public - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
public kamu adj., n.
  • We have insisted on this throughout, as well as urging that the proposal should be submitted to public consultation.
  • Başından beri bu konuda ısrarcı olduk ve teklifin kamu istişaresine sunulması gerektiğini vurguladık.
  • The Coptic Christians are currently treated as second-class citizens in the state policy on public appointments.
  • Kıpti Hıristiyanlar şu anda kamu atamalarına ilişkin devlet politikasında ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir.
  • But public-sector investment also needs to increase.
  • Ancak kamu sektörü yatırımlarının da artması gerekiyor.
Show More (56)
public halk n., adj.
  • It will inevitably lead the public to reject this European and simplistic vision.
  • Kaçınılmaz olarak halkın bu Avrupai ve basit vizyonu reddetmesine yol açacaktır.
  • Achieving widespread public participation in the entirety of Community legislation seems utopian.
  • Topluluk mevzuatının tamamına halkın yaygın katılımını sağlamak ütopik görünmektedir.
  • But this is a big public health issue and I want to speak firstly from personal experience.
  • Ancak bu büyük bir halk sağlığı sorunudur ve öncelikle kişisel deneyimlerime dayanarak konuşmak istiyorum.
Show More (17)
public halka açık adj.
  • It's illegal to smoke in public places.
  • Halka açık alanlarda sigara içmek yasal değildir.
  • Girls are back at school, music and film are allowed again and football is replacing public hangings.
  • Kızlar okula geri döndü, müzik ve film yeniden serbest oldu ve halka açık idamların yerini futbol aldı.
  • Councils are public and everybody knows the content of their agendas.
  • Konseyler halka açıktır ve herkes gündemlerinin içeriğini bilir.
Show More (4)
public kamusal adj.
  • In this area, though, nonsense is a public menace.
  • Yine de bu alanda, saçmalık kamusal bir tehdittir.
  • The current European political parties do not represent transparency or public accessibility.
  • Mevcut Avrupa siyasi partileri şeffaflığı ya da kamusal erişilebilirliği temsil etmemektedir.
  • Those public rules are often a marked improvement on the practice in a number of our Member States.
  • Bu kamusal kurallar, bazı Üye Devletlerimizdeki uygulamalara kıyasla çoğu zaman belirgin bir iyileşme sağlamaktadır.
Show More (1)
public kamuoyu adj.
  • Public opinion was strongly opposed to military action.
  • Kamuoyu askeri harekata şiddetle karşı çıkıyordu.
Show More (-2)
public uluorta adj.
  • He never liked public displays of affection.
  • Uluorta sevgi gösterilerinden hiç hoşlanmazdı.
Show More (-2)
public kamuoyuna (duyurma) adj.
  • The details of the incident were never made public.
  • Olayın detayları hiçbir zaman kamuoyuna açıklanmamıştır.
Show More (-2)
public toplu adj.
  • The elderly travel free on public transport.
  • Yaşlılar toplu taşıma araçlarında ücretsiz seyahat ediyor.
Show More (-2)
public dinleyici kitlesi n.
  • Her public grew impatient waiting for her new album.
  • Dinleyici kitlesi yeni albümünü beklerken sabırsızlandı.
Show More (-2)
public halk n.
  • The new vaccine is available to the general public.
  • Yeni aşı halkın kullanımına sunulacak.
Show More (-2)
public kalabalık adj.
  • For a first date, they opt for somewhere a little less public.
  • İlk buluşma için nispeten daha az kalabalık bir yer seçtiler.
Show More (-2)
public herkes n.
  • They shouldn't be talking about private matters in public.
  • Özel meseleleri herkesin içinde konuşmamalılar.
Show More (-2)
public aleni adj.
  • This proof must be clear and public.
  • Bu kanıt açık ve aleni olmalıdır.
Show More (-2)
public halk için adj.
  • Secondly, the procedures will also become much simpler for the public.
  • İkinci olarak prosedürler halk için de çok daha basit hale gelecektir.
Show More (-2)