| 1 |
in person |
şahsen |
adv. |
|
- People were particularly grateful to have the opportunity to submit their comments to the committee members in person.
- İnsanlar, yorumlarını komite üyelerine şahsen sunma fırsatına sahip oldukları için özellikle minnettardılar.
- I would be interested to talk to this woman in person.
- Bu kadınla şahsen konuşmak isterim.
- Mr Nassauer spoke to me about it in person.
- Bay Nassauer benimle bu konu hakkında şahsen konuştu.
- I need to see you in person.
- Seni şahsen görmeliyim.
- You'd better go in person.
- Şahsen gitsen iyi olur.
- Tom wanted to thank Mary in person.
- Tom Mary'ye şahsen teşekkür etmek istedi.
- Tell them in person.
- Onlara şahsen söyle.
- I need to see you in person.
- Seni şahsen görmem gerek.
- Tell him in person.
- Ona şahsen söyle.
- I needed to see you in person.
- Seni şahsen görmem gerekiyordu.
- You had better go and thank her in person.
- Gidip ona şahsen teşekkür etsen iyi olur.
- You had better go in person.
- Şahsen gitseniz iyi olur.
- You should have attended the meeting in person.
- Toplantıya şahsen katılmalıydın.
- I think it necessary for you to go in person.
- Sanıyorum şahsen gitmen gerekli.
- I need to talk to you in person.
- Seninle şahsen konuşmalıyım.
- Tell her in person.
- Ona şahsen söyle.
- I plan on being there in person.
- Şahsen orada olmayı planlıyorum.
- I wanted to tell Tom in person, so I drove over to his house.
- Tom'a şahsen söylemek istedim, bu yüzden onun evine gittim.
- I've never seen one in person.
- Hiç şahsen görmemiştim.
- You have to appear in person.
- Şahsen görünmek zorundasın.
- The king will appear in person tomorrow evening.
- Kral yarın akşam şahsen gelecek.
- I have never met you in person.
- Seninle hiç şahsen tanışmadım.
- You should go in person.
- Şahsen gitmelisin.
- I'm happy to finally meet you in person.
- Sonunda seninle şahsen tanıştığım için çok mutluyum.
- I've never seen one in person.
- Ben şahsen kimseyi görmedim.
- Applicants are requested to apply in person.
- Başvuru sahiplerinin şahsen başvurmaları istenmektedir.
- You had better go and speak to him in person.
- Gidip onunla şahsen konuşsan daha iyi olur.
- I'd rather tell him in person.
- Ona şahsen söylemeyi tercih ederim.
- You had better go and thank her in person.
- Sen en iyisi git ona şahsen teşekkür et.
- I would like to be wished a happy birthday in person.
- Doğum günümü şahsen kutlamak istiyorum.
- Tom went there in person.
- Tom oraya şahsen gitti.
- Go and see him in person.
- Git ve onu şahsen gör.
- I'd rather tell Tom in person.
- Tom'a şahsen söylemeyi tercih ederim.
- She will be glad if you go to see her in person.
- Onu şahsen görmeye gidersen, o memnun olur.
- I'm afraid you'll have to go in person.
- Korkarım şahsen gitmeniz gerekecek.
- Tom's the best guitarist I've ever heard in person.
- Tom şimdiye kadar şahsen duyduğum en iyi gitarist.
- I need to see you in person.
- Seni şahsen görmem gerekiyor.
- I'd rather tell her in person.
- Ona şahsen söylemeyi tercih ederim.
- He came in person.
- Şahsen geldi.
- In order to apply, you have to go in person.
- Başvurmak için şahsen gitmeniz gerekiyor.
- Tom told us that he'd come in person.
- Tom bize şahsen geleceğini söyledi.
- A princess came to him in person.
- Bir prenses ona şahsen geldi.
- She will be glad if you go to see her in person.
- Onu şahsen görmeye giderseniz memnun olacaktır.
- I would like to be wished a happy birthday in person.
- Ben şahsen mutlu bir doğum günü dilenilmesini isterim.
- I am very happy and honored to meet you in person.
- Sizinle şahsen tanıştığım için çok mutlu ve onurluyum.
- You are supposed to come in person.
- Şahsen gelmeniz gerekir.
- Why don't you consult an attorney in person?
- Neden bir avukata şahsen danışmıyorsun?
- I've never met you in person.
- Seninle hiç şahsen tanışmadım.
- I think it necessary for you to go in person.
- Bence şahsen gitmeniz gerekli.
- I wanted to tell Tom in person, so I drove over to his house.
- Tom'a şahsen söylemek istiyordum, bu yüzden onun evine gittim.
- Layla came to Egypt to meet Sami in person.
- Layla Mısır'a Sami ile şahsen tanışmak için geldi.
- I am very happy and honored to meet you in person.
- Sizinle şahsen tanışmaktan çok mutlu ve onurluyum.
- Tom's the best guitarist I've ever heard in person.
- Tom şahsen dinlediğim en iyi gitarist.
