Tureng - economy - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	economy	ekonomi	n.
	Then we shall see economies developing. O zaman ekonomilerin geliştiğini göreceğiz. It was you, Minister, who said that a difficult climate for the economy and society would be created. Sayın Bakan, ekonomi ve toplum için zor bir iklim yaratılacağını söyleyen sizdiniz. That is what the US Government has done, injecting more than USD 100 billion into the economy in one year. ABD Hükümeti bir yıl içinde ekonomiye 100 milyar dolardan fazla kaynak aktararak bunu yapmıştır. The dynamism of Europe depends on a flourishing economy, and the lifeblood of this is effective road transportation. Avrupa'nın dinamizmi gelişen bir ekonomiye bağlıdır ve bunun can damarı da etkin karayolu taşımacılığıdır. This strike is having disastrous consequences for Madagascar's economy, and last week cost between USD 8-10 million. Madagaskar ekonomisi için feci sonuçlar doğuran bu grevin geçen haftaki maliyeti 8-10 milyon dolar arasında değişiyor. He described institutions in ruin, an economy in dire straits. Harabeye dönmüş kurumları ve zor durumdaki bir ekonomiyi tasvir etmiştir. Furthermore, the lack of opportunity for local product processing is one great weakness of these economies. Ayrıca, yerel ürün işleme fırsatının olmaması, bu ekonomilerin büyük bir zayıflığıdır. We have come to depend in the 21st century on what we call a knowledge based economy and the information society. 21. yüzyılda bilgiye dayalı ekonomi ve bilgi toplumu dediğimiz kavramlara bağımlı hale geldik. A currency is as strong as its economy. Bir para birimi ekonomisi kadar güçlüdür. There has also been talk of the economy in this debate. Bu tartışmada ekonomiden de bahsedildi. The latter smacks of a planned economy and will not work. İkincisi planlı bir ekonomi kokmaktadır ve işe yaramayacaktır. It was good for individual freedom and good for the economy. Bireysel özgürlük için ve ekonomi için iyiydi. Small local cottage industries have great scope for boosting local economies. Küçük yerel yazlık endüstriler, yerel ekonomileri canlandırmak için büyük bir kapsama sahiptir. No economy, however much aid we give it, can survive unless its citizens enjoy freedom of movement. Ne kadar yardım edersek edelim, hiçbir ekonomi, vatandaşları hareket özgürlüğüne sahip olmadıkça ayakta kalamaz. Is this what diversifying the economies of the regions means? Bölgelerin ekonomilerini çeşitlendirmek bu anlama mı geliyor? Thirdly, it is essential that the economies of the coastal regions be diversified. Üçüncü olarak, kıyı bölgelerinin ekonomilerinin çeşitlendirilmesi esastır. The globalisation of the economy, which is inevitable, is only accepted if it improves living and working conditions. Kaçınılmaz olan ekonominin küreselleşmesi, ancak yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirdiği takdirde kabul görmektedir. Our economy is in a bad way; the German motor of European growth is stalling. Ekonomimiz kötü durumda; Avrupa'nın büyüme motoru olan Alman ekonomisi duraklıyor. Are their fragile economies given the opportunity to prepare for the competition? Kırılgan ekonomilerine rekabete hazırlanma fırsatı veriliyor mu? We are in favour of making our economy competition-friendly. Ekonomimizi rekabet dostu hale getirmekten yanayız. The economy has stagnated, and the European Employment Strategy faces major challenges. Ekonomi durgunlaştı ve Avrupa İstihdam Stratejisi büyük zorluklarla karşı karşıya. These countries have weak and vulnerable economies. Bu ülkeler zayıf ve kırılgan ekonomilere sahiptir. At present, the economy is, of course, not in terribly good shape. Şu anda ekonomi elbette çok iyi durumda değil. The background for this has to be sound public finances and a stable economy. Bunun arka planında sağlam bir kamu maliyesi ve istikrarlı bir ekonomi olmalıdır. The rapporteur recognises that the risk of financial instability is inherent to the operation of the economy. Raportör, finansal istikrarsızlık riskinin ekonominin işleyişine içkin olduğunu kabul etmektedir. We will give them the money to do work which will help our economy and our society. Ekonomimize ve toplumumuza yardımcı olacak işler yapmaları için onlara para vereceğiz. This money is laundered and put into circulation in the legal economy. Bu para aklanmakta ve yasal ekonomide dolaşıma sokulmaktadır. After all, without transport, the economy will grind to a halt. Sonuçta, ulaşım olmadan ekonomi durma noktasına gelecektir. The grave situation in the Yugoslav economy has been discussed at length. Yugoslav ekonomisinin içinde bulunduğu vahim durum uzun uzun tartışılmıştır. The same is true of employment in the economy as a whole. Aynı durum bir bütün olarak ekonomideki istihdam için de geçerlidir. We have to become independent from America's economy. Amerika'nın ekonomisinden bağımsız hale gelmeliyiz. Firstly, the information currently available shows that our economy is genuinely resilient. İlk olarak şu anda mevcut olan bilgiler ekonomimizin gerçekten dayanıklı olduğunu göstermektedir. The economy should not be the only guiding force behind European policy. Ekonomi, Avrupa politikasının arkasındaki tek yönlendirici güç olmamalıdır. These job losses in turn affect nearly every aspect of an economy. Bu iş kayıpları da ekonominin neredeyse her yönünü etkilemektedir. What consequences does the fight against the shadow economy have for illegal immigration? Kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin yasadışı göç açısından ne gibi sonuçları var? The services sector constitutes a full 70% of all our economies and unfortunately it is still rife with barriers. Hizmetler sektörü tüm ekonomilerimizin %70'ini oluşturmaktadır ve ne yazık ki hala engellerle doludur. Europe is also in the middle of a very serious downturn in the economy. Avrupa aynı zamanda ekonomide çok ciddi bir gerilemenin ortasında. Our second priority is to reform the European economy and promote social cohesion. İkinci önceliğimiz Avrupa ekonomisinde reform yapmak ve sosyal uyumu teşvik etmektir. We must protect ourselves from the extremes of a non-social economy. Kendimizi sosyal olmayan bir ekonominin aşırılıklarından korumalıyız. These rights are what the economy is built on. Bu haklar ekonominin üzerine inşa edildiği şeydir. Not only are economies interconnected worldwide, but so too is human suffering. Dünyanın her yerinde yalnızca ekonomiler değil, insanların çektiği acılar da birbirlerine bağlıdır. Is this what diversifying the economies of the regions means? Bölgelerin ekonomilerini çeşitlendirmenin anlamı bu mudur? In addition, sustainable energy provides a solid basis for the economy. Ayrıca sürdürülebilir enerji, ekonomi için sağlam bir temel oluşturur. It contributes GBP 4 billion a year to the regional economy. Bölge ekonomisine yılda 4 milyar GBP katkıda bulunmaktadır. Those who are against cofinancing bring such painful economies a lot closer. Eş finansmana karşı olanlar, bu tür sancılı ekonomileri daha da yakınlaştırmaktadır. It would also be appropriate to place greater emphasis on the effects these have on the economy. Bunların ekonomi üzerindeki etkilerine de daha fazla vurgu yapmak yerinde olacaktır. The euro will be a strong currency if Europe's economy is strong. Avrupa ekonomisi güçlü olduğu takdirde Avro da güçlü bir para birimi olacaktır. This laundered money has been reinvested in the economy in very significant amounts. Bu aklanan para çok önemli miktarlarda ekonomiye yeniden yatırılmıştır. Thanks to the EMU's favourable effect, the European economy can become more stable. Avrupa Birliği Ekonomik ve Parasal Birliği'nin olumlu etkisi sayesinde Avrupa ekonomisi daha istikrarlı hale gelebilir. Unfortunately, our