1 |
ingredient |
madde (karışımdaki) |
n. |
|
- Wine and beer, however, do not contain such allergy-triggering ingredients.
- Ancak şarap ve bira, alerjiyi tetikleyen bu tür maddeler içermemektedir.
- These are the raw ingredients that we have to work with.
- Bunlar üzerinde çalışmamız gereken ham maddeler.
- Second, the review and update of the list of allergenic ingredients to reflect scientific advances.
- İkincisi, bilimsel gelişmeleri yansıtmak üzere alerjen maddeler listesinin gözden geçirilmesi ve güncellenmesi.
- At the moment, the report version approved in Committee contains some mutually contradictory ingredients.
- Şu anda Komite'de onaylanan rapor versiyonu birbiriyle çelişen bazı maddeler içermektedir.
- The identification of food ingredients issue is one that recurs in Parliament on a regular basis.
- Gıda maddelerinin tanımlanması konusu Parlamento'da düzenli olarak tekrarlanan bir konudur.
- These are the raw ingredients that we have to work with.
- Bunlar üzerinde çalışmamız gereken ham maddelerdir.
- In a few cases it has been common practice for some time to supply the raw ingredients to treat the patient.
- Birkaç vakada, hastayı tedavi etmek için ham maddeleri tedarik etmek bir süredir yaygın bir uygulama olmuştur.
- I still see the table of allergenic ingredients as the most important element in this directive.
- Ben hala alerjen maddeler tablosunu bu yönergedeki en önemli unsur olarak görüyorum.
- Latex is a natural ingredient that comes from rubber trees.
- Lateks, kauçuk ağaçlarından gelen doğal bir maddedir.
Show More (6)
|
2 |
ingredient |
bileşen |
n. |
|
- We readily support the proposal to produce a list of permitted ingredients.
- İzin verilen bileşenlerin bir listesinin oluşturulması önerisini de destekliyoruz.
- For example, some flavourings are spice mixtures containing dozens of ingredients.
- Örneğin, bazı aromalar düzinelerce bileşen içeren baharat karışımlarıdır.
- Organic regulations allow for the presence of up to 5% non-organic ingredients.
- Organik yönetmelikler %5'e kadar organik olmayan bileşenlerin varlığına izin vermektedir.
- Over 8,000 ingredients have already been cleared for use in cosmetics.
- 8.000'den fazla bileşenin kozmetikte kullanımına izin verilmiştir.
- We all want to significantly reduce the quantities used and the toxicity of the various ingredients in detergents.
- Hepimiz deterjanlarda kullanılan çeşitli bileşenlerin miktarını ve toksisitesini önemli ölçüde azaltmak istiyoruz.
- Over 8000 ingredients have already been cleared for use in cosmetics.
- Halihazırda 8000'den fazla bileşenin kozmetikte kullanımına izin verilmiştir.
- There must be guidelines regarding ingredients.
- Bileşenlere ilişkin kılavuz ilkeler olmalıdır.
- Furthermore, I welcome the proposal for labelling where the proportion of an ingredient is in excess of 2%.
- Ayrıca, bir bileşenin oranının %2'den fazla olduğu durumlarda etiketleme önerisini memnuniyetle karşılıyorum.
- This ingredient enables your body to break down many more fats and convert them into energy.
- Bu bileşen vücudunuzun çok daha fazla yağı parçalamasını ve enerjiye dönüştürmesini sağlar.
Show More (6)
|
3 |
ingredient |
malzeme |
n. |
|
- Salt is an indispensable ingredient for cooking.
- Tuz, yemek pişirmek için vazgeçilmez bir malzemedir.
- Do you know what Tom's secret ingredient is?
- Tom'un tarifindeki gizli malzemenin ne olduğunu biliyor musun?
- What's the secret ingredient?
- Gizli malzeme nedir?
- I wonder what the secret ingredient is.
- Tarifteki gizli malzemenin ne olduğunu merak ediyorum.
- Flour is the main ingredient in cakes.
- Un pastada ana malzemedir.
- Flour is the main ingredient in cakes.
- Un, keklerin ana malzemesidir.
Show More (3)
|
4 |
ingredient |
unsur |
n. |
|
- Improved cooperation with the OSCE will be a vital ingredient in this.
- AGİT ile geliştirilmiş iş birliği bu konuda hayati bir unsur olacaktır.
- Improved cooperation with the OSCE will be a vital ingredient in this.
- AGİT ile geliştirilmiş işbirliği bu konuda hayati bir unsur olacaktır.
- We are both of the opinion that all the necessary ingredients are there.
- İkimiz de gerekli tüm unsurların mevcut olduğu görüşündeyiz.
Show More (0)
|
5 |
ingredient |
bileşenler |
n. |
|
- The great majority of these orphan medicinal products contain new innovative ingredients.
- Bu yetim tıbbi ürünlerin büyük çoğunluğu yeni ve yenilikçi bileşenler içermektedir.
- Even if a compound food contains only small amounts of irradiated ingredients, this fact has to be clearly indicated.
- Bir bileşik gıda sadece küçük miktarlarda ışınlanmış bileşenler içerse bile, bu gerçek açıkça belirtilmelidir.
Show More (-1)
|
6 |
ingredient |
malzemeler |
n. |
|
- We have all the ingredients for that recipe.
- Bu tarif için gerekli tüm malzemeler bizde mevcut.
Show More (-2)
|
7 |
ingredient |
özellik |
n. |
|
- Determination is the essential ingredient of all athletes.
- Kararlılık tüm sporcuların temel özelliğidir.
Show More (-2)
|