zor.
- Tom was faced with a difficult choice.
- Tom zor bir seçimle karşı karşıya kaldı.
- This was difficult.
- Bu zordu.
- Tom wondered how difficult it would be to find a job in Boston.
- Tom, Boston'da iş bulmanın ne kadar zor olacağını merak ediyordu.
- This is an extraordinarily difficult tongue.
- Bu olağanüstü zor bir dil.
- Tom has a difficult job.
- Tom'un zor bir işi var.
- That wasn't difficult.
- O, zor değildi.
- I didn't realize how difficult this was going to be.
- Bunun bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim.
- The first step is the most difficult.
- İlk adım en zor olanıdır.
- Tom knew doing that would be difficult.
- Tom bunu yapmanın zor olacağını biliyordu.
- Do you think it is difficult to finish reading this book in a week?
- Bu kitabı bir hafta içinde bitirmenin zor olduğunu mu düşünüyorsun?
- It's difficult to translate quotes.
- Alıntıları tercüme etmek zordur.
- People often say that Japanese is a difficult language.
- İnsanlar çoğunlukla Japoncanın zor bir dil olduğunu söylüyor.
- This is difficult to do.
- Bunu yapmak çok zor.
- This is difficult for him.
- Bu onun için zor.
- It's difficult to learn a foreign language.
- Yabancı dil öğrenmek zordur.
- That will not be difficult.
- Bu zor olmayacak.
- This is difficult to believe.
- Buna inanmak zor.
- It won't be so difficult to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek o kadar da zor olmayacaktır.
- I think it'll be difficult to do that.
- Bence bunu yapmak zor olacak.
- You're difficult to work with.
- Seninle çalışmak zor.
- French isn't too difficult to learn.
- Fransızcayı öğrenmek çok zor değil.
- It's a truly difficult problem to solve.
- Çözülmesi gerçekten zor bir problem.
- It's a little difficult for me.
- Benim için biraz zor.
- Doing that was pretty difficult.
- Bunu yapmak oldukça zordu.
- That shouldn't be all that difficult.
- O kadar da zor olmamalı.
- The situation was really difficult to deal with.
- Durum ile başa çıkmak için gerçekten zordu.
- It's difficult for me to solve this problem.
- Bu problemi çözmem zor.
- It's still a difficult decision.
- Hala zor bir karar.
- The more I thought about the problem, the more difficult it seemed.
- Sorun hakkında ne kadar çok düşünürsem, o kadar zor görünüyordu.
- This book is too difficult for you to read.
- Bu kitabı okumak senin için çok zor.
- It's difficult to live in this city.
- Bu şehirde yaşamak zordur.
- Difficult problems require imaginative solutions.
- Zor problemler yaratıcı çözümler gerektirir.
- Nothing is so difficult that it cannot be studied.
- Hiçbir şey üzerinde çalışılamayacak kadar zor değildir.
- Unfamiliar terrain can be difficult to traverse.
- Alışık olunmayan araziyi geçmek zor olabiliyor.
- It wasn't so difficult.
- Çok zor değildi.
- Without sufficient evidence, it was difficult to charge Dan with murder.
- Yeterli kanıt olmadığı için Dan'i cinayetle suçlamak zordu.
- How difficult was it at the beginning?
- Başlangıçta ne kadar zordu?
- I know Tom is difficult to get along with.
- Tom'la geçinmenin zor olduğunu biliyorum.
- I was surprised how difficult it was to do that.
- Bunu yapmanın bu kadar zor olmasına şaşırdım.
- It's going to be difficult to find somebody to replace Tom.
- Tom'un yerine birini bulmak zor olacak.
- It's difficult to make up for lost time.
- Kaybedilen zamanı telafi etmek zordur.
- It was a difficult choice.
- Zor bir seçimdi.
- A banker's life is difficult.
- Bir bankacının hayatı zordur.
- The climb will be steep and difficult.
- Tırmanış dik ve zor olacak.
- I found this test difficult.
- Ben bu sınavı zor buldum.
- Tom has a difficult decision to make.
- Tom'un vermesi gereken zor bir karar var.
- It will be difficult for him to get up so early.
- Onun bu kadar erken kalkması çok zor olacak.
- It is difficult to find a well paid permanent job.
- İyi maaşlı kalıcı bir iş bulmak zor.
- It can be difficult.
- Zor olabilir.
- It is difficult to satisfy everyone.
- Herkesi memnun etmek zordur.
- Convincing Tom was difficult.
- Tom'u ikna etmek zor oldu.
- I think it would be difficult to finish this much work in one day.
- Bu kadar çok işi bir günde bitirmenin zor olacağını düşünüyorum.
- Don't you think this computer game may be a little too difficult for Tom?
- Bu bilgisayar oyununun Tom için biraz çok zor olabileceğini düşünmüyor musun?
- This is a difficult mission.
- Bu zor bir görevdir.
- The more difficult the questions are, the less likely I am to be able to answer them.
- Sorular ne kadar zor olursa, cevap verebilme olasılığım da o kadar azalır.
- His plan seemed to be too difficult, but before long it proved to be feasible.
- Planı çok zor gibi görünüyordu, ama çok geçmeden uygulanabilir olduğu kanıtlandı.
- Tom is likely to be difficult to get along with.
- Tom'la iyi geçinmek muhtemelen zor olacak.
- French isn't difficult.
- Fransızca zor değil.
- The first 40 years of childhood are the most difficult.
- Çocukluğun ilk 40 yılı en zor dönemdir.
- I agree with the ban in principle, but in practice it will be extremely difficult.
- Ben prensip olarak yasağa katılıyorum fakat uygulamada oldukça zor olacak.
- Do you think there is another answer to this difficult problem?
- Sizce bu zor sorunun başka bir yanıtı var mı?
- It is difficult for me to understand Italian when it is spoken quickly.
- Hızlı konuşulduğunda İtalyancayı anlamak benim için zor oluyor.
- Tom will be difficult to beat.
- Tom'u yenmek zor olacak.
- The Champions League is a competition which is difficult to win.
- Şampiyonlar Ligi, kazanılması zor bir yarışmadır.
- Eating yogurt with a fork is somewhat difficult.
- Çatalla yoğurt yemek biraz zor.
- This is difficult for me.
- Bu benim için zor.
- The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
- CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
- It's too difficult to do it that way.
- Bu şekilde yapmak çok zor.
- It really wasn't that difficult.
- Gerçekten o kadar zor değildi.
- It was a difficult problem indeed.
- Gerçekten zor bir sorundu.
- It may be difficult, but not impossible.
- Zor olabilir ama imkansız değil.
- It is difficult to solve this problem.
- Bu problemi çözmek zor.
- Of all the languages I've studied, French was the most difficult.
- Çalıştığım tüm diller arasında Fransızca en zoruydu.
- We've had a difficult schedule.
- Zor bir programımız vardı.
- Translating poems is often difficult.
- Şiir çevirisi yapmak çoğu zaman zordur.
- It is difficult for me to control my emotions.
- Duygularımı kontrol etmek benim için zordur.
- It is often difficult to see if a ball is in or out.
- Topun içeride mi yoksa dışarıda mı olduğunu görmek çoğunlukla zordur.
- It's not really all that difficult to cut someone's hair.
- Birinin saçını kesmek o kadar da zor değil.
- It shouldn't be too difficult to do that.
- Onu yapmak çok zor olmamalı.
- Why is life so difficult?
- Hayat neden bu kadar zor?
- It is difficult to make him happy.
- Onu mutlu etmek zordur.
- English is not difficult to learn.
- İngilizce öğrenmek zor değil.
- It's difficult to analyze.
- Analiz etmek zor.
- Teaching spontaneous thinking is difficult in schools.
- Doğal düşünmeyi öğretmek okullarda zordur.
- That job was really difficult.
- Bu iş gerçekten zordu.
- If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console.
- Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.
- Why is love so difficult?
- Neden aşk bu kadar zor?
- English is difficult to learn.
- İngilizce öğrenmesi zordur.
- It is easy to love, but difficult to be loved.
- Sevmek kolaydır ama sevilmek zordur.
- Tom had to make a difficult decision.
- Tom zor bir karar vermek zorundaydı.
- It shouldn't be too difficult to do that.
- Bunu yapmak çok zor olmamalı.
- We had an especially difficult winter.
- Özellikle zor bir kış geçirdik.
- Arabic is difficult!
- Arapça zordur!
- Doing that would be difficult.
- Bunu yapmak zor olacaktır.
- It's so difficult.
- Çok zor.
- I was surprised how difficult it was to do that.
- Bunu yapmanın ne kadar zor olduğuna şaşırmıştım.
- Unfamiliar terrain can be difficult to traverse.
- Tanıdık olmayan bir arazide ilerlemek zor olabilir.
- This book is difficult.
- Bu kitap zor.
- That's going to be difficult.
- Bu zor olacak.
- This is difficult for Tom.
- Bu, Tom için zor.
- It may be difficult, but it won't be impossible.
- Zor olabilir ama imkansız değil.
- That shouldn't be so difficult.
- O kadar da zor olmamalı.
- I know it was difficult.
- Zor olduğunu biliyorum.
- It was a difficult year for us.
- Bizim için zor bir yıldı.
- It won't be an difficult thing to do.
- Yapması zor bir şey değil.
- Try new or difficult things, be adventurous.
- Yeni ve zor şeyler dene, maceracı ol.
- Change can sometimes be difficult, but it can also open up new opportunities and be a means of personal growth and development.
- Değişim bazen zor olabilir, ancak aynı zamanda yeni fırsatlar yaratabilir ve kişisel büyüme ve gelişmenin bir aracı olabilir.
- It's difficult to do that.
- Bunu yapmak zor.
- It may not be as difficult as you think to do that.
- Onu yapmak senin düşündüğün kadar zor olmayabilir.
- I was told Tom would be difficult to talk to.
- Tom'la konuşmanın zor olacağını söylemişlerdi.
- That was difficult.
- Zordu.
- It may be difficult, but not impossible.
- Bu zor olabilir ama imkansız değil.
- With many students chatting, it was difficult to hear what the professor had to say.
- Birçok öğrenci sohbet ediyorken profesörün söylediklerini duymak zordu.
- It is difficult for foreign students to speak English well.
- Yabancı öğrencilerin İngilizceyi iyi konuşması zordur.
- Tom was aware that the job would be difficult.
- Tom işin zor olacağının farkındaydı.
- In this world, it's difficult to go on behaving like a human being.
- Bu dünyada insan gibi davranmaya devam etmek çok zor.
- The job would be difficult.
- İş zor olacaktı.
- Japanese is often said to be a difficult language to learn.
- Çoğu kez Japoncanın öğrenmesi zor bir dil olduğu söylenir.
- It's true that the project is a difficult task, but Mr Hara will be able to bring it off.
- Projenin zor bir iş olduğu doğru ama Bay Hara bunu başarabilir.
- This problem is not so difficult that you can't solve it.
- Bu problem çözemeyeceğiniz kadar zor değil.
- It is difficult to carry out the plan.
- Planı gerçekleştirmek zordur.
- It will be difficult, but not impossible.
- Zor olacak ama imkansız değil.
- It is difficult for us to persuade him.
- Onu ikna etmek bizim için zor.
- The coffee stain was difficult to remove.
- Kahve lekesini çıkarmak zor oldu.
- That was really difficult.
- Çok zordu.
- It is difficult to find a porter who is available in this railroad station.
- Bu tren istasyonunda müsait bir hamal bulmak zor.
- We are engaged in a difficult task.
- Zor bir görevle karşı karşıyayız.
- It was difficult to live on his meager earnings.
- Onun yetersiz kazançlarıyla yaşamak zordu.
- What was the last really difficult thing you had to do?
- Yapmanız gerekmiş olan cidden zor en son şey neydi?
- French isn't all that difficult.
- Fransızca o kadar da zor değil.
- It will be difficult for him to speak in public.
- Toplumda konuşmak onun için zor olacaktır.
- Isn't it difficult to make yourself understood in a foreign language?
- Yabancı bir dilde kendinizi anlaşılır kılmak zor değil mi?
- There are some things that are difficult to translate.
- Tercüme edilmesi zor olan bazı şeyler vardır.
- This question is difficult to answer.
- Bu soruya cevap vermek zor.
- It won't be an difficult thing to do.
- Bu yapılması zor bir şey olmayacak.
- What's the most difficult thing about karate?
- Karate ile ilgili en zor şey nedir?
- What's the most difficult thing about karate?
- Karateyle ilgili en zor şey nedir?
- We hope you will understand the difficult circumstances we're working under.
- Çalışıyor olduğumuz zor şartları anlayacağınızı umuyoruz.
- That's a pretty difficult question.
- O oldukça zor bir soru.
- Is it difficult for you to say thank you?
- Teşekkür etmek senin için zor mu?
- The job was difficult, but Tom still wanted to do it.
- İş zordu ama Tom hâlâ onu yapmak istiyordu.
- It's a difficult question.
- Zor bir soru.
- French isn't a difficult language.
- Fransızca zor bir dil değildir.
- Radishes aren't difficult to grow.
- Turp yetiştirmek zor değildir.
- The first 40 years of childhood are the most difficult.
- Çocukluğun ilk kırk yılı en zorudur.
- Learning a foreign language is difficult.
- Yabancı dil öğrenmek zordur.
- It is especially difficult for people like me.
- Özellikle benim gibi insanlar için çok zor.
- It is difficult for me to get up before six.
- Saat altıdan önce kalkmak benim için zor.
- She had to undergo a difficult operation.
- Zor bir ameliyat geçirmek zorunda kaldı.
- It's difficult choosing between what's right and what's wrong, but you have to choose.
- Neyin doğru ve neyin yanlış olduğu arasında seçim yapmak zordur ama seçim yapmak zorundasın.
- You weren't difficult to find.
- Seni bulmak zor değildi.
- It is difficult to play the piano.
- Piyano çalmak zordur.
- You don't seem to understand how difficult it is for young people today to believe in something.
- Günümüz gençleri için bir şeye inanmanın ne kadar zor olduğunu anlamıyor gibisiniz.
- It was a difficult year for us.
- Bu bizim için zor bir yıldı.
- Is it difficult to concentrate?
- Yoğunlaşmak zor mu?
- As a general rule, it's simple to criticize, but difficult to produce alternative suggestions.
- Genel bir kural olarak, eleştirmek kolaydır, ancak alternatif öneriler üretmek zordur.
- We are faced with a difficult choice.
- Zor bir seçimle karşı karşıyayız.
- It is difficult to ascertain what really happened.
- Gerçekte ne olduğunu tespit etmek zor.
- Before taking the measures you must take account of the difficult circumstances.
- Önlem almadan önce zor koşulları göz önünde bulundurmalısınız.
- I can tell this has been difficult for you.
- Bunun senin için zor olduğunu söyleyebilirim.
- You'll find it difficult to meet her.
- Onunla tanışmak zor olacak.
- Finding work is difficult.
- İş bulmak zordur.
- I'm sure it'll be difficult to do that.