economies still operate in a way that fails to take account of children’s needs. Ne yazık ki ekonomilerimiz hala çocukların ihtiyaçlarını dikkate almayan bir şekilde işlemektedir. As demonstrated during the foot-and-mouth crisis in our country, agriculture is an integral part of the rural economy. Ülkemizdeki şap krizi sırasında da görüldüğü üzere tarım, kırsal ekonominin ayrılmaz bir parçasıdır. The same is true of employment in the economy as a whole. Aynı şey bir bütün olarak ekonomideki istihdam için de geçerlidir. Confidence in a currency is fundamental to every modern economy. Bir para birimine duyulan güven her modern ekonomi için temeldir. It is exacerbated when humanitarian aid undermines local farmers and local economies. İnsani yardım yerel çiftçileri ve yerel ekonomileri zayıflattığında daha da kötüleşir. A kind of horizontal coordination of the economy and employment at European level is now being discussed. Avrupa düzeyinde ekonomi ve istihdamın bir tür yatay koordinasyonu artık tartışılıyor. They worry me because we are heading for an economy which is no longer as strong. Beni endişelendiriyorlar çünkü artık eskisi kadar güçlü olmayan bir ekonomiye doğru gidiyoruz. On balance, we believe it will damage rather than enhance Europe's economy and the position of its working artists. Dengeli olarak, Avrupa ekonomisini ve çalışan sanatçıların konumunu iyileştirmek yerine zarar vereceğine inanıyoruz. Every week a 25 litre drum was taken away and the chef was given GBP 5, part of the black economy. Her hafta 25 litrelik bir bidon alınıyor ve şefe kara ekonominin bir parçası olan 5 Sterlin veriliyor. And it has to implement policies that strengthen the economies of the poorest nations. Ve en yoksul ulusların ekonomilerini güçlendirecek politikalar uygulamalıdır. The economy has not yet reached a sufficient degree of stability to allow for medium-term planning of economic agents. Ekonomi, ekonomik birimlerin orta vadeli planlamasına izin verecek yeterli istikrar derecesine henüz ulaşmamıştır. Biotechnology will bring a new and broader dimension to the economy in future. Biyoteknoloji gelecekte ekonomiye yeni ve daha geniş bir boyut kazandıracaktır. The economies are growing, we are enlarging to 25-30 Member States. Ekonomiler büyüyor, 25-30 Üye Devlete genişliyoruz. We are sure that in an increasingly global economy such radical reform will be necessary. Giderek küreselleşen bir ekonomide bu tür radikal reformların gerekli olacağından eminiz. That is why the economy also needs the framework of constitutional legality. Bu nedenle ekonominin de anayasal yasallık çerçevesine ihtiyacı vardır. The response to the negative external shock demonstrated the flexibility and swift adaptability of the Turkish economy. Olumsuz dış şoka verilen yanıt, Türk ekonomisinin esnekliğini ve hızla uyarlanma yeteneğini gösterdi. We therefore need to press ahead with modernising our economies in order to achieve stronger growth. Dolayısıyla daha güçlü bir büyüme elde edebilmek için ekonomilerimizi modernize etmeye devam etmeliyiz. Moreover, the information-based economy is an issue connected with that very thing, information. Dahası, bilgi temelli ekonomi tam da bu şeyle, bilgiyle bağlantılı bir konudur. If enlargement were to fail, the Austrian economy would lose EUR 270 million per annum. Genişlemenin başarısız olması halinde Avusturya ekonomisi yılda 270 milyon Avro kaybedecektir. This recommendation is based on a realistic and modern vision of the European economy. Bu öneri Avrupa ekonomisine ilişkin gerçekçi ve modern bir vizyona dayanmaktadır. This is an important moment for liberalisation of the European economy. Bu, Avrupa ekonomisinin liberalleşmesi için önemli bir andır. The Estonian economy has produced fantastic results, and 4.5% growth is anticipated this year. Estonya ekonomisi harika sonuçlar elde etti ve bu yıl %4,5 büyüme bekleniyor. This runs counter to the interests of the European economy and stands in the way of economic recovery. Bu durum Avrupa ekonomisinin çıkarlarına ters düşmekte ve ekonomik toparlanmanın önünde engel teşkil etmektedir. On the contrary, it should encourage us to radically question our economies of profit. Aksine bizi kâr ekonomilerimizi radikal bir şekilde sorgulamaya teşvik etmelidir. These issues, which are crucial for our economy, cannot be dealt with hurriedly within the framework of this report. Ekonomimiz için hayati önem taşıyan bu konular, bu rapor çerçevesinde aceleyle ele alınamaz. Coming months will be vital in judging efforts to modernise the economy. Önümüzdeki aylar ekonomiyi modernleştirme çabalarını değerlendirmek açısından hayati önem taşıyacak. However, the ministers for the economy and finance have yet to decide to finance it. Bununla birlikte, ekonomi ve maliye bakanları henüz finanse etmeye karar vermediler. The European economy will never achieve the level of competitiveness desired if we do not show our trust in the markets. Piyasalara olan güvenimizi göstermezsek Avrupa ekonomisi asla arzu edilen rekabetçilik düzeyine ulaşamayacaktır. The financial markets are playing an increasingly great role in Europe's economy. Mali piyasalar Avrupa ekonomisinde giderek daha büyük bir rol oynamaktadır. The economy should not be the only guiding force behind European policy. Avrupa politikasının arkasındaki tek yönlendirici güç ekonomi olmamalıdır. Economies are also recovering in other regions of the world outside the Union. Birlik dışında dünyanın diğer bölgelerinde de ekonomiler toparlanıyor. The labour market needs to be modernised in order to meet the needs of a competitive economy. Rekabetçi bir ekonominin ihtiyaçlarını karşılamak için, işgücü piyasasının modernize edilmesi gerekir. Or to put it another way, the market can and should regulate the economy, but not society. Ya da başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, piyasa ekonomiyi düzenleyebilir ve düzenlemelidir, ancak toplumu değil. The Estonian economy has produced fantastic results, and 4.5% growth is anticipated this year. Estonya ekonomisi harika sonuçlar elde etmiştir ve bu yıl %4.5 büyüme beklenmektedir. Indeed, since our economies are roughly 70% service-based, he is quite right to raise the point. Aslında ekonomilerimizin kabaca %70'i hizmete dayalı olduğu için bu noktaya değinmekte oldukça haklı. The candidate countries are afraid that the process of modernising agriculture might destabilise the rural economy. Aday ülkeler tarımın modernleştirilmesi sürecinin kırsal ekonomiyi istikrarsızlaştırmasından korkmaktadır. It is exacerbated when humanitarian aid undermines local farmers and local economies. İnsani yardım yerel çiftçilere ve yerel ekonomilere zarar verdiğinde bu durum daha da kötüleşmektedir. The opening of markets and economies will bring benefits through economic liberalisation and increased competitiveness. Pazarların ve ekonomilerin açılması, ekonomik serbestleşme ve artan rekabet gücü yoluyla fayda sağlayacaktır. In spite of everything, industry is the backbone of the European economy. Her şeye rağmen sanayi Avrupa ekonomisinin bel kemiğidir. The quality of road transport is crucial, and it is this that supports the European economy. Karayolu taşımacılığının kalitesi çok önemlidir ve Avrupa ekonomisini destekleyen de budur. I am thinking of the small economies. Küçük ölçekli ekonomilerden bahsediyorum. Harassment has repercussions for the economy of the company, leads to absenteeism, inefficiency and low productivity. Tacizin şirket ekonomisine yansımaları vardır; devamsızlığa, verimsizliğe ve düşük üretkenliğe yol açar. They have no stake in their village, regional or national economies. Köylerinde, bölgesel ya da ulusal ekonomide hiçbir payları yok. The recovery of the European