- I'd like to give this to Tom in person.
- Bunu Tom'a şahsen vermek istiyorum.
- Tom wanted to thank Mary in person.
- Tom, Mary'ye şahsen teşekkür etmek istedi.
- I'd rather tell them in person.
- Onlara şahsen söylemeyi tercih ederim.
- I think you need to go in person.
- Bence şahsen gitmelisin.
- Please deliver this to Tom in person.
- Lütfen bunu Tom'a şahsen teslim et.
- He told us that he'd come in person.
- Bize şahsen geleceğini söyledi.
Show More (56)
|
| 2 |
in person |
bizzat |
adv. |
|
- While I was not able to attend in person, the Commission services represented me and delivered an address.
- Bizzat katılamasam da Komisyon hizmetleri beni temsil etti ve bir konuşma yaptı.
- I think you need to go in person.
- Sanırım bizzat gitmelisin.
- You had better go in person.
- Bizzat gitsen iyi olur.
- A princess came to him in person.
- Bir prenses bizzat ona geldi.
- Tell Tom in person.
- Bizzat Tom'a söyle.
- I've never met you in person.
- Sizinle bizzat tanışmadım.
- He told us that he'd come in person.
- Bizzat geleceğini söyledi bize.
- He went there in person.
- Oraya bizzat gitti.
- Applicants are requested to apply in person.
- Adayların bizzat başvurmaları rica olunur.
- You'd better go in person.
- Bizzat gitsen iyi olur.
- You had better go and thank her in person.
- Gidip ona bizzat teşekkür etsen iyi edersin.
- Why don't you consult an attorney in person?
- Niçin bizzat bir avukata danışmıyorsun?
- In order to apply, you have to go in person.
- Başvurmak için bizzat gitmelisin.
- I'm afraid you'll have to go in person.
- Ne yazık ki bizzat gitmen gerekecek.
- Please deliver this to Tom in person.
- Lütfen bunu Tom'a bizzat teslim edin.
- Tom gave the report in person.
- Tom raporu bizzat verdi.
- You should always apologize in person.
- Her zaman bizzat özür dilemelisin.
- Tom preferred to shop in person.
- Tom bizzat alışveriş yapmayı tercih ederdi.
- He came in person.
- O bizzat geldi.
- You are supposed to come in person.
- Bizzat gelmen gerekiyor.
- You should go in person.
- Bizzat gitmelisin.
- He went there in person.
- O oraya bizzat gitti.
- You had better go and speak to him in person.
- Sen en iyisi git onunla bizzat konuş.
- I have never met you in person.
- Sizinle bizzat tanışmadım.
- Go and see him in person.
- Bizzat git ve onunla görüş.
- You must talk to her in person.
- Onunla bizzat konuşmalısın.
Show More (23)
|
| 3 |
in person |
yüz yüze |
adv. |
|
- Tell them in person.
- Onlara yüz yüze söyle.
- Layla thrilled to meet Sami in person.
- Layla, Sami ile yüz yüze tanışacağı için heyecanlıydı.
- I'd rather tell them in person.
- Onlara yüz yüze söylemeyi tercih ederim.
- I have never met you in person.
- Seninle hiç yüz yüze görüşmedim.
- Instead of sending somebody on your behalf, you had better go and speak in person.
- Adınıza birini göndermek yerine gidip yüz yüze konuşsanız daha iyi olur.
- Tell her in person.
- Ona yüz yüze söyle.
- Tell Tom in person.
- Tom'a yüz yüze söyle.
- I wish we could talk in person, but that'll have to wait.
- Keşke yüz yüze konuşabilseydik, ama bu beklemek zorunda.
- I need to talk to you in person.
- Seninle yüz yüze konuşmalıyım.
- I've never met you in person.
- Seninle hiç yüz yüze görüşmedim.
- I'd rather tell her in person.
- Ona yüz yüze söylemeyi tercih ederim.
- Sami wanted to meet Layla in person.
- Sami, Layla ile yüz yüze görüşmek istiyordu.
- I'm happy to finally meet you in person.
- Sonunda seninle yüz yüze tanıştığım için mutluyum.
- You should always apologize in person.
- Her zaman yüz yüze özür dilemelisin.
- Tell him in person.
- Ona yüz yüze söyle.
- You had better go and speak to him in person.
- Gidip onunla yüz yüze konuşsan iyi olur.
- I'd rather tell him in person.
- Ona yüz yüze söylemeyi tercih ederdim.
- I'd rather tell Tom in person.
- Tom'a yüz yüze söylemeyi tercih ederim.
- You had better go and speak to him in person.
- Gidip onunla yüz yüze konuşsanız iyi edersiniz.
- You must talk to her in person.
- Onunla yüz yüze konuşmalısın.
Show More (17)
|
| 4 |
in person |
bizzat kendisi |
adv. |
|
- Tom went there in person.
- Tom oraya bizzat kendisi gitti.
Show More (-2)
|
