|
- It is already clear, however, that even short term needs will run into hundreds of millions of dollars.
- Ancak kısa vadeli ihtiyaçların bile yüz milyonlarca doları bulacağı şimdiden bellidir.
- We are hoping that it is sufficient even if the euro rises more in relation to the dollar.
- Avro, dolar karşısında daha fazla yükselse bile bunun yeterli olacağını umuyoruz.
- What is this economic organisation which forces half of the world's population to live on less than two dollars a day?
- Dünya nüfusunun yarısını günde iki dolardan daha az bir parayla yaşamaya zorlayan bu ekonomik organizasyon nedir?
- During recent months the euro has strengthened against the dollar.
- Son aylarda Avro, dolar karşısında güçlenmiştir.
- More than half of the population in the world gets less than two dollars per day.
- Dünya nüfusunun yarısından fazlası günde iki dolardan daha az gelir elde etmektedir.
- Some will be million euro - rather than dollar - questions.
- Bazıları dolar yerine milyon avroluk sorular olacak.
- We give two dollars a day to a cow.
- Bir ineğe günde iki dolar veriyoruz.
- Not every dollar earned should be transferred directly to Miami.
- Kazanılan her dolar doğrudan Miami'ye aktarılmamalıdır.
- The euro is strong against the dollar and there will be very little leeway.
- Euro, dolar karşısında güçlü ve çok az hareket alanı olacak.
- As for the United States, to date it has provided financial support worth four hundred million dollars.
- Amerika Birleşik Devletleri ise bugüne kadar dört yüz milyon dolar değerinde mali destek sağlamıştır.
- In other words, in their jargon, they want 'blockbusters' which earn more than one billion dollars per year.
- Başka bir deyişle, kendi jargonlarında, yılda bir milyar dolardan fazla kazanan 'gişe rekortmenleri' istiyorlar.
- This does not necessarily affect the stability of the dollar, however.
- Ancak bunun doların istikrarını etkilemesi de gerekmiyor.
- We therefore need to strengthen the role of the euro as a safe currency that rivals the dollar.
- Bu nedenle Euro'nun dolara rakip güvenli bir para birimi olarak rolünü güçlendirmemiz gerekiyor.
- Euro/US dollar exchange rate convergence certainly makes a slow curve desirable, but that cannot be controlled.
- Euro/ABD doları döviz kuru yakınsaması kesinlikle yavaş bir eğriyi arzu edilir kılmaktadır, ancak bu kontrol edilemez.
- At present, just a couple of billion dollars are being invested.
- Şu anda sadece birkaç milyar dolar yatırım yapılıyor.
- More than half the population earns less than two dollars a day.
- Nüfusun yarısından fazlası günde iki dolardan az kazanıyor.
- It is already clear, however, that even short term needs will run into hundreds of millions of dollars.
- Ancak kısa vadeli ihtiyaçların bile yüz milyonlarca doları bulacağı şimdiden belli.
- Today, half the world lives on less than two dollars a day.
- Bugün dünyanın yarısı günde iki dolardan daha az bir gelirle yaşamaktadır.
- Ten years ago coffee-producing countries received around one-third of every dollar spent on coffee.
- On yıl önce kahve üreticisi ülkeler kahve için harcanan her doların yaklaşık üçte birini alıyordu.
- They are asking people who do not have the equivalent of one euro to spend several dollars in order save their families.
- Bir Avro'ya eşdeğer parası olmayan insanlardan ailelerini kurtarmak için birkaç dolar harcamalarını istiyorlar.
- The role of the European Union is the sixty-four thousand dollar question.
- Avrupa Birliği'nin rolü altmış dört bin dolarlık bir sorudur.
- I brought in a quarter of a million dollars in sales this quarter; how well did you do?
- Bu çeyrekte çeyrek milyon dolarlık satış yaptım; siz ne kadar iyi yaptınız?
- I am willing to pay thousands of dollars for such a device.
- Böyle bir alete binlerce dolar vermeye razıyım ben.
- My second job brings a few extra dollars in.
- İkinci işim fazladan birkaç dolar getiriyor.
- I am willing to pay thousands of dollars for such a device.
- Böyle bir alet için binlerce dolar ödemeye hazırım.
- Their wise investments have brought in millions of dollars.
- Akıllıca yaptıkları yatırımlar milyonlarca dolar kazandırdı.
- It's not just the millions of dollars being spent on stadiums; whole neighbourhoods are being re-imagined.
- Mesele sadece stadyumlar için harcanan milyonlarca dolar değil; tüm mahalleler yeniden şekillendiriliyor.
- For example, Egypt had severe pressure on the exchange rate due to the fall of the US dollar to the black market.
- Örneğin Mısır, ABD dolarının karaborsaya düşmesi nedeniyle döviz kuru üzerinde ciddi bir baskı yaşadı.
- Gold and the dollar tend to trade inversely with one another.
- Altın ve dolar birbirleriyle ters yönde işlem yapma eğilimindedir.
- Wear any of these cropped shirts to look like a million dollars.
- Bir milyon dolar gibi görünmek için bu kırpılmış gömleklerden birini giy.
- I am willing to pay thousands of dollars for such a device.
- Böyle bir cihaza binlerce dolar ödemeye hazırım.
- It's not just the millions of dollars being spent on stadiums; whole neighbourhoods are being re-imagined.
- Olay stadyumlara harcanan milyonlarca dolar değil; mahalleler baştan başa yeniden tasarlanıyor.
- I want to change this dollar bill into ten dimes.
- Bu bir doları on sent halinde bozdurmak istiyorum.
- That shovel costs thirty dollars.
- O kürek otuz dolar.
- Tom was paid thirty dollars an hour.
- Tom'a saatte 30 dolar ödeniyordu.
- It's going to be six dollars because it's international.
- Bu, uluslararası olduğu için altı dolar olacak.
- They knocked thirty dollars off the price.
- Fiyattan otuz dolar indirdiler.
- My husband makes a hundred thousand dollars a year.
- Kocam yılda 100.000 dolar kazanır.
- We estimate the damages to be one thousand dollars.
- Zararın bin dolar olduğunu tahmin ediyoruz.
- A dollar does not go very far these days.
- Bu günlerde bir dolarla çok şey alınmaz.
- It was less than fifty dollars.
- Elli dolardan daha azdı.
- I sold my house for three million dollars.
- Ben evimi üç milyon dolara sattım.
- This T-shirt costs ten dollars.
- Bu tişörtün fiyatı 10 dolar.
- In New York, the dollar was worth eight shillings.
- New York'ta bir dolar sekiz şilin değerindeydi.
- Tom owes Mary thirty dollars.
- Tom'un Mary'ye 30 dolar borcu var.
- This book costs 20 dollars.
- Bu kitabın fiyatı 20 dolar.
- I spent no more than three dollars.
- Üç dolardan fazlasını harcamadım.
- Damages from the flood amount to ten million dollars.
- Sel hasarı on milyon dolara ulaştı.
- I got thirty dollars a day.
- Günde otuz dolar alıyordum.
- When we started out, we had only 200 dollars between us.
- Başladığımızda aramızda sadece 200 dolar vardı.
- Could you please lend me thirty dollars?
- Bana otuz dolar borç verir misin?
- Sami had seven dollars in cash.
- Sami'nin yedi dolar nakit parası vardı.
- The company has a capital of a million dollars.
- Şirketin bir milyon dolar sermayesi var.
- That shovel costs thirty dollars.
- Şu kürek 30 dolar ediyor.
- It's going to cost around thirty dollars.
- Yaklaşık 30 dolara mal olacak.
- I just gave him 30 dollars.
- Ona az önce otuz dolar verdim.
- At most, Henry has six dollars.
- Henry'nin azami altı doları var.
- I only had three dollars with me at that time.
- O zamanlar yanımda sadece üç dolarım vardı.
- Tom said he paid thirty dollars for that shirt.
- Tom o gömlek için 30 dolar ödediğini söyledi.
- It cost me thirty dollars for parking.
- Park etmek bana 30 dolara mal oldu.
- Seven dollars, please.
- Yedi dolar lütfen.
- I paid 3 dollars for the book.
- Ben kitap için üç dolar ödedim.
- That disc cost ten dollars.
- Bu disk 10 dolar.
- That's 150 dollars altogether.
- Hepsi birlikte, 150 dolar.
- The bank will cash your fifty dollar check.
- Banka 50 dolarlık çekini nakite çevirecek.
- My husband makes a hundred thousand dollars a year.
- Kocam yılda yüz bin dolar kazanıyor.
- Tom owes Mary thirty dollars.
- Tom Mary'ye otuz dolar borçlu.
- Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
- Batılı ülkeler doları güçlendirmek için kafa kafaya vermeli.
- Give her a dollar.
- Ona bir dolar ver.
- You owe us three hundred dollars.
- Bize 300 dolar borçlusun.
- Her house was sold for ten thousand dollars.
- Onun evi on bin dolara satıldı.
- Tom makes millions of dollars a year.
- Tom bir yılda milyonlarca dolar kazanır.
- He bought me the radio for ten dollars.
- Bana radyoyu on dolara aldı.
- The bill added up to three thousand dollars.
- Fatura üç bin doları buldu.
- We divided ten dollars among the five of us.
- On doları beşimiz arasında paylaştık.
- I bought it for 10 dollars.
- Ben 10 dolara almıştım.
- I owe him 10 dollars.
- Ona 10 dolar borcum var.
- Tom saved three hundred dollars.
- Tom 300 dolar kurtardı.
- Tom had fifty dollars in his pocket at the time.
- O sırada Tom'un cebinde 50 dolar vardı.
- They worship the almighty dollar.
- Onlar yüce dolara tapıyor.
- They thought the value of the dollar was too high.
- Doların değerinin çok yüksek olduğunu düşünüyorlardı.
- Tom deposited 1,000 dollars in his saving account.
- Tom tasarruf hesabına 1.000 dolar yatırdı.
- She made thirty thousand dollars.
- Otuz bin dolar kazanıyordu.
- Tom said he only had thirty dollars on him.
- Tom üzerinde sadece 30 dolar olduğunu söyledi.
- He was paid 10,000 dollars.
- Ona 10,000 dolar ödendi.
- Mom, Dad, I'm addicted to meth and I owe Big Jim a hundred million dollars.
- Anne, baba, meth bağımlısıyım ve Koca Jim'e 100 milyon dolar borcum var.
- The yen is weaker than the dollar.
- Yen dolardan daha değersizdir.
- Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months.
- Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.
- I'll give you three dollars for it.
- Bunun için sana üç dolar veririm.
- This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
- İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
- Tom bought a three hundred dollar suit.
- Tom 300 dolarlık bir takım elbise aldı.
- Tom lent Mary 300 dollars.
- Tom, Mary'ye 300 dolar ödünç verdi.
- I bought a camera for 30 dollars.
- Otuz dolara bir fotoğraf makinesi aldım.
- Tom is making thirty dollars an hour.
- Tom saatte otuz dolar kazanıyor.
- They have ninety dollars.
- Doksan dolarları var.
- I bought it for 10 dollars.
- Onu on dolara aldım.
- Tom sold his car to Mary for three hundred dollars.
- Tom arabasını Mary'ye 300 dolara sattı.
- I asked Tom if I could borrow thirty dollars from him.
- Tom'a ondan otuz dolar borç alıp alamayacağımı sordum.
- Layla made millions of dollars.
- Layla milyonlarca dolar kazandı.
- I only had three dollars with me at that time.
- O sırada yanımda sadece üç dolar vardı.
- You owe me three dollars.
- Bana üç dolar borçlusun.
- He saved no less than ten thousand dollars.
- En az on bin dolar biriktirdi.
- I paid 5 dollars for the food.
- Ben yemek için 5 dolar ödedim.
- This room rents at 50 dollars a week.
- Bu oda haftada 50 dolara kiraya veriliyor.
- The carrots cost three dollars.
- Havuç üç dolar.
- What would you do if you had ten thousand dollars?
- On bin dolarınız olsaydı ne yapardınız?
- Sami earned more than 600,000 dollars.
- Sami 600.000 dolardan fazla kazandı.
- She made thirty thousand dollars.
- O otuz bin dolar kazandı.
- I forgot what the exact price was, but it was about 170 dollars.
- Tam fiyatını unuttum ama 170 dolar civarındaydı.
- Tom said that he'd give me thirty dollars if I ate an earthworm.
- Tom, eğer bir solucan yersem bana otuz dolar vereceğini söyledi.
- I bought the book for ten dollars.
- Kitabı on dolara aldım.
- Non-members pay an additional 50 dollars.
- Üye olmayanlar fazladan 50 dolar öder.
- How much is the dollar now?
- Şimdi dolar ne kadar?
- Could you spare a dollar?
- Bir dolar verebilir misiniz?
- I won't pay 40 dollars for just one book.
- Sadece bir kitap için 40 dolar ödemeyeceğim.
- The pound fell against the dollar.
- Pound dolar karşısında düştü.
- The coat I wanted was priced at three hundred dollars.
- İstediğim paltonun fiyatı 300 dolardı.