economy is now taken for granted. Avrupa ekonomisinin toparlanmasına artık kesin gözüyle bakılıyor. Tobacco is the mainstay of the economy of large rural areas of southern Europe. Tütün, Güney Avrupa'nın geniş kırsal alanlarının ekonomisinin temel dayanağıdır. Did Europe not want to become the most competitive knowledge-based economy? Avrupa en rekabetçi bilgi tabanlı ekonomi olmak istemiyor muydu? In this cruel system, the boost to the economy comes at the price of several hundred thousand deaths. Bu acımasız sistemde, ekonominin canlanması birkaç yüz bin kişinin ölümü pahasına gerçekleşmektedir. Knowledge and information are the most important factors in a democracy and an economy. Bilgi ve enformasyon, demokrasinin ve ekonominin en önemli unsurlarıdır. We know that protecting only the environment while ruining the economy is no use to consumers. Ekonomiyi mahvederken sadece çevreyi korumanın tüketiciye bir faydası olmadığını biliyoruz. The candidate countries are afraid that the process of modernising agriculture might destabilise the rural economy. Aday ülkeler, tarımı modernleştirme sürecinin kırsal ekonomiyi istikrarsızlaştırmasından korkuyor. In the integrated European economy the solution must be more coherent than ever. Bütünleşmiş Avrupa ekonomisinde çözüm her zamankinden daha tutarlı olmalıdır. This is something I read in a book on the history and economy of Angola. Bu, Angola'nın tarihi ve ekonomisi üzerine bir kitapta okuduğum bir şey. The economies therefore contract under the burden of public and international debts. Dolayısıyla ekonomiler kamu ve uluslararası borçların yükü altında daralıyor. If the economy is limping along, the currency will be weakened in the long term. Eğer ekonomi topallayarak ilerlerse, para birimi uzun vadede zayıflayacaktır. We must make the transition to a low-CO2 economy and give this a concrete form. Düşük CO2 ekonomisine geçiş yapmalı ve buna somut bir şekil vermeliyiz. It is whole swathes of the economy that are wiped out. Yok olan, ekonominin büyük bir bölümüdür. We have an objective to create the most dynamic and competitive knowledge-driven economy in the world. Dünyanın en dinamik ve rekabetçi bilgi odaklı ekonomisini yaratmak gibi bir hedefimiz var. On the most general level there would be a regulation of the international economy that includes population movements. En genel düzeyde nüfus hareketlerini de içeren uluslararası ekonominin düzenlenmesi söz konusu olacaktır. It is also about successful business, which is a core and mainstream part of the economy. Bu aynı zamanda ekonominin temel ve ana akım bir parçası olan başarılı işlerle de ilgilidir. The pace of change is hotting up in the European economy. Avrupa ekonomisinde değişimin hızı giderek artıyor. I agree, but what are the relevant indicators with regard to the environment, the economy and social issues? Katılıyorum, ancak çevre, ekonomi ve sosyal konularla ilgili göstergeler nelerdir? Structural Funds should be done away with in the interests of economy. Yapısal Fonlar ekonominin çıkarları doğrultusunda ortadan kaldırılmalıdır. Services are the most dynamic sector of the European economy. Hizmetler, Avrupa ekonomisinin en dinamik sektörüdür. These economies are extremely weak and lack the mechanisms, habits and culture of the market and of competition. Bu ekonomiler son derece zayıftır ve piyasa ve rekabet mekanizmalarından, alışkanlıklarından ve kültüründen yoksundur. Our cities are also of decisive importance for Europe's economy. Şehirlerimiz Avrupa ekonomisi için de belirleyici bir öneme sahiptir. When you see how the transport economy has developed, you cannot do without railway companies. Taşımacılık ekonomisinin nasıl geliştiğini gördüğünüzde, demiryolu şirketleri olmadan yapamazsınız. The economy has not yet reached a sufficient degree of macro-economic stability to allow proper medium-term planning. Ekonomi, düzgün orta vadeli planlamaya imkan verecek yeterli bir makroekonomik istikrar derecesine henüz ulaşmamıştır. This, unfortunately, is the situation seen in many European economies at the end of 2002. Ne yazık ki 2002 yılı sonunda birçok Avrupa ekonomisinde görülen durum budur. Society, as this House knows, is a much wider concept than the economy, and that must be our starting-point. Bu Meclis'in bildiği gibi toplum, ekonomiden çok daha geniş bir kavramdır ve bu bizim başlangıç noktamız olmalıdır. This is for the betterment of the economy as a whole and of conditions in our areas. Bu, bir bütün olarak ekonominin ve bölgelerimizdeki koşulların iyileştirilmesi içindir. I regret to say that the United States has had to invest USD 150 billion to revitalise the economy. ABD'nin ekonomiyi canlandırmak için 150 milyar dolar yatırım yapmak zorunda kaldığını üzülerek belirtmek isterim. The economies are growing, we are enlarging to 25-30 Member States. Ekonomiler büyüyor, 25-30 Üye Devlete kadar genişliyoruz. Taking the first of these, the economies of most of the Member States are in a crisis situation. Bunlardan ilkini ele alırsak, Üye Devletlerin çoğunun ekonomileri kriz durumundadır. Poverty and sluggish social reform have led to an increase in crime and the growth of the shadow economy. Yoksulluk ve sosyal reformlardaki yavaşlama suç oranlarının artmasına ve kayıt dışı ekonominin büyümesine yol açmıştır. Managing the economy irresponsibly would have meant bread today and hunger tomorrow. Ekonomiyi sorumsuzca yönetmek bugün ekmek, yarın açlık anlamına gelebilirdi. No economy, however much aid we give it, can survive unless its citizens enjoy freedom of movement. Hiçbir ekonomi, ne kadar yardım edersek edelim, vatandaşları seyahat özgürlüğüne sahip olmadıkça ayakta kalamaz. That is of huge importance to the European economy, and certainly to the Flemish economy. Bu, Avrupa ekonomisi ve kesinlikle Flaman ekonomisi için büyük önem taşımaktadır. Added to this is the realisation that many champions of the new economy are turning out to be manipulative conmen. Buna bir de yeni ekonomi şampiyonlarının çoğunun manipülatif dolandırıcılar olduğunun anlaşılması ekleniyor. They modernised their economies quickly and reformed their social systems. Onlar ekonomilerini hızla modernleştirdiler ve sosyal sistemlerinde reform yaptılar. However the reforms do not seem to aim sufficiently at reducing the grey economy. Ancak, reformlar, gri ekonominin küçültülmesini yeterince hedeflemiyor gibi görünmektedir. They are rightly described as the key area of the European economy today. Bugün haklı olarak Avrupa ekonomisinin kilit alanı olarak tanımlanmaktadırlar. Some would say that the Lebanese economy is somewhere between the developing world and the City. Bazıları Lübnan ekonomisinin gelişmekte olan dünya ile şehir arasında bir yerde olduğunu söyleyebilir. It is also a country that has great potential for a much more diversified economy. Aynı zamanda çok daha çeşitlendirilmiş bir ekonomi için büyük potansiyele sahip bir ülkedir. We need to invest in helping the rural population to have a stake in their local economies. Kırsal nüfusun kendi yerel ekonomilerinde pay sahibi olmalarına yardımcı olmak için yatırım yapmalıyız. The services sector constitutes a full 70% of all our economies and unfortunately it is still rife with barriers. Hizmet sektörü tüm ekonomilerimizin %70'ini oluşturmaktadır ve ne yazık ki hala engellerle doludur. We have to build up confidence in the financial services sector, in the financial markets and in the economy. Mali hizmetler sektöründe, mali piyasalarda ve ekonomide güven tesis etmeliyiz. The Lisbon Summit was about achieving the most competitive and efficient economy in the world. Lizbon Zirvesi, dünyanın en rekabetçi ve verimli ekonomisine ulaşmakla ilgiliydi. If the economy