- Bunu yapmanın zor olacağına eminim.
- A banker's life is difficult.
- Bir bankacının yaşamı zordur.
- It's a difficult world.
- Bu zor bir dünya.
- It was difficult for you to do that, wasn't it?
- Bunu yapmak senin için zordu, değil mi?
- I found this test difficult.
- Bu testi zor buldum.
- Is Arabic difficult?
- Arapça zor mu?
- Tom was faced with a difficult choice.
- Tom zor bir seçimle karşı karşıyaydı.
- Interrogative pronouns can be difficult to master in a foreign language.
- Soru zamirleri, yabancı bir dilde ustalaşmak için zor olabilir.
- Evacuation will be difficult.
- Tahliye zor olacak.
- It is difficult to find work.
- İş bulmak zordur.
- But why is French such a difficult language?
- Ama Fransızca neden bu kadar zor bir dil?
- I know it wasn't difficult for Tom to do that.
- Tom için bunu yapmanın zor olmadığını biliyorum.
- It's difficult to help people who don't want your help.
- Yardımınızı istemeyen insanlara yardım etmek zordur.
- It is difficult for me to play the piano.
- Piyano çalmam zordur.
- It's difficult to describe.
- Tarif etmesi zor.
- It wouldn't be all that difficult for us to do what Tom wants us to do.
- Tom'un yapmamızı istediği şeyi yapmamız o kadar zor olmadı.
- Well, that's a difficult question.
- Şey, o zor bir soru.
- I'm sure it'll be difficult to do that.
- Bunu yapmanın zor olacağından eminim.
- At first, Tom thought French was difficult, but now he thinks it's easy.
- Tom ilk başta Fransızcanın zor olduğunu düşünüyordu ama şimdi kolay olduğunu düşünüyor.
- Doing good work is always difficult.
- İyi iş yapmak her zaman zordur.
- It's not going to be difficult to do this.
- Bunu yapmak zor olmayacak.
- This theory is too difficult for me to comprehend.
- Bu teoriyi kavramak benim için çok zordur.
- It's difficult to live in this city.
- Bu şehirde yaşamak çok zor.
- It's kind of difficult to see in the dark, isn't it?
- Karanlıkta görmek biraz zor, değil mi?
- Finding a job is difficult.
- İş bulmak zordur.
- It's difficult to keep order in this town.
- Bu kasabada düzeni sağlamak çok zor.
- It's difficult to explain.
- Açıklaması zor.
- It'll be difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek zor olacak.
- It was a problem difficult to solve.
- Çözmesi zor bir problemdi.
- It is difficult to make him happy.
- Onu mutlu etmek zor.
- I think Esperanto is difficult.
- Esperantonun zor olduğunu düşünüyorum.
- Is it that difficult to understand?
- Anlamak bu kadar zor mu?
- What are the most difficult things to draw?
- Çizmesi en zor olan şeyler nelerdir?
- It's difficult to grow anything in this soil.
- Bu toprakta herhangi bir şeyi yetiştirmek zordur.
- You don't seem to understand how difficult it is for young people today to believe in something.
- Gençlerin günümüzde bir şeye inanmasının ne kadar zor olduğunu anlamıyor gibisin.
- In legal documents, difficult words and phrases are often used.
- Yasal belgelerde genellikle zor kelimeler ve ifadeler kullanılır.
- I thought it would be difficult to do that.
- Bunu yapmanın zor olacağını düşünmüştüm.
- Studying a foreign language is difficult.
- Yabancı dil çalışmak zordur.
- Everything was difficult.
- Her şey zordu.
- It is difficult for you to climb to the mountaintop.
- Dağın zirvesine tırmanmak sizin için zor.
- How difficult is it to find a job in Boston?
- Boston'da iş bulmak ne kadar zor?
- It's difficult being rich.
- Zengin olmak zordur.
- It's difficult to speak English well.
- İngilizceyi iyi konuşmak zordur.
- It was almost too difficult for me to do.
- Benim için neredeyse çok zordu.
- It is difficult for me to answer the question.
- Soruya cevap vermek benim için zor.
- It is difficult to leave one's homeland.
- İnsanın vatanını terk etmesi zor.
- It's going to be difficult to beat Tom.
- Tom'u yenmek zor olacak.
- The door was difficult to open.
- Kapıyı açmak zor oldu.
- Is being a Muslim in America difficult?
- Amerika'da Müslüman olmak zor mu?
- It's all so difficult.
- Her şey çok zor.
- Nothing is as difficult as explaining something difficult in a simple manner.
- Hiçbir şey zor bir şeyi basit şekilde açıklamak kadar zor değildir.
- That's a pretty difficult question.
- Bu oldukça zor bir soru.
- Quitting smoking is difficult.
- Sigarayı bırakmak zordur.
- This word is difficult to translate.
- Bu kelimeyi tercüme etmek zor.
- This is difficult for them.
- Bu onlar için zor.
- It is difficult to objectively analyze one's own beliefs.
- Birinin kendi inançlarını tarafsızca analiz etmesi zordur.
- Life is difficult here.
- Yaşam burada zordur.
- It was really difficult.
- O gerçekten zordu.
- Does it seem that difficult?
- O kadar zor mu görünüyor?
- It was difficult to convince him to cancel the trip.
- Onu yolculuğu iptal etmesi için ikna etmek zordu.
- I found that pretty difficult.
- Bunu oldukça zor buldum.
- That's not difficult to do.
- Onu yapmak zor değil.
- Philosophy is not so difficult a subject as you imagine.
- Felsefe sandığınız kadar zor bir konu değildir.
- I know it's difficult to see.
- Görmenin zor olduğunu biliyorum.
- We're engaged in a difficult task.
- Zor bir işle uğraşıyoruz.
- That shouldn't be difficult.
- Zor olmamalı.
- That was pretty difficult to do.
- Onu yapmak oldukça zordu.
- Tom is a difficult person to deal with.
- Tom baş etmesi zor bir kişi.
- Do you think French is difficult?
- Fransızca'nın zor olduğunu mu düşünüyorsun?
- It's not difficult to learn Dutch.
- Hollandaca öğrenmek zor değil.
- It is difficult to leave one's homeland.
- İnsanın memleketinden ayrılması zordur.
- I think it would be difficult to do that.
- Sanırım bunu yapmak zor olurdu.
- This book isn't difficult.
- Bu kitap zor değil.
- This is a difficult problem, and it is not easy for anyone to decide.
- Bu zor bir problem ve kimsenin karar vermesi kolay değil.
- It's often said that Japanese is a difficult language to learn.
- Japonca'nın, öğrenmesi zor bir dil olduğu sık sık söylenir.
- Tom was difficult to get along with.
- Tom'la geçinmek zordu.
- This theory is too difficult for me to comprehend.
- Bu teoriyi anlamak benim için çok zor.
- This book is especially difficult to read.
- Bu kitabı okumak özellikle zor.
- Finding an apartment can be difficult.
- Bir apartman dairesi bulmak zor olabilir.
- Sometimes it is difficult to find a good job.
- Bazen iyi bir iş bulmak zordur.
- Comparisons are difficult.
- Karşılaştırma yapmak zordur.
- This book is too difficult for me to read.
- Bu kitap okuyamayacağım kadar zor.
- It was difficult for Tom to convince Mary to do that.
- Tom için Mary'yi bunu yapmaya ikna etmek zordu.
- It's difficult to get a job at the moment.
- Şu anda bir iş bulmak zor.
- Latin is not as difficult as Greek.
- Latince, Yunanca kadar zor değildir.
- It'll be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olur.
- How difficult is that?
- Bu ne kadar zor?
- How difficult a thing it is, to love, and to be wise, and both at once.
- Aynı anda sevmek ve mantıklı olmak ne kadar zor bir şey.
- Thinking is difficult, and therefore many people only pass judgment.
- Düşünmek zordur ve bu nedenle birçok insan sadece yargıda bulunur.
- It wasn't difficult.
- Zor olmadı.
- If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console.
- Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali kirliyse, kaset oyun konsoluna yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.
- I think it's very difficult for an Englishman to imitate a real American accent.
- Sanırım bir İngiliz için gerçek bir Amerikan aksanını taklit etmek zordur.
- Is it that difficult to understand?
- Anlamak o kadar zor mu?
- Speaking English well is difficult.
- İngilizceyi iyi konuşmak zordur.
- You're difficult.
- Sen zorsun.
- Some of his books are difficult to read.
- Onun kitaplarından bazılarını okumak zor.
- It's a little difficult for me.
- Bu benim için biraz zor.
- It was difficult to live on his meager earnings.
- Yetersiz kazancıyla yaşamak zordu.
- This question is too difficult for me to answer.
- Bu soruya cevap vermek benim için çok zor.
- It isn't difficult to do that.
- Bunu yapmak zor değildir.
- The problem is difficult to solve.
- Problemi çözmek zor.
- The students said the story was too difficult.
- Öğrenciler hikayenin çok zor olduğunu söylediler.
- Layla was going to have a difficult time.
- Leyla zor bir zaman geçirecekti.
- Danish pronunciation is a little bit difficult.
- Danca telaffuz biraz zor.
- It is still difficult for me to talk about abstract topics such as the economy or philosophy, because those are not very familiar words for me.
- Ekonomi veya felsefe gibi soyut konular hakkında konuşmak benim için hala zor, çünkü bunlar benim için çok tanıdık kelimeler değil.
- It's difficult to sing well.
- İyi şarkı söylemek zordur.
- This is a difficult job.
- Bu zor bir iş.
- He obeys in school, but at home he is difficult.
- Okulda söz dinliyor, ama evde zor biri.
- It'll be a difficult decision.
- Bu zor bir karar olacak.
- It must've been difficult for Tom.
- Tom için zor olmuş olmalı.
- It is difficult to talk to him.
- Onunla sohbet etmek zordur.
- It's gonna be difficult to resolve this case.
- Bu davayı çözmek zor olacak.
- I understand this is a difficult decision for you.
- Bunun sizin için zor bir karar olduğunu anlıyorum.
- Tom wasn't difficult to get along with, but Mary was.
- Tom ile anlaşmak zor değildi ama Mary ile zordu.
- It's difficult to do this.
- Bunu yapmak çok zor.
- It won't be difficult to find somebody to do that for you.
- Bunu sizin için yapacak birilerini bulmak zor olmayacak.
- It's sometimes difficult to control our feelings.
- Bazen duygularımızı kontrol etmek zordur.
- It's difficult for me to express myself in French.
- Kendimi Fransızca olarak ifade etmem zor.
- I know this will be difficult.
- Bunun zor olacağını biliyorum.
- Tom wondered how difficult it would be to find a job in Boston.
- Tom Boston'da bir iş bulmanın ne kadar zor olabileceğini merak etti.
- It is not difficult to speak French.
- Fransızca konuşmak zor değil.
- It'll be difficult to find somebody to do that for you.
- Senin için bunu yapacak birini bulmak zor olacak.
- I've heard that French is a difficult language.
- Fransızcanın zor bir dil olduğunu duydum.
- This task is difficult.
- Bu görev zordur.
- He solved the difficult problem.
- Zor problemi çözdü.
- To master English is difficult.
- İngilizce'ye hakim olmak zordur.
- I know how difficult it is for you to believe me.
- Bana inanmanın senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum.
- At first, it is difficult.
- İlk başta zordur.
- This piece of music is way too difficult for me to play.
- Bu müzik parçası benim çalmam için çok fazla zor.
- Of course it's difficult to gain access to the Prime Minister.
- Tabii ki Başbakan'a ulaşmak zor.
- We've got some difficult days ahead of us.
- Önümüzde bazı zor günler var.
- It is difficult for him to solve the problem.
- Onun problemi çözmesi zordur.
- Do you have any idea of how difficult is to do this?
- Bunu yapmanın ne kadar zor olduğu hakkında bir fikrin var mı?
- Esperanto indeed is not difficult.
- Esperanto aslında zor değil.
- Studying Japanese is difficult at times.
- Japonca çalışmak bazen zordur.
- English is difficult, innit?
- İngilizce zor, değil mi?
- Is it difficult to learn Mandarin?
- Mandarin öğrenmek zor mu?
- Sometimes, life is difficult and painful.
- Bazen hayat zor ve acı vericidir.
- You are difficult and incorrigible.
- Zor ve iflah olmaz birisin.
- It was a difficult game.
- O zor bir oyundu.
- Chris got a very nice grade on that difficult homework assignment.
- Chris o zor ev ödevinden çok güzel bir derece aldı.
- English is too difficult for me to understand.
- İngilizce'yi anlama benim için çok zor.
- It'll be difficult to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek zor olacak.
- The problem was too difficult for us to solve without help.
- Sorun, yardım almadan çözemeyeceğimiz kadar zordu.
- Is that difficult?
- Bu zor mu?
- I like to conjugate difficult verbs.
- Zor fiilleri çekmeyi severim.
- Every loss is difficult.
- Her kayıp zordur.
- I think French is difficult.
- Fransızcanın zor olduğunu düşünüyorum.
- Tom has a difficult decision ahead of him.
- Tom'un önünde zor bir karar var.
- This is too difficult for me.
- Bu benim için çok zor.
- The twins look so alike that it is difficult to tell them apart.
- İkizler birbirine o kadar benziyor ki onları ayırmak çok zor.
- I understand that this is a difficult decision for you.
- Bunun sizin için zor bir karar olduğunu anlıyorum.
- Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanma, boşanan çiftin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de şiddetli bir ayrılık söz konusuysa.
- It's a difficult term to define.
- Bu, tanımlamak için zor bir terim.
- Intonation is a notoriously difficult part of a foreign language to acquire.
- Tonlama, yabancı bir dilde edinilmesi oldukça zor bir özelliktir.
- It's difficult to help people who don't believe they need help.
- Yardıma ihtiyacı olduğuna inanmayan insanlara yardım etmek zordur.
- I don't find it that difficult.
- Bunu o kadar zor bulmuyorum.
- The problem was too difficult for me to solve.
- Problem, benim çözemeyeceğim kadar zordu.
- That could be difficult.
- Bu zor olabilir.
- I don't think it would be difficult to do that.
- Bunu yapmanın zor olacağını sanmıyorum.
- It was difficult for us to figure out how it works.
- Nasıl çalıştığını anlamak bizim için zor oldu.
- To master English is difficult.
- İngilizce'de ustalaşmak zordur.
- Russian is a difficult as well as a beautiful language.
- Rusça zor olduğu kadar güzel bir dil.
- French is difficult to learn.
- Fransızcayı öğrenmek zordur.
- French is a difficult language, isn't it?
- Fransızca zor bir dil, değil mi?
- Is it difficult to learn Chinese?
- Çince öğrenmek zor mudur?
- Tom can be a little difficult to get along with.
- Tom geçinmesi biraz zor olabilir.
- I know it's difficult to believe.
- İnanmanın zor olduğunu biliyorum.
- Silence is an argument which is difficult to counter.
- Sessizlik, karşı konulması zor bir argümandır.