- The value of the painting was estimated at several million dollars.
- Tablonun değerinin birkaç milyon dolar olduğu tahmin ediliyor.
- Tom owes Mary 300 dollars.
- Tom'un Mary'ye 300 dolar borcu var.
- She earns 30 dollars per day.
- Günde 30 dolar kazanıyor.
- Tom deposited three thousand dollars in the bank just before closing time.
- Tom bankaya kapanış saatinden hemen önce üç bin dolar yatırdı.
- The loss amounts to ten million dollars.
- Kayıp on milyon dolara varıyor.
- I asked Tom if I could borrow thirty dollars from him.
- Tom'dan otuz dolar borç istedim.
- He earns at least $1,000 dollars a week.
- O, haftada en az 1.000 dolar kazanır.
- Tom's worth about a hundred million dollars.
- Tom'un değeri yaklaşık 100 milyon dolar.
- Tom lent thirty dollars to Mary.
- Tom Mary'ye otuz dolar borç verdi.
- The jacket, which I wanted, costed three hundred dollars.
- İstediğim ceket 300 dolara mal oldu.
- This politician was accused of stealing millions of dollars in public funds.
- Bu politikacı kamu fonlarından milyonlarca dolar çalmakla suçlandı.
- Tom bet me thirty dollars Mary wouldn't do that.
- Tom benimle Mary'nin bunu yapmayacağına dair otuz dolara bahse girdi.
- He will pay 20 dollars at most.
- En fazla 20 dolar ödeyecek.
- Tom died with over ten million dollars in the bank.
- Tom bankada on milyon dolardan fazla parayla öldü.
- I would like to borrow fifty dollars from you.
- Senden elli dolar ödünç almak istiyorum.
- Tom had only three dollars on him.
- Tom'un üzerinde sadece üç doları vardı.
- I only spent three dollars.
- Sadece üç dolar harcadım.
- Tom lent Mary 300 dollars.
- Tom, Mary'e 300 dolar borç verdi.
- He took out a dollar from his wallet.
- Cüzdandan bir dolar çıkardı.
- It's a billion dollars in today's money.
- O bugünün parasıyla bir milyar dolardır.
- Tom has agreed to pay us thirty dollars.
- Tom bize otuz dolar ödemeyi kabul etti.
- It's worth thirty million dollars.
- O otuz milyon dolar değerindedir.
- That probably cost less than a dollar.
- Muhtemelen o bir dolardan daha az paraya mal oldu.
- They found 12 million dollars in a suitcase.
- Onlar çantada 12 milyon dolar buldular.
- We can pay 200 dollars at most.
- En fazla 200 dolar ödeyebiliriz.
- I'll bet you thirty dollars I can get to Boston faster than you can.
- Boston'a senden daha hızlı varabileceğime dair seninle otuz dolara bahse girerim.
- Tickets are available at the door for thirty dollars.
- Biletler kapıda 30 dolardan satılmaktadır.
- The euro and the dollar are now worth about the same.
- Avro ve dolar şimdi yaklaşık olarak aynı değerde.
- The total came to ten dollars.
- Toplam on dolar tuttu.
- I can't survive on thirty dollars a week.
- Haftada otuz dolarla hayatta kalamam.
- I bought this at a flea market for three dollars.
- Bunu bit pazarından 3 dolara aldım.
- I only had three dollars with me at the time.
- O sırada yanımda sadece üç dolar vardı.
- I expected to pay at least thirty dollars.
- En az otuz dolar ödemeyi umuyorum.
- Tom earns thirty dollars an hour.
- Tom saatte otuz dolar kazanmaktadır.
- I have almost three thousand dollars in my safe.
- Kasamda neredeyse üç bin dolar var.
- Tom is making thirty dollars an hour.
- Tom bir saatte otuz dolar kazanıyor.
- The total is approximately ten thousand dollars.
- Toplamı yaklaşık on bin dolar.
- This hedge fund manager made more than one billion dollars.
- Bu hedge fon yöneticisi bir milyar dolardan fazla kazandı.
- Tom earns thirty dollars an hour.
- Tom saatte 30 dolar kazanıyor.
- I don't want my tax dollars going to that program.
- Vergi verdiğim dolarların bu programa gitmesini istemiyorum.
- Tom said he had 300,000 dollars in his safe.
- Tom kasasında 300 bin doları olduğunu söyledi.
- I just wanted thirty dollars.
- Sadece 30 dolar istedim.
- The cost will run into thousands of dollars.
- Masraf binlerce doları bulacak.
- Sami paid Layla six hundred dollars.
- Sami Layla'ya altı yüz dolar ödedi.
- Tom pays Mary three hundred dollars a week to clean his house.
- Tom, Mary'ye evini temizlemesi için haftada 300 dolar ödüyor.
- Tom sold a pint of his blood for thirteen dollars.
- Tom on üç dolara kanından yarım litre sattı.
- I only have three dollars on me now.
- Şu anda yanımda sadece üç dolarım var.
- Tom paid me 300 dollars not to tell.
- Tom anlatmamam için bana 300 dolar ödedi.
- Where can we exchange yen into dollars?
- Yen'i Dolar'a nerede çevirebiliriz?
- It cost him ten dollars to get the ticket.
- Bileti almak ona 10 dolara mal oldu.
- Cleanup will cost millions of dollars.
- Temizleme, milyonlarca dolara mal olacak.
- I want a dollar.
- Bir dolar istiyorum.
- Police found hundreds of dollars cash in Fadil's car.
- Polis, Fadıl'ın arabasında yüzlerce dolar nakit buldu.
- The dollar dropped to 125 today from 126 yen yesterday.
- Dolar dün 126 yen iken bugün 125 yene düştü.
- I paid ten dollars for a cheeseburger that has no cheese.
- Hiç peyniri olmayan bir peynirli burger için on dolar ödedim.
- Tom had only three dollars on him.
- Tom'un üzerinde sadece üç dolar vardı.
- Could you give me change for a dollar?
- Bana bir dolar bozar mısın?
- This desk cost three hundred dollars.
- Bu masa 300 dolara mal oldu.
- At the most, he earns 50 dollars a week.
- Haftada en fazla 50 dolar kazanıyor.
- Tom's gross income last year was over thirty thousand dollars.
- Tom'un geçen yılki brüt geliri otuz bin doların üzerindeydi.
- He made a profit of ten thousand dollars on the sale.
- O, satışta on bin dolar kar etti.
- This beef is four dollars per pound.
- Bu sığırın poundu dört dolar.
- This watch costs ten dollars at the most.
- Bu saatin fiyatı en fazla 10 dolar.
- I gave a homeless man twenty dollars.
- Evsiz bir adama yirmi dolar verdim.
- He bought me the radio for ten dollars.
- Bana radyoyu on dolara satın aldı.
- I only spent three dollars.
- Ben sadece üç dolar harcadım.
- The party tickets go for ten dollars and upward.
- Parti biletleri on dolar ve üzerine gidiyor.
- I bought this at a flea market for three dollars.
- Bir bit pazarında bunu üç dolara aldım.
- The value of the dollar declines as the rate of inflation rises.
- Enflasyon oranı yükseldikçe doların değeri düşüyor.
- We paid him four dollars.
- Biz ona dört dolar ödedik.
- What would you do if you had a million dollars?
- Bir milyon doların olsa ne yapardın?
- I had to pay 5 dollars in addition.
- İlaveten 5 dolar ödemek zorunda kaldım.
- I owe them 300 dollars.
- Onlara 300 dolar borçluyum.
- Tom only spent three dollars for his lunch.
- Tom öğle yemeği için sadece üç dolar harcadı.
- I paid ten dollars for this cap.
- Bu kasket için on dolar ödedim.
- There is a discrepancy of 145 dollars in my June credit card statement.
- Haziran ayı kredi kartı ekstremde 145 dolarlık bir tutarsızlık var.
- I would like to exchange American dollars for rupnu.
- Amerikan dolarını rupnu ile değiştirmek istiyorum.
- I need a couple of dollars.
- Birkaç dolara ihtiyacım var.
- She will pay up to fifty dollars.
- O en fazla elli dolar ödeyecek.
- About one hundred and fifty dollars altogether.
- Toplamda yaklaşık yüz elli dolar.
- He saved no less than ten thousand dollars.
- O, en az on bin dolar biriktirdi.
- That hat cost around fifty dollars.
- Bu şapka 50 dolar civarında tuttu.
- It was less than fifty dollars.
- O, elli dolardan daha azdı.
- That CD costs 10 dollars.
- Bu CD'nin fiyatı 10 dolar.
- His family has 800 dollars coming in every month.
- Ailesinin her ay 800 dolar geliri var.
- This is worth about three thousand dollars.
- Bunun değeri yaklaşık üç bin dolar.
- Where can we exchange yen into dollars?
- Yen'i nerede Dolar'a çevirebiliriz?
- Today's rate is 140 yen to the dollar.
- Dolar için bugünkü kur 140 yendir.
- I paid 30 dollars for that.
- Bunun için 30 dolar ödedim.
- Change this dollar bill for ten dimes.
- Bu bir doları on sent halinde boz.
- Sami gave away millions of dollars to help protect the environment.
- Sami çevreyi korumak için milyonlarca dolar bağışladı.
- He earns over 500 dollars a month with that job.
- Bu işten ayda 500 dolardan fazla kazanıyor.
- The yen is rising and the dollar is falling.
- Yen yükseliyor ve dolar düşüyor.
- I cannot afford a camera above 300 dollars.
- 300 doların üzerinde bir fotoğraf makinesi alamıyorum.
- I bought this ball-point for two dollars.
- Bu tükenmezi iki dolara almıştım.
- Please make your payment in dollars.
- Lütfen ödemenizi dolarla yapınız.
- Sami gave away millions of dollars to help protect the environment.
- Sami çevreyi korumak için milyonlarca dolar verdi.
- Each individual paid 7000 dollars.
- Her birey 7000 dolar ödedi.
- It's only worth three dollars.
- O sadece üç dolar değer.
- The yen is still low against the dollar.
- Yen dolar karşısında hala düşük.
- That's definitely worth more than a three thousand dollars.
- Bu kesinlikle üç bin dolardan fazla eder.
- Give her a dollar.
- Ona bir dolar verin.
- Tom gave Mary a dollar.
- Tom Mary'e bir dolar verdi.
- The book costs 4 dollars.
- Kitap dört dolar.
- I had to pay 5 dollars in addition.
- Ek olarak 5 dolar ödemek zorunda kaldım.
- I have an outstanding debt of 10 dollars.
- Ödenmemiş 10 dolar borcum var.
- The bank lent her 500 dollars.
- Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- Tom still owes Mary 2,000 dollars.
- Tom'un hala Mary'ye 2.000 dolar borcu var.
- It cost me 10 dollars.
- Bana 10 dolara mal oldu.
- This book costs 20 dollars.
- Bu kitap 20 dolar.
- Tom is the CEO of a billion dollar company.
- Tom milyar dolarlık bir şirketin CEO'su.
- If you were given ten million dollars, how would you spend it?
- Size on milyon dolar verilse, bunu nasıl harcardınız?
- I only have three dollars on me now.
- Şu anda üzerimde sadece üç dolar var.
- Didn't I just give you a dollar?
- Sana daha şimdi bir dolar vermedim mi?
- She paid him four dollars.
- Ona dört dolar ödedi.
- I just gave Tom 30 dollars.
- Az önce Tom'a 30 dolar verdim.
- Tom bet me thirty dollars that I couldn't do it.
- Tom bunu yapamayacağıma dair otuz dolarına bahse girdi.
- A trip to Hawaii will cost you about 200 dollars.
- Hawaii'ye bir gezi size yaklaşık 200 dolara mal olur.
- Expedited delivery will cost an additional ten dollars.
- Hızlandırılmış teslimat 10 dolara mal olacak.
- Tom wired Mary three hundred dollars.
- Tom, Mary'e 300 dolar gönderdi.
- Tom put thirty dollars on the table.
- Tom masaya otuz dolar koydu.
- Out of my salary, I had begun to save a few dollars.
- Maaşımdan birkaç dolar biriktirmeye başlamıştım.
- How much is it in dollars?
- Bu kaç dolar?
- Did that really cost you three hundred dollars?
- Bu sana gerçekten 300 dolara mı mal oldu?
- We'll need an extra ten dollars.
- Fazladan on dolara ihtiyacımız olacak.
- I have one thousand dollars in travelers' checks and five hundred in cash.
- Seyahat çeki olarak bin dolarım ve nakit olarak da beş yüz dolarım var.
- I bought this jacket for thirty dollars.
- Bu ceketi otuz dolara satın aldım.
- I wish I had a million dollars.
- Keşke bir milyon dolarım olsa.
- I owe her thirty dollars.
- Ona otuz dolar borçluyum.
- Layla made millions of dollars.
- Leyla milyonlarca dolar kazandı.
- Tom owes Mary 300 dollars.
- Tom Mary'ye 300 dolar borçlu.
- Please transfer 450 dollars to my account.
- Lütfen benim hesabıma 450 dolar aktar.