lacks trust and an ethical and moral base, it cannot be developed. Eğer ekonomi güvenden ve etik ve ahlaki temelden yoksunsa, gelişemez. Zimbabwe depends on the success of agriculture and the contribution of these farmers is vital to sustain its economy. Zimbabve tarımın başarısına bağlıdır ve bu çiftçilerin katkısı ekonominin sürdürülmesi için hayati önem taşımaktadır. Without a strong economy, environmental protection is impossible. Güçlü bir ekonomi olmadan çevrenin korunması mümkün değildir. Many maintain that globalisation is the root cause of the state of the economy in the poorest countries. Pek çok kişi, en yoksul ülkelerdeki ekonomik durumun temel nedeninin küreselleşme olduğunu savunuyor. Therefore it is also important as ever in the knowledge and service economy. Bu nedenle bilgi ve hizmet ekonomisinde de her zamanki gibi önemlidir. The coming months will be vital in judging efforts to modernise the economy. Önümüzdeki aylar, ekonomiyi modernleştirme çabalarını değerlendirmek açısından hayati önem taşıyacaktır. In modern societies and modern economies, corruption is a cancerous sore. Modern toplumlarda ve modern ekonomilerde yolsuzluk kanserli bir yaradır. The health of the European economy depends on this legislation. Avrupa ekonomisinin sağlığı bu mevzuata bağlıdır. The end is development of the ACP economies and poverty reduction for the poorest people in those countries. Amaç ACP ekonomilerinin kalkınması ve bu ülkelerdeki en yoksul insanlar için yoksulluğun azaltılmasıdır. Not, however, to the detriment of the most vulnerable economies and poorest citizens in the European Union. Ancak bu, Avrupa Birliği'nin en kırılgan ekonomilerinin ve en yoksul vatandaşlarının aleyhine olmayacaktır. This poor development is the by-product of developing the European economy within restricted national frameworks. Bu zayıf gelişme, Avrupa ekonomisinin kısıtlı ulusal çerçeveler içerisinde geliştirilmesinin bir yan ürünüdür. We discovered that the world's security, stability and economy are much more fragile than we previously believed. Dünyanın güvenlik, istikrar ve ekonomisinin daha önce düşündüğümüzden çok daha kırılgan olduğunu keşfettik. The main phenomena that threaten democratic values, people and civil rights today are as globalised as our economy. Bugün demokratik değerleri, insanları ve sivil hakları tehdit eden başlıca olgular, ekonomimiz kadar küreselleşmiştir. We must place the emphasis on the real economy. Reel ekonomiye ağırlık vermeliyiz. The economies of most of those states are weak in comparison with those of the current Member States. Bu devletlerin çoğunun ekonomileri, mevcut Üye Devletlerinkine kıyasla zayıftır. This is why it is necessary for the economy to be rebuilt. Bu nedenle ekonominin yeniden inşa edilmesi gerekmektedir. The European economy was clearly slowing down even before 11 September. Avrupa ekonomisi 11 Eylül'den önce bile açıkça yavaşlıyordu. You spoke just now about new technology, about the new economy. Az önce yeni teknoloji ve yeni ekonomi hakkında konuştunuz. Providing humanitarian assistance can only be a short-term approach - improving the economy must be our goal. İnsani yardım sağlamak sadece kısa vadeli bir yaklaşım olabilir; bizim hedefimiz ekonomiyi iyileştirmek olmalıdır. This period also marks a turning point in terms of the economy. Bu dönem aynı zamanda ekonomi açısından da bir dönüm noktasına işaret etmektedir. That will be important in a time of content production and an information-based economy. Bu, içerik üretimi ve bilgiye dayalı bir ekonomi döneminde önemli olacaktır. A substantial number of redundancies are due to take place in the new economy following the bursting of the IT bubble. Bilişim balonunun patlamasının ardından yeni ekonomide önemli sayıda işten çıkarma gerçekleşecektir. We have talked about the economy. Ekonomi hakkında konuştuk. This an area of the European economy which accounts for something like 16% of investment and close to 9% of employment. Bu alan Avrupa ekonomisinde yatırımların yaklaşık %16'sını ve istihdamın yaklaşık %9'unu oluşturan bir alandır. With regard to the economy, everyone has stressed the difficulty of implementing the Lisbon decisions. Ekonomiyle ilgili olarak herkes Lizbon kararlarının uygulanmasının zorluğunu vurgulamıştır. Did Europe not want to become the most competitive knowledge-based economy? Avrupa en rekabetçi bilgi tabanlı ekonomi olmak istemedi mi? Avoiding media concentration is also important to our economy. Medya yoğunlaşmasının önüne geçmek ekonomimiz için de önemlidir. The Russian financial crisis hit the Turkish economy primarily through its negative effects on the financial markets. Rusya'daki mali kriz, Türk ekonomisini öncelikle mali piyasalar üzerindeki olumsuz etkileriyle vurmuştur. The economy must be developed, and the mines must be cleared in order to restore the countryside to its former state. Kırsal kesimin eski haline dönebilmesi için ekonomi geliştirilmeli ve madenler temizlenmelidir. This is an important moment for liberalisation of the European economy. Bu, Avrupa ekonomisinin liberalleşmesi açısından önemli bir andır. These job losses in turn affect nearly every aspect of an economy. Bu iş kayıpları da ekonominin neredeyse her alanını etkilemektedir. The three biggest economies in the euro area, however, have not done enough up till now. Ancak Euro bölgesinin en büyük üç ekonomisi bugüne kadar yeterince çaba sarf etmedi. This represents a severe handicap for pensioners, for savers in general and for the efficiency of the economy. Bu durum emekliler, genel olarak tasarruf sahipleri ve ekonominin verimliliği için ciddi bir handikap teşkil etmektedir. This will do huge damage to European economies. Bu durum Avrupa ekonomilerine büyük zarar verecektir. These industries are the backbone of our economy. Bu sektörler ekonomimizin bel kemiğidir. This will provide a well-needed boost to the flagging rural economies. Bu durum, can çekişen kırsal ekonomilere çok ihtiyaç duyulan bir destek sağlayacaktır. Your economy based on the quest for private profits and on competition is even more unpredictable than the weather. Özel kar arayışına ve rekabete dayalı ekonominiz hava durumundan bile daha öngörülemezdir. The success, of course, is the euro, the failure is the actual economy, where there are two, interconnected problems. Başarı elbette avrodur, başarısızlık ise birbirine bağlı iki sorunun olduğu gerçek ekonomidir. Adequate provision of oil and gas is necessary if the European Union economy is to operate effectively. Avrupa Birliği ekonomisinin etkin bir şekilde işlemesi için yeterli petrol ve gaz tedariki gereklidir. The economy must be developed, and the mines must be cleared in order to restore the countryside to its former state. Kırsal kesimin eski haline dönmesi için ekonomi geliştirilmeli ve madenler temizlenmelidir. Tourism is also a major linchpin in the economy of Ireland. Turizm aynı zamanda İrlanda ekonomisi için de önemli bir dayanak noktasıdır. That is what the US Government has done, injecting more than USD 100 billion into the economy in one year. ABD Hükümeti de bunu yaptı ve bir yıl içinde ekonomiye 100 milyar dolardan fazla kaynak aktardı. Local businesses and small businesses are the driving force behind our economy. Yerel işletmeler ve küçük işletmeler ekonomimizin arkasındaki itici güçtür. They need to be able to take all the current problems of the new economy into account. Yeni ekonominin tüm güncel sorunlarını dikkate alabilmelidirler. What does that mean for the candidate countries and their economies? Bu aday ülkeler ve ekonomileri için ne anlama geliyor? The grey economy is also very large, but there are no reliable evaluations of its size. Gri ekonomi de çok