- It'll be difficult to convince Tom to help us clean the garage.
- Tom'u garajı temizlememize yardım etmeye ikna etmek zor olacak.
- How difficult was it at the beginning?
- Bu, başlangıçta ne kadar zordu?
- It's difficult to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak zordur.
- Which writing system is the most difficult in the world?
- Dünyadaki en zor yazı sistemi hangisidir?
- It was almost too difficult for me to do.
- Yapmam neredeyse çok zordu.
- It's difficult to work with you.
- Seninle çalışmak zor.
- I found the test difficult.
- Sınavı zor buldum.
- This book is too difficult to read in a week.
- Bu kitap bir haftada okunamayacak kadar zor.
- Tom is going through a difficult time.
- Tom zor bir dönemden geçiyor.
- That doesn't seem too difficult.
- Çok zor görünmüyor.
- I don't know what to do about this difficult problem.
- Bu zor problem hakkında ne yapacağımı bilmiyorum.
- I thought it difficult for her to get the ticket.
- Ben, onun bileti almasının zor olduğunu düşündüm.
- I doubt if Tom will be difficult to get along with.
- Tom'la geçinmenin zor olacağından şüpheliyim.
- It is often difficult to see if a ball is in or out.
- Bir topun içeride mi yoksa dışarıda mı olduğunu görmek genellikle zordur.
- It's been so difficult.
- O çok zor oldu.
- It may not be as difficult as you think to do that.
- Bunu yapmak sandığınız kadar zor olmayabilir.
- I know it'll be difficult.
- Zor olacağını biliyorum.
- This book is too difficult for me to read.
- Bu kitabı okumak benim için çok zor.
- Tom was difficult to get along with.
- Tom ile anlaşmak zordu.
- We are experiencing a difficult and tragic time in the history of our country.
- Ülkemizin tarihinde zor ve trajik bir dönem yaşıyoruz.
- That must've been difficult.
- Zor olmalı.
- I know it wasn't difficult for Tom to do that.
- Tom'un onu yapmasının zor olmadığını biliyorum.
- This novel is too difficult for me to read.
- Bu roman benim okuyamayacağım kadar zor.
- It was difficult to do that.
- Bunu yapmak zordu.
- It's not difficult for me.
- Bu benim için zor değil.
- This is difficult.
- Bu zor.
- How difficult is it to find a job?
- Bir iş bulmak ne kadar zordur?
- French is not all that difficult to learn.
- Fransızca öğrenmek o kadar da zor değil.
- Finding Tom won't be difficult.
- Tom'u bulmak zor olmayacak.
- Access to the mountaintop is difficult.
- Dağın zirvesine erişmek zordur.
- It is difficult to understand this novel.
- Bu romanı anlamak çok zor.
- It is difficult to walk 60 kilometers a day.
- Günde 60 kilometre yürümek zor.
- This mountain is difficult to climb.
- Bu dağa tırmanmak çok zor.
- Will that be difficult?
- O zor olacak mı?
- Some of them seem to be too difficult.
- Bazıları çok zor görünüyor.
- Your sentences are too difficult to translate.
- Cümlelerinizi tercüme etmek çok zor.
- This book is too difficult for you to read.
- Bu kitap senin okuyamayacağın kadar zor.
- I thought it would be difficult for her to get the tickets.
- Biletleri almasının zor olacağını düşünmüştüm.
- I think it would be difficult to do that.
- Bence bunu yapmak zor olurdu.
- This book is too difficult for me.
- Bu kitap benim için çok zor.
- It's really difficult to survive in a big city like Tokyo without endebting oneself.
- Tokyo gibi büyük bir şehirde kendini borçlandırmadan hayatta kalmak gerçekten zor.
- People from all over the world say that English is difficult to learn.
- Dünyanın her yerinden insanlar İngilizce öğrenmenin zor olduğunu söylüyor.
- Tom can be difficult to deal with at times.
- Tom ile uğraşmak bazen zor olabilir.
- It's not that difficult.
- O kadar da zor değil.
- It won't be as difficult to do as you think.
- Bunu yapmak düşündüğün kadar zor olmayacak.
- Is it difficult for you to say thank you?
- Teşekkürler demek senin için zor mu?
- It is difficult to imagine a life with neither television nor the Internet.
- Ne televizyonun ne de internetin olduğu bir hayatı hayal etmek zor.
- Well-cooked rice is difficult to find in warteg.
- Warteg'de iyi pişmiş pirinç bulmak zordur.
- Is their language difficult?
- Onların dili zor mu?
- It is difficult for foreigners to master Japanese.
- Yabancılar için Japonca'da ustalaşmak zordur.
- It is too difficult to conquer nature.
- Doğayı fethetmek çok zordur.
- This is a difficult mission.
- Bu zor bir görev.
- It's difficult to keep traditions in different contexts.
- Farklı bağlamlarda gelenekleri sürdürmek zordur.
- I doubt if Tom will be difficult to get along with.
- Tom ile anlaşmanın zor olup olmayacağından şüpheliyim.
- It's difficult to breathe when humidity is high.
- Nem oranı yüksek olduğunda nefes almak zordur.
- I understand you're in a difficult position.
- Zor bir durumda olduğunuzu anlıyorum.
- Unfortunately, it would be too difficult to find support for this.
- Ne yazık ki, bunun için destek bulmak çok zor olacaktır.
- Truman had three difficult choices.
- Truman'ın önünde üç zor seçenek vardı.
- It's not a difficult problem.
- Zor bir problem değil.
- Forming a cabinet is difficult.
- Bir kabine oluşturmak zordur.
- I've heard French is a difficult language to learn.
- Fransızcanın öğrenmesi zor bir dil olduğunu duymuştum.
- How difficult was it for you to find a job here in Boston?
- Burada Boston'da bir iş bulmanız sizin için ne kadar zordu?
- It is difficult for Japanese people to speak English fluently.
- Japonlar için İngilizceyi akıcı bir şekilde konuşmak zordur.
- We understand how difficult this must be for you.
- Bunun senin için ne kadar zor olduğunu anlıyoruz.
- Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Hemen kullanmak istediğimi bildiğin halde tavuğu neden bu kadar zor bir yere koydun?
- It's not a difficult question.
- Zor bir soru değil.
- It was extraordinarily difficult.
- Olağanüstü zordu.
- Turkish is a difficult language.
- Türkçe zor bir dildir.
- It was difficult for me to find the entrance to that building.
- O binanın girişini bulmak benim için zordu.
- It shouldn't be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olmamalı.
- I understand that would be difficult.
- Onun zor olacağını anlıyorum.
- Finding a job can be difficult without the help of an employment agency.
- Bir iş bulma kurumunun yardımı olmadan iş bulmak zor olabilir.
- Fighting back is difficult.
- Direnmek zordur.
- Give me something difficult.
- Bana zor bir şey ver.
- Here's a list of difficult words I have compiled so far.
- İşte şimdiye kadar derlediğim zor kelimelerin bir listesi.
- These Chinese characters are not too difficult for us.
- Bu Çince karakterler bizim için çok zor değildir.
- It was extremely difficult to do that.
- Onu yapmak son derece zordu.
- George is reluctant to take on that difficult job.
- George, o zor işi almaya isteksiz.
- Choose a password that is easy to remember but difficult to guess.
- Hatırlaması kolay ama tahmin etmesi zor bir şifre seç.
- It's difficult to learn a foreign language.
- Yabancı bir dil öğrenmek zordur.
- Why is it so difficult to establish that the nervous cell is the basic unit for the nervous tissue?
- Sinir hücresinin sinir dokusu için temel birim olduğunu tespit etmek neden bu kadar zor?
- That is one of the most difficult languages in the whole world.
- Bu dünyadaki en zor dillerden biri.
- It is too difficult to choose.
- Seçim yapmak çok zor.
- These Chinese characters are not too difficult for us.
- Bu Çince karakterler bizim için çok zor değil.
- The first few years were difficult.
- İlk birkaç yıl zor geçti.
- It's difficult to translate a poem written in a foreign language.
- Yabancı bir dilde yazılmış bir şiiri çevirmek zordur.
- English is not difficult to learn.
- İngilizce öğrenmek zor değildir.
- Access to the mountaintop is difficult.
- Dağın tepesine ulaşmak zor.
- Do you really think it'll be difficult to do that?
- Bunu yapmanın gerçekten zor olacağını mı düşünüyorsun?
- The books which are on that list will be difficult to find in Japan.
- O listedeki kitapları Japonya'da bulmak zor olacak.
- He is studying English in school but he thinks it's too difficult.
- Okulda İngilizce öğreniyor ama bunun çok zor olduğunu düşünüyor.
- The test was difficult.
- Test zordu.
- I understand that this is a difficult decision for you.
- Onun sizin için zor bir karar olduğunu anlıyorum.
- It can be difficult.
- Bu zor olabilir.
- He is studying English in school but he thinks it's too difficult.
- O, okulda İngilizce öğreniyor ama çok zor olduğunu düşünüyor.
- Of course it's difficult to gain access to the Prime Minister.
- Tabii ki Başbakan'a erişmek zordur.
- It's going to be difficult to do that.
- Onu yapmak zor olacak.
- I think that French grammar is difficult.
- Fransızca dilbilgisinin zor olduğunu düşünüyorum.
- It is difficult to prove that ghosts exist.
- Hayaletlerin var olduğunu kanıtlamak zordur.
- Unfortunately this book is difficult to find.
- Ne yazık ki bu kitabı bulmak zor.
- It's not at all difficult to do that.
- Bunu yapmak hiç zor değil.
- It was a difficult question to answer.
- Cevaplaması zor bir soruydu.
- She is a difficult person to deal with.
- O ilgilenmesi zor bir insandır.
- It is difficult for me to get up before six.
- Altıdan önce kalkmak benim için zor.
- Is Arabic difficult?
- Arapça zor mudur?
- This problem is difficult for me to solve.
- Bu problemi çözmek benim için çok zor.
- It was a difficult time.
- Bu zor bir zamandı.
- Tom asked Mary a rather difficult question.
- Tom Mary'ye oldukça zor bir soru sordu.
- Convincing Tom was difficult.
- Tom'u ikna etmek zordu.
- This book is really difficult to finish reading in a week.
- Bu kitabı okumayı bir haftada bitirmek gerçekten zor.
- You are difficult and easy, pleasant and bitter at the same time; I can't live with or without you.
- Aynı anda hem zor hem kolay, hem hoş hem de acısın; seninle ya da sensiz yaşayamam.
- It was difficult to persuade him to cancel the trip.
- Onu seyahati iptal etmeye ikna etmek zor oldu.
- This problem is too difficult to deal with.
- Bu sorunla başa çıkmak çok zor.
- Tom doesn't have a phone, so it's difficult to contact him.
- Tom'un bir telefonu yok, bu yüzden onunla iletişime geçmek zor.
- Is French a difficult language to learn?
- Fransızca öğrenmesi zor bir dil mi?
- Tom doesn't have a phone, so it's difficult to contact him.
- Tom'un telefonu yok, bu yüzden onunla iletişim kurmak zor.
- She is a difficult person to deal with.
- Başa çıkması zor bir insan.
- French isn't too difficult to learn.
- Fransızca öğrenmek çok zor değil.
- You have a difficult schedule to keep.
- Uymanız gereken zor bir programınız var.
- The teacher asked me a difficult question.
- Öğretmen bana zor bir soru sordu.
- Tom is faced with a difficult choice.
- Tom zor bir seçimle karşı karşıya.
- It is not so difficult to appreciate good music.
- İyi müziği takdir etmek o kadar da zor değil.
- Tom is difficult to get along with, but Mary isn't.
- Tom ile anlaşmak zordur ama Mary öyle değildir.
- That'll be difficult.
- Bu zor olacak.
- He's a difficult person to deal with.
- Başa çıkılması zor bir kişidir.
- Persian is not a difficult language.
- Farsça zor bir dil değildir.
- Tom found the test difficult.
- Tom testi zor buldu.
- It was difficult to swallow such a large pill.
- Bu kadar büyük bir hapı yutmak zor oldu.
- Do you think it difficult to speak Kadazan?
- Kadazanca konuşmanın zor olduğunu düşünüyor musunuz?
- It's fairly difficult to do that.
- Bunu yapmak oldukça zor.
- It is difficult to form sentences in languages you don't know very well.
- Çok iyi bilmediğiniz dillerde cümle kurmak zordur.
- I was finding it too difficult.
- Onu fazla zor buluyordum.
- This tongue is extraordinarily difficult.
- Bu dil olağanüstü zor.
- 2013 was a difficult year.
- 2013 zor bir yıldı.
- It's difficult to translate quotes.
- Alıntıları çevirmek zordur.
- This problem is too difficult for me to explain.
- Bu problemi açıklamak benim için zor.
- This problem seems to be easy on the surface, but it's really difficult.
- Bu problem görünüşte kolay gibi ama gerçekten zor.
- It'll be difficult to get them to give us a discount.
- Bize indirim yapmalarını sağlamak zor olacak.
- This was difficult.
- Bu çok zordu.
- Many think that Finnish is a really difficult language.
- Birçoğu Fincenin gerçekten zor bir dil olduğunu düşünüyor.
- It's difficult to put a price on a human life.
- Bir insanın hayatına fiyat biçmek zordur.
- Anyway, I'm glad you were able to broach this difficult subject.
- Her neyse, bu zor konuyu açabilmene sevindim.
- It's often said that Japanese is a difficult language to learn.
- Japonca'nın öğrenilmesi zor bir dil olduğu söylenir.
- Walking in the sand is difficult.
- Kumda yürümek zordur.
- That doesn't seem too difficult.
- O çok zor görünmüyor.
- It is difficult to peg the direction of interest deregulation.
- Faizi yeniden ayarlama yönünü belirlemek zordur.
- That shouldn't be difficult.
- O zor olmamalı.
- Arabic isn't a difficult language.
- Arapça zor bir dil değil.
- It's difficult to find work.
- İş bulmak zordur.
- It'll be difficult to glue the two pieces together.
- İki parçayı birbirine yapıştırmak zor olacak.
- English is difficult, innit?
- İngilizce zordur, değil mi?
- I'm at my wit's end with this difficult problem.
- Bu zor problemle ne yapacağımı bilmiyorum.
- I think both Tom and Mary are difficult to get along with.
- Bence hem Tom hem de Mary ile geçinmek zor.
- It's a real difficult issue.
- Gerçekten zor bir konu.
- That shouldn't be so difficult.
- O çok zor olmamalı.
- It is difficult for me to get up before six.
- Benim için altıdan önce kalkmak zor.
- This book is too difficult to understand.
- Bu kitabın anlaşılması çok zor.
- It's difficult to speak French well.
- İyi Fransızca konuşmak zordur.
- It was difficult to swallow such a large pill.
- Böyle büyük bir hapı yutmak zordu.
- It was a difficult decision.
- Zor bir karardı.
- How difficult will it be?
- O ne kadar zor olacak?
- I think it would've been difficult to do that.