- Tom said he had 300,000 dollars in his safe.
- Tom kasasında 300.000 dolar olduğunu söyledi.
- Tom agreed to pay us thirty dollars.
- Tom bize otuz dolar ödemeyi kabul etti.
- I owe ten dollars to her.
- Ona on dolar borçluyum.
- Mom, Dad, I'm addicted to meth and I owe Big Jim a hundred million dollars.
- Anne, baba, ben met bağımlısıyım ve Büyük Jim'e yüz milyon dolar borçluyum.
- It will cost you 10 dollars to buy the CD.
- CD'nin fiyatı 10 dolar.
- She will pay 50 dollars at most.
- En fazla 50 dolar ödeyecektir.
- I want to change ten thousand yen to dollars.
- On bin yeni dolara çevirmek istiyorum.
- Her house was sold for ten thousand dollars.
- Evi on bin dolara satıldı.
- Tom makes about thirty dollars an hour.
- Tom saatte yaklaşık otuz dolar kazanıyor.
- Tom makes millions of dollars a year.
- Tom yılda milyonlarca dolar kazanıyor.
- I have spent 500 dollars per day.
- Günde 500 dolar harcıyorum.
- I bet ten dollars on that horse.
- O ata on dolar yatırıyorum.
- Tom paid me 300 dollars not to tell.
- Tom bana söylememem için 300 dolar ödedi.
- Tom offered Mary thirty dollars to help him clean his house.
- Tom, Mary'ye evini temizlemesine yardım etmesi için otuz dolar teklif etti.
- A thousand South Korean Won equals about 0.88 US dollars.
- Bin Güney Kore Wonu yaklaşık 0.88 ABD dolarına eşittir.
- I think three hundred dollars will cover all your expenses.
- Sanırım 300 dolar tüm masraflarınızı karşılayacaktır.
- Tom paid Mary three hundred dollars.
- Tom Mary'ye 300 dolar ödedi.
- Can I exchange yen for dollars here?
- Burada yen'i dolara çevirebilir miyim?
- You owe Tom three hundred dollars.
- Tom'a 300 dolar borçlusun.
- Tom bet me thirty dollars that Mary would be late.
- Tom, Mary'nin geç kalacağına dair benimle otuz dolara bahse girdi.
- He made a profit of ten thousand dollars on the sale.
- Satıştan on bin dolar kâr etti.
- Tom has only thirty dollars in his wallet.
- Tom'un cüzdanında sadece otuz dolar var.
- It cost me 50 dollars to have my watch fixed.
- Saatimi tamir ettirmek bana 50 dolara mal oldu.
- It's going to cost around thirty dollars.
- Bu yaklaşık otuz dolara mal olacak.
- I am not about to pay ten dollars.
- On dolar ödemeye niyetim yok.
- I bet ten dollars on that horse.
- O at üzerine on dolar iddiaya giriyorum.
- I owe him 1,000 dollars.
- Ona 1000 dolar borçluyum.
- Tom had a life insurance policy worth three hundred thousand dollars.
- Tom'un üç yüz bin dolar değerinde bir hayat sigortası poliçesi vardı.
- I just need three hundred dollars.
- Sadece 300 dolara ihtiyacım var.
- The total is approximately ten thousand dollars.
- Toplam yaklaşık on bin dolar.
- The old television set went for 10 dollars.
- Eski televizyon seti 10 dolara gitti.
- Seven dollars, please.
- Yedi dolar, lütfen.
- It's going to be six dollars because it's international.
- Uluslararası olduğu için altı dolar olacak.
- I just gave them 30 dollars.
- Onlara demin 30 dolar verdim.
- Give him a dollar.
- Ona bir dolar ver.
- I make thirteen dollars an hour.
- Saatte on üç dolar kazanırım.
- The bill amounts to 500 dollars.
- Fatura 500 dolar tutuyor.
- Gangsters robbed a bank of thousands of dollars.
- Gangsterler bir bankayı binlerce dolar soydular.
- I'll give you thirty dollars.
- Size otuz dolar vereceğim.
- I calculated that it would cost 300 dollars.
- Bunun, 300 dolara mal olacağını hesapladım.
- Tom, could you lend me ten dollars?
- Tom, bana 10 dolar borç verebilir misin?
- Tom made thirty thousand dollars last month.
- Tom geçen ay otuz bin dolar kazandı.
- It's going to cost you thirty dollars.
- Bu sana otuz dolara mal olacak.
- This shirt costs ten dollars.
- Bu gömlek on dolardır.
- The loss amounts to a million dollars.
- Kayıp bir milyon doları buluyor.
- What would you do if you had a billion dollars?
- Bir milyar doların olsaydı ne yapardın?
- I owe Tom thirty dollars.
- Tom'a 30 dolar borcum var.
- Nick owes me ten dollars.
- Nick, bana on dolar borçludur.
- The famous oil painting was sold at the auction for 2 million dollars.
- Ünlü yağlıboya tablo müzayedede 2 milyon dolara satıldı.
- The carrots cost three dollars.
- Havuçların fiyatı 3 dolardı.
- Tom deposited 1,000 dollars in his saving account.
- Tom tasarruf hesabına 1,000 dolar yatırdı.
- Tom lent me thirty dollars.
- Tom bana 30 dolar borç verdi.
- I bought the book for ten dollars.
- Kitabı on dolara satın aldım.
- He laid aside a few dollars each week.
- O her hafta beş dolar bir kenara koydu.
- It'll cost you thirty dollars.
- Sana 30 dolara mal olacak.
- Only one careless mistake cost the company millions of dollars.
- Sadece dikkatsizce yapılan bir hata şirkete milyonlarca dolara mal olur.
- I get paid thirty dollars an hour.
- Saatte 30 dolar alıyorum.
- We suffered a loss of 10,000 dollars.
- 10,000 dolarlık bir kaybımız oldu.
- This hat cost ten dollars.
- Bu şapka 10 dolar.
- Dan was ten thousand dollars in debt.
- Dan'ın on bin dolar borcu vardı.
- That'll be seven dollars, please.
- Yedi dolar lütfen.
- I spent no more than three dollars.
- Üç dolardan daha fazla harcamadım.
- I have absolutely no intention of paying ten dollars.
- On dolar ödemeye hiç niyetim yok.
- I have a collection of sand dollars.
- Bir kum dolar koleksiyonum var.
- Is it true that you borrowed a million dollars from the bank?
- Bankadan bir milyon dolar borç aldığınız doğru mu?
- One euro is one-point-five dollars.
- Bir euro bir nokta beş dolar.
- I exchanged yen for dollars.
- Yen'i dolara çevirdim.
- The euro and the dollar are now worth about the same.
- Avro ve dolar şu anda hemen hemen aynı değerde.
- I owe her thirty dollars.
- Ona otuz dolar borcum var.
- I have a few dollars.
- Birkaç dolarım var.
- Tom said he would buy it if I lowered the price by thirty dollars.
- Tom fiyatı otuz dolar düşürürsem onu alacağını söyledi.
- Tom spent three hundred dollars on clothes last month.
- Tom geçen ay kıyafetlere 300 dolar harcamış.
- Tom handed Mary a check for half a million dollars.
- Tom, Mary'ye yarım milyon dolarlık bir çek uzattı.
- One euro is one-point-five dollars.
- Bir avro 1.5 dolar eder.
- I sold it for ten dollars.
- Ben 10 dolara sattım.
- It costs three dollars.
- Üç dolar tutuyor.
- The value of the dollar began to drop.
- Doların değeri düşmeye başladı.
- The dollar was devalued against the Japanese currency from 360 yen to 308 yen.
- Dolar Japon para birimi karşısında 360 Yenden 308 yene devalüe oldu.
- His house was sold for ten thousand dollars.
- Evi on bin dolara satıldı.
- Tom converted about half of his yen into dollars and the other half into euros.
- Tom elindeki yenlerin yaklaşık yarısını dolara, diğer yarısını da avroya çevirdi.
- Non-members pay 50 dollars more.
- Üye olmayanlar 50 dolar daha fazla ödüyor.
- One of his paintings fetched more than a million dollars at auction.
- Tablolarından biri müzayedede bir milyon dolardan fazla kazandı.
- Tom only needed thirty dollars.
- Tom'un sadece otuz dolara ihtiyacı vardı.
- The admission is ten dollars a person.
- Giriş kişi başı 10 dolar.
- How long will this three hundred dollars last us?
- Bu 300 dolar bize ne kadar yetecek?
- This computer cost three thousand dollars.
- Bu bilgisayar üç bin dolara mal oldu.
- I was fined a dollar.
- Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
- I bought a camera for 30 dollars.
- 30 dolara bir kamera satın aldım.
- I've already made my first million dollars.
- İlk milyon dolarımı çoktan kazandım.
- I'm pretty sure that what you want won't cost more than thirty dollars.
- İstediğiniz şeyin otuz dolardan fazla tutmayacağından eminim.
- Tom is suing the city for 3 million dollars.
- Tom şehri 3 milyon dolar için dava ediyor.
- I live off 300 dollars a month.
- Ayda 300 dolarla geçiniyorum.
- Tom was paid thirty dollars for what he did.
- Tom'a yaptığı iş için 30 dolar ödendi.
- I spent 10 dollars on it.
- Onun için 10 dolar harcadım.
- This CD costs ten dollars.
- Bu CD'nin fiyatı on dolardır.
- I just gave thirty dollars to Tom.
- Tom'a sadece otuz dolar verdim.
- The company has a capital of a million dollars.
- Şirketin milyonlarca dolarlık bir sermayesi var.
- If you won ten million dollars in a lottery, what would you do with that money?
- Piyangodan on milyon dolar kazansanız, o parayla ne yapardınız?
- The price was in the neighbourhood of 50 dollars.
- Fiyat, yaklaşık 50 dolar civarındaydı.
- I won't take less than three hundred dollars for this.
- Bunun için 300 dolardan aşağısını almam.
- Give him a dollar.
- Ona bir dolar verin.
- Can you loan me thirty dollars for a cab?
- Bir taksi için bana otuz dolar borç verebilir misin?
- I spent fifty dollars to get my dog neutered.
- Köpeğimi kısırlaştırmak için elli dolar harcadım.
- You're thirty thousand dollars in debt.
- Otuz bin dolar borcun var.
- I paid thirty dollars for these shoes.
- Bu ayakkabılar için otuz dolar ödedim.
- McKinley spent three-and-a-half-million dollars.
- McKinley üç buçuk milyon dolar harcadı.
- Henry has no more than six dollars.
- Hanry'nin sadece altı doları var.
- Tom puts aside a few dollars every month.
- Tom her ay kenara birkaç dolar koyar.
- Is it true that Tatoeba was bought by Google for 1 billion dollars?
- Tatoeba'nın 1 milyon dolara Google tarafından satın alındığı doğru mu?
- I paid him four dollars.
- Ona dört dolar ödedim.
- I have absolutely no intention of paying ten dollars.
- Kesinlikle on dolar ödemeye niyetim yok.
- It'll cost around thirty dollars.
- Yaklaşık 30 dolara mal olacak.
- I charge a flat fee of 2,000 dollars per weekend for my services.
- Ben hizmetlerim için haftalık 2.000 dolarlık sabit bir ücret talep ediyorum.
- I only have three dollars on me now.
- Şu anda üzerimde sadece üç dolarım var.
- I just gave thirty dollars to Tom.
- Az önce Tom'a 30 dolar verdim.
- I have spent 500 dollars per day.
- Ben günde 500 dolar harcadım.
- In New York, the dollar was worth eight shillings.
- New York'ta, dolar sekiz şiline değerdi.
- Tom was paid thirty dollars an hour.
- Tom'a saatte otuz dolar ödendi.
- Tom had only three dollars with him.
- Tom'un yanında sadece üç doları vardı.
- He bet me twenty dollars that I wouldn't do it.
- Benimle onu yapamayacağıma yirmi dolara bahse girdi.
- Tom asked me if he could borrow thirty dollars.
- Tom bana otuz dolar ödünç alıp alamayacağını sordu.
- Tom withdrew three hundred thousand dollars from the bank to pay the ransom.
- Tom fidyeyi ödemek için bankadan üç yüz bin dolar çekti.
- It cost three thousand dollars exactly.
- Tam olarak üç bin dolara mal oldu.
- One dollar store is my favorite store.
- "Her şey 1 dolar" benim favori mağazam.
- Tom calculated that the total would be over 900 dollars.
- Tom toplam tutarın 900 doların üzerinde olacağını hesapladı.
- The business brings him in 8000 dollars a year.
- Bu iş ona yılda 8000 dolar kazandırıyor.
- I had to pay no less than 1,000 dollars for this watch.
- Bu saat için en az 1,000 dolar ödemek zorunda kaldım.
- This hat cost thirty dollars.
- Bu şapka 30 dolara mal oldu.
- Tom is three thousand dollars in debt.
- Tom'un üç bin dolar borcu var.
- You still owe me about three hundred dollars.
- Bana hala 300 dolar borçlusun.
- The value of the dollar has fallen recently.