büyüktür, fakat hacmi konusunda güvenilir değerlendirmeler yoktur. This situation is leading to major difficulties in the economy and putting jobs at risk. Bu durum ekonomide büyük zorluklara yol açmakta ve istihdamı riske atmaktadır. We are pleased that last year was good for Macao's economy. Geçen yılın Macao ekonomisi için iyi geçmesinden memnuniyet duyuyoruz. The Union and the euro zone have contributed to the stabilisation of the economy in a turbulent period. Birlik ve Avro bölgesi, çalkantılı bir dönemde ekonominin istikrara kavuşmasına katkıda bulunmuştur. For example, our collective economies are only achieving moderate success at this particular time. Örneğin, ortak ekonomilerimiz şu anda sadece orta düzeyde bir başarı elde ediyor. Some objectives, such as the new economy for example, were quite unjustly selected in the Lisbon process. Örneğin yeni ekonomi gibi bazı hedefler Lizbon sürecinde oldukça adaletsiz bir yaklaşımla seçilmiştir. A policy to revive the economy is vital if Europe is to avoid deep recession. Avrupa'nın derin bir resesyondan kaçınması için ekonomiyi canlandıracak bir politika hayati önem taşımaktadır. Thirdly, there is the issue of a sustainable and inclusive economy. Üçüncü olarak, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomi meselesi vardır. Envy and disparagement are the enemy of success and of a successful enterprise economy. Kıskançlık ve küçümseme, başarının ve başarılı bir girişim ekonomisinin düşmanıdır. The success of the modernisation of our economies depends on the political will to undertake a series of reforms. Ekonomilerimizin modernizasyonunun başarısı, bir dizi reformun gerçekleştirilmesine yönelik siyasi iradeye bağlıdır. It is precisely in an economy that is slowing down that it is important to translate agreements into practice. Tam da yavaşlayan bir ekonomide anlaşmaların uygulamaya dönüştürülmesi önemlidir. This will provide a well-needed boost to the flagging rural economies. Bu, durgunluk yaşayan kırsal ekonomilere çok ihtiyaç duyulan bir destek sağlayacaktır. We know that protecting only the environment while ruining the economy is no use to consumers. Ekonomiyi mahvederken sadece çevreyi korumanın tüketicilere hiçbir faydası olmadığını biliyoruz. Our single currency is as strong as the economy behind it. Ortak para birimimiz, arkasındaki ekonomi kadar güçlüdür. It is consequently one of the most best-performing economies in the region. Sonuç olarak Letonya bölgedeki en iyi performans gösteren ekonomilerden biridir. This will provide a well-needed boost to the flagging rural economies. Bu durum, durgunluk yaşayan kırsal ekonomilere çok ihtiyaç duyulan bir destek sağlayacaktır. The debilitating effect of these diseases affects families, communities and economies throughout the developing world. Bu hastalıkların zayıflatıcı etkisi, gelişmekte olan dünya genelinde aileleri, toplumları ve ekonomileri etkilemektedir. Monopolies are not a good thing for the economy, nor are they a good thing legally speaking. Tekeller ekonomi için iyi bir şey olmadığı gibi hukuken de iyi bir şey değildir. However, the Charter will also have liberalising effects on the European economy. Ancak Şart'ın Avrupa ekonomisi üzerinde liberalleştirici etkileri de olacaktır. All of this coincides with the increased difficulties that the European economy has been displaying. Tüm bunlar Avrupa ekonomisinin giderek artan zorluklarla karşı karşıya kaldığı bir döneme denk gelmektedir. The Cuban economy is bankrupt, not because of American sanctions, but because of communism. Küba ekonomisi Amerikan yaptırımları yüzünden değil, komünizm yüzünden iflas etmiş durumda. Trademark protection is crucial for the European economy and for consumer safety. Ticari markaların korunması Avrupa ekonomisi ve tüketici güvenliği için hayati önem taşımaktadır. The second observation concerns the importance of the agreements for the economy of the developing countries. İkinci gözlem, anlaşmaların gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri için taşıdığı önemle ilgilidir. We need to teach them to grow their own food, create their own employment and sustain their own economies. Onlara kendi yiyeceklerini yetiştirmeyi, kendi istihdamlarını yaratmayı ve kendi ekonomilerini sürdürmeyi öğretmeliyiz. The economy is in ruins; exports and tourism, once flourishing sources of income, have collapsed. Ekonomi harabeye dönmüş durumda; bir zamanların gelişen gelir kaynakları olan ihracat ve turizm çökmüş durumda. The economy has stagnated, and the European Employment Strategy faces major challenges. Ekonomi durgunlaşmıştır ve Avrupa İstihdam Stratejisi büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Liberal Democrats agree with your priorities on the European economy. Liberal Demokratlar Avrupa ekonomisi konusundaki önceliklerinize katılıyor. This means that the EU would acquire greater influence over Greenland's economy. Bu da AB'nin Grönland ekonomisi üzerinde daha fazla nüfuz sahibi olacağı anlamına gelmektedir. It proves that they have little affinity with European small- and medium-sized enterprises, the backbone of our economy. Ekonomimizin bel kemiği olan Avrupalı küçük ve orta ölçekli işletmelerle çok az yakınlıkları olduğunu kanıtlıyor. Japan has sharply increased its spending on research, even though its economy is flagging. Japonya, ekonomisi kötüye gitmesine rağmen araştırma harcamalarını keskin bir şekilde arttırdı. Nevertheless, health and the economy are inseparable companions in the long run. Bununla birlikte sağlık ve ekonomi uzun vadede birbirinden ayrılmaz yol arkadaşlarıdır. Unemployment is the most serious problem facing our European national economies. İşsizlik, Avrupa ulusal ekonomilerimizin karşı karşıya olduğu en ciddi sorundur. This is especially true of the least advanced countries and those with weak or not very diversified economies. Bu özellikle en az gelişmiş ülkeler ve zayıf ya da çok çeşitlenmemiş ekonomilere sahip ülkeler için geçerlidir. It is still too soon to judge whether the programme will stabilise the economy. Programın ekonomik istikrarı sağlayıp sağlamayacağını söylemek için henüz çok erkendir. You have also talked about the European economy. Ayrıca Avrupa ekonomisi hakkında da konuştunuz. It was always the real economy that paid the price for this financial instability. Bu finansal istikrarsızlığın bedelini ödeyen her zaman reel ekonomi olmuştur. Time is ticking by and rival markets and economies are not asleep. Zaman akıp gidiyor ve rakip piyasalar ve ekonomiler uyumuyor. The Swedish economy is in good shape and can meet the necessary requirements. İsveç ekonomisi iyi durumda ve gerekli ihtiyaçları karşılayabilir. And more unemployment is the last thing the European economy needs in its present parlous state. Ve daha fazla işsizlik, Avrupa ekonomisinin şu anki kötü durumunda ihtiyaç duyduğu son şeydir. Will the serious concerns of many players in the Algerian economy over the establishment of a free trade area be heard? Cezayir ekonomisindeki birçok oyuncunun serbest ticaret bölgesi kurulmasına ilişkin ciddi endişeleri dinlenecek mi? Tourism is also a major linchpin in the economy of Ireland. Turizm de İrlanda ekonomisinde önemli bir dayanak noktasıdır. This will be a threat to the European economy in due course. Bu durum, zamanı geldiğinde Avrupa ekonomisi için bir tehdit oluşturacaktır. The economies therefore contract under the burden of public and international debts. Bu nedenle ekonomiler kamu ve uluslararası borçların yükü altında daralmaktadır. It is crucial that we support sustainable development with more people in work and a better economy. Daha fazla insanın çalışması ve daha iyi bir ekonomi ile sürdürülebilir kalkınmayı desteklememiz çok önemlidir. We