- Bence bunu yapmak zor olurdu.
- I know this is difficult.
- Bunun zor olduğunu biliyorum.
- I thought that book was difficult to read.
- O kitabı okumanın zor olduğunu düşünmüştüm.
- Tom is difficult to get along with, but Mary isn't.
- Tom'la geçinmek zordur ama Mary öyle değildir.
- This book is difficult to read as it is written in French.
- Fransızca yazıldığı için bu kitabı okumak zor.
- This problem is too difficult for me to solve.
- Bu problemi çözmek benim için çok zor.
- Doing that will be difficult.
- Bunu yapmak zor olacak.
- That was really difficult.
- Bu gerçekten zordu.
- It is difficult to speak three languages.
- Üç dil konuşmak zordur.
- Because it had been raining for a couple of days, the pitch was muddy and difficult to play on.
- Birkaç gündür yağmur yağdığı için saha çamurluydu ve üstünde oynaması zordu.
- I thought that book was difficult to read.
- Bu kitabı okumanın zor olduğunu düşünmüştüm.
- I don't think that French is difficult.
- Fransızcanın zor olduğunu sanmıyorum.
- It's going to be difficult to do that without a lot of help.
- Çok fazla yardım olmadan bunu yapmak zor olacak.
- Tom is likely to be difficult to get along with.
- Tom'la geçinmek zor olabilir.
- It is difficult for me to pronounce the word.
- Kelimeyi telaffuz etmek benim için zor.
- He solved the difficult problem.
- O, zor problemi çözdü.
- I think French grammar is difficult.
- Fransızca dil bilgisinin zor olduğunu düşünüyorum.
- The exam was too difficult for me.
- Sınav benim için çok zordu.
- It'll be difficult to glue the two pieces together.
- İki parçayı birlikte yapıştırmak zor olacak.
- I thought that book was difficult to read.
- Kitap okumanın zor olduğunu düşündüm.
- French isn't as difficult to learn as some people think.
- Fransızca öğrenmek bazılarının düşündüğü kadar zor değil.
- Your work is not as difficult as mine.
- Senin işin benimki kadar zor değil.
- Tom thought it was difficult.
- Tom zor olduğunu düşündü.
- French isn't that difficult.
- Fransızca o kadar da zor değil.
- The most difficult thing I've ever done was to learn how to juggle.
- Şu ana kadar yaptığım en zor şey hokkabazlık yapmayı öğrenmek.
- It's a difficult job.
- Bu zor bir iş.
- This isn't a difficult job.
- Bu zor bir iş değil.
- Tom found that book difficult to read.
- Tom bu kitabı okumayı zor buldu.
- It's difficult to help people that don't want your help.
- Senin yardımını istemeyen insanlara yardım etmek zordur.
- Do you think it'll be difficult for me to do that?
- Sence bunu yapmak benim için zor olacak mı?
- It is difficult for foreign students to speak English well.
- Yabancı öğrencilerin iyi İngilizce konuşması zordur.
- Was it difficult to make?
- Yapmak zor oldu mu?
- It's difficult to help people that don't want your help.
- Yardımınızı istemeyen insanlara yardım etmek zordur.
- It is difficult to believe what you say.
- Söylediklerinize inanmak zor.
- It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutu hayal etmek zor.
- Have things been difficult for you?
- İşler senin için zor muydu?
- It's not difficult.
- Zor değil.
- I think French grammar is difficult.
- Sanırım Fransızca dil bilgisi zor.
- I know that this has been difficult for you.
- Bunun senin için zor olduğunu biliyorum.
- Working in such conditions was especially difficult.
- Böyle koşullarda çalışmak özellikle zordu.
- Some of them seem to be too difficult.
- Onlardan bazıları çok zor gibi görünüyor.
- His ideas are difficult to understand.
- Fikirlerini anlamak çok zor.
- I know how difficult it's been.
- Ne kadar zor olduğunu biliyorum.
- The logical language Lojban is probably difficult, isn't it?
- Lojban mantıksal dili muhtemelen zordur, değil mi?
- I know this is difficult for you.
- Bunun senin için zor olduğunu biliyorum.
- That wouldn't be too difficult.
- Bu çok zor olmazdı.
- This tongue is extraordinarily difficult.
- Bu dil son derece zordur.
- That's not difficult to do.
- Bunu yapmak zor değil.
- That's difficult to explain.
- Açıklaması zor.
- It was difficult for me.
- O benim için zordu.
- Doing that was difficult.
- Bunu yapmak zordu.
- It's difficult to tell an original from a fake.
- Orijinali sahtesinden ayırmak zordur.
- The teacher warned us that the test would be difficult.
- Öğretmen testin zor olacağı konusunda bizi uyardı.
- I thought that book was difficult to read.
- O kitabı okumanın zor olduğunu düşündüm.
- It is difficult to determine the state and safety of the radiation leakage.
- Radyasyon sızıntısının durumunu ve güvenliğini belirlemek zor.
- Tom used to be difficult to get along with.
- Tom ile iyi anlaşmak zordu.
- It was a difficult game.
- Zor bir oyundu.
- It's not difficult to learn Dutch.
- Hollandaca öğrenmek zor değildir.
- I think that Irish is not a difficult language.
- İrlandacanın zor bir dil olmadığını düşünüyorum.
- He's thinking about this difficult problem.
- Bu zor problem hakkında düşünüyor.
- It's always difficult to start a letter.
- Bir mektuba başlamak her zaman zordur.
- Italian isn't difficult.
- İtalyanca zor değil.
- I don't think it'll be difficult for you to do that.
- Bunu yapmanın senin için zor olacağını sanmıyorum.
- Tom said he had a difficult day.
- Tom zor bir gün geçirdiğini söyledi.
- On Saturday nights, it's difficult to find parking around here.
- Cumartesi geceleri buralarda park yeri bulmak zordur.
- It's not as difficult to find a native speaker to help you with your language studies as it used to be.
- Dil çalışmalarınızda size yardımcı olacak anadili İngilizce olan birini bulmak eskisi kadar zor değil.
- Tom is difficult to get along with.
- Tom'la geçinmek zor.
- It was so difficult.
- Bu çok zordu.
- Tom won't be difficult to find.
- Tom'u bulmak zor olmayacak.
- This homework is difficult for me.
- Bu ödev benim için çok zor.
- It was a difficult problem to solve.
- Çözmesi zor bir problemdi.
- Russian is a difficult as well as a beautiful language.
- Rusça güzel olduğu kadar zor bir dildir.
- Your sentences are too difficult to translate.
- Cümlelerini çevirmek çok zor.
- It's sometimes difficult to control our feelings.
- Duygularımızı kontrol etmek bazen zordur.
- It was difficult for us to figure out how it works.
- Onun nasıl çalıştığını çözmemiz zordu.
- How difficult could it be to do that?
- Bunu yapmak ne kadar zor olabilir?
- I know it's difficult to believe, but it's the truth.
- İnanması zor biliyorum ama gerçek bu.
- It was difficult for King John to keep control over all of his rivals.
- Kral John için tüm rakiplerini kontrol altında tutmak zordu.
- Doing that was difficult for Tom.
- Bunu yapmak Tom için zordu.
- It is difficult for foreigners to master Japanese.
- Japoncaya hakim olmak yabancılar için zordur.
- The problem is too difficult to solve.
- Sorunu çözmek çok zor.
- This Chinese book is not too difficult for us.
- Bu Çince kitap bizim için çok zor değildir.
- This is difficult.
- Bu zordur.
- I asked her a difficult question.
- Ona zor bir soru sordum.
- Translating poems is often difficult.
- Şiirleri çevirmek genellikle zordur.
- The doctor performed a difficult operation.
- Doktor zor bir ameliyat gerçekleştirdi.
- Our task has been easy so far, but it will be difficult from now on.
- Şu ana kadar görevimiz kolaydı, ancak bundan sonra zor olacak.
- This won't be difficult.
- Bu zor olmayacak.
- It wouldn't be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olmaz.
- That may be difficult.
- Bu zor olabilir.
- It's difficult to do that, isn't it?
- Bunu yapmak zor, değil mi?
- They say that Hungarian is one of the most difficult languages in the world.
- Onlar Macarcanın dünyadaki en zor dillerden biri olduğunu söylüyorlar.
- But why is French such a difficult language?
- Ama niçin Fransızca bu kadar zor bir dil?
- It's difficult to answer this question.
- Bu soruya cevap vermek zor.
- It really is difficult.
- O gerçekten zor.
- To distinguish right from wrong is difficult.
- Doğruyu yanlıştan ayırt etmek zordur.
- It's difficult for Tom.
- Tom için zor bir durum.
- Getting food to Fort Sumter would be a very difficult job.
- Fort Sumter'a yemek götürmek zor olacak.
- Is it so difficult to write?
- Yazmak bu kadar zor mu?
- This word is difficult to pronounce.
- Bu sözcüğü telaffuz etmek zordur.
- It wasn't as difficult to do as I thought it was going to be.
- Düşündüğüm kadar zor olmadı.
- Even having understood, it is a difficult theory to explain.
- Anlamış olsanız bile, açıklaması zor bir teoridir.
- It's too difficult for me.
- Benim için çok zor.
- It'd be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olurdu.
- It's difficult being rich.
- Zengin olmak zor.
- The problem was difficult to solve.
- Sorunu çözmek zordu.
- This is going to be difficult.
- Bu zor olacak.
- Learning Korean is difficult.
- Korece öğrenmek zordur.
- Nothing is as difficult as coming up with a simple explanation for something difficult.
- Hiçbir şey zor bir şey için basit bir açıklama bulmak kadar zor değildir.
- It would be difficult.
- Zor olurdu.
- It's not at all difficult to do that.
- Bunu yapmak hiç de zor değil.
- Fighting back is difficult.
- Karşı koymak zor.
- It is difficult for Japanese people to speak English fluently.
- Japon milleti için akıcı bir şekilde İngilizce konuşmak zordur.
- I don't think it'll be all that difficult.
- O kadar zor olacağını sanmıyorum.
- Teaching spontaneous thinking is difficult in schools.
- Okullarda spontane düşünmeyi öğretmek zordur.
- It would be difficult to do that again.
- Bunu tekrar yapmak zor olurdu.
- This is the most difficult book I have ever read.
- Bu şimdiye kadar okuduğum en zor kitap.
- Books such as these are too difficult for him.
- Bu gibi kitaplar onun için çok zor.
- People often say that Japanese is a difficult language.
- İnsanlar genellikle Japonca'nın zor bir dil olduğunu söylerler.
- Tom is difficult to work with.
- Tom ile çalışmak zordur.
- Is French more difficult than English?
- Fransızca İngilizceden daha mı zor?
- It is difficult for us to persuade him.
- Onu ikna etmemiz zor.
- Is it difficult to learn Mandarin?
- Mandarin öğrenmek zor mudur?
- This was too difficult a problem for her to solve.
- Bu onun için çözülmesi çok zor bir sorundu.
- That something is difficult must be a reason more to do it.
- Zor olan bir şey bunu yapmak için daha fazla bir sebep olmalı.
- I thought it difficult for her to get the ticket.
- Bileti almasının onun için zor olduğunu düşündüm.
- It's actually not that difficult.
- Bu aslında o kadar zor değil.
- Since he is old, this task must be difficult for him.
- Yaşlı olduğu için bu görev onun için zor olmalı.
- Taking care of soldiers on a mountain is difficult.
- Dağda askerlere bakmak zordur.
- It is difficult to see her.
- Onu görmek zor.
- This work isn't difficult.
- Bu iş zor değil.
- It shouldn't be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olmasa gerek.
- Is German pronunciation difficult?
- Almanca telaffuz zor mu?
- This task is difficult.
- Bu görev zor.
- Some people think that it is difficult for a native speaker of English to learn Chinese, but I disagree.
- Bazı insanlar anadili İngilizce olan birinin Çince öğrenmesinin zor olduğunu düşünüyor ama ben buna katılmıyorum.
- It's difficult to speak French well.
- Fransızcayı iyi konuşmak zordur.
- I know it was difficult.
- Onun zor olduğunu biliyorum.
- Change can sometimes be difficult, but it can also open up new opportunities and be a means of personal growth and development.
- Değişim bazen zor olabilir, ancak yeni fırsatlar yaratabilir ve kişisel büyüme ve gelişme aracı olabilir.
- It wouldn't be too difficult.
- Çok zor olmazdı.
- It's difficult to deal with.
- Başa çıkmak zor.
- Which is the most difficult language in the world?
- Dünyadaki en zor dil hangisidir?
- Yanni said that his first Ramadan was difficult.
- Yanni ilk Ramazan'ının zor geçtiğini söyledi.
- Do you think English is difficult?
- İngilizce'nin zor olduğunu mu düşünüyorsun?
- I know that it's difficult.
- Zor olduğunu biliyorum.
- I know it's difficult to believe.
- Buna inanmanın zor olduğunu biliyorum.
- Do you think it's difficult to speak French?
- Fransızca konuşmanın zor olduğunu düşünüyor musun?
- This one is difficult.
- Bu zor.
- A bad habit, once formed, is difficult to get rid of.
- Kötü bir alışkanlık bir kez oluştuğunda ondan kurtulmak zordur.
- Tom said it'll be difficult.
- Tom zor olacağını söyledi.
- That won't be difficult to do.
- Onu yapmak zor olmayacak.
- It's difficult to teach people what they're unwilling to learn.
- İnsanlara öğrenmek istemedikleri şeyleri öğretmek zordur.
- What was the last really difficult thing you had to do?
- Yapmak zorunda kaldığınız gerçekten zor olan en son şey neydi?
- Cutting a cake into equal pieces is rather difficult.
- Bir pastayı eşit parçalara bölmek oldukça zordur.
- He was able to pass the difficult test.
- Zor testi geçebildi.
- It's a difficult job.
- Zor bir iş.
- It wasn't that difficult.
- O kadar zor değildi.
- It's difficult to work with you.
- Seninle iş yapmak zordur.
- It is difficult to find a well paid permanent job.
- İyi ücretli daimi bir iş bulmak zordur.
- It's difficult to remember details.
- Ayrıntıları hatırlamak zor.
- This question is difficult to answer.
- Bu soruyu yanıtlamak zordur.
- It's difficult to answer that question.
- O soruyu cevaplamak zor.
- It was a difficult beginning for Fadil.
- Fadıl için zor bir başlangıçtı.
- I know the test was difficult.
- Sınavın zor olduğunu biliyorum.
- It is difficult to talk to him.
- Onunla konuşmak zor.
- It's a little difficult to explain.
- Açıklaması biraz zor.
- There would not be such a difficult thing.
- Bunun kadar zor bir şey olamaz.
- It is difficult for beginners to enjoy windsurfing.
- Yeni başlayanlar için rüzgar sörfünün keyfini çıkarmak zordur.
- It was rather difficult for me to make out what he was saying.
- Ne söylediğini anlamak benim için oldukça zordu.
- The first few years were difficult.
- İlk birkaç yıl zordu.