- Doların değeri son zamanlarda düştü.
- You've stolen the last dollar from me.
- Son doları benden çaldın.
- Tom only had three dollars with him.
- Tom'un yanında sadece üç dolar vardı.
- Tom gave Mary three dollars and John thirty dollars.
- Tom Mary'ye üç dolar ve John'a otuz dolar verdi.
- Tom earns about three hundred dollars a day.
- Tom günde yaklaşık 300 dolar kazanıyor.
- Tom's life is insured for three hundred thousand dollars.
- Tom'un hayatı üç yüz bin dolara sigortalı.
- I paid thirty dollars for this book.
- Bu kitap için 30 dolar ödedim.
- 40 dollars for seven days.
- Yedi gün için kırk dolar.
- The bank loaned her 500 dollars.
- Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- I was fined 20 dollars for illegal parking.
- Yasadışı park ettiğim için 20 dolar ceza yedim.
- He has a monthly income of 2,000 dollars.
- Aylık geliri 2,000 dolar.
- The council has committed millions of dollars to the scientific research.
- Konsey bilimsel araştırmalar için milyonlarca dolar ayırdı.
- If I had a million dollars, I would give most of it away and retire.
- Bir milyon dolarım olsaydı onu çoğunu hibe ederdim ve emekli olurdum.
- Is there a bank where I can exchange yen for dollars?
- Yen'i dolarla değiştirebileceğim bir banka var mı?
- Where can I exchange my dollars for pounds?
- Dolarlarımı nerede sterline çevirebilirim?
- Tom sold a pint of his blood for thirteen dollars.
- Tom bir litre kanını on üç dolara sattı.
- One thousand dollars will cover all the expenses for the party.
- Bin dolar partinin tüm masraflarını karşılayacaktır.
- European currencies weakened against the dollar.
- Avrupa para birimleri dolar karşısında zayıfladı.
- At the most, he earns 50 dollars a week.
- En fazla, haftada 50 dolar kazanır.
- That hat cost around fifty dollars.
- Bu şapkanın fiyatı, yaklaşık 50 dolar.
- It will cost you 10 dollars to buy the CD.
- CD'yi almak size on dolara mal olacak.
- I bid ten dollars for the old stove.
- Eski soba için on dolar teklif ettim.
- Tom stole thousands of dollars.
- Tom binlerce dolar çaldı.
- I get paid thirty dollars an hour.
- Bana saatte otuz dolar ödeniyor.
- The painting will cost at least 1,000 dollars.
- Tablo en az 1,000 dolara mal olacak.
- I spent ten dollars on books.
- Kitaplara on dolar harcadım.
- We have only two dollars.
- Sadece iki dolarımız var.
- Tom asked Mary if he could borrow thirty dollars.
- Tom, Mary'den otuz dolar borç istedi.
- I live off 300 dollars a month.
- Ayda üç yüz dolarla geçimimi sağlıyorum.
- I paid thirty dollars for this book.
- Bu kitap için otuz dolar ödedim.
- It cost 30 million dollars.
- Bu otuz milyon dolara mal oldu.
- Tom has over three million dollars deposited in that bank.
- Tom'un bankada üç milyon dolardan fazla parası var.
- I had a twenty dollar bill but I lost it.
- Yirmi dolarım vardı ama kaybettim.
- Our total debts amount to ten thousand dollars.
- Bizim toplam borcumuz on bin dolar tutuyor.
- I've spent 500 dollars in one day.
- Bir günde 500 dolar harcadım.
- A thousand South Korean Won equals about 0.88 US dollars.
- Bin Güney Kore Wonu yaklaşık 0.88 ABD Doları'na eşittir.
- Tom and Mary both say they make thirty dollars an hour.
- Tom ve Mary saatte otuz dolar kazandıklarını söylüyorlar.
- It cost him ten dollars to get the ticket.
- Bileti almak ona on dolara maloldu.
- Is thirty dollars enough?
- Otuz dolar yeterli mi?
- I owe you 300 dollars.
- Sana 300 dolar borcum var.
- The bank loaned him 500 dollars.
- Banka ona 500 dolar kredi verdi.
- I would like to convert a thousand kronor to dollars.
- Bin kronu dolara çevirmek istiyorum.
- Do you think you can live on a dollar a day in America?
- Amerika'da günde bir dolarla yaşayabileceğini düşünüyor musun?
- Tom, would you mind lending me ten dollars?
- Tom, bana on dolar ödünç verir misin?
- Can you lower the price to ten dollars?
- Fiyatı on dolara indirebilir misiniz?
- Where can I exchange yen for dollars?
- Yen'i nerede Dolar'a çevirebilirim?
- The book costs fifteen dollars.
- Kitabın fiyatı on beş dolar.
- What would you do with millions of dollars?
- Milyonlarca dolarla ne yapacaktın?
- This book cost me thirty dollars.
- Bu kitap bana 30 dolara mal oldu.
- I'll give you thirty dollars.
- Sana otuz dolar vereceğim.
- He only paid ten dollars for that shirt.
- Şu gömlek için sadece on dolar ödedi.
- McKinley spent three-and-a-half-million dollars.
- McKinley, üç buçuk milyon dolar harcadı.
- The yen is still low against the dollar.
- Yen dolar karşısında hâlâ düşük.
- Do you really think this is worth thirty dollars?
- Bunun gerçekten 30 dolar edeceğini düşünüyor musun?
- You must give me 500 dollars right now.
- Bana hemen 500 dolar vermelisin.
- Bidding started at three hundred dollars.
- Teklif 300 dolardan başladı.
- This book costs 4 dollars.
- Bu kitabın fiyatı 4 dolar.
- Tom bought a thirty dollar bottle of wine.
- Tom otuz dolarlık bir şişe şarap aldı.
- I owe ten dollars to her.
- Ona on dolar borcum var.
- Tom said he only had thirty dollars on him.
- Tom üstünde yalnızca otuz doları olduğunu söyledi.
- I only have three dollars on me.
- Üzerimde sadece üç dolar var.
- Sami paid that 160 dollars.
- Sami o 160 doları ödedi.
- I just gave her 30 dollars.
- Ona demin 30 dolar verdim.
- I bought this guitar for just thirty dollars.
- Bu gitarı sadece otuz dolara aldım.
- Tom paid Mary 3,000 dollars a month.
- Tom Mary'ye ayda 3,000 dolar ödüyordu.
- I bought this pair of shoes for three hundred dollars.
- Bu ayakkabıları 300 dolara almıştım.
- Police found hundreds of dollars cash in Fadil's car.
- Polis Fadıl'ın arabasında yüzlerce dolar nakit para buldu.
- I'd like to change yen to dollars.
- Yen'i Dolar'a çevirmek istiyorum.
- What would you do with millions of dollars?
- Milyonlarca dolarla ne yapardınız?
- He took out a dollar from his wallet.
- Cüzdanından bir dolar çıkardı.
- She spends three dollars a day for lunch and dinner.
- Öğle ve akşam yemekleri için günde üç dolar harcıyor.
- We estimate the damages to be one thousand dollars.
- Biz bin dolar zarar olacağını tahmin ediyoruz.
- That's the sixty-four thousand dollar question.
- Altmış dört bin dolarlık soru bu.
- I wish I had a million dollars.
- Keşke bir milyon dolarım olsaydı.
- If I had a million dollars, I would give most of it away and retire.
- Eğer bir milyon dolarım olsaydı, çoğunu dağıtır ve emekli olurdum.
- Can you loan me thirty dollars for a cab?
- Taksi için bana 30 dolar borç verebilir misin?
- Tom said he would buy it if I lowered the price by thirty dollars.
- Tom, fiyatını otuz dolar düşürürsem alacağını söyledi.
- Layla spent more than twenty thousand dollars on clothing.
- Layla kıyafetlere yirmi bin dolardan fazla para harcadı.
- Sami fixed Layla's car for the bargain price of 60 dollars.
- Sami, Layla'nın arabasını 60 dolar gibi ucuz bir fiyata tamir etti.
- I spent over three thousand dollars yesterday.
- Dün 3000 doların üstünde harcamam oldu.
- Can you change this into American dollars?
- Bunu Amerikan dolarına çevirebilir misiniz?
- Admission to the museum is thirty dollars.
- Müzeye giriş 30 dolar.
- I converted my yen into dollars.
- Yenimi dolara çevirdim.
- Dan broke into the vault and stole millions of dollars.
- Dan kasaya girdi ve milyonlarca dolar çaldı.
- I spent ten dollars on a book.
- Bir kitaba 10 dolar verdim.
- I spent no more than three dollars.
- Ben en fazla üç dolar harcadım.
- I paid Tom thirty dollars to help me.
- Bana yardım etmesi için Tom'a 30 dolar ödedim.
- I spent ten dollars on a book.
- Bir kitap için on dolar harcadım.
- Admission to the museum is thirty dollars.
- Müzeye giriş otuz dolardır.
- Where can dollars be exchanged for pounds?
- Dolarlar nerede sterline çevrilebilir?
- The party tickets go for ten dollars and upward.
- Parti biletleri on dolar ve üzerine satılıyor.
- He earned no more than ten dollars a day.
- Günde on dolardan fazla kazanmıyordu.
- The cost of the book is 4 dollars.
- Kitap 4 dolardır.
- What is the exchange rate for dollars now?
- Şu anda dolar için döviz kuru nedir?
- If you won ten million dollars in a lottery, what would you do with that money?
- Piyangoda on milyon dolar kazansan, o parayla ne yaparsın?
- That shovel cost thirty dollars.
- O kürek otuz dolara mal oldu.
- Tom is the CEO of a billion dollar company.
- Tom milyar dolarlık bir şirketin CEO'sudur.
- Your share is twenty dollars.
- Senin payın 20 dolar.
- I cannot afford a camera above 300 dollars.
- Ben, 300 doların üzerindeki bir kamerayı maddi olarak karşılayamam.
- Tom offered Mary thirty dollars to help him clean his house.
- Tom evini temizlemesine yardımcı olması için Mary'ye otuz dolar teklif etti.
- Each individual paid 1,000 dollars.
- Her bir kişi 1,000 dolar ödedi.
- His debts amount to two million dollars.
- Borcu iki milyon dolar.
- It's not very often that someone buys a thousand dollar hat.
- Birinin bin dolarlık bir şapka alması çok sık değildir.
- The bank loaned her 500 dollars.
- Banka ona 500 dolar borç verdi.
- She bought a handkerchief for ten dollars.
- On dolara bir mendil aldı.
- I charge a flat fee of 2,000 dollars per weekend for my services.
- Hizmetlerim için hafta sonu başına 2,000 dolar sabit ücret alıyorum.
- He laid aside a few dollars each week.
- Her hafta birkaç dolar kenara koyar.
- 2200 dollars have been allocated for expenses.
- Giderler için 2200 dolar ayrıldı.
- Tom saved up three hundred dollars.
- Tom 300 dolar biriktirdi.
- It cost him ten dollars to get the ticket for the musical.
- Müzikal için bilet almak ona on dolara mal oldu.
- It was about twenty dollars.
- Yaklaşık 20 dolardı.
- This little baby tore up a 10 dollar bill.
- Bu küçük bebek on dolarlık bir banknot yırttı.
- Each person paid a thousand dollars.
- Her kişi bin dolar ödedi.
- The bank lent her 500 dollars.
- Banka ona 500 dolar borç verdi.
- That will be ten dollars.
- Bu on dolar olacak.
- He had fifty dollars.
- Onun elli doları vardı.
- The bank loaned him 500 dollars.
- Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- What would you do if you had ten thousand dollars?
- On bin doların olsa ne yaparsın?
- Layla gave Sami six thousand dollars to kill Salima.
- Layla, Sami'ye Salima'yı öldürmesi için altı bin dolar verdi.
- That's worth three hundred dollars.
- Bu 300 dolar eder.
- That hat cost fifty dollars.
- Bu şapka 50 dolar.
- I paid 3 dollars for the book.
- Kitap için 3 dolar ödedim.
- I paid 10 dollars for it.
- Ben, onun için on dolar ödedim.
- Millions of dollars have been spent trying to shore up the company.
- Şirketi desteklemek için milyonlarca dolar harcandı.
- The yen rose to the dollar.
- Yen dolar karşısında yükseldi.
- Tom bought a sweater for thirty dollars.
- Tom otuz dolara bir kazak aldı.
- I convinced everyone to donate thirty dollars.
- Otuz dolar bağış yapması için herkesi ikna ettim.
- Only one careless mistake cost the company millions of dollars.
- Sadece dikkatsiz bir hata şirkete milyonlarca dolara mal oldu.
- Five hundred dollars is a small sum for him.
- Beş yüz dolar onun için küçük bir miktar.
- We need another three million dollars to complete this project.
- Bu projeyi tamamlamak için üç milyon dolara daha ihtiyacımız var.
- The expenses average ten dollars a day.
- Masraflar günde ortalama on dolar.
- Can you change these dollars?
- Bu dolarları bozabilir misiniz?
- I bought this ball-point for two dollars.
- Bu tükenmez kalemi iki dolara aldım.