have to remember that without a healthy environment we have no sound foundation for our economies. Unutmamalıyız ki sağlıklı bir çevre olmadan ekonomilerimiz için sağlam bir temel oluşturamayız. This means that economies are to be reckoned with. Bu da ekonomilerin hesaba katılması gerektiği anlamına gelmektedir. Our economy will only become dynamic if we rectify these shortcomings. Ekonomimiz ancak bu eksiklikleri giderdiğimiz takdirde dinamik hale gelecektir. Over 50% do not believe that it will boost the economy or emulate the stability of the Deutschmark. %50'den fazlası bunun ekonomiyi canlandıracağına ya da Alman Markı'nın istikrarını taklit edeceğine inanmıyor. We have to remember that without a healthy environment we have no sound foundation for our economies. Sağlıklı bir çevre olmadan ekonomilerimiz için sağlam bir temele sahip olamayacağımızı unutmamalıyız. We know that the European economy has been sluggish recently. Avrupa ekonomisinin son zamanlarda durgun olduğunu biliyoruz. The economy has never grown so much nor favoured so many countries on a global level. Ekonomi hiç bu kadar büyümemiş ve küresel düzeyde bu kadar çok ülkenin lehine olmamıştı. Taking the first of these, the economies of most of the Member States are in a crisis situation. Bunlardan ilkini ele alırsak Üye Devletlerin çoğunun ekonomileri kriz durumundadır. This would benefit not only the banking industry but the whole EU economy. Bu sadece bankacılık sektörüne değil tüm AB ekonomisine fayda sağlayacaktır. Please give us a free economy. Lütfen bize özgür bir ekonomi verin. In recent years, this has even led to the collapse of several national economies on these two continents. Son yıllarda bu durum, bu iki kıtadaki bazı ulusal ekonomilerin çökmesine bile yol açmıştır. Despite this, the latest FMD outbreak incurred billions´worth of damage to the European economy. Buna rağmen, son şap salgını Avrupa ekonomisine milyarlarca dolarlık zarar verdi. The gradual opening of the Turkish economy to the outside world has played a key role in this change. Türk ekonomisinin dış dünyaya aşamalı olarak açılması bu değişimde kilit bir rol oynamıştır. Trademark protection is crucial for the European economy and for consumer safety. Ticari marka koruması Avrupa ekonomisi ve tüketici güvenliği için hayati önem taşımaktadır. If this money were used for something else the economy would be healthier and so would the planet. Bu para başka bir şey için kullanılsaydı ekonomi de gezegen de daha sağlıklı olurdu. In my view, a competitive economy open to competition would bring tangible social benefits in the European countries. Bana göre rekabete açık bir ekonomi Avrupa ülkelerinde somut sosyal faydalar sağlayacaktır. Sweden has a well-run economy. İsveç iyi yönetilen bir ekonomiye sahip. They are the backbone of the European economy. Onlar Avrupa ekonomisinin bel kemiğidir. It will be of great benefit to the European economy as a whole. Bir bütün olarak Avrupa ekonomisine büyük fayda sağlayacaktır. These countries have weak and vulnerable economies. Bu ülkeler zayıf ve kırılgan ekonomilere sahip. We must also be consistent in reducing monopolies in order to strengthen the competitiveness of our European economy. Avrupa ekonomimizin rekabet edebilirliğini güçlendirmek için tekelleri azaltma konusunda da tutarlı olmalıyız. The American economy, as we are forever being told, is on hold and this situation is decidedly bad for growth. Bize sürekli söylendiği gibi Amerikan ekonomisi beklemede ve bu durum büyüme açısından kesinlikle olumsuz. These men are drug dealers, gang members, or are somehow involved in the black market economy. Bu adamlar uyuşturucu satıcısı, çete üyesi ya da bir şekilde karaborsa ekonomisine dahil olmuş kişiler. Ultimately, his micromanagement ran the French economy into the ground. Sonuçta onun müdahaleci tutumu Fransız ekonomisini yerle yeksan etti. However, the world economy is still facing significant challenges. Ancak küresel ekonomi halen önemli güçlüklerle karşı karşıya bulunuyor. Ultimately, his micromanagement ran the French economy into the ground. Nihayetinde onun her şeye karışması Fransız ekonomisini yerle bir etti. This is lowering life expectancy and damaging economies across the planet. Bu durum ortalama yaşam süresini düşürüyor ve dünya üzerindeki ekonomilere zarar veriyor. My father and some others invented a whole new economy. Babam ve diğerleri yepyeni bir ekonomi icat ettiler. A closed economy is one that has no trade activity with outside economies. Kapalı bir ekonomi, dış ekonomilerle hiçbir ticari faaliyeti olmayan bir ekonomidir. To nations, culture and arts are at least as important as economy and defense industry. Milletler için kültür ve sanat en az ekonomi ve Savunma Sanayii kadar önemlidir. To nations, culture and arts are at least as important as economy and defense industry. Milletler için kültür ve sanat en az ekonomi ve savunma sanayi kadar önemlidir. This is lowering life expectancy and damaging economies across the planet. Bu, ortalama yaşam süresini kısaltıyor ve dünya çapındaki ekonomilere zarar veriyor. You wanted an economy car, didn't you? Ekonomik bir araba istiyordun, değil mi? What are your thoughts about Japan's economy? Japonya'nın ekonomisi hakkında ne düşünüyorsunuz? It is still difficult for me to talk about abstract topics such as the economy or philosophy, because those are not very familiar words for me. Ekonomi veya felsefe gibi soyut konular hakkında konuşmak benim için hala zor, çünkü bunlar benim için çok tanıdık kelimeler değil. We wanted an economy car. Biz ekonomik bir araba istedik. The economy still hasn't completely recovered from the financial crisis. Ekonomi hâlâ mali krizden tam olarak kurtulamadı. A strong yen is shaking the economy. Güçlü Yen, ekonomiyi sarsıyor. They blamed him for failing to improve the economy. Ekonomiyi iyileştiremediği için onu suçladılar. The strike hindered the national economy. Grev ulusal ekonomiyi aksatmıştır. The American economy is in solid shape. Amerikan ekonomisi sağlam durumda. How is the economy? Ekonomi nasıl? America has the world’s largest economy, and its army is the most powerful. Amerika dünyanın en büyük ekonomisine ve en güçlü ordusuna sahip. Recently, there have been signs that the economy is picking up steam. Son zamanlarda, ekonominin hızla geliştiğine dair sinyaller bulunmaktadır. Afghans need our support to develop their economy and to help them reconstruct their nation. Afganların ekonomilerini geliştirmek ve uluslarını yeniden inşa etmelerine yardım etmek için desteğimize ihtiyaçları var. The economy is picking up. Ekonomi gelişiyor. The American economy suffered a recession. Amerikan ekonomisi bir durgunluk yaşadı. Any turnaround of the economy is not expected this year. Bu yıl ekonomide herhangi bir iyileşme beklenmiyor. Dubai is trying to diversify its economy. Dubai ekonomisini çeşitlendirmek için çalışıyor. There are signs that the economy is picking up. Ekonominin toparlanıyor olduğuna dair işaretler vardır. The depressed economy showed signs of improving. Çökmüş ekonomi iyileşme belirtileri gösterdi. A huge federal budget deficit has been plaguing the American economy for many years. Dev bir federal bütçe açığı, yıllardır Amerikan ekonomisinin başına bela oldu. The economy of Aomori Prefecture depends heavily on apple growing. Aomori ilinin ekonomisi büyük ölçüde elma yetiştiriciliğine bağlıdır. The United States' economy recovered much faster than Europe's economy after the crisis. Birleşik Devletler ekonomisi krizden sonra Avrupa ekonomisinden çok daha hızlı toparlandı. Lower taxes help the economy. Düşük vergiler ekonomiye yardımcı olur. The stability of Chinese economy is substantially overestimated. Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılıyor. Regulations harm the economy. Yönetmelikler ekonomiye zarar verir. The economy is getting better. Ekonomi iyiye gidiyor. The economy contracted in the last quarter. Ekonomi son çeyrekte daraldı. The development of economy has brought other social problems. Ekonominin gelişmesi, diğer sosyal sorunları getirmiştir. Maria knows very little about economy. Maria ekonomi hakkında çok az şey bilir. I can't afford much because of the economy we are in. İçinde bulunduğumuz ekonomik durumdan dolayı pek bir şey alamıyorum. What are your thoughts about Japan's economy? Japonya'nın ekonomisi hakkında düşünceleriniz nedir? Germany is the engine of the European economy. Almanya, Avrupa ekonomisinin lokomotifi. Germany is the engine of the European economy. Almanya, Avrupa ekonomisinin motorudur. It's going to affect our economy. Bu, ekonomimizi etkileyecek. Although the economy is weak, some companies are still making a profit. Ekonomi zayıf olmasına rağmen, bazı şirketler hala kar ediyor. Japan was one of the world's fastest growing economies in the 1980s. Japonya 1980'lerde dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biriydi. Hong Kong is the least regulated economy in Asia. Hong Kong, Asya'da en az düzenlenmiş ekonomidir. There is considerable optimism that the economy will improve. Ekonominin gelişeceğine dair önemli bir iyimserlik var. If Turkey does anything that I, in my great and unmatched wisdom, consider to be off limits, I will totally destroy and obliterate the economy of Turkey. Eğer Türkiye, benim büyük ve eşsiz bilgeliğimle sınır ihlali olarak gördüğüm herhangi bir şeyi yaparsa, Türkiye ekonomisini tamamen yok eder ve ortadan kaldırırım. As time goes on, China's economy gets stronger and stronger. Zaman geçtikçe, Çin ekonomisi gittikçe daha güçlü oluyor. Higher taxes hurt the economy. Yüksek vergiler ekonomiye zarar verir. Mary wanted an economy car. Mary ekonomik bir araba istedi. We have to protect our economy. Ekonomimizi korumak zorundayız. The depressed economy showed signs of improving. Buhranlı ekonomi iyileşme belirtileri gösteriyordu. The economy is improving. Ekonomi iyiye gidiyor. The United States's economy is the largest in the world. ABD'nin ekonomisi dünyanın en büyüğüdür. It's going to affect our economy. Ekonomimizi etkileyecek. Higher taxes hurt the economy. Yüksek vergiler ekonomiye zarar veriyor. It may be misleading to measure the economy by how well rich people are doing. Ekonomiyi zengin insanların ne kadar iyi durumda olduğuyla ölçmek yanıltıcı olabilir. The war is draining our economy. Savaş, ekonomimizi kurutuyor. The Japanese economy grew by 4% last year. Japon ekonomisi geçen yıl %4 büyüdü. The economy still hasn't completely recovered from the financial crisis. Ekonomi, mali krizden hala tamamen kurtulmadı. The Spanish economy is falling apart. İspanyol ekonomisi parçalanıyor. Although the economy is weak, some companies are still making a profit. Ekonomi zayıf olmasına rağmen, bazı şirketler hâlâ kazanç sağlıyor. What will happen to the Japanese economy? Japon ekonomisine ne olacak? The economy of the island is dependent on the fishing industry. Adanın ekonomisi balıkçılık sektörüne dayalı. Any turnaround of the economy is not expected this year. Bu yıl herhangi bir ekonomik revizyon beklenmiyor. I need to write an article on Japan's economy. Japon ekonomisi üzerine bir makale yazmam gerekir. The influence of the strong yen on the Japanese economy has become very serious. Güçlü yenin Japon ekonomisi üzerindeki etkisi çok ciddi hale geldi. A stable economy is the aim of every government. İstikrarlı bir ekonomi her hükümetin amacıdır. The economy is bad. Ekonomi kötü. Higher taxes strangle the economy. Yüksek vergiler ekonomiyi boğar. Part-time workers play an important role in the development of the economy. Part-time çalışanlar, ekonominin gelişmesinde önemli bir rol oynar. We'll have to tighten our belts if the economy doesn't pick up soon. Ekonomi yakında düzelmezse kemerlerimizi sıkmak zorunda kalacağız. The service sector is the most important one in the economy. Hizmet sektörü ekonomideki en önemli sektör. The Web is part of the new economy that older people don't understand. Web, yaşlı insanların anlamadığı yeni ekonominin bir parçasıdır. Bringing terrorism to an end via the economy was a most wise policy. Terörü ekonomi üzerinden bitirmek çok akıllıca bir politikaydı. Our economy is booming. Ekonomimiz gelişiyor. Tom wanted an economy car. Tom ekonomik bir araba istedi. Having too many apathetic consumers is a danger for the economy. Çok fazla ilgisiz tüketicinin olması ekonomi için bir tehlikedir. The problem is the economy. Sorun ekonomi. The economy was in miserable condition. Ekonomi perişan durumdaydı. The economy contracted in the last quarter. Ekonomi son çeyrekte küçüldü. Our economy is booming. Ekonomimiz hızla büyüyor. Brazil became the sixth largest economy in the world. Brezilya dünyanın en büyük altıncı ekonomisi oldu. The economy progressed slowly. Ekonomi yavaş ilerledi. Our economy still hasn't improved. Ekonomimiz hâlâ düzelmedi. Japan has to reconstruct its economy. Japonya, ekonomisini yeniden inşa etmek zorunda. As time goes on, China's economy gets stronger and stronger. Zaman geçtikçe Çin'in ekonomisi daha da güçleniyor. The war is draining our economy. Savaş ekonomimizi tüketiyor. He wanted an economy car. O ekonomik bir araba istedi. What they are doing is ruining the economy. Yaptıkları şey ekonomiyi mahvediyor. That amount of crops isn't enough to support their economy. Bu kadar mahsul, ekonomilerini desteklemek için yeterli değil. He wanted to buy an economy car. Ekonomik bir araba almak istedi. China has to move from an assembly-copying-manufacturing economy to a knowledge-services-innovation economy. Çin, montaj-kopyalama-imalat ekonomisinden bilgi-hizmet-inovasyon ekonomisine geçmek zorunda. It helps our economy. Ekonomimize yardımcı oldu. They feared that the dispute would hurt the economy. Anlaşmazlığın ekonomiye zarar vereceğinden korkuyorlardı. They wanted an economy car. Ekonomik bir araba istediler. Lower taxes help the economy. Düşük vergi ekonomiye yardımcı olur. The Chinese economy is growing rapidly. Çin ekonomisi hızla büyüyor. Are you worried about fuel economy? Yakıt ekonomisi hakkında endişeli misin? There are signs that the economy is picking up. Ekonominin toparlandığına dair işaretler var. Not the people, but the economy must be well! İnsanlar değil ama ekonomi iyi olmalı! The Web is part of the new economy that older people don't understand. Web, yaşlı insanların anlamadığı yeni ekonominin bir parçası. The economy is good. Ekonomi iyi. The economy of Japan is still stable. Japon ekonomisi hâlâ istikrarlı. What do you think about the Japanese economy? Japon ekonomisi hakkında ne düşünüyorsunuz? I need to write an article on Japan's economy. Japonya'nın ekonomisi hakkında bir makale yazmam gerekiyor. The East Asian economies were hit hard by energy price increases. Doğu Asya ekonomileri enerji fiyatlarındaki artıştan çok etkilendi. The Japanese economy continued to grow by more than 5% annually. Japon ekonomisi yılda %5'ten fazla büyümeye devam etti. The economy continues to grow. Ekonomi büyümeye devam ediyor. The economy progressed slowly. Ekonomi yavaş yavaş ilerledi. Dubai is trying to diversify its economy. Dubai ekonomisini çeşitlendirmeye çalışıyor. The storm had a serious effect on the economy. Fırtınanın ekonomi üzerinde ciddi bir etkisi vardı. They wanted an economy car. Onlar ekonomik bir araba istediler. What they are doing is ruining the economy. Onların yaptıkları şey ekonomiyi mahvediyor. The closure of the factory will have significant knock-on