- It won't be so difficult to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek o kadar zor olmayacak.
- The most difficult part is still to be done.
- En zor kısmı hala yapılacak.
- This is a difficult question.
- Bu zor bir sorudur.
- Tom found that book difficult to read.
- Tom o kitabı okumayı zor buldu.
- It'll be difficult to convince Tom to help us clean the garage.
- Tom'u garajı temizlememize yardım etmesi için ikna etmek zor olacak.
- It was difficult to fix.
- Düzeltmek zordu.
- It's difficult to help people who don't believe they need help.
- Yardıma ihtiyacı olmayan insanlara yardım etmek zordur.
- I don't find it that difficult.
- O kadar da zor bulmuyorum.
- It was a difficult problem indeed.
- Gerçekten zor bir problemdi.
- I think Tom and Mary are both difficult to get along with.
- Bence Tom ve Mary'nin her ikisiyle de geçinmek zor.
- Sami is going through difficult times right now.
- Sami şu an zor günler geçiriyor.
- It must've been difficult for Tom.
- Tom için zor olmalı.
- Will that be difficult?
- Zor olacak mı?
- So difficult was the question that no one could answer.
- Soru öyler zordu ki hiç kimse cevaplayamadı.
- It's difficult to tell an original from a fake.
- Bir orijinali sahteden ayırt etmek zordur.
- It was a difficult beginning for Fadil.
- Bu Fadıl için zor bir başlangıçtı.
- This question is too difficult for me to answer.
- Bu soru benim cevaplayamayacağım kadar zor.
- Tom has a difficult decision to make.
- Tom'un verecek zor bir kararı var.
- It's been difficult.
- Bu zordu.
- I think it would be difficult to finish this much work in one day.
- Bu kadar işi bir günde bitirmenin zor olacağını düşünüyorum.
- The first step is the most difficult.
- İlk adım en zorudur.
- Learning a language when you are over 70 years of age is difficult.
- Yaşınız 70'in üzerindeyken dil öğrenmek zordur.
- The teacher asked me a difficult question.
- Öğretmenim bana zor bir soru sordu.
- It is difficult to translate a poem into another language.
- Bir şiiri diğer bir dile çevirmek zordur.
- That wasn't so difficult, was it?
- O kadar da zor değildi, değil mi?
- It'll be difficult but not impossible.
- Zor olacak ama imkansız değil.
- It's difficult to eliminate cheating.
- Hileyi ortadan kaldırmak zordur.
- Nothing is as difficult as becoming a person.
- Hiçbir şey insan olmak kadar zor değildir.
- Is doing that really all that difficult?
- Bunu yapmak gerçekten o kadar zor mu?
- It's really difficult to describe.
- Bunu tarif etmek gerçekten zor.
- The test was rather difficult.
- Test oldukça zordu.
- What makes English difficult is its unpredictability.
- İngilizceyi zor yapan şey tahmin edilemezliğidir.
- Tom had a difficult job.
- Tom'un zor bir işi vardı.
- Monday is a difficult day.
- Pazartesi zor bir gün.
- It was rather difficult for me to make out what he was saying.
- Onun ne söylediğini anlamam oldukça zordu.
- It was a difficult decision.
- Bu zor bir karardı.
- I know a lot of French words, but it's difficult for me to combine them into sentences.
- Bir sürü Fransızca kelime biliyorum, ama onları cümle haline getirmek benim için zor.
- It wouldn't be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olmazdı.
- It would be difficult.
- Zor olacaktır.
- Finding Tom shouldn't be too difficult.
- Tom'u bulmak çok zor olmamalı.
- Is it difficult to learn French?
- Fransızca öğrenmek zor mu?
- It's difficult choosing between what's right and what's wrong, but you have to make the choice.
- Neyin doğru neyin yanlış olduğunu seçmek zordur ama seçim yapmak zorundasınız.
- I didn't realize how difficult this was going to be.
- Bunun ne kadar zor olacağını fark etmedim.
- I know the test was difficult.
- Testin zor olduğunu biliyorum.
- It's not difficult for me.
- Benim için zor değil.
- Was it difficult for you?
- Senin için zor oldu mu?
- It's a truly difficult problem to fix.
- Düzeltilmesi gerçekten zor bir mesele.
- It's difficult, isn't it?
- Zor, değil mi?
- Italian isn't difficult.
- İtalyanca zor değildir.
- I think that Esperanto is a difficult language.
- Esperanto'nun zor bir dil olduğunu düşünüyorum.
- This work is difficult for us.
- Bu iş bizim için zordur.
- Sometimes, life is difficult and painful.
- Yaşam bazen zor ve acı doludur.
- It was a difficult exam.
- Zor bir sınavdı.
- It is not difficult to speak French.
- Fransızca konuşmak zor değildir.
- Being honest is difficult.
- Dürüst olmak zordur.
- It's too difficult to explain.
- Açıklaması çok zor.
- I was told Tom would be difficult to talk to.
- Bana Tom'la konuşmanın zor olacağı söylendi.
- I thought it would be difficult to do.
- Yapmanın zor olacağını düşünmüştüm.
- It is difficult for beginners to enjoy windsurfing.
- Yeni başlayanlar için rüzgar sörfünün tadını çıkarmak zordur.
- The difficult question is how.
- Zor olan soru ise nasıl olacağı.
- I don't know how to get along with those difficult people.
- Bu zor insanlarla nasıl geçineceğimi bilmiyorum.
- What are the most difficult things to draw?
- Çizilmesi en zor şeyler nelerdir?
- It was difficult for me to find the entrance to that building.
- Binanın girişini bulmak benim için zor oldu.
- Tom is difficult to live with, isn't he?
- Tom ile yaşamak zor, değil mi?
- The most difficult part is still to be done.
- En zor kısmı hâlâ yapılacak.
- I have a difficult decision to make.
- Vermem gereken zor bir karar var.
- This mountain is difficult to climb.
- Bu dağa tırmanmak zordur.
- That wouldn't be too difficult to do.
- Bunu yapmak çok zor olmaz.
- This problem is difficult to solve.
- Bu sorunu çözmek zordur.
- It's too difficult for me.
- Bu, benim için çok zor.
- It was extremely difficult to do that.
- Bunu yapmak son derece zordu.
- It really is difficult.
- Gerçekten zor.
- It'll be difficult for us to do that.
- Bunu yapmak bizim için zor olacak.
- That wouldn't be too difficult.
- O çok zor olmazdı.
- Nothing is as difficult as explaining something difficult in a simple manner.
- Hiçbir şey zor bir şeyi basit bir şekilde açıklamak kadar zor değildir.
- It is difficult for me to solve that problem.
- O problemi çözmem zor.
- Tom will be difficult to replace.
- Tom'un yerini doldurmak zor olacak.
- That must've been difficult.
- O zor olmalıydı.
- Three dancers danced the difficult dance.
- Üç dansçı zor dansı yaptı.
- That question is extremely difficult.
- O soru aşırı zor.
- It wouldn't be all that difficult for us to do what Tom wants us to do.
- Tom'un yapmamızı istediği şeyi yapmak bizim için o kadar da zor olmaz.
- It's going to be difficult to remove this stain.
- Bu lekeyi çıkarmak zor olacak.
- Where'd you learn such a difficult word?
- Bu kadar zor bir kelimeyi nereden öğrendin?
- His plan seemed to be too difficult, but before long it proved to be feasible.
- Onun planının gerçekleşmesi çok zor görünüyordu, ama çok geçmeden gerçekleşmesinin mümkün olduğu anlaşıldı.
- It's difficult to keep order in this town.
- Bu kasabada düzeni sağlamak zordur.
- It'll be difficult to do that.
- Onu yapmak zor olacak.
- This model is difficult to sell.
- Bu model satmak için zordur.
- Esperanto indeed is not difficult.
- Esperanto gerçekten zor değil.
- When you have food allergies, eating out is difficult, isn't it?
- Yiyecek alerjin varsa, dışarıda yemek zor oluyor, değil mi?
- He is difficult to get along with.
- Onunla iyi geçinmek zordur.
- How difficult can that be?
- Bu ne kadar zor olabilir?
- This is the difficult part.
- Zor kısmı da bu.
- This is the difficult part.
- İşin zor kısmı burası.
- In that uninviting place I found too many difficult people.
- O davetkâr olmayan yerde çok fazla zor insan buldum.
- It is difficult to be fluent in a language when one has no opportunities to speak it.
- Bir dili konuşmak için hiç fırsatınız yoksa o dilde akıcı olmak zordur.
- It's going to be difficult for us to do that.
- Bunu yapmak bizim için zor olacak.
- That won't be difficult to do.
- Bunu yapmak zor olmayacak.
- Doing that was difficult.
- Onu yapmak zordu.
- It is not difficult to speak English.
- İngilizce konuşmak zor değil.
- It wasn't so difficult.
- O kadar da zor değildi.
- This month was kind of difficult.
- Bu ay biraz zordu.
- It was a most difficult problem.
- O, çok zor bir problemdi.
- Doing that was really difficult.
- Bunu yapmak gerçekten zordu.
- I thought it would be difficult to do.
- Yapmanın zor olacağını düşündüm.
- I can tell this is difficult for you.
- Bunun senin için zor olduğunu söyleyebilirim.
- This is difficult to do.
- Bunu yapmak zordur.
- You're being difficult.
- Zor davranıyorsun.
- Tom said it'll be difficult.
- Tom bunun zor olacağını söyledi.
- Mastering English is difficult.
- İngilizcede ustalaşmak zordur.
- She found it was difficult to adapt herself to her new surroundings.
- Kendisini yeni çevresine adapte etmeyi zor buldu.
- Greek is a difficult language.
- Yunanca zor bir dildir.
- Mary's mother is an extraordinarily difficult woman to get along with.
- Mary'nin annesi geçinilmesi olağanüstü zor bir kadın.
- Do you think it'll be difficult for Tom to do that?
- Tom'un bunu yapmasının zor olacağını mı düşünüyorsun?
- It is difficult to love somebody when it's not clear whether or not the other person loves you the same way.
- Karşınızdaki kişinin sizi aynı şekilde sevip sevmediği belli değilken birini sevmek zordur.
- It's actually not that difficult.
- Aslında o kadar da zor değil.
- Romanian is indisputably a difficult language.
- Romence tartışmasız zor bir dil.
- This sentence was so difficult.
- Bu cümle çok zordu.
- It's a difficult language.
- Bu zor bir dil.
- Is eating with chopsticks difficult?
- Çubuklarla yemek yemek zor mu?
- It'll be difficult to complete this report by Monday.
- Bu raporu pazartesiye kadar tamamlamak zor olacak.
- This book is difficult.
- Bu kitap çok zor.
- Doing nothing is the most difficult thing in the world, the most difficult and the most intellectual.
- Hiçbir şey yapmamak dünyadaki en zor şey, en zor ve en entelektüel şey.
- It is known all over the world that, in Japan, students have to take difficult entrance examinations to enter universities.
- Japonya'da öğrencilerin üniversitelere girmek için zor sınavlara girmeleri gerektiği tüm dünyada bilinmektedir.
- We are experiencing a difficult and tragic time in the history of our country.
- Ülkemizin tarihindeki zor ve trajik bir zamanı yaşıyoruz.
- It is difficult to say which vehicle is more beautiful.
- Hangi aracın daha güzel olduğunu söylemek zor.
- All beginnings are difficult.
- Tüm başlangıçlar zordur.
- He took on the difficult work.
- Zor işleri üstlendi.
- It's difficult to remember details.
- Detayları hatırlamak zordur.
- Doing business is really difficult.
- İş yapmak gerçekten zor.
- Last night was very hot and muggy and it was difficult to sleep.
- Dün gece çok sıcak ve bunaltıcıydı ve uyumak zordu.
- That's a difficult thing to do.
- Bu yapılması zor bir şey.
- Do you think it'll be difficult for Tom to do that?
- Sence bunu yapmak Tom için zor olacak mı?
- It's difficult to evaluate his ability.
- Yeteneğini değerlendirmek zor.
- I found the test difficult.
- Ben testi zor buldum.
- Catching the chicken was difficult.
- Tavuk yakalamak zordu.
- It's too difficult.
- Bu çok zor.
- It is difficult to tell the bare facts.
- Çıplak gerçekleri söylemek zordur.
- Is French pronunciation difficult?
- Fransızca telaffuz zor mu?
- Why is French so difficult?
- Fransızca neden bu kadar zor?
- It is difficult to translate a poem into another language.
- Bir şiiri başka bir dile çevirmek zordur.
- It would be a difficult job.
- O, zor bir iş olacaktı.
- Catching the chicken was difficult.
- Tavuğu yakalamak zor oldu.
- That was one of the most difficult things I've ever done.
- O şimdiye kadar yaptığım en zor şeylerden biriydi.
- It's difficult for me to solve this problem.
- Bu sorunu çözmek benim için zor.
- It will be difficult for him to get up so early.
- Bu kadar erken kalkmak onun için zor olacak.
- It is difficult for me to answer the question.
- Soruyu cevaplamam zor.
- That car's so big that parking it is difficult.
- O araba o kadar büyük ki onu park etmek zor.
- Do you think it is difficult to finish reading this book in a week?
- Sence bu kitabı bir hafta içinde okumak zor mu?
- Tom thought it would be difficult for Mary to get a ticket to that concert.
- Tom o konser için Mary'nin bir bilet almasının zor olacağını düşündü.
- It wasn't so difficult to do that.
- Bunu yapmak o kadar da zor değildi.
- As is often said, it is difficult to adjust yourself to a new environment.
- Sık sık söylenildiği gibi, kendini yeni bir çevreye uydurmak zordur.
- Getting a lower price will be difficult.
- Daha düşük bir fiyat almak zor olacak.
- Without sufficient evidence, it was difficult to charge Dan with murder.
- Yeterli delil olmadan, Dan'ı cinayetle suçlamak zordu.
- You weren't difficult to find.
- Seni bulmak zor olmadı.
- It wasn't as difficult to do that as I thought it would be.
- Bunu yapmak düşündüğüm kadar zor değildi.
- I know it may be difficult, but I think we need to do that.
- Bunun zor olabileceğini biliyorum, ama sanırım bunu yapmamız gerek.
- I realize this is a difficult time for you.
- Sizin için zor bir zaman olduğunun farkındayım.
- It was a difficult time.
- Zor bir dönemdi.
- I didn't think Tom was difficult to get along with.
- Tom'la geçinmenin zor olduğunu düşünmemiştim.
- Tom's job isn't as difficult as mine.
- Tom'un işi benimki kadar zor değil.
- You place me in a difficult position.
- Beni zor bir duruma soktunuz.
- French isn't all that difficult.
- Fransızca o kadar zor değil.
- It is difficult for me to play the piano.
- Piyano çalmak benim için çok zor.
- In my country, it's difficult to learn German.
- Benim ülkemde Almanca öğrenmek zor.
- It is difficult for me to handle the case.
- Durumla başa çıkmak benim için zor.
- It's been difficult.
- Zor oldu.
