| 1 |
northeast |
kuzeydoğu |
n. |
|
- They travelled towards the northeast.
- Kuzeydoğuya doğru yolculuk ettiler.
- Seven hundred thousand tonnes of cod were caught in the Northeast Atlantic last year.
- Geçen yıl Kuzeydoğu Atlantik'te yedi yüz bin ton morina balığı yakalandı.
- Seven hundred thousand tonnes of cod were caught in the Northeast Atlantic last year.
- Geçen yıl Kuzeydoğu Atlantik'te yedi yüz bin ton morina balığı yakalanmıştır.
- Here you see a medicine man in the northeast Amazon
- Burada kuzeydoğu Amazon'da bir kabile büyücüsü görüyorsunuz.
- Kabylie is in the northeast of Algeria.
- Kabiliye Cezayir'in kuzeydoğusundadır.
- Kabylie is in the northeast of Algeria.
- Kabylie Cezayir'in kuzeydoğusundadır.
- He came from the Northeast.
- Kuzeydoğu'dan geldi.
- Their next attack was northeast of Paris in May.
- Bir sonraki saldırıları Mayıs ayında Paris'in kuzeydoğusundaydı.
- Tsez is a Northeast Caucasian language spoken by about 15,000 people in Dagestan.
- Tsez dili, Dağıstan'da yaklaşık 15.000 kişi tarafından konuşulan bir Kuzeydoğu Kafkasya dilidir.
- He came from the Northeast.
- O, Kuzeydoğuluydu.
Show More (7)
|
| 2 |
northeast |
(ingiltere'de) kuzeydoğu bölgesi |
n. |
|
- He grew up in the northeast before moving to Truro.
- Truro'ya taşınmadan önce İngiltere'nin kuzeydoğu bölgesinde büyümüş.
Show More (-2)
|
| 3 |
northeast |
kuzeydoğu kesimde olan |
adj. |
|
- The company opened a new branch office in the northeast part of the city.
- Şirket, şehrin kuzeydoğu kesiminde yeni bir şube açtı.
Show More (-2)
|
