fail - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
fail başarısız olmak v.
  • I failed my math exam, but I passed French.
  • Matematik sınavımda başarısız oldum ama Fransızcayı geçtim.
  • The United Nations has not failed.
  • Birleşmiş Milletler başarısız olmadı.
  • Some Member States, including Germany, have failed to do this recently.
  • Aralarında Almanya'nın da bulunduğu bazı Üye Devletler son zamanlarda bu konuda başarısız olmuştur.
Show More (74)
fail başaramamak v.
  • He failed to catch the ball on time.
  • Topu zamanında yakalayamadı.
  • People still fail to draw the right conclusions from this.
  • İnsanlar hala bundan doğru sonuçlar çıkarmayı başaramıyor.
  • Therefore he has failed to honour and respect this House by giving a direct answer to a direct question.
  • Bu nedenle doğrudan bir soruya doğrudan bir cevap vererek bu Meclisi onurlandırmayı ve saygı göstermeyi başaramamıştır.
Show More (0)
fail yapmamak v.
  • If I fail to do that, or if any of us fails to do that, in my view we are completely lost.
  • Eğer bunu yapamazsam ya da herhangi birimiz yapamazsak, bana göre tamamen kaybetmiş oluruz.
  • If I fail to do that, or if any of us fails to do that, in my view we are completely lost.
  • Eğer ben ya da herhangi birimiz bunu yapamazsak, bana göre tamamen kaybetmiş oluruz.
  • If they fail to do so, the support we recently promised must be reconsidered.
  • Eğer bunu yapmazlarsa, yakın zamanda söz verdiğimiz destek yeniden gözden geçirilmelidir.
Show More (0)
fail arızalanmak v.
  • When the engine failed, the pilot was forced to make an emergency landing.
  • Motor arızalanınca pilot acil iniş yapmak zorunda kaldı.
  • If these engines fail as a result of technical problems or deliberate sabotage, then the aircraft will crash.
  • Bu motorlar teknik sorunlar ya da kasıtlı sabotaj sonucu arızalanırsa, uçak düşecektir.
Show More (-1)
fail kalmak v.
  • The situation has not only failed to improve but has actually worsened from all points of view.
  • Durum sadece iyileşmekle kalmamış, aslında her açıdan daha da kötüleşmiştir.
  • Such participation could not fail to help bring cultures and mentalities closer together.
  • Bu tür bir katılım, kültürlerin ve zihniyetlerin birbirine yakınlaşmasına yardımcı olmaktan geri kalmayacaktır.
Show More (-1)
fail başarısızlığa uğratmak v.
  • We must not fail those who look to us to succeed.
  • Başarılı olmak için bize güvenenleri başarısızlığa uğratmamalıyız.
  • Language often fails us on these occasions.
  • Dil bu durumlarda bizi sık sık başarısızlığa uğratır.
Show More (-1)
fail başarısızlık n.
  • The blogger talked about her biggest parenting fails.
  • Blog yazarı ebeveynlikteki en büyük başarısızlıklarından bahsetti.
Show More (-2)
fail zayıflamak v.
  • She was pretty sure that her memory was failing.
  • Hafızasının zayıfladığından oldukça emindi.
Show More (-2)
fail (yağmur) yağmamak v.
  • If the rains fail, our crops will be destroyed.
  • Yağmurlar yağmazsa, mahsullerimiz yok olacak.
Show More (-2)
fail beklenen şeyi yerine getirmemek v.
  • I guess you failed to tell me he was coming too.
  • Sanırım onun da geleceğini bana söylemedin.
Show More (-2)
fail mahsul vermemek v.
  • Heavy rainfall caused the crops to fail.
  • Şiddetli yağış ekinlerin mahsul vermemesine neden oldu.
Show More (-2)
fail batmak v.
  • They had opened a bar, but it failed after a year of struggling.
  • Bar açmışlardı ama bir yıllık çabanın ardından battı.
Show More (-2)
fail dersten kalma n.
  • He got a fail in chemistry.
  • Kimya dersinden kaldı.
Show More (-2)
fail tükenmek v.
  • The end result will be that if the Commission continues to fail to act, bees will be extinct in a few years' time.
  • Sonuç olarak, Komisyon harekete geçmemeye devam ederse, arıların nesli birkaç yıl içinde tükenecektir.
Show More (-2)
fail başarısızlıkla sonuçlanmak v.
  • The failed reform of the common fisheries policy highlighted this unfortunate situation.
  • Ortak balıkçılık politikasının başarısızlıkla sonuçlanan reformu bu talihsiz durumun altını çizmiştir.
Show More (-2)
fail başarısızlığa uğramak v.
  • Nowhere is this clearer than in failed or failing states.
  • Bu durum hiçbir yerde başarısız ya da başarısızlığa uğramış devletlerde olduğundan daha açık değildir.
Show More (-2)
fail ihmal etmek v.
  • We would be failing in our duty if we did not do our utmost to deal with this crisis.
  • Bu krizle başa çıkmak için elimizden geleni yapmazsak görevimizi ihmal etmiş oluruz.
Show More (-2)
İngilizce Türkçe
perpetrator fail n.
  • Few perpetrators are brought before the courts, and even fewer are sentenced.
  • Faillerin çok azı mahkeme önüne çıkarılmakta ve daha da azı mahkum edilmektedir.
  • What 50 000 people do is, in actual fact, more important than what 300 perpetrators of violence get up to.
  • Aslında 50.000 kişinin ne yaptığı, 300 şiddet failinin ne yaptığından daha önemlidir.
  • We must make the perpetrators liable for all manner of damage done to our environment.
  • Çevremize verilen her türlü zarardan failleri sorumlu tutmalıyız.
Show More (24)
author fail n.
  • Alas, most of the authors of these crimes have escaped justice.
  • Ne yazık ki, bu suçların faillerinin çoğu adaletten kaçmıştır.
Show More (-2)