1 |
flame |
alev |
n. |
|
- The flames damaged the bonnet of the car.
- Alevler arabanın kaportasına zarar verdi.
- The memory of such flames cannot easily be snuffed from the mind, or from the landscape.
- Bu tür alevlerin anısı zihinlerden ya da manzaradan kolay kolay silinemez.
- The flame has begun to fade.
- Alev, sönmeye başladı.
- The fireman could not extinguish the flames.
- İtfaiyeci alevleri söndüremedi.
- Layla's house survived the flames.
- Leyla'nın evi alevleri atlattı.
- The firefighters were trapped between the flames.
- İtfaiyeciler alevlerin arasında sıkışıp kaldı.
- Never add fuel to the flames.
- Asla alevlere yakıt eklemeyin.
- Layla's house was devoured by flames.
- Layla'nın evi alevlerce yutuldu.
- I threw the paper into the flames.
- Kağıdı aleve attım.
- There were flames everywhere.
- Her yerde alevler vardı.
- Fanned by the strong wind, the flames spread in all directions.
- Rüzgarla körüklendiği için, alevler her yöne yayıldı.
- A small spark often ignites a big flame.
- Küçük bir kıvılcım genellikle büyük bir alevi tutuşturur.
- Life is a flame that smothers death.
- Yaşam, ölümü dumanıyla boğan bir alevdir.
- The bread was scorched from being cooked on the open flame of the camp fire.
- Ekmek, kamp ateşinin açık alevinde pişirildiği için kavrulmuştu.
- The volcano is belching out flames and smoke.
- Volkan dışarıya alev ve duman fışkırtıyor.
- Layla's house survived the flames.
- Layla'nın evi alevlerden kurtuldu.
- The flame has begun to fade.
- Alev, zayıflamaya başladı.
- The candle's flame is flickering in the soft breeze.
- Mumun alevi hafif rüzgarda titriyor.
- Tom rescued the cat from the flames.
- Tom kediyi alevlerden kurtardı.
- They had to call the firefighters to put out the flames.
- Alevleri söndürmek için itfaiyecileri çağırmak zorunda kaldılar.
- I threw the paper into the flames.
- Kağıdı alevlerin içine attım.
- Life is a flame that death extinguishes.
- Hayat, ölümün söndürdüğü bir alevdir.
- The bus burst into flames.
- Otobüs alevler içinde.
- Life is a flame that death extinguishes.
- Hayat ölümün söndürdüğü bir alevdir.
- The girl screamed when she saw the flames.
- Kız alevleri görünce çığlık attı.
- The candle's flame is flickering in the soft breeze.
- Mumun alevi yumuşak esintide titriyor.
- The firefighters were trapped between the flames.
- İtfaiyeciler alevler arasında kapana kısıldılar.
- The volcano is belching out flames and smoke.
- Yanardağ alev ve duman püskürtüyor.
- Fanned by the strong wind, the flames spread in all directions.
- Kuvvetli rüzgarın etkisiyle alevler her yöne yayıldı.
- An old flame never dies.
- Eski bir alev asla ölmez.
- The flame went out.
- Alev söndü.
- The volcano shoots out flames and lava.
- Yanardağ alevler ve lav çıkarıyor.
- Sulfur burns with a blue flame.
- Sülfür mavi bir alevle yanar.
- Life is a flame that smothers death.
- Hayat, ölümü boğan bir alevdir.
- He was attracted to her like a moth to a flame.
- Bir pervanenin aleve tutulması gibi ona tutulmuştu.
- The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
- Odunlar tutuşturuldu, alevler yükseldi ve kısa bir süre sonra Bayan Askew ve diğer şehitlerden geriye sadece bir kül yığını kaldı.
- Layla's house was devoured by flames.
- Leyla'nın evi alevler tarafından yutuldu.
- The volcano shoots out flames and lava.
- Yanardağ alev ve lav püskürtüyor.
- A tiny spark may become a great flame.
- Cılız bir kıvılcım kocaman bir aleve dönüşebilir.
- A tiny spark may become a great flame.
- Küçük bir kıvılcım büyük bir aleve dönüşebilir.
- The bread was scorched from being cooked on the open flame of the camp fire.
- Ekmek kamp ateşinin açık alevi üzerinde pişirilmekten yakılmıştı.
- Tom lowered the flame.
- Tom alevi azalttı.
Show More (39)
|
2 |
flame |
ateş |
n. |
|
- Never add fuel to the flames.
- Asla ateşe körükle gitme.
- Tom turned down the flame.
- Tom ateşi söndürdü.
- She gave herself to flames of love.
- Kendini aşk ateşine verdi.
- Tom turned down the flame.
- Tom ateşi kıstı.
- She gave herself to flames of love.
- O kendini aşk ateşinin kollarına bıraktı.
- She was attracted to him like a moth to a flame.
- Kız, pervanenin ateşe tutulduğu gibi ona tutulmuştu.
- They were attracted to each other like moths to a flame.
- Birbirlerine pervanenin ateşe çekilmesi gibi çekildiler.
- Turn the flame down low.
- Ateşi kısın.
Show More (5)
|
3 |
flame |
ateş püskürmek |
v. |
|
- Flaming customer services won't help you with your problem.
- Müşteri hizmetlerine ateş püskürmek sorununuzda size yardımcı olmayacaktır.
Show More (-2)
|
4 |
flame |
kıpkırmızı olmak |
v. |
|
- Jessica's face flamed with temper when she heard about the news.
- Haberi duyunca Jessica'nın yüzü öfkeyle kıpkırmızı oldu.
Show More (-2)
|
5 |
flame |
alev almak |
v. |
|
- The furnace flamed instantly.
- Fırın bir anda alev aldı.
Show More (-2)
|
6 |
flame |
hakaret dolu e-posta |
n. |
|
- You get used to the flames from the angry customers as customer services.
- Müşteri hizmetleri olarak kızgın müşterilerden gelen hakaret dolu e-postalara alışıyorsunuz.
Show More (-2)
|
7 |
flame |
aşk |
n. |
|
- An old flame never dies.
- Eski bir aşk asla ölmez.
Show More (-2)
|
8 |
flame |
alev alev yanmak |
v. |
|
- The logs flamed brightly.
- Kütükler parlak şekilde alev alev yandı.
Show More (-2)
|
9 |
flame |
alevlenmek |
v. |
|
- The logs flamed brightly.
- Kütükler parlak bir şekilde alevlendi.
Show More (-2)
|