- Tom is difficult to reach.
- Tom ulaşılması zor biri.
- That sounds really difficult.
- Kulağa gerçekten zor geliyor.
- It wasn't difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek zor değildi.
- That's not difficult.
- Bu zor değil.
- Is that so difficult?
- O o kadar zor mu?
- Convincing Tom will be difficult.
- Tom'u ikna etmek zor olacak.
- It'll be difficult for me to sing this song in that key.
- Bu şarkıyı o perdeden söylemek benim için zor olur.
- The most difficult thing I've ever done was to learn how to juggle.
- Şimdiye kadar yaptığım en zor şey hokkabazlık yapmayı öğrenmekti.
- Allocation of resources can be a difficult task when you have no resources at all.
- Hiç kaynağınız olmadığında kaynak tahsisi zor bir görev olabilir.
- Learning a language when you are over 70 years of age is difficult.
- Bir dil öğrenmek 70 yaşın üzerinde olduğunuzda zordur.
- Kanji are difficult to read.
- Kanji'nin okunması zordur.
- Is doing that difficult?
- Bunu yapmak zor mu?
- Is French difficult?
- Fransızca zor mu?
- I found that difficult.
- Zor geldi.
- It is difficult to know oneself.
- İnsanın kendini tanıması zordur.
- It's difficult to help people who can't admit they need help.
- Yardıma ihtiyacı olduğunu kabul edemeyen insanlara yardım etmek zordur.
- It is too difficult to choose.
- Seçmesi çok zordur.
- It's going to be difficult to do that without a lot of help.
- Çok fazla yardım almadan bunu yapmak zor olacak.
- Doing that will be difficult.
- Onu yapmak zor olacak.
- It is difficult for foreigners to get used to Japanese food.
- Yabancıların Japon yemeklerine alışması zordur.
- Joan became a great actress in spite of having had a difficult childhood.
- Joan, zor bir çocukluk geçirmesine rağmen büyük bir aktrist oldu.
- It's been so difficult.
- Çok zor oldu.
- Due to limited visibility, navigation may be difficult.
- Görüş mesafesi kısıtlı olduğu için seyrüsefer zor olabilir.
- The problem is too difficult to solve.
- Sorun çözülemeyecek kadar zor.
- Anyway, I'm glad you were able to broach this difficult subject.
- Her neyse, bu zor konuyu gündeme getirebildiğin için memnunum.
- Is it difficult to learn Chinese?
- Çince öğrenmek zor mu?
- Do you find French difficult?
- Fransızcayı zor buluyor musun?
- This is difficult for us.
- Bu bizim için zor.
- The teacher warned us that the test would be difficult.
- Öğretmen sınavın zor olacağı konusunda bizi uyarmıştı.
- I know how difficult it's been.
- Bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum.
- Finding a job can be difficult without the help of an employment agency.
- Bir iş bulmak, bir iş bulma kurumu olmadan zor olabilir.
- For me, it is difficult to express my thoughts in words.
- Benim için düşüncelerimi kelimelerle ifade etmek zor.
- It's difficult to please Tom.
- Tom'u memnun etmek zordur.
- Monday is a difficult day.
- Pazartesi günü zor bir gündür.
- It is difficult for him to buy a car.
- Araba almak onun için zor.
- He is aware that the work is difficult.
- O, işin zor olduğunu biliyor.
- Mary's mother is an extraordinarily difficult woman to get along with.
- Mary'nin annesi geçinmesi olağanüstü zor bir kadın.
- This novel is too difficult for me to read.
- Bu romanı okumak benim için çok zor.
- I've heard that French is a difficult language.
- Fransızcanın zor bir dil olduğunu duymuştum.
- Joan became a great actress in spite of having had a difficult childhood.
- Joan, zor bir çocukluk geçirmesine rağmen büyük bir oyuncu oldu.
- Tom is difficult to reach.
- Tom'a ulaşmak zordur.
- French isn't difficult to learn.
- Fransızca öğrenmek zor değil.
- Chris got a very good grade on that difficult homework assignment.
- Chris o zor ev ödevinden çok iyi bir not aldı.
- This problem is difficult for me to some degree.
- Bu sorun benim için bir dereceye kadar zor.
- This question is too difficult for me.
- Bu soru benim için çok zor.
- All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
- I know that is difficult to understand for you.
- Bunu anlamanın senin için zor olduğunu biliyorum.
- The doctor contemplated the difficult operation.
- Doktor, zor operasyona kafa yordu.
- It was really difficult.
- Gerçekten zordu.
- The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
- CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor bir duruma soktu.
- That's what makes this so difficult.
- Bunu bu kadar zor yapan da bu.
- It's difficult choosing between what's right and what's wrong, but you have to choose.
- Neyin doğru neyin yanlış olduğunu seçmek zordur, ama seçmek zorundasınız.
- Why is French so difficult?
- Neden Fransızca bu kadar zordur?
- Some people are difficult to please.
- Bazı insanları memnun etmek zordur.
- Chris got a very good grade on that difficult homework assignment.
- Chris o zor ödevden çok iyi bir not aldı.
- Due to the thick fog, the road was difficult to see.
- Yoğun sisten dolayı, yolu görmek zordu.
- Tom won't be so difficult to convince.
- Tom'u ikna etmek o kadar da zor olmayacaktır.
- It was difficult for King John to keep control over all of his rivals.
- Kral John için, rakiplerinin tümünü kontrol altında tutmak çok zordu.
- Well, that's a difficult question.
- Hmm, bu zor bir soru.
- Tom and Mary are having a difficult conversation.
- Tom ve Mary zor bir konuşma yapıyorlar.
- I know that it's difficult.
- Bunun zor olduğunu biliyorum.
- It was so difficult.
- Çok zordu.
- Once you've got into a bad habit, it can be difficult to get out of it.
- Bir kez kötü bir alışkanlık edindiğinizde, ondan kurtulmak zor olabilir.
- That may prove to be difficult.
- Bu zor olabilir.
- Today's been a difficult day.
- Bugün zor bir gündü.
- It's a difficult, complex challenge.
- Bu zor ve karmaşık bir mücadele.
- Speaking French is difficult.
- Fransızca konuşmak zordur.
- I thought it would be difficult to do that.
- Bunu yapmanın zor olacağını düşündüm.
- But how difficult that was!
- Ama ne kadar zordu!
- Japanese is often said to be a difficult language to learn.
- Japonca'nın öğrenilmesi zor bir dil olduğu söylenir.
- It is very difficult to find happiness in us, and it is quite impossible to find it elsewhere.
- İçimizdeki mutluluğu bulmak oldukça zordur ve onu başka yerde bulmak imkansızdır.
- Hebrew is a difficult language.
- İbranice zor bir dildir.
- It is difficult to speak Chinese well.
- Çinceyi iyi konuşmak zordur.
- That doesn't sound too difficult.
- Kulağa çok zor gelmiyor.
- It'll be difficult.
- Zor olacak.
- It's a difficult word to pronounce.
- Telaffuz edilmesi zor bir sözcük.
- Doing that won't be difficult.
- Bunu yapmak zor olmayacak.
- It's so difficult.
- Bu çok zor.
- It must be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olmalı.
- This book is too difficult to read.
- Bu kitabı okumak çok zor.
- It probably wouldn't have been difficult to do that by yourself.
- Muhtemelen bunu kendi başına yapman zor olmazdı.
- It was difficult for me.
- Benim için zordu.
- I think French is a difficult language.
- Bence Fransızca zor bir dil.
- It's a difficult choice.
- Bu zor bir seçim.
- This book is so difficult that I can't read it.
- Bu kitap o kadar zor ki okuyamıyorum.
- It's too difficult.
- Çok zor.
- It is difficult for me.
- Benim için çok zor.
- It won't be as difficult as you think it's going to be.
- Düşündüğün kadar zor olmayacak.
- Speaking English well is difficult.
- İyi İngilizce konuşmak zordur.
- It'll be a difficult decision.
- Zor bir karar olacak.
- You're difficult to talk to.
- Seninle konuşmak zor.
- This problem is too difficult for you to solve.
- Bu problem sizin çözemeyeceğiniz kadar zor.
- Doing that would be difficult.
- Bunu yapmak zor olurdu.
- This isn't difficult.
- Bu zor değil.
- It isn't as difficult as you think.
- Düşündüğün kadar zor değil.
- This word is difficult.
- Bu kelime zor.
- A good password should be difficult to guess, but easy to remember.
- İyi bir şifre tahmin edilmesi zor ama hatırlanması kolay olmalıdır.
- The twins were so alike that it was difficult to tell them apart.
- İkizler birbirlerine o kadar benziyorlar ki onları birbirinden ayırmak çok zor.
- It sure is difficult.
- Zor olduğu kesin.
- It's difficult to imagine life without television or the Internet.
- Televizyon ya da internet olmadan yaşamayı hayal etmek zor.
- How difficult was the exam?
- Sınav ne kadar zordu?
- Tom is difficult to live with, isn't he?
- Tom'la yaşamak zor, değil mi?
- I figured it would be difficult to do.
- Bunu yapmanın zor olacağını düşünmüştüm.
- Tom knows this will be difficult.
- Tom bunun zor olacağını biliyor.
- His plan seemed to be too difficult, but before long it proved to be feasible.
- Planı çok zor gibi görünüyordu, ancak çok geçmeden uygulanabilir olduğu kanıtlandı.
- It's a difficult question.
- O zor bir soru.
- That was difficult.
- O zordu.
- Doing that was fairly difficult.
- Bunu yapmak oldukça zordu.
- We had a difficult winter.
- Biz zor bir kış geçirdik.
- I don't think it'll be difficult for you to do that.
- Bunu yapmanın zor olacağını sanmıyorum.
- Russian is considered to be a difficult language.
- Rusça zor bir dil olarak kabul edilir.
- Tom knew doing that would be difficult.
- Tom onu yapmanın zor olacağını biliyordu.
- Have things been difficult for you?
- İşler sizin için zor mu oldu?
- Facebook helps us get through difficult times, such as when we are unemployed.
- Facebook, işsiz kaldığımız süre gibi zor dönemleri atlatmamıza yardımcı olur.
- This homework is difficult for me.
- Bu ödev benim için zordur.
- The doctor contemplated the difficult operation.
- Doktor, zor ameliyatı düşündü.
- It's a truly difficult problem to fix.
- Onarılması gerçekten zor bir problem.
- It was difficult for me to become a starting player.
- Bir takımın en iyi oyuncusu olmam zordu.
- It is difficult for you to climb to the mountaintop.
- Dağın zirvesine tırmanmak senin için zor.
- It's difficult to help people when they don't want your help.
- Senin yardımını istemediklerinde insanlara yardım etmek zordur.
- It was difficult to tell if Tom was in his room.
- Tom'un odasında olup olmadığını söylemek zordu.
- A good password should be difficult to guess, but easy to remember.
- İyi bir parolanın tahmin edilmesi zor fakat hatırlanması kolay olmalıdır.
- This book is really difficult to finish reading in a week.
- Bu kitabı bir haftada bitirmek gerçekten zor.
- It is not so difficult to appreciate good music.
- İyi müziği takdir etmek hiç de zor değildir.
- How difficult was it for you to learn French?
- Fransızca öğrenmek senin için ne kadar zordu?
- It must have been difficult for Tom to do that.
- Tom için bunu yapmak zor olmuş olmalı.
- It is difficult to adapt oneself to sudden changes of temperature.
- Kendini sıcaklığın ani değişimlerine göre ayarlamak zordur.
- German is not as difficult as Icelandic.
- Almanca, İzlandaca kadar zor değildir.
- It was difficult for you, wasn't it?
- Senin için zordu, değil mi?
- It's difficult to do this.
- Bunu yapması zor.
- Tom is probably still difficult to get along with.
- Tom ile geçinmek muhtemelen hala zor.
- It's not difficult if you study.
- Ders çalışırsan zor değil.
- The exam was particularly difficult because of its many essay questions.
- Sınav özellikle çok sayıda kompozisyon sorusu içerdiği için zordu.
- I understand that would be difficult.
- Bunun zor olacağını anlıyorum.
- I found this book difficult to read.
- Bu kitabı okumayı zor buldum.
- Do you think English is difficult?
- Sence İngilizce zor mu?
- The more difficult the questions are, the less likely I am to be able to answer them.
- Sorular ne kadar zor olursa, muhtemelen onlara o kadar az cevap verebilirim.
- Schedules are difficult to coordinate.
- Programları koordine etmek zordur.
- It's difficult to answer that question.
- Bu soruya cevap vermek zor.
- Breathing was difficult.
- Nefes almak zordu.
- Mathematics is difficult for me.
- Matematik benim için zordur.
- It's a difficult world.
- Zor bir dünya.
- How difficult was it for you to find a job here in Boston?
- Boston'da iş bulmak senin için ne kadar zor oldu?
- This is way too difficult for me.
- Bu benim için çok zor.
- Tom is difficult to get along with.
- Tom ile geçinmek zordur.
- Chinese characters are difficult to read.
- Çince karakterleri okumak zordur.
- It'll be difficult to complete this report by Monday.
- Pazartesiye kadar bu raporu tamamlamak zor olacak.
- It can be extremely difficult.
- Son derece zor olabilir.
- Is it so difficult to write?
- Yazmak o kadar zor mu?
- It seems to be difficult for her to get along with students in the new school.
- Yeni okulundaki öğrencilerle anlaşması zor görünüyor.
- I understand you're in a difficult position.
- Zor durumda olduğunu anlıyorum.
- Studying Japanese is difficult at times.
- Japonca öğrenmek kimi zaman zordur.
- I think that Irish is not a difficult language.
- Bence İrlandaca zor bir dil değil.
- It's going to be difficult.
- Zor olacak.
- Sami has a difficult life.
- Sami'nin zor bir hayatı var.
- The president is difficult to approach.
- Başkana yaklaşmak zordur.
- How difficult was the test?
- Sınav ne kadar zordu?
- That something is difficult must be a reason more to do it.
- Bir şeyin zor olması, onu yapmak için daha fazla neden olmalı.
- It is not difficult to speak English.
- İngilizce konuşmak zor değildir.
- At first sight this problem seems easy, but in fact it's difficult.
- İlk bakışta bu sorun kolay görünüyor, ama aslında zor.
- Doctors have a difficult problem.
- Doktorların zor bir sorunu var.
- It's been a difficult day.
- Zor bir gündü.
- It's not really all that difficult to cut someone's hair.
- Birinin saçını kesmek gerçekten o kadar zor değil.
- Which writing system is the most difficult in the world?
- Dünyanın en zor yazı sistemi hangisidir?
- That wasn't so difficult, was it?
- O çok zor değildi, değil mi?
- Where did you learn such a difficult word?
- Bu kadar zor bir kelimeyi nereden öğrendin?
- It is difficult to see her.
- Onu görmek zordur.
- Do you think it difficult to speak Kadazan?
- Sence Kadazan dilini konuşmak zor mu?
- This book is too difficult to understand.