- He had fifty dollars.
- Elli doları vardı.
- If I pay you a dollar, we'll be even.
- Sana bir dolar ödersem, ödeşmiş oluruz.
- It cost me 10 dollars.
- O, bana 10 dolara mal oldu.
- He bet me twenty dollars that I wouldn't do it.
- Bunu yapamayacağıma dair benimle yirmi dolar bahse girdi.
- That CD costs 10 dollars.
- Bu CD on dolar.
- I want my 20 dollars back.
- 20 dolarımı geri istiyorum.
- Each person paid one thousand dollars.
- Her kişi bin dolar ödedi.
- The value of the dollar began to drop.
- Doların değeri düşmeye başlamıştı.
- Tom won three thousand dollars.
- Tom üç bin dolar kazandı.
- Tom has three million dollars in the bank.
- Tom'un bankada üç milyon doları var.
- Tom knew why Mary wanted to borrow thirty dollars.
- Tom, Mary'nin neden 30 dolar borç istediğini biliyordu.
- What would you do if you had, say, ten thousand dollars?
- Varsayalım ki on bin doların olsa ne yaparsın?
- The yen appreciated 10 percent against the dollar.
- Yen dolar karşısında yüzde 10 değer kazandı.
- Tom had to pay a few more dollars.
- Tom birkaç dolar daha ödemek zorunda kaldı.
- This antique clock is worth one thousand dollars.
- Bu antika saat bin dolar değerinde.
- For example, what would you do if you had ten thousand dollars?
- Örneğin, on bin doların olsa ne yaparsın?
- Give me thirty dollars now and I'll pay you back Monday.
- Şimdi bana otuz dolar ver ve ben sana pazartesi günü geri ödeyeceğim.
- I can't survive on thirty dollars a week.
- Haftalık otuz dolarla geçinemem.
- I expected to pay at least thirty dollars.
- En az otuz dolar ödemeyi bekliyordum.
- I paid ten dollars for a cheeseburger that has no cheese.
- Peyniri olmayan bir çizburgere 10 dolar ödedim.
- At most, Henry has only six dollars.
- Henry'nin en fazla altı doları var.
- Tom left the waitress a thirty dollar tip.
- Tom garsona otuz dolar bahşiş bıraktı.
- I convinced everyone to donate thirty dollars.
- Herkesi otuz dolar bağış yapmaya ikna ettim.
- The lady really flipped out when she learned she had won a million dollars.
- Kadın bir milyon dolar kazandığını öğrenince çılgına döndü.
- Tom was paid three hundred dollars.
- Tom'a 300 dolar ödendi.
- The dollar exchange rate has increased dramatically.
- Dolar döviz kuru önemli ölçüde arttı.
- I think that thirty dollars is too high a price to pay for this.
- Otuz doların bunu ödemek için çok yüksek bir fiyat olduğunu düşünüyorum.
- I'll give you thirty dollars for that.
- Sana onun için otuz dolar vereceğim.
- Tom only had thirty dollars.
- Tom'un sadece 30 doları vardı.
- We spent seven thousand dollars on drinks in total.
- Toplamda içkiler için 7000 dolar harcadık.
- They've put the value of the estate at three hundred thousand dollars.
- Arazinin değerini 300 bin dolar olarak tayin etmişler.
- The loss amounts to ten million dollars.
- Zarar on milyon dolar ediyor.
- I owe him thirty dollars.
- Ona otuz dolar borcum var.
- Tom gave Mary three dollars and John thirty dollars.
- Tom, Mary'ye üç dolar ve John'a otuz dolar verdi.
- He earns more than five hundred dollars a month in that job.
- O işte ayda beş yüz dolardan fazla kazanıyor.
- Every dollar counts.
- Her dolar önemli.
- This newspaper costs a dollar.
- Bu gazete bir dolar.
- Could you give me change for a dollar?
- Bana bir dolar bozabilir misiniz?
- I have almost three thousand dollars in my safe.
- Kasamda yaklaşık üç bin dolarım var.
- I owe him 10 dollars.
- Ona on dolar borçluyum.
- You must convert dollars into the local currency.
- Doları, yerel para birimine dönüştürmelisiniz.
- Tom loaned Mary a dollar.
- Tom, Mary'ye bir dolar borç verdi.
- Can I borrow 300 dollars?
- 300 dolar borç alabilir miyim?
- He put aside a few dollars each week.
- O, her hafta birkaç dolar bir kenara koydu.
- Give me thirty dollars now and I'll pay you back Monday.
- Bana şimdi otuz dolar ver, Pazartesi günü sana geri öderim.
- The bank lent him 500 dollars.
- Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- I've got exactly 13 dollars in my pocket.
- Cebimde tam 13 dolar var.
- Tom doesn't know why Mary needs to borrow thirty dollars.
- Tom, Mary'nin neden otuz dolar borç istediğini bilmiyor.
- I want my 20 dollars back.
- Yirmi dolarımı geri istiyorum.
- It will cost around fifteen dollars.
- Yaklaşık on beş dolara mal olacak.
- She will pay 50 dollars at most.
- O, en fazla 50 dolar ödeyecek.
- Could you please lend me thirty dollars?
- Bana 30 dolar borç verir misin?
- They thought the value of the dollar was too high.
- Onlar doların değerinin çok yüksek olduğunu düşünüyorlardı.
- It's going to cost at least thirty dollars.
- En az otuz dolara mal olacak.
- In 1835, a barrel of flour cost six dollars.
- 1835'te bir fıçı un altı dolardı.
- I've already made my first million dollars.
- İlk milyon dolarımı zaten kazandım.
- The yen is expected to lose value against the dollar.
- Yen'in dolar karşısında değer kaybetmesi bekleniyor.
- A thousand dollars is a large sum.
- Bin dolar büyük bir meblağ.
- I owe him 1,000 dollars.
- Ona 1000 dolar borcum var.
- Tom owes Mary slightly over a thousand dollars.
- Tom'un Mary'ye bin dolardan biraz fazla borcu var.
- I spent no more than three dollars.
- Üç dolardan fazla harcamadım.
- Tom says that he usually makes three hundred dollars per hour.
- Tom genellikle saatte 300 dolar kazandığını söyler.
- The dollar's exchange rate has dropped dramatically.
- Doların döviz kuru önemli ölçüde düştü.
- What would you do if you had a billion dollars?
- Bir milyar doların olsa ne yaparsın?
- I paid 5 dollars for the food.
- Yemek için 5 dolar ödedim.
- The charge for a front row seats is 5 dollars.
- Ön sıradaki koltukların ücreti 5 dolar.
- Let's all chip in thirty dollars.
- Hepimiz otuzar dolar verelim.
- The loss amounts to a million dollars.
- Zarar bir milyon dolar tutarında.
- I am not about to pay ten dollars.
- On dolar ödeyecek değilim.
- That's the sixty-four thousand dollar question.
- Bu, 64.000 dolarlık bir sorudur.
- I'm willing to offer three hundred dollars for it.
- Bunun için 300 dolar teklif etmeye hazırım.
- It was less than fifteen dollars.
- O on beş dolardan daha azdı.
- I bet you a dollar Tom doesn't show up.
- Tom'un gelmeyeceğine dair seninle bir dolara bahse girerim.
- Sami spent about sixty thousand dollars on that garden.
- Sami o bahçeye yaklaşık altmış bin dolar harcadı.
- I bet you a dollar Tom doesn't show up.
- Tom'un gelmeyeceğine bir dolarına bahse girerim.
- Please transfer 450 dollars to my account.
- Lütfen hesabıma 450 dolar aktarın.
- It'll cost more than thirty dollars.
- Bu otuz dolardan daha fazlaya mal olacak.
- This room rents at 50 dollars a week.
- Bu odanın haftalık kirası 50 dolar.
- The government owed millions of dollars.
- Hükümetin milyonlarca dolar borcu vardı.
- I owe Tom thirty dollars.
- Tom'a otuz dolar borçluyum.
- What would you do if you had, say, ten thousand dollars?
- Diyelim ki on bin dolarınız olsaydı ne yapardınız?
- In 1973, oil cost three dollars per barrel; in 2008 - 80 dollars per barrel.
- 1973'te petrolün varili üç dolardı; 2008'de ise 80 dolar.
- Tom said he's been offered three thousand dollars.
- Tom kendisine üç bin dolar teklif edildiğini söyledi.
- I don't have a dollar to my name.
- Bir dolarım bile yok.
- The exchange rate for the yen against the dollar has risen.
- Yen'in dolar karşısındaki döviz kuru yükseldi.
- The bill amounts to fifty dollars.
- Fatura elli dolar tutuyor.
- Would you have sex with me for a million dollars?
- Bir milyon dolar için benimle seks yapar mıydın?
- Now ten dollars buys less than five dollars did three years ago.
- Şimdi on dolar, üç yıl önceki beş dolardan daha az para ediyor.
- We paid Tom thirty dollars to do that.
- Tom'a bunu yapması için 30 dolar ödedik.
- I still owe my brother the ten dollars that he lent me last week.
- Ben erkek kardeşime hâlâ bana geçen hafta ödünç verdiği on doları borçluyum.
- I paid about 50 dollars.
- Yaklaşık 50 dolar ödedim.
- This little baby tore up a 10 dollar bill.
- Bu küçük bebek 10 dolarlık banknotu yırttı.
- It's going to cost you thirty dollars.
- Sana 30 dolara mal olacak.
- Sami stole 1600 dollars.
- Sami 1600 dolar çaldı.
- We spent seven thousand dollars on drinks in total.
- Biz içeceklere toplam yedi bin dolar harcadık.
- The famous oil painting was sold at the auction for 2 million dollars.
- Ünlü yağlı boya resim açık artırmada 2 milyon dolara satıldı.
- He contributed fifty dollars to the project.
- Projeye elli dolar katkıda bulundu.
- Dan borrowed 50 dollars from Matt to buy Linda a birthday present.
- Dan, Linda'ya bir doğum günü hediyesi almak için Matt'ten 50 dolar ödünç para aldı.
- Tom borrowed thirty dollars from Mary to buy John a birthday present.
- Tom John'a bir doğum günü hediyesi almak için Mary'den otuz dolar ödünç aldı.
- I owe you ten dollars.
- Sana on dolar borçluyum.
- I owe Tom 300 dollars.
- Tom'a 300 dolar borcum var.
- It cost me 10 dollars.
- Bana on dolara mal oldu.
- Fadil owned twenty million dollars.
- Fadıl'ın yirmi milyon doları vardı.
- Could you lend me thirty dollars?
- Bana otuz dolar ödünç verebilir miydin?
- They're thirty dollars each.
- Tanesi 30 dolar.
- I put away 10 dollars each month.
- Her ay 10 dolar kenara koyuyorum.
- This is worth about three thousand dollars.
- Bu yaklaşık üç bin dolar değerindedir.
- How much is the dollar now?
- Dolar şu anda ne kadar?
- Tom was paid thirty dollars for what he did.
- Tom'a yaptığı şey için otuz dolar ödendi.
- His debts amount to two million dollars.
- Onun borçları iki milyon dolara varıyor.
- I spent fifty dollars to get my dog spayed.
- Köpeğimi kısırlaştırmak için elli dolar harcadım.
- Tom wanted a million dollars.
- Tom bir milyon dolar istedi.
- I think that thirty dollars is too high a price to pay for this.
- Bence 30 dolar bunun için fahiş bir fiyat.
- Could you lend me three thousand dollars?
- Bana üç bin dolar borç verebilir misiniz?
- We have only two dollars.
- Bizde sadece iki dolar var.
- I only have three dollars.
- Benim sadece üç dolarım var.
- Please make your payment in dollars.
- Lütfen ödemenizi dolarla yapın.
- She gained 500 dollars from the deal.
- Anlaşmadan 500 dolar kazandı.
- Tom bet me fifty dollars that he could eat more hot dogs than I could.
- Tom benden daha fazla sosisli yiyebileceğine dair benimle elli dolara iddiaya girdi.
- Didn't I just give you a dollar?
- Sana az önce bir dolar vermedim mi?
- The Mongolian dinosaur was sold in New York for a million dollars.
- Moğolistanlı dinozor, New York'ta bir milyon dolara satılmıştı.
- I sold it for ten dollars.
- Onu on dolara sattım.
- Tom doesn't know why Mary needs to borrow thirty dollars.
- Tom neden Mary'nin otuz dolar borç alması gerektiğini bilmiyor.
- I have little more than 5 dollars.
- Beş dolar'dan biraz fazla param var.
- Tom gave Mary three thousand dollars.
- Tom Mary'ye üç bin dolar verdi.
- At most, Henry has six dollars.
- Henry'nin en fazla altı doları vardır.
- Twenty dollars are one hundred and forty yuan.
- Yirmi dolar yüz kırk yuan eder.
- Hot dogs are three dollars.
- Sosisli üç dolar.
- Tom is willing to pay up to three hundred dollars for that.
- Tom bunun için 300 dolar ödemeye hazır.
- He paid him four dollars.
- O da dört dolar ödedi.