effects for the town's economy. Fabrikanın kapanması, şehrin ekonomisine önemli ölçüde darbe etkisi yapacak. I hope the economy picks up soon. Umarım ekonomi yakında düzelir. Spending money stimulates the economy. Harcanan para ekonomiyi canlandırıyor. Tom said that he thought the economy was likely to get better. Tom ekonominin daha iyiye gideceğini düşündüğünü söyledi. It's the economy, stupid! Mesele ekonomi, aptal! Regulations are killing the economy. Düzenlemeler ekonomiyi öldürüyor. Tom is worried about the economy. Tom ekonomi hakkında endişeli. Tobacco is an important part of North Carolina's economy. Tütün Kuzey Carolina ekonomisinin önemli bir parçasıdır. Are you worried about fuel economy? Yakıt ekonomisi konusunda endişeli misiniz? The service sector is the most important one in the economy. Hizmet sektörü, ekonomide en önemli olanıdır. Maria knows very little about economy. Maria ekonomi hakkında çok az şey biliyor. The economy is good. Ekonomi iyidir. The Japanese economy grew by 4% last year. Japon ekonomisi geçen yıl %4 oranında büyüdü. The economy of Aomori Prefecture depends heavily on apple growing. Aomori Eyaleti'nin ekonomisi büyük ölçüde elma yetiştiriciliğine bağlıdır. The economy is at peak of a business cycle at present. Ekonomi şu anda bir iş döngüsünün zirvesinde. The economy is improving. Ekonomi gelişiyor. China is now the world's second largest economy. Çin şu anda dünyanın ikinci en büyük ekonomisidir. The economy was in miserable condition. Ekonomi çok kötü durumdaydı. The closure of the factory will have significant knock-on effects for the town's economy. Fabrikanın kapanmasının kasaba ekonomisi üzerinde önemli etkileri olacak. Big companies need an economy analyst. Büyük şirketlerin bir ekonomi analistine ihtiyacı vardır. Bouteflika opened Algeria's economy to foreign investment. Buteflika Cezayir ekonomisini yabancı yatırıma açtı. The economy is deeply connected to politics. Ekonomi, siyasete derinden bağlı. The Japanese economy is in depression. Japon ekonomisi depresyonda. Fuel economy is a big advantage of this car. Yakıt ekonomisi bu arabanın büyük bir avantajı. Regulations are killing our economy. Düzenlemeler ekonomimizi öldürüyor. The economy is deeply connected to politics. Ekonomi siyasetle derinden bağlantılıdır. I wanted an economy car. Ekonomik bir araba istemiştim. The Japanese economy is going through a period of great stress. Japon ekonomisi büyük bir stres döneminden geçiyor. The growth rate of the Japanese economy will top 0.7% this year. Japon ekonomisinin büyüme oranı bu yıl %0,7'yi aşacak. What will the Japanese economy be like next year? Gelecek yıl Japon ekonomisi nasıl olacak? Spending money stimulates the economy. Para harcamak ekonomiyi canlandırır. The growth rate of the Japanese economy will top 0.7% this year. Japon ekonomisinin büyüme hızı bu yıl % 0.7'yi geçecek. Truman's first big problem was the economy. Truman'ın ilk büyük sorunu ekonomiydi. A strong yen is shaking the economy. Güçlü yen ekonomiyi sarsmaktadır. The Japanese economy developed rapidly. Japon ekonomisi hızla gelişti. America's economy is the largest in the world. Amerika'nın ekonomisi dünyanın en büyüğüdür. The economy of Japan is still stable. Japonya ekonomisi hala istikrarlı. The American economy was stronger than ever. Amerikan ekonomisi her zamankinden daha güçlüydü. The United States' economy recovered much faster than Europe's economy after the crisis. Krizden sonra Amerika Birleşik Devletleri ekonomisi Avrupa ekonomisine göre çok daha hızlı toparlandı. Japan has to reconstruct its economy. Japonya ekonomisini yeniden yapılandırmak zorundadır. Tobacco is an important part of North Carolina's economy. Tütün, Kuzey Carolina ekonomisinin önemli bir parçasıdır. America's economy is the largest in the world. Amerika'nın ekonomisi dünyanın en büyüğü. It helps our economy. Bu ekonomimize yardımcı oluyor. The economy steadily worsened. Ekonomi giderek kötüleşti. The strike hindered the national economy. Grev ulusal ekonomiyi engelledi. The economy of Japan has grown enormously. Japon ekonomisi geniş ölçüde büyüdü. What do you think about the Japanese economy? Japon ekonomisi hakkında ne düşünüyorsun? We stayed at an economy hotel. Ekonomik bir otelde kaldık. The stability of Chinese economy is substantially overestimated. Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır. America has the world’s largest economy, and its army is the most powerful. Amerika dünyanın en büyük ekonomisine ve en güçlü ordusuna sahiptir. He wanted to buy an economy car. Ekonomik bir araba almak istiyordu. The Spanish economy is falling apart. İspanya ekonomisi çöküyor. The economy is picking up. Ekonomi toparlanıyor. The development of economy has brought other social problems. Ekonominin gelişmesi başka sosyal sorunları da beraberinde getirdi. Germany is Europe's largest and most prosperous economy. Almanya Avrupa'nın en büyük ve en müreffeh ekonomisi. We live in a society; not just in an economy. Biz sadece bir ekonomide değil, bir toplumda yaşıyoruz. Britain is the European Unions's second-largest economy after Germany. İngiltere, Almanya'dan sonra Avrupa Birliği'nin en büyük ikinci ekonomisi. Changes of leadership have a great effect on the international political economy. Liderliğin değişmesi uluslararası siyasi ekonomi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. What do you think of Japan's economy? Japonya'nın ekonomisi hakkında ne düşünüyorsun? The economy is in turmoil once again. Ekonomi tekrar sarsıntıya girdi. The United States's economy is the largest in the world. Birleşik Devletler'in ekonomisi dünyanın en büyüğüdür. Recently, there have been signs that the economy is picking up steam. Son zamanlarda ekonominin canlanmaya başladığına dair işaretler var. The economy of Japan has grown enormously. Japonya ekonomisi muazzam bir şekilde büyüdü. China is now the world's second largest economy. Çin şu anda dünyanın en büyük ikinci ekonomisi. The economy is at peak of a business cycle at present. Şu anda ekonomi iş döngüsünün zirvesinde. There is considerable optimism that the economy will improve. Ekonominin iyileşeceğine dair kayda değer bir iyimserlik var. The storm had a serious effect on the economy. Fırtınanın ekonomi üzerinde ciddi bir etkisi oldu. We must do everything we can to stimulate the economy. Ekonomiyi canlandırmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Part-time workers play an important role in the development of the economy. Yarı zamanlı çalışanlar, ekonominin gelişmesinde önemli bir rol oynuyor. Tom is worried about the economy. Tom ekonomi konusunda endişeli. Bouteflika opened Algeria's economy to foreign investment. Buteflika, Cezayir ekonomisini dış yatırıma açtı. We live in a society; not just in an economy. Bir toplumda yaşıyoruz; sadece bir ekonomide değil. When I got out of jail, the first thing I bought was an economy car. Hapisten çıktığımda ilk aldığım şey ekonomik bir arabaydı. The economy is growing fast. Ekonomi hızla büyüyor. The economy has been resructured. Ekonomi yeniden yapılandırıldı. He contributed much to the development of the economy. Ekonominin gelişmesine çok katkıda bulundu. The economy is in a slight depression. Ekonomi hafif bir bunalım içinde. The economy is in turmoil once again. Ekonomi yine çalkantı içinde. Economy cars save you money. Ekonomik arabalar size para kazandırır. The economy is in a slight depression. Ekonomi hafif bir krizde. The problem is the economy. Sorun ekonomidir. Regulations harm the economy. Düzenlemeler ekonomiye zarar verir. The economy is getting better. Ekonomi iyileşiyor. He contributed much to the development of the economy. O, ekonominin gelişimine çok katkıda bulundu. Show More (444)