- Bu kitabı anlamak çok zor.
- Arabic is difficult!
- Arapça zor!
- English is difficult, isn't it?
- İngilizce zordur, değil mi?
- That isn't difficult.
- Bu zor değil.
- Why is love so difficult?
- Aşk neden bu kadar zor?
- Some of his books are difficult to read.
- Bazı kitaplarını okumak zor.
- It is difficult to form sentences in languages you don't know very well.
- Çok iyi bilmediğin dillerde cümle oluşturmak zordur.
- This problem is a rather difficult one.
- Bu problem oldukça zor bir problem.
- It is difficult for us to get along with her, because she is hard to please.
- Onunla geçinmemiz zor, çünkü onu memnun etmek zor.
- Is their language difficult?
- Dilleri zor mu?
- Running a farm is difficult.
- Çiftlik işletmek zordur.
- The lesson on reflexive verbs is always difficult for the students.
- Dönüşlü fiiller dersi öğrenciler için her zaman zordur.
- Is that difficult to do?
- Yapması zor mu?
- This is a difficult math problem.
- Bu zor bir matematik problemi.
- I don't think it would be difficult to do that.
- Bunu yapmanın zor olacağını düşünmüyorum.
- It is difficult to objectively analyze one's own beliefs.
- İnsanın kendi inançlarını objektif olarak analiz etmesi zordur.
- It was a difficult choice.
- Bu zor bir seçimdi.
- It is a difficult problem.
- Bu, zor bir sorun.
- This is still a difficult question for science to answer.
- Bu bilim için hala yanıtlaması zor bir sorudur.
- It seems to be difficult for her to get along with students in the new school.
- Yeni okul öğrencileri ile geçinmek zor gibi görünüyor.
- This problem is difficult to solve.
- Bu problemi çözmek zor.
- It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutu görselleştirmek zor.
- Is English more difficult than Japanese?
- İngilizce Japoncadan daha mı zor?
- President Truman had to make a difficult decision.
- Başkan Truman zor bir karar vermek zorunda kaldı.
- Tom's path is a difficult one.
- Tom'un yolu zor bir yol.
- This was clearly a difficult decision for Tom.
- Bu belli ki Tom için zor bir karardı.
- Life is difficult here.
- Burada hayat zor.
- It was difficult to persuade him to change his mind.
- Fikrini değiştirmesi için onu ikna etmek zordu.
- This is an extraordinarily difficult tongue.
- Bu olağanüstü zor bir dildir.
- They say that Hungarian is one of the most difficult languages in the world.
- Macarcanın dünyanın en zor dillerinden biri olduğunu söylüyorlar.
- Greek is difficult to learn.
- Yunanca öğrenmek zordur.
- Even having understood, it is a difficult theory to explain.
- Anlamış olsan bile, bu açıklaması zor bir teori.
- In my country, it's difficult to learn German.
- Benim ülkemde Almanca öğrenmek zordur.
- It's not a difficult concept.
- Bu zor bir kavram değil.
- It will be rather difficult for him.
- Onun için oldukça zor olacak.
- I think French is a difficult language.
- Sanırım Fransızca zor bir dil.
- He took on the difficult work.
- O, zor işi kabul etti.
- The opposite of easy is difficult.
- Kolayın tersi zordur.
- Many think that Finnish is a really difficult language.
- Birçok kişi Fincenin gerçekten zor bir dil olduğunu düşünüyor.
- Our country is going through a difficult time.
- Ülkemiz zor bir dönemden geçiyor.
- It's difficult to evaluate his ability.
- Onun yeteneğini değerlendirmek zordur.
- He is aware that the work is difficult.
- İşin zor olduğunun farkında.
- It was too difficult for Jane to go to school alone.
- Jane'in tek başına okula gitmesi çok zordu.
- That shouldn't be all that difficult.
- O kadar zor olmamalı.
- He's confronted with a difficult problem.
- Zor bir problemle karşı karşıya.
- This is a difficult problem to solve.
- Bu çözülmesi zor bir problem.
- Due to the thick fog, the road was difficult to see.
- Yoğun sis nedeniyle yolu görmek zordu.
- It must have been difficult for Fadil.
- Fadıl için zor olmalı.
- Isn't it difficult to make yourself understood in a foreign language?
- Yabancı bir dilde derdini anlatmak zor değil mi?
- The test was rather difficult.
- Sınav oldukça zordu.
- It wasn't difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek zor olmadı.
- The logical language Lojban is probably difficult, isn't it?
- Mantıksal Dil "Lojban" muhtemelen zor, değil mi?
- Nothing is so difficult that it cannot be studied.
- Hiç bir şey o kadar zor ki onu öğrenemez.
- Paying for it was difficult.
- Bunun bedelini ödemek zordu.
- It's difficult for me to understand French when it's spoken quickly.
- Hızlı konuşulduğunda Fransızcayı anlamak benim için zor oluyor.
- It's a difficult word to translate.
- Bu çevirmek için zor bir kelime.
- Doing that was more difficult than I expected.
- Bunu yapmak düşündüğümden zordu.
- It was difficult for you, wasn't it?
- Senin için zor oldu, değil mi?
- Tom can be a little difficult to get along with.
- Tom ile geçinmek biraz zor olabilir.
- Tom said that he had a difficult day.
- Tom zor bir gün geçirdiğini söyledi.
- But why is French so difficult?
- Ama Fransızca neden bu kadar zor?
- I know this isn't difficult.
- Bunun zor olmadığını biliyorum.
- Is French a difficult language to learn?
- Fransızca öğrenmesi zor bir dil midir?
- But how difficult that was!
- Ama o ne kadar zordu!
- The exam was difficult.
- Sınav zordu.
- It's difficult to master a foreign language.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak zordur.
- I know this must be difficult for you.
- Bunun senin için zor olduğunu biliyorum.
- It's one of the most difficult things I've ever had to do.
- Yapmak zorunda kaldığım en zor şeylerden biri.
- It'll be difficult to do that with your arm in a sling.
- Kolun askıdayken bunu yapmak zor olacak.
- French is difficult.
- Fransızca zordur.
- This word is difficult to pronounce.
- Bu kelimeyi telaffuz etmek zor.
- It was too difficult for me.
- O benim için çok zordu.
- This book is too difficult for me to understand.
- Bu kitap benim anlamam için çok zor.
- Some habits are difficult to break.
- Bazı alışkanlıkları kırmak zordur.
- This exam is not so difficult.
- Bu sınav o kadar da zor değil.
- Tom used to be difficult to get along with.
- Eskiden Tom'la geçinmek zordu.
- Learning French is difficult.
- Fransızca öğrenmek zordur.
- It'll be difficult to find somebody to do that for you.
- Bunu senin için yapacak birilerini bulmak zor olacak.
- Mastering a foreign language is difficult.
- Yabancı bir dilde ustalaşmak zordur.
- Doing nothing is the most difficult thing in the world, the most difficult and the most intellectual.
- Hiçbir şey yapmamak dünyada en zor şeydir, en zoru ve en entellektüeli.
- Tom won't be so difficult to convince.
- Tom'un ikna edilmesi o kadar zor olmayacak.
- Running a farm is difficult.
- Bir çiftlikte çalışmak zordur.
- Tom thought it would be difficult for Mary to get a ticket to that concert.
- Tom, Mary'nin o konsere bilet bulmasının zor olacağını düşündü.
- It's difficult but not impossible.
- Zor ama imkansız değil.
- That's a difficult thing to do.
- O yapması zor bir şey.
- Why are you being so difficult?
- Neden bu kadar zor davranıyorsun?
- It's difficult to describe the taste of human flesh.
- İnsan etinin tadını tanımlamak zordur.
- Tom is difficult to work with.
- Tom'la çalışmak zordur.
- It's difficult to deal with.
- Bununla başa çıkmak zor.
- It is difficult to say which vehicle is more beautiful.
- Hangi aracın daha güzel olduğunu söylemek zordur.
- It became difficult to find buffalo.
- Manda bulmak zor oldu.
- Tom is difficult.
- Tom zor biridir.
- It was extremely difficult.
- Son derece zordu.
- He solved the difficult problem easily.
- Zor problemi kolayca çözdü.
- Tom can be a little difficult.
- Tom biraz zor olabilir.
- So difficult was the question that no one could answer.
- Soru o kadar zordu ki kimse cevap veremedi.
- It's difficult to transplant an old tree.
- Yaşlı bir ağacı nakletmek zordur.
- Was it difficult for you?
- O senin için zor muydu?
- The question was too difficult to answer.
- Soruyu cevaplamak çok zordu.
- It is difficult to know oneself.
- Kendini tanımak zordur.
- These last few years have been difficult for Tom.
- Bu son birkaç yıl Tom için zor oldu.
- He is difficult to get along with.
- Onunla geçinmek zor.
- We've got some difficult days ahead of us.
- Önümüzde zor günler var.
- This language is unusually difficult.
- Bu dil olağandışı derecede zordur.
- Mathematics is a difficult subject.
- Matematik zor bir konudur.
- It's difficult to peel chestnuts.
- Kestaneleri soymak zordur.
- I hope that the exam isn't too difficult.
- Umarım sınav çok zor değildir.
- Well, it doesn't look so difficult to me.
- Bana o kadar da zor görünmüyor.
- It wouldn't be too difficult.
- Çok zor olmaz.
- Planning a trip can be difficult.
- Bir gezi planlamak zor olabilir.
- I doubt if doing that will be difficult.
- Bunu yapmanın zor olacağından şüpheliyim.
- It's difficult to deal with.
- Onunla baş etmek zordur.
- That was pretty difficult to do.
- Bunu yapmak oldukça zordu.
- Was it difficult to make?
- Yapması zor muydu?
- That would be difficult.
- Bu zor olurdu.
- This is difficult for her.
- Bu onun için zor.
- It is difficult, if not impossible, to solve this problem.
- Bu problemi çözmek imkansız değilse bile zordur.
- It's difficult to keep traditions in different contexts.
- Gelenekleri farklı bağlamlarda devam ettirmek zordur.
- Chris got a very nice grade on that difficult homework assignment.
- Chris o zor ev ödevinden çok iyi bir not aldı.
- Tom told me that French isn't difficult.
- Tom bana Fransızcanın zor olmadığını söyledi.
- How difficult could it be to do that?
- Bunu yapmak ne kadar zor olabilir ki?
- This is an extremely difficult language.
- Bu son derece zor bir dildir.
- It is difficult to adapt oneself to sudden changes of temperature.
- Ani sıcaklık değişimlerine uyum sağlamak zordur.
- It's going to be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olacak.
- We had a difficult winter.
- Zor bir kış geçirdik.
- Tom thought it was difficult.
- Tom onun zor olduğunu düşündü.
- It was difficult to persuade him to change his mind.
- Fikrini değiştirmesi için onu ikna etmek zor oldu.
- Eating yogurt with a fork is somewhat difficult.
- Bir çatalla yoğurt yemek biraz zordur.
- It is easy to love, but difficult to be loved.
- Sevmek kolaydır, ama sevilmek zordur.
- It was difficult for Tom to convince Mary to do that.
- Tom'un Mary'yi bunu yapması için ikna etmesi zordu.
- It is difficult to believe what you say.
- Söylediğine inanmak zor.
- That's not going to be all that difficult.
- Bu o kadar da zor olmayacak.
- That may be difficult.
- O zor olabilir.
- It's difficult to get a job at the moment.
- Şu anda iş bulmak zor.
- That wasn't difficult.
- Bu zor değildi.
- It is difficult to catch a rabbit by hand.
- Bir tavşanı elle yakalamak zordur.
- Mathematics is a difficult subject.
- Matematik zor bir derstir.
- In my opinion, it would be difficult to solve this problem.
- Bence bu sorunu çözmek zor olacaktı.
- I found that pretty difficult.
- Onu oldukça zor buldum.
- This place will be difficult to defend.
- Burayı savunmak zor olacak.
- It's going to be difficult to find somebody to replace Tom.
- Tom'u değiştirmek için birini bulmak zor olacak.
- It's difficult to translate a poem written in a foreign language.
- Yabancı bir dilde yazılmış bir şiiri tercüme etmek zordur.
- How difficult is it to find a job?
- İş bulmak ne kadar zor?
- This problem is difficult for me to solve.
- Bu problemi çözmem zor.
- In legal documents, difficult words and phrases are often used.
- Yasal belgelerde, zor kelime ve ifadeler sık sık kullanılır.
- Life is difficult.
- Hayat zor.
- It's difficult for me to express myself in French.
- Kendimi Fransızca ifade etmek benim için zor.
- He is faced with a difficult problem.
- Zor bir problemle karşı karşıya.
- It is a difficult problem.
- Zor bir sorun.
- I thought it would be difficult for her to get the tickets.
- Onun biletleri almasının zor olacağını düşündüm.
- It won't be so difficult to convince Tom.
- Tom'u ikna etmek o kadar da zor olmayacak.
- Fighting back is difficult.
- Karşı koymak zordur.
- This problem is too difficult for primary school children to solve.
- Bu problem ilkokul çocuklarının çözemeyeceği kadar zor.
- It was a difficult question to answer.
- O cevap vermesi zor bir soruydu.
- It'd be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olacaktı.
- Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
- It's difficult for Tom.
- Bu, Tom için zor.
- I didn't think Tom was difficult to get along with.
- Tom ile anlaşmanın zor olduğunu düşünmemiştim.
- Is it difficult to milk a goat?
- Keçi sağmak zor mudur?
- You have to cope with those difficult problems.
- Bu zor meselelerin üstesinden gelmek zorundasın.
- This will be difficult.
- Bu zor olacak.
- Finding an apartment can be difficult.
- Bir daire bulmak zor olabilir.
- This book is difficult to understand.
- Bu kitabın anlaşılması zordur.
- Do you find French difficult?
- Fransızcayı zor mu buluyorsun?
- Philosophy is not so difficult a subject as you imagine.
- Felsefe, düşündüğünüz kadar da zor bir ders değildir.
- Tom can be a little difficult to work with.
- Tom ile çalışmak biraz zor olabilir.
- This is a difficult time for all of us.
- Bu hepimiz için zor bir zaman.
- It would be a difficult job.
- Zor bir iş olacaktı.
- This word is difficult to translate.
- Bu sözcüğü çevirmek zordur.
- I am confronted with a difficult problem.
- Zor bir sorunla karşı karşıyayım.
- This is still a difficult question for science to answer.
- Bu, bilim için hâlâ cevaplanması zor bir soru.
- Islam is not difficult.
- İslam zor değildir.
- It's difficult to peel chestnuts.
- Kestane soymak zordur.
- It's difficult to speak with him.
- Onunla konuşmak zor.
- It's a difficult, complex challenge.
- Bu zor, karmaşık bir iş.
- It's difficult to live in this city.
- Bu şehirde yaşamak zor.
- I realize this is a difficult time for you.
- Bunun senin için zor bir zaman olduğunu anlıyorum.
- I know how difficult this must be for you.
- Bunun senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum.
- French is definitely not a difficult language.