- 40 dollars for seven days.
- Yedi gün için 40 dolar.
- Tom's divorce from Mary reportedly cost him more than a million dollars.
- Tom'un Mary'den boşanmasının ona bir milyon dolardan fazlaya mal olduğu söyleniyor.
- Dan had a life insurance policy worth six hundred thousand dollars.
- Dan'ın altı yüz bin dolar değerinde hayat sigortası poliçesi vardı.
- Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
- Tom has borrowed over 3,000 dollars from Mary.
- Tom, Mary'den 3,000 dolardan fazla borç aldı.
- If I gave you three hundred dollars, what would you spend it on?
- Sana 300 dolar versem neye harcardın?
- I forgot what the exact price was, but it was about 170 dollars.
- Tam fiyatın ne olduğunu unuttum fakat 170 dolar civarındaydı.
- Tom says that he usually makes three hundred dollars an hour.
- Tom genellikle saatte 300 dolar kazandığını söyler.
- Sami will receive around 13,000 dollars.
- Sami yaklaşık 13,000 dolar alacak.
- I bought this guitar for just thirty dollars.
- Bu gitarı sadece 30 dolara aldım.
- She will pay up to fifty dollars.
- Elli dolara kadar ödeyecek.
- If you had a million dollars, what would you do?
- Bir milyon doların olsaydı, ne yapardın?
- What is the exchange rate between the dollar and the euro?
- Dolar ve Avro arasındaki döviz kuru nedir?
- Tom handed Mary a check for half a million dollars.
- Tom, Mary'ye yarım milyon dolarlık bir çek verdi.
- One dollar store is my favorite store.
- "Her şey 1 dolar" benim en sevdiğim mağaza.
- The expenses average ten dollars a day.
- Giderler ortalama günde on dolar.
- Bob charged 3 dollars an hour for mowing lawns.
- Bob çim biçmek için saat başına 3 dolar aldı.
- The bill amounts to 500 dollars.
- Senet tutarı 500 dolar.
- His family has 800 dollars coming in every month.
- Onun ailesinin aylık 800 dolar geliri var.
- Tom bought that car for three thousand dollars three months ago.
- Tom üç ay önce o arabayı üç bin dolara satın aldı.
- It cost him 50 dollars to rent a car in Hawaii.
- Hawaii'de bir araba kiralamak ona elli dolara mal oldu.
- Sami paid Layla six hundred dollars.
- Sami, Leyla'ya altı yüz dolar ödedi.
- You can count on me for a one thousand dollar donation.
- Bin dolarlık bir bağış için bana güvenebilirsiniz.
- Every dollar helps.
- Her dolar yardımcı olur.
- He sold his house for 50000 dollars.
- Evini 50000 dolara sattı.
- Didn't I just give you a dollar?
- Sana sadece bir dolar vermedim mi?
- Tom made thirty thousand dollars last week.
- Tom geçen hafta otuz bin dolar kazandı.
- Didn't I just give you a dollar?
- Az önce sana bir dolar vermedim mi?
- Can you lend me a dollar?
- Bana bir dolar borç verebilir misin?
- Tom bet me thirty dollars that Mary would be late.
- Tom Mary'nin geç kalacağına dair benimle otuz dolara bahse girdi.
- It's not very often that someone buys a thousand dollar hat.
- Birinin bin dolarlık şapka alması çok sık rastlanan bir şey değildir.
- Tom said that he'd give me thirty dollars if I ate an earthworm.
- Tom, bir solucan yediğim takdirde bana otuz dolar vereceğini söyledi.
- The hijacker demanded a ransom of two million dollars.
- Korsan, iki milyon dolar fidye istedi.
- I owed him a thousand dollars.
- Ona bin dolar borcum vardı.
- Sami got a sixteen thousand dollar check from Layla.
- Sami, Layla'dan on altı bin dolarlık bir çek aldı.
- The plan is to buy half a million dollars worth of shares.
- Plan yarım milyon dolar değerinde hisse almak.
- It cost thirty million dollars.
- Otuz milyon dolara mal oldu.
- I paid thirty dollars for these shoes.
- Bu ayakkabılar için 30 dolar ödedim.
- I bought it for about twelve dollars.
- Onu yaklaşık 12 dolara satın aldım.
- You paid him four dollars.
- Ona dört dolar ödedin.
- Tom paid Mary 3,000 dollars a month.
- Tom Mary'ye ayda 3.000 dolar ödedi.
- We estimate the damage at one thousand dollars.
- Hasarın bin dolar olduğunu tahmin ediyoruz.
- Remember that you only have three hundred dollars to spend.
- Harcamak için sadece 300 dolarınız olduğunu unutmayın.
- I just spent over three thousand dollars.
- Az önce üç bin dolardan fazla harcadım.
- The yen is rising and the dollar is falling.
- Yen yükseliyor, dolar düşüyor.
- They robbed a stage coach for a fistful of dollars.
- Bir avuç dolusu dolar için bir posta arabasını soydular.
- He earns over 500 dollars a month from that job.
- O işten, ayda 500 doların üzerinde kazanmaktadır.
- That's definitely worth more than a three thousand dollars.
- Bu kesinlikle üç bin dolardan daha fazlasına değer.
- It's only worth three dollars.
- Sadece üç dolar eder.
- I am afraid the loss will amount to one hundred million dollars.
- Korkarım ki zarar yüz milyon dolar olacak.
- We paid him four dollars.
- Ona dört dolar ödedik.
- I would like to change my American dollars to euros please.
- Amerikan dolarımı Euro'ya çevirmek istiyorum.
- Two hundred dollars was all we needed.
- İhtiyacımız olan tek şey 200 dolardı.
- The total came to ten dollars.
- Toplam on doları buldu.
- We divided ten dollars among the five of us.
- On doları beşimizin arasında bölüştük.
- Tom took me to a restaurant where you can eat as much as you want for thirty dollars.
- Tom beni otuz dolara istediğin kadar yiyebileceğin bir restorana götürdü.
- It cost him 50 dollars to rent a car in Hawaii.
- Hawaii'de araba kiralamak ona 50 dolara mal oldu.
- They found 12 million dollars in a suitcase.
- Bir bavulda 12 milyon dolar buldular.
- Would you have sex with me for a million dollars?
- Bir milyon dolar için benimle seks yapmak ister misin?
- A dollar is a dollar.
- Bir dolar bir dolardır.
- Tom left Mary three million dollars.
- Tom, Mary'ye 3 milyon dolar bıraktı.
- He has a monthly income of 2,000 dollars.
- Onun aylık geliri 2.000 dolar.
- He earns twenty dollars a day.
- Günde yirmi dolar kazanıyor.
- Give Tom a dollar.
- Tom'a bir dolar ver.
- It cost me 50 dollars to have my watch fixed.
- Saatimi tamir ettirmem 50 dolara mal oldu.
- Tom already owes me three hundred dollars.
- Tom'un bana şimdiden 300 dolar borcu var.
- Tom thought Mary wouldn't be able to earn more than thirty dollars an hour.
- Tom, Mary'nin saatte otuz dolardan fazla kazanamayacağını düşündü.
- It cost 30 million dollars.
- 30 milyon dolara mal oldu.
- It's a billion dollars in today's money.
- Bugünün parasıyla bir milyar dolar.
- The yen is weaker than the dollar.
- Yen dolardan daha zayıf.
- I have an outstanding debt of 10 dollars.
- 10 dolarlık ödenmemiş bir borcum var.
- I got thirty dollars a day.
- Günde otuz dolar aldım.
- Tom is carrying a bag containing a million dollars.
- Tom içinde bir milyon dolar olan bir çanta taşıyor.
- I only have three dollars.
- Sadece üç dolarım var.
- Tom makes three hundred dollars an hour.
- Tom saatte 300 dolar kazanıyor.
- I'm pretty sure that what you want won't cost more than thirty dollars.
- İstediğin şeyin otuz dolardan daha fazlasına mal olmayacağından oldukça emin değilim.
- Your share is twenty dollars.
- Senin hissen yirmi dolar.
- Carrots cost three dollars.
- Havuçlar üç dolar.
- I'll give you each thirty dollars.
- Her birinize otuz dolar vereceğim.
- Tom anonymously donated a million dollars to his favorite charity.
- Tom en sevdiği hayır kurumuna isimsiz olarak bir milyon dolar bağışladı.
- The business brings him in 8000 dollars a year.
- Bir yıl içinde iş ona 8000 dolar getiriyor.
- Henry has no more than six dollars.
- Henry'nin altı dolardan fazla parası yok.
- Let's all chip in thirty dollars.
- Hepimiz 30'ar dolar verelim.
- I wish I had a dollar for every time I've heard you say that.
- Keşke bunu söylediğini duyduğum her sefer için bir dolarım olsaydı.
- You've stolen the last dollar from me.
- Benden son doları da çaldın.
- Tom told me you only want two hundred dollars for your guitar.
- Tom bana gitarın için sadece 200 dolar istediğini söyledi.
- We purchased a new house for eighty thousand dollars.
- Seksen bin dolara yeni bir ev satın aldık.
- This sweater costs more than fifty dollars.
- Bu kazağın fiyatı 50 dolardan fazla.
- I offered to buy everything for three hundred dollars.
- Her şeyi 300 dolara almayı teklif ettim.
- Tom has over three million dollars in assets.
- Tom'un üç milyon dolardan fazla varlığı var.
- For example, what would you do if you had ten thousand dollars?
- Örneğin, on bin dolarınız olsaydı ne yapardınız?
- He puts ten dollars aside every week.
- O her hafta bir kenara on dolar koyar.
- Tom didn't know why Mary needed to borrow thirty dollars.
- Tom Mary'nin neden otuz dolar borç alması gerektiğini bilmiyordu.
- I have just three dollars left.
- Sadece üç dolarım kaldı.
- Tom bought a camera for 500 dollars.
- Tom, 500 dolara bir kamera satın aldı.
- The admission is ten dollars a person.
- Giriş ücreti bir kişi için 10 dolardır.
- I'll pay thirty dollars for it.
- Bunun için otuz dolar ödeyeceğim.
- I was fined thirty dollars for speeding.
- Aşırı hızdan otuz dolarlık cezaya çarptırıldım.
- This CD costs ten dollars.
- Bu CD'nin fiyatı 10 dolar.
- I only have three dollars on me now.
- Üzerimde sadece üç dolar var.
- Not to brag, but I just made my first million dollars yesterday.
- Övünmek gibi olmasın ama dün ilk milyon dolarımı kazandım.
- The dollar's exchange rate has dropped dramatically.
- Dolar kuru önemli ölçüde düştü.
- She calculated that she had earned 1,500 dollars.
- 1500 dolar kazandığını hesapladı.
- I got ten dollars from my grandfather.
- Büyükbabamdan 10 dolar aldım.
- I owed him a thousand dollars.
- Ona bin dolar borçluydum.
- Tom's divorce from Mary reportedly cost him more than a million dollars.
- Tom'un Mary'den boşanması söylentiye göre ona bir milyon dolardan daha fazlaya mal oldu.
- Tom said he needed three hundred thousand dollars.
- Tom üç yüz bin dolara ihtiyacı olduğunu söyledi.
- Tom doesn't have a dollar to his name.
- Tom'un bir doları bile yok.
- I owe you 300 dollars.
- Sana 300 dolar borçluyum.
- Tom only spent three dollars for his lunch.
- Tom, öğle yemeğine sadece üç dolar harcadı.
- He only paid ten dollars for that shirt.
- O gömlek için sadece on dolar ödedi.
- I'll give you three dollars for it.
- Sana onun için üç dolar vereceğim.
- This is a one hundred million dollar stadium.
- Bu, yüz milyon dolarlık bir stadyum.
- The total bill for drinks came up to 7000 dollars.
- İçecekler için toplam fatura 7000 dolara ulaştı.
- I owe you thirty dollars.
- Sana otuz dolar borcum var.
- I'll pay thirty dollars for it.
- Bunun için 30 dolar ödeyeceğim.
- The total bill for drinks came up to 7000 dollars.
- İçeceklerin toplam faturası 7000 dolara geldi.
- Tom was making about a million dollars a year.
- Tom yılda yaklaşık bir milyon dolar kazanıyordu.
- I paid about fifty dollars.
- Yaklaşık 50 dolar ödedim.
- Could you lend me three thousand dollars?
- Bana üç bin dolar ödünç verir misin?
- That's 150 dollars altogether.
- Toplamda 150 dolar eder.
- Our total debts amount to ten thousand dollars.
- Toplam borcumuz on bin dolar.
- The diamond was valued at 5,000 dollars.
- Elmasın değeri 5,000 dolardı.
- I'm paid thirty dollars an hour.
- Saatte 30 dolar alıyorum.
- I owe her 300 dollars.
- Ona 300 dolar borcum var.
- Five hundred dollars is a small sum for him.
- Beş yüz dolar onun için küçük bir meblağ.
- Gangsters robbed a bank of thousands of dollars.
- Haydutlar bir bankadan binlerce dolar çaldı.
- I paid 300 dollars for this guitar.
- Bu gitar için 300 dolar ödedim.
- I'd like to borrow about three hundred thousand dollars.
- Üç yüz bin dolar borç almak istiyorum.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for only 500 dollars.
- Yanlış hatırlamıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara satmıştı.
- Tom only needed thirty dollars.
- Tom'un sadece 30 dolara ihtiyacı vardı.
- They've put the value of the estate at three hundred thousand dollars.
- Mülkün değerini 300 bin dolar olarak belirlediler.
- The cost of the book is 4 dollars.
- Kitabın fiyatı 4 dolar.
- Tom still owes Mary 2,000 dollars.
- Tom'un Mary'ye hala 2,000 dolar borcu var.
- The dollar was devalued against the Japanese currency from 360 yen to 308 yen.
- Dolar, Japon para birimi karşısında 360 yen'den 308 yen'e geriledi.
- I just gave her 30 dollars.
- Az önce ona otuz dolar verdim.
- An anonymous benefactor bequeathed several hundred thousand dollars to an animal shelter.
- İsimsiz bir hayırsever bir hayvan barınağı için birkaç yüz bin dolar bağışladı.
- This shirt costs more than fifty dollars.
- Bu gömlek elli dolardan daha fazlaya mal olur.
- I think these are worth at least three hundred dollars.
- Bence bunlar en az 300 dolar eder.
- She calculated that she had earned 1,500 dollars.
- O, bin beş yüz dolar kazandığını hesapladı.
- Damages from the flood amount to ten million dollars.
- Selin zararı on milyon doları buldu.
- I paid 300 dollars for this guitar.
- Bu gitara 300 dolar ödedim.
- I have three million dollars.
- Üç milyon dolarım var.
- Tom bought a camera for 500 dollars.
- Tom 500 dolara bir kamera aldı.
- You can count on me for a one thousand dollar donation.
- Bin dolarlık bir bağış için bana güvenebilirsin.
- Tom left the waitress a thirty dollar tip.
- Tom garsona otuz dolarlık bir bahşiş verdi.
- Tom has only thirty dollars in his wallet.
- Tom'un cüzdanında sadece otuz doları var.
- You need another ten dollars to buy that camera.
- O kamerayı almak için on dolara daha ihtiyacın var.
- That probably cost less than a dollar.
- Muhtemelen bir dolardan daha az tutmuştur.
- The pound fell against the dollar.
- Pound, dolar karşısında değer kaybetti.
- When we started out, we had only 200 dollars between us.
- Yola çıktığımız zaman yanımızda yalnızca 200 dolarımız vardı.
- The war cost 2,000 million dollars every month.
- Savaş her ay 2,000 milyon dolara mal oluyordu.
- She had about a hundred and fifty dollars in cash.
- Yaklaşık yüz elli dolar nakit parası vardı.
- We award punitive damages in the amount of two million dollars.
- İki milyon dolar tutarında cezai tazminata hükmediyoruz.
- Could you spare a dollar?
- Bir dolar boşta bırakabilir misin?
- I'll give you thirty dollars.
- Sana otuz dolar veririm.
- I owe her 300 dollars.
- Ona 300 dolar borçluyum.
- Layla's net worth is estimated at ten million dollars.
- Layla'nın net servetinin on milyon dolar olduğu tahmin ediliyor.
- She earns 30 dollars per day.
- O, günde 30 dolar kazanıyor.
- Will thirty dollars be enough?
- Otuz dolar yeter mi?
- It'll cost more than thirty dollars.
- Otuz dolardan fazla tutacak.
- I gave Tom thirty dollars.
- Tom'a 30 dolar verdim.
- It costs three dollars.
- Fiyatı üç dolar.
- The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avro karşısındaki döviz kuru düşmüştür.
- Tom borrowed thirty dollars from Mary to buy John a birthday present.
- Tom, John'a doğum günü hediyesi almak için Mary'den 30 dolar borç aldı.
- Let's all chip in thirty dollars.
- Hepimiz otuz dolar verelim.
- He earns over 500 dollars a month from that job.
- O işten ayda 500 dolardan fazla kazanıyor.
- Tom absconded with millions of dollars from his company and is living a life of luxury on an island in the Mediterranean.
- Tom şirketinden milyonlarca doları alıp kaçtı ve Akdeniz'de bir adada lüks bir hayat yaşıyor.
- Nick owes me ten dollars.
- Nick'in bana 10 dolar borcu var.
- Would you lend me thirty dollars?
- Bana 30 dolar borç verir misin?
- It's worth at least three million dollars.
- En az üç milyon dolar değerinde.
- The painting will cost at least 1,000 dollars.
- Resim en az 1,000 dolar olacak.
- It will cost 500 dollars to fly to Paris.
- Paris'e uçmak 500 dolara mal olacak.
- Tom owes me thirty dollars.
- Tom'un bana otuz dolar borcu var.
- Sami withdrew tens of thousands of dollar out of Layla's accounts.
- Sami, Layla'nın hesaplarından on binlerce dolar çekti.
- I only have three hundred dollars in the bank.
- Bankada sadece 300 dolarım var.
- The old television set went for 10 dollars.
- Eski televizyon seti 10 dolara satıldı.
- I'd like to borrow fifty dollars from you.
- Sizden 50 dolar borç almak istiyorum.
- I've got 30 dollars in my wallet.
- Cüzdanımda 30 dolar var.
- Non-members pay an additional 50 dollars.
- Üye olmayanlar 50 dolar daha ödüyor.
- A dollar is equal to a hundred cents.
- Bir dolar yüz sente eşittir.
- He earns over 500 dollars a month at that job.
- O işte, ayda 500 doların üzerinde kazanıyor.
- Tom lost three million dollars last year.
- Tom geçen yıl üç milyon dolar kaybetti.
- I think you owe me ten dollars.
- Sanırım bana on dolar borçlusun.
- I think that thirty dollars is too high a price to pay for this.
- Bence 30 dolar bunun için çok yüksek bir fiyat.
- A trip to Hawaii costs around 200 dollars.
- Hawaii gezisi yaklaşık 200 dolar tutar.
- I owe him 300 dollars.
- Ona 300 dolar borcum var.
- I had a twenty dollar bill but I lost it.
- Benim yirmi dolarlık bir banknotum vardı, ama onu kaybettim.
- I have little more than 5 dollars.
- 5 dolardan biraz fazla param var.
- I would like to borrow fifty dollars from you.
- Sizden elli dolar borç almak istiyorum.
- I spent over three thousand dollars yesterday.
- Dün üç bin dolardan fazla harcadım.
- Can you let me have it for thirty dollars?
- Onu otuz dolara almama izin verebilir misin?
- He earns twenty dollars a day.
- O, günde 20 dolar kazanır.
- The cost will run into thousands of dollars.
- Maliyet binlerce doları bulacak.
- You must give me 500 dollars right now.
- Bana hemen şimdi 500 dolar vermelisin.
- We estimated the damage at 1000 dollars.
- Hasarın 1000 dolar olduğunu tahmin ediyoruz.
- Could you lend me thirty dollars?
- Bana 30 dolar borç verebilir misin?
- This newspaper costs a dollar.
- Bu gazetenin fiyatı bir dolar.
- Dan borrowed 50 dollars from Matt to buy Linda a birthday present.
- Dan, Linda'ya doğum günü hediyesi almak için Matt'ten 50 dolar borç aldı.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for only 500 dollars.
- Eğer doğru hatırlıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara sattı.
- Tom gave me thirty dollars.
- Tom bana otuz dolar verdi.
- I owe you thirty dollars.
- Sana otuz dolar borçluyum.
- The European currencies have weakened against the dollar.
- Avrupa para birimleri dolar karşısında zayıfladı.
- Tom gave the clerk thirty dollars.
- Tom memura otuz dolar verdi.
- I'll give you thirty dollars for that.
- Bunun için sana 30 dolar veririm.
- Tom didn't know why Mary needed to borrow thirty dollars.
- Tom, Mary'nin neden 30 dolar borç istediğini bilmiyordu.
- Sami had about six hundred dollars.
- Sami'nin yaklaşık altı yüz doları vardı.
- I just gave Tom 30 dollars.
- Tom'a 30 dolar verdim.
- Millions of dollars have been spent trying to shore up the company.
- Şirketi desteklemeye çalışırken milyonlarca dolar harcandı.
- Sami had seven dollars in cash.
- Sami'nin yedi dolar nakdi vardı.
- I paid about fifty dollars.
- Yaklaşık elli dolar ödedim.
- We paid Tom thirty dollars to do that.
- Tom'a onu yapması için otuz dolar ödedik.
- Could you break this ten dollar bill?
- Bu on doları bozar mısın?
- I can't let you give me your last ten dollars.
- Bana son on dolarını vermene izin veremem.
- Tom bet me thirty dollars that I couldn't do it.
- Tom bunu yapamayacağıma dair benimle otuz dolarına bahse girdi.
- Is it true that Tatoeba was bought by Google for 1 billion dollars?
- Tatoeba'nın Google tarafından 1 milyar dolara satın alındığı doğru mu?
- I bought it for about twelve dollars.
- Yaklaşık on iki dolara almıştım.
- Hot dogs are three dollars.
- Sosisli sandviçler üç dolardır.
- This is a one hundred million dollar stadium.
- Burası 100 milyon dolarlık bir stadyum.
- I spent over three thousand dollars yesterday.
- Dün üç bin dolardan fazla para harcadım.
- He put aside a few dollars each week.
- Her hafta birkaç dolar kenara koyar.
- Dan stole Matt's identity and cashed thousands of dollars from Matt's account.
- Dan, Matt'in kimliğini çaldı ve Matt'in hesabından binlerce dolar para çekti.
- I will buy your house for ten thousand dollars.
- Evinizi on bin dolara satın alacağım.
- It cost thirty million dollars.
- Bu otuz milyon dolara mal oldu.
- Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.
- Tom şu anda dolarları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor.
- Tom converted about half of his yen into dollars and the other half into euros.
- Tom yeninin yaklaşık yarısını dolara ve diğer yarısını avroya çevirdi.
- This watch costs ten dollars at the most.
- Bu saat en çok on dolardır.
- You're thirty thousand dollars in debt.
- Senin otuz bin dolar borcun var.
- The judge fined Tom three thousand dollars.
- Yargıç Tom'a üç bin dolar ceza verdi.
- I don't have a cent, let alone a dollar.
- Bırakın bir doları, bir sentim bile yok.
- I can't survive on thirty dollars a week.
- Haftada 30 dolarla yaşayamam.
- They worship the almighty dollar.
- Onlar yüce dolara tapıyorlar.
- I was fined thirty dollars for speeding.
- Hız yaptığım için otuz dolar ceza yedim.
- Tom is suing the city for 3 million dollars.
- Tom üç milyon dolara şehri dava ediyor.
- What is the exchange rate for the dollar?
- Dolar kuru ne kadar?
- About one hundred and fifty dollars altogether.
- Hepsi birlikte yaklaşık yüzelli dolar.
- There is a discrepancy of 145 dollars in my June credit card statement.
- Benim haziran ayı kredi kartı ekstresinde 145 dolarlık bir uyuşmazlık var.
- The government owed millions of dollars.
- Hükümet milyonlarca dolar borçlandı.
- Where is the missing dollar?
- Kayıp dolar nerede?
- Tom lent thirty dollars to Mary.
- Tom, Mary'ye otuz dolar borç verdi.
- That disc cost ten dollars.
- O disk on dolara mal oldu.
- A trip to Hawaii costs around 200 dollars.
- Hawaii'ye bir gezi yaklaşık 200 dolar tutuyor.
- Sami gave Layla millions of dollars.
- Sami, Layla'ya milyonlarca dolar verdi.
- Tom absconded with millions of dollars from his company and is living a life of luxury on an island in the Mediterranean.
- Tom şirketten milyonlarca dolar ile kaçtı ve Akdeniz'de bir adada lüks bir hayat yaşıyor.
- This shirt costs more than fifty dollars.
- Bu gömleğin fiyatı 50 dolardan fazla.
- What is the exchange rate between the dollar and the euro?
- Dolar ve Euro arasındaki kur nedir?
- Do you know the conversion rate between dollars and euros?
- Dolar ve Euro arasındaki dönüşüm oranını biliyor musunuz?
- Can you change this into American dollars?
- Bunu Amerikan dolarına çevirir misin?
- This shirt costs ten dollars.
- Bu gömleğin fiyatı 10 dolar.
- Do you think you can live on a dollar a day in America?
- Sence Amerika'da günde bir dolarla yaşayabilir misin?
- We'll need an extra ten dollars.
- Fazladan bir on dolara ihtiyacımız olacak.
- Please exchange yen for dollars.
- Lütfen Yen'i Dolar'a çevirin.
- The value of the dollar is going up.
- Doların değeri artıyor.
- I paid 10 dollars for it.
- Bunun için 10 dolar ödedim.
- Tom told me he needed to borrow three hundred dollars.
- Tom bana 300 dolar borca ihtiyacı olduğunu söyledi.
- The war cost 2,000 million dollars every month.