- Fransızca kesinlikle zor bir dil değil.
- It isn't difficult to do that.
- Bunu yapmak zor değil.
- It is difficult for foreigners to get used to Japanese meals.
- Yabancıların Japon yemeklerine alışması zordur.
- They're too difficult.
- Onlar çok zor.
- Is doing that really all that difficult?
- Onu yapmak gerçekten o kadar zor mu?
- The twins were so alike that it was difficult to tell them apart.
- İkizler o kadar benziyorlardı ki birbirinden ayırt etmek zordu.
- French is difficult to learn.
- Fransızca öğrenmek zordur.
- She had to undergo a difficult operation.
- O zor bir operasyon geçirmek zorunda kaldı.
- It is difficult to walk 60 kilometers a day.
- Bir günde 60 kilometre yürümek zordur.
- It was too difficult for me.
- Benim için çok zordu.
- It'll be difficult for us to do that.
- Bunu yapmamız zor olacak.
- It'll be difficult to get them to give us a discount.
- Bize bir indirim yapmalarını sağlamak zor olacak.
- It's difficult bringing up a child who is not your own.
- Kendi çocuğunuz olmayan bir çocuğu yetiştirmek zordur.
- It was difficult for me to become a starting player.
- Başlangıç oyuncusu olmak benim için zordu.
- It is rather difficult for an old man to keep up with the times.
- Yaşlı bir adamın zamana ayak uydurması oldukça zordur.
- It was extraordinarily difficult.
- O fevkalade zordu.
- Due to limited visibility navigation may be difficult.
- Sınırlı görüş nedeniyle navigasyon zor olabilir.
- Latin is not as difficult as Greek.
- Latince Yunanca kadar zor değil.
- It is difficult for me to handle the case.
- Bu davayla ilgilenmek benim için çok zor.
- It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evini tek başına idare etmek çok zor olmalı.
- It's going to be difficult.
- Bu zor olacak.
- This novel is difficult to understand.
- Bu, anlaşılması zor bir roman.
- Once you've got into a bad habit, it can be difficult to get out of it.
- Bir defa kötü bir alışkanlığı başlayınca, ondan kurtulmak zor olabilir.
- How difficult was it for you to learn French?
- Senin için Fransızca öğrenmek ne kadar zordu?
- I know how difficult this is for you.
- Bunun senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum.
- It is difficult to find a porter who is available in this railroad station.
- Bu demiryolu istasyonunda uygun bir hamal bulmak zordur.
- It's just been a difficult few days for Tom.
- Tom için zor birkaç gün oldu.
- That car's so big that parking it is difficult.
- Şu araba o kadar büyük ki park etmek zor oluyor.
- Speaking English is difficult.
- İngilizce konuşmak zordur.
- Finding a job is difficult.
- Bir iş bulmak zordur.
- Is that so difficult?
- Bu çok mu zor?
- Do you think it's difficult to speak French?
- Fransızca konuşmanın zor olduğunu mu düşünüyorsun?
- Rescuing Tom will be extremely difficult.
- Tom'u kurtarmak son derece zor olacak.
- I understand how difficult this is for you.
- Bunun senin için ne kadar zor olduğunu anlıyorum.
- It is difficult to find work.
- İş bulmak zor.
- It is difficult to solve this problem.
- Bu sorunu halletmek zor.
- This book is difficult to read as it is written in French.
- Bu kitap Fransızca yazıldığından okunması zordur.
- We hope you will understand the difficult circumstances we're working under.
- İçinde bulunduğumuz zor koşulları anlayacağınızı umuyoruz.
- This Chinese book is not too difficult for us.
- Bu Çince kitap bizim için çok zor değil.
- He's a difficult person to deal with.
- Başa çıkması zor bir insan.
- It isn't difficult to hear you.
- Sizi duymak zor değil.
- It's too difficult to do it that way.
- Onu bu şekilde yapmak çok zor.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
- Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş genellikle zordur.
- Tom says he knows how difficult it'll be to do that.
- Tom bunu yapmanın ne kadar zor olacağını bildiğini söylüyor.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
- Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- Philosophy is often regarded as difficult.
- Felsefe genellikle zor olarak görülür.
- I know it wasn't difficult for Tom to do that.
- Tom'un bunu yapmasının zor olmadığını biliyorum.
- I know it may be difficult, but I think we need to do that.
- Zor olabileceğini biliyorum ama bence bunu yapmalıyız.
- The problem was so difficult that I could not solve it.
- Problem o kadar zordu ki, çözemedim.
- It'll be difficult, but not impossible.
- Zor olacak ama imkansız değil.
- I found that difficult.
- Bunu zor buldum.
- It's a real difficult issue.
- Bu gerçekten zor bir mesele.
- That job was really difficult.
- O iş gerçekten zordu.
- Some people think that it is difficult for a native speaker of English to learn Chinese, but I disagree.
- Bazı insanlar ana dili İngilizce olanların Çince öğrenmelerinin zor olduğuna inanmaktadır fakat ben aynı fikirde değilim.
- It was too difficult for you, wasn't it?
- Senin için çok zordu, değil mi?
- It's difficult to learn Greek.
- Yunanca öğrenmek zordur.
- Is it difficult to do that?
- Onu yapmak zor mu?
- Don't you think this computer game may be a little too difficult for Tom?
- Sence de bu bilgisayar oyunu Tom için biraz zor değil mi?
- Is it difficult for you to say thank you?
- Teşekkür etmek sizin için zor mu?
- It is difficult for me to get up before six.
- Altıdan önce kalkmam zor.
- Some feelings are difficult to describe.
- Bazı duyguları tarif etmek zordur.
- I don't think it's a difficult decision.
- Zor bir karar olduğunu sanmıyorum.
- It'll be difficult for me to sing this song in that key.
- Bu şarkıyı bu tonda söylemek benim için zor olacak.
- It's difficult to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak zor.
- It's going to be difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u bunu yapmaya ikna etmek zor olacak.
- It is difficult for us to get along with her, because she is hard to please.
- Onunla geçinmek bizim için zor, çünkü memnun edilmesi güç biri.
- Tom found the test difficult.
- Tom sınavı zor buldu.
- It's difficult to work with you.
- Seninle çalışmak zordur.
- This is a difficult question.
- Bu zor bir soru.
- It's difficult to deal with.
- Onunla başa çıkmak zordur.
- It's a difficult text to understand.
- Anlaşılması zor bir metin.
- You place me in a difficult position.
- Beni zor duruma sokuyorsun.
- It's difficult to eliminate cheating.
- Hileyi ortadan kaldırmak zor.
- English is difficult, isn't it?
- İngilizce zor, değil mi?
- It was difficult to convince him to cancel the trip.
- Onu geziyi iptal etmeye ikna etmek zor oldu.
- This English book is too difficult for me to read.
- Bu İngilizce kitabı okumak benim için çok zor.
- Wednesday's test will be difficult.
- Çarşamba günkü sınav zor olacak.
- This is just too difficult for me.
- Bu benim için çok zor.
- It is too difficult to conquer nature.
- Doğayı fethetmek çok zor.
- It'll be difficult to convince Tom to do that.
- Tom'u buna ikna etmek zor olacak.
- Is it difficult to milk a goat?
- Keçi sağmak zor mu?
- It's difficult to learn Korean.
- Korece öğrenmek zordur.
- I think the Hungarian grammar is difficult.
- Macarca gramerinin zor olduğunu düşünüyorum.
- Interrogative pronouns can be difficult to master in a foreign language.
- Soru zamirlerine yabancı bir dilde hakim olmak zor olabilir.
- It's too difficult to explain.
- Bunu açıklamak çok zor.
- It is difficult to solve this problem.
- Bu sorunu çözmek zordur.
- It was difficult for you to do that, wasn't it?
- Bunu yapman zordu, değil mi?
- Tom is difficult.
- Tom zor biri.
- Life can sometimes be difficult.
- Yaşam bazen zor olabilir.
- There would not be such a difficult thing.
- Bu kadar zor bir şey olmazdı.
- It's really difficult to describe.
- Tanımlamak gerçekten zor.
- It wasn't difficult.
- Zor değildi.
- Philosophy is often regarded as difficult.
- Felsefe sık sık zor sayılır.
- Choose a password that is easy to remember but difficult to guess.
- Hatırlaması kolay ama tahmin etmesi zor bir şifre seçin.
- How difficult is that going to be?
- Bu ne kadar zor olacak?
- To find a job is difficult.
- Bir iş bulmak zordur.
- I found it difficult to make myself understood.
- Derdimi anlatmanın zor olduğunu buldum.
- This exam is not so difficult.
- Bu sınav o kadar zor değil.
- It was difficult to persuade him to cancel the trip.
- Geziyi iptal etmesi için onu ikna etmek zor oldu.
- It is difficult for me to control my emotions.
- Duygularımı kontrol etmek benim için zor.
- Tom had to make a difficult decision.
- Tom zor bir karar vermek zorunda kaldı.
- It's a difficult word to translate.
- Tercüme etmesi zor bir kelime.
- I want to learn Chinese, but the characters are difficult.
- Çince öğrenmek istiyorum ama karakterler zor.
- That's difficult.
- Çok zor.
- The situation was difficult, but Liisa helped Markku out of a jam.
- Durum zordu ama Liisa, Markku'ya yardım etti.
- Navigation was difficult because there were mines.
- Mayınlar olduğu için ulaşım zordu.
- This must be difficult for you to understand.
- Bunu anlamak sizin için zor olmalı.
- Tom found that difficult to believe.
- Tom ona inanmayı zor buldu.
- It's difficult to describe the taste of human flesh.
- İnsan etinin tadını tarif etmek zor.
- Since he is old, this task must be difficult for him.
- O yaşlı olduğu için bu görev onun için zor olmalı.
- Understanding Tom's accent is as difficult as reading a doctor's handwriting.
- Tom'un aksanını anlamak, bir doktorun el yazısını okumak kadar zor.
- It is difficult to carry out the plan.
- Planı uygulamak zordur.
- It's difficult to get the car going on cold mornings.
- Soğuk sabahlarda arabayı çalıştırmak zor oluyor.
- We experienced an especially difficult winter.
- Özellikle zor bir kış yaşadık.
- Is it difficult eating with chopsticks?
- Çubuklarla yemek yemek zor mu?
- Taking care of soldiers on a mountain is difficult.
- Dağdaki askerlere bakmak zordur.
- It will be difficult for him to speak in public.
- Toplum içinde konuşmak onun için zor olacak.
- Buying jewelry for Valentines Day gifts is difficult.
- Sevgililer Günü hediyesi için mücevher almak zordur.
- How difficult will it be?
- Ne kadar zor olacak?
- French is definitely not a difficult language.
- Fransızca kesinlikle zor bir dil değildir.
- This language is unusually difficult.
- Bu dil alışılmadık derecede zor.
- That doesn't sound too difficult.
- O çok zor görünmüyor.
- Teacher, this question is too difficult!
- Öğretmenim, bu soru çok zor!
- We are engaged in a difficult task.
- Zor bir görevle uğraşıyoruz.
- I realize that this is a difficult decision for you.
- Bunun senin için zor bir karar olduğunun farkındayım.
- This problem is too difficult to deal with.
- Bu sorunla baş etmek çok zor.
- It's not difficult if you study.
- Çalışırsan zor değil.
- Why is it so difficult to change?
- Değişmek neden bu kadar zor?
- It's difficult to keep secrets.
- Sır tutmak zordur.
- It is difficult for him to solve the problem.
- Sorunu çözmek onun için zor.
- German is not as difficult as Icelandic.
- Almanca İzlandaca kadar zor değil.
- This problem is too difficult for me to explain.
- Bu problemi açıklamak benim için çok zor.
- It'll be difficult to find a job now.
- Artık bir iş bulmak zor olacak.
- Why is it so difficult to change?
- Neden değişmek çok zor?
- It won't be as difficult to do as you think.
- Düşündüğün kadar zor olmayacak.
- In Europe it is difficult, yet possible, to find a job.
- Avrupa'da iş bulmak zor ama mümkün.
- Getting them to give us a discount will be difficult.
- Bize indirim yapmalarını sağlamak zor olacak.
- It's not a difficult question.
- Bu zor bir soru değil.
- Was Tom difficult?
- Tom zor biri miydi?
- These last few years have been difficult for Tom.
- Son birkaç yıl Tom için zor geçti.
- It's difficult to help people who don't want your help.
- Yardımını istemeyen kişilere yardım etmek zordur.
- It is rather difficult for an old man to keep up with the times.
- Yaşlı bir adam için zamana ayak uydurmak oldukça zordur.
- This book is so difficult, I can't read it.
- Bu kitap çok zor, ben okuyamıyorum.
- Persian is not a difficult language.
- Farsça zor bir dil değil.
- Nothing is as difficult as coming up with a simple explanation for something difficult.
- Hiçbir şey zor bir şeye basit bir açıklama getirmek kadar zor değildir.
- French isn't that difficult.
- Fransızca o kadar da zor değildir.
- How difficult a thing it is, to love, and to be wise, and both at once.
- Sevmek ve bilge olmak ne kadar zor bir şey, hem de aynı anda.
- French is a difficult language.
- Fransızca zor bir dildir.
- I think it would've been difficult to do that.
- Sanırım bunu yapmak zor olurdu.
- It is difficult to shoot a bird flying in the air.
- Havada uçan bir kuşu vurmak zordur.
- How difficult was the test?
- Test ne kadar zordu?
- The coffee stain was difficult to remove.
- Kahve lekesini çıkarmak zordu.
- Kanji are difficult to read.
- Kanjileri okumak zordur.
- It'll be difficult for me to do that.
- Bunu yapmak benim için zor olacak.
- It's kind of difficult to see in the dark, isn't it?
- Karanlıkta görmek biraz zordur, değil mi?
- Our country is going through a difficult time.
- Ülkemiz zor bir zamandan geçiyor.
- Working in such conditions was especially difficult.
- Bu koşullarda çalışmak özellikle zordu.
- It isn't difficult to speak French.
- Fransızca konuşmak zor değil.
- Truman had three difficult choices.
- Truman'ın üç zor seçeneği vardı.
- Tom wasn't difficult to get along with, but Mary was.
- Tom'la geçinmek zor değildi ama Mary zordu.
- It was too difficult for Jane to go to school alone.
- Jane için okula yalnız gitmek çok zordu.
- I know this must be difficult.
- Zor olduğunu biliyorum.
- It's a difficult term to define.
- Tanımlaması zor bir terim.
- Well-cooked rice is difficult to find in warteg.
- İyi pişmiş pirinci warteg'de bulmak zordur.
- This problem is too difficult for me to solve.
- Bu sorun benim çözemeyeceğim kadar zor.
- The situation was really difficult to deal with.
- Bu durumla başa çıkmak gerçekten zordu.
- It won't be difficult to do that.
- Bunu yapmak zor olmayacak.
- It'll be difficult to find a job now.
- Artık iş bulmak zor olacak.
Show More (1854)
|