- Savaş, her ay 2.000 milyon dolara mal oldu.
- The price was in the neighbourhood of 50 dollars.
- Fiyat, 50 dolar civarındaydı.
- Tom told me he needed to borrow three hundred dollars.
- Tom bana 300 dolar borç alması gerektiğini söyledi.
- I paid 30 dollars for that.
- Buna 30 dolar ödedim.
- He invested two hundred dollars in a promising business.
- Gelecek vaat eden bir işe 200 dolar yatırdı.
- If I pay you a dollar, we'll be even.
- Sana bir dolar ödersem, eşit oluruz.
- I was fined a dollar.
- Bir dolar ceza aldım.
- I just gave him 30 dollars.
- Ona demin 30 dolar verdim.
- Mary has spent thousands of dollars on beauty products over the years.
- Mary yıllar boyunca güzellik ürünlerine binlerce dolar harcadı.
- The bank lent him 500 dollars.
- Banka ona 500 dolar borç verdi.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for just 500 dollars.
- Eğer doğru hatırlıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara sattı.
- Can you change this into American dollars?
- Bunu Amerikan dolarına çevirebilir misin?
- It'll cost around thirty dollars.
- Bu yaklaşık otuz dolara mal olacak.
- Cleanup will cost millions of dollars.
- Temizleme milyonlarca dolara mal olacak.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for just 500 dollars.
- Yanlış hatırlamıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara satmıştı.
- It'll cost you thirty dollars.
- Bu sana otuz dolara mal olacak.
- Suppose you had a thousand dollars, what would you do with it?
- Diyelim ki bin dolarınız var, onunla ne yapardınız?
- Tom's design saved the company millions of dollars.
- Tom'un tasarımı şirkete milyonlarca dolar kazandırdı.
- Dan was carrying a bag containing half a million dollars.
- Dan içinde yarım milyon dolar olan bir çanta taşıyordu.
- How can someone who has hundreds of millions of dollars possibly be unhappy?
- Yüz milyonlarca doları olan biri nasıl mutsuz olabilir?
- All Tom really needed was about ten dollars.
- Tom'un tek istediği on dolardı.
- It cost me three dollars to buy that.
- Bunu almak bana üç dolara mal oldu.
- 2200 dollars have been allocated for expenses.
- Harcamalar için 2200 dolar ayrıldı.
- His house was sold for ten thousand dollars.
- Onun evi on bin dolara satıldı.
- Tom gave Mary three thousand dollars.
- Tom, Mary'ye üç bin dolar verdi.
- He earns at least $1,000 dollars a week.
- Haftada en az 1,000 dolar kazanıyor.
- Sami will receive around 13,000 dollars.
- Sami yaklaşık 13.000 dolar alacak.
- Tom, would you mind lending me ten dollars?
- Tom, bana 10 dolar borç verir misin?
- It's going to cost more than thirty dollars.
- Bu otuz dolardan daha fazlaya mal olacak.
- Would you lend me thirty dollars?
- Bana otuz dolar ödünç verir misin?
- That will be ten dollars.
- Bu on dolar eder.
- The diamond was valued at 5,000 dollars.
- Elmas, 5,000 dolar değerindeydi.
- I owe them thirty dollars.
- Onlara otuz dolar borcum var.
- We suffered a loss of 10,000 dollars.
- 10,000 dolar zarara uğradık.
- Tom gave me 300 dollars.
- Tom bana 300 dolar verdi.
- My father took out his wallet and gave me ten dollars.
- Babam cüzdanını çıkardı ve bana on dolar verdi.
- I won't pay 40 dollars for just one book.
- Sadece bir kitap için 40 dolar ödemem.
- It's going to cost at least thirty dollars.
- Bu en az otuz dolara mal olacak.
- I sold my house for three million dollars.
- Evimi üç milyon dolara sattım.
- We estimated the damage at one thousand dollars.
- Hasarın bin dolar olduğunu tahmin ediyoruz.
- I paid Tom thirty dollars to help me.
- Tom'un bana yardım etmesi için otuz dolar ödedim.
- Tom bought that car for three thousand dollars three months ago.
- Tom bu arabayı üç ay önce üç bin dolara satın aldı.
- Let's all chip in thirty dollars.
- Hadi hepimiz otuz dolar koyalım.
- Sami needs much more than seven thousand dollars.
- Sami'nin yedi bin dolardan çok daha fazlasına ihtiyacı var.
- She bought a handkerchief for ten dollars.
- O, on dolarlık bir mendil aldı.
- I'm paid thirty dollars an hour.
- Saatte otuz dolar alıyorum.
- Tom agreed to pay us thirty dollars.
- Tom bize 30 dolar ödemeyi kabul etti.
- The value of the painting was estimated at several million dollars.
- Resmin tahmini değeri birkaç milyon dolar.
- Tom said he paid thirty dollars for that shirt.
- Tom o gömlek için otuz dolar ödediğini söyledi.
- The hijacker demanded a ransom of two million dollars.
- Gaspçı, iki milyon dolarlık bir fidye talep etti.
- Tom asked me if he could borrow thirty dollars.
- Tom benden 30 dolar borç istedi.
- I still owe my brother the ten dollars that he lent me last week.
- Geçen hafta bana borç verdiği on doları hâlâ kardeşime borçluyum.
- They're thirty dollars each.
- Onların tanesi otuz dolar.
- I make thirteen dollars an hour.
- Saatte 13 dolar kazanıyorum.
- Tom gave me a few dollars.
- Tom bana birkaç dolar verdi.
- She was fined 10 dollars for that.
- Bunun için 10 dolar para cezasına çarptırıldı.
- They received a dollar each.
- Her biri bir dolar aldı.
- Tom gave Mary a dollar.
- Tom, Mary'ye bir dolar verdi.
- The bill amounted to 500 dollars.
- Fatura 500 dolar tuttu.
- That company charges a monthly service fee of thirty dollars.
- Bu şirket, otuz dolara aylık bir servis ücreti talep ediyor.
- Tom's rent is three hundred dollars a month.
- Tom'un kirası ayda 300 dolar.
- Each individual paid 1,000 dollars.
- Her birey 1.000 dolar ödedi.
- He sold his house for 50000 dollars.
- O evini 50000 dolara sattı.
- Do you have change for a dollar?
- Bir dolar bozuğunuz var mı?
- The bill amounts to fifty dollars.
- Fatura 50 dolar tutuyor.
- Not to brag, but I just made my first billion dollars yesterday.
- Övünmek gibi olmasın ama dün ilk milyar dolarımı kazandım.
- We've received just over 3,000 dollars in donations so far.
- Şu ana kadar 3,000 doların biraz üzerinde bağış aldık.
- I owe them thirty dollars.
- Onlara otuz dolar borçluyum.
- It's going to cost more than thirty dollars.
- Otuz dolardan fazla tutacak.
- The book costs 4 dollars.
- Kitabın fiyatı 4 dolar.
- I lent her 500 dollars free of interest.
- Ona faizsiz 500 dolar borç verdim.
- Tom owes everyone three dollars.
- Tom'un herkese üç dolar borcu var.
- You must convert dollars into the local currency.
- Doları, yerel para birimine çevirmelisiniz.
- I owe him thirty dollars.
- Ona otuz dolar borçluyum.
- It'll cost about thirty dollars to repair it.
- Onu tamir etmek yaklaşık otuz dolar tutacak.
- Tom bet me thirty dollars Mary wouldn't do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmayacağına dair otuz dolarına bahse girdi.
- An anonymous benefactor bequeathed several hundred thousand dollars to an animal shelter.
- İsimsiz bir hayırsever, bir hayvan barınağına birkaç yüz bin dolar miras bıraktı.
- Tom puts aside a few dollars every month.
- Tom her ay bir kenara birkaç dolar koyar.
- I had to pay no less than 1,000 dollars for this watch.
- Bu saat için en az 1.000 dolar ödemek zorunda kaldım.
- We estimate the damage at one thousand dollars.
- Zararın bin dolar olduğunu tahmin ediyoruz.
- I only had three dollars with me at the time.
- O zaman yanımda sadece üç dolar vardı.
- Tom lent me thirty dollars.
- Tom bana otuz dolar ödünç verdi.
- Tom paid three dollars for a sandwich.
- Tom bir sandviç için üç dolar ödedi.
- He can only pay twenty dollars at most.
- En fazla yirmi dolar ödeyebilir.
- Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months.
- Tom, Mary'ye son altı ay içinde 34.000 dolardan fazla para verdiğini hesapladı.
- One dollar store is my favorite store.
- "Ne alırsan 1 dolar" benim favori mağazamdır.
- I owe him 300 dollars.
- Ona 300 dolar borçluyum.
- Tom put fifty dollars on an odds-on favourite.
- Tom bir favoriye elli dolar yatırdı.
- She gained 500 dollars from the deal.
- O, anlaşmadan 500 dolar kazandı.
- Expedited delivery will cost an additional ten dollars.
- Hızlandırılmış teslim ilave on dolara mal olacak.
- I just wanted thirty dollars.
- Sadece otuz dolar istedim.
- He exchanged yen for dollars.
- Yen'i dolara çevirdi.
- The dollar's exchange rate has dropped dramatically.
- Dolar kuru dramatik bir şekilde düştü.
- Please change this to dollars.
- Lütfen bunu dolara çevirin.
- I gave Tom thirty dollars.
- Tom'a otuz dolar verdim.
- Sir, you smoked in your hotel room and we've added a $200 dollar fee to your bill.
- Efendim, otel odanızda sigara içtiniz ve faturanıza 200 dolarlık bir ücret ekledik.
- Can you lend me a dollar?
- Bana bir dolar borç verir misin?
- He earned no more than ten dollars a day.
- Günde en fazla on dolar kazanıyor.
- He earns over 500 dollars a month at that job.
- O işten ayda 500 dolardan fazla kazanıyor.
- The Mongolian dinosaur was sold in New York for a million dollars.
- Moğol dinozoru New York'ta bir milyon dolara satıldı.
- Why haven't you told Tom that he owes 300 dollars?
- Neden Tom'a 300 dolar borcu olduğunu söylemedin?
- It was less than fifteen dollars.
- On beş dolardan daha azdı.
- Tom only had thirty dollars.
- Tom'un sadece otuz doları vardı.
- I have 13 million dollars.
- 13 milyon dolarım var.
- I spent 10 dollars on it.
- Bunun için 10 dolar harcadım.
- Tom has agreed to pay us thirty dollars.
- Tom bize 30 dolar ödemeyi kabul etti.
- She spends three dollars a day for lunch and dinner.
- O, öğle ve akşam yemeği için günde üç dolar harcar.
- Sami needs much more than seven thousand dollars.
- Sami'nin yedi bin dolardan çok daha fazlasına ihtiyacı vardı.
- I bought this jacket for thirty dollars.
- Bu ceketi 30 dolara aldım.
- I paid ten dollars for this cap.
- Bu şapka için 10 dolar ödedim.
- I owe Tom 300 dollars.
- Tom'a 300 dolar borçluyum.
- I bought forty dollars' worth of gasoline today.
- Bugün kırk dolarlık benzin aldım.
- These oranges are ten for a dollar.
- Bu portakalların on tanesi bir dolar.
- The bill added up to three thousand dollars.
- Hesap üç bin dolar tuttu.
- Dan was ten thousand dollars in debt.
- Dan'in on bin dolar borcu vardı.
- You need another ten dollars to buy that camera.
- O kamerayı satın almak için bir on dolara daha ihtiyacın var.
- I'll bet you thirty dollars I can get to Boston faster than you can.
- Otuz dolarına bahse girerim ki Boston'a senden daha hızlı gidebilirim.
- Dan had a life insurance policy worth six hundred thousand dollars.
- Dan'in altı yüz bin dolar değerinde bir hayat sigortası poliçesi vardı.
- My father took out his wallet and gave me ten dollars.
- Babam cüzdanını çıkarıp bana 10 dolar verdi.
- He puts ten dollars aside every week.
- Her hafta kenara on dolar koyuyor.
- I can't survive on thirty dollars a week.
- Haftada 30 dolarla hayatta kalamam.
- Tom only had three dollars with him.
- Tom'un yanında sadece üç doları vardı.
- This is a one hundred million dollar stadium.
- Bu yüz milyon dolarlık bir stadyum.
- Tom left Mary three million dollars.
- Tom, Mary'ye üç milyon dolar bıraktı.
- Tom owes me three thousand dollars.
- Tom'un bana üç bin dolar borcu var.
- Will thirty dollars be enough?
- Otuz dolar yetecek mi?
- The charge for a front row seats is 5 dollars.
- Ön sıra koltuklar için ücret 5 dolar.
- My aunt has an apartment for rent for 550 dollars a month.
- Teyzemin aylık 550 dolara kiralık bir dairesi var.
- Dan stole Matt's identity and cashed thousands of dollars from Matt's account.
- Dan, Matt'in kimliğini çaldı ve Matt'in hesabından binlerce dolar çekti.
- That'll be seven dollars, please.
- Yedi dolar, lütfen.
Show More (1024)
|