1 |
reward |
ödül |
n. |
|
- Henry received a reward for his acing his finals.
- Henry finallerini verdiği için bir ödül aldı.
- This is a more than adequate reward for agriculture's multifunctional nature.
- Bu, tarımın çok işlevli doğası için fazlasıyla yeterli bir ödüldür.
- The saving of a life is a disinterested action, taken with no reward in mind.
- Bir hayatın kurtarılması, hiçbir ödül düşünülmeden gerçekleştirilen, çıkar gözetmeyen bir eylemdir.
- There is no true reward on this earth.
- Bu dünyada esasen ödül diye bir şey yoktur.
- They also learned to trade the tool for a token that would get them a better reward.
- Ayrıca aleti, kendilerine daha iyi bir ödül kazandıracak bir sembolle takas etmeyi de öğrendiler.
- Bringing you to her should earn us a nice reward.
- Seni ona götürmek bize güzel bir ödül kazandırmalı.
- There is no true reward on this earth.
- Bu dünyada gerçek bir ödül yoktur.
- Bringing you to her should earn us a nice reward.
- Seni ona getirmek bize güzel bir ödül kazandırmalı.
- Bringing you to her should earn us a nice reward.
- Seni ona götürmek bize harika bir ödül kazandıracaktır.
- As a reward for good behavior, she got pregnant.
- İyi halden dolayı ödül gibi, hamile kaldı.
- They also learned to trade the tool for a token that would get them a better reward.
- Ayrıca aracı onlara daha iyi bir ödül kazandıracak bir sembolle takas etmeyi de öğrenmişlerdir.
- Nick is by no means satisfied with the reward.
- Nick, ödülden hiçbir şekilde hoşnut değil.
- When do I get my reward?
- Ödülümü ne zaman alırım?
- I thought you didn't want the reward.
- Ödülü istemediğini sanıyordum.
- Tom offered a reward for the return of his lost dog.
- Tom kaybettiği köpeğinin getirilmesi için bir ödül önerdi.
- Every effort deserves a reward.
- Her çaba bir ödülü hak eder.
- No risk, no reward.
- Risk yok, ödül yok.
- He was given a gold watch as a reward.
- Ödül olarak altın bir saat verildi.
- Here is your reward.
- İşte ödülünüz.
- A reward is being offered.
- Bir ödül teklif ediliyor.
- A reward is being offered.
- Bir ödül sunuluyor.
- Here is your reward.
- İşte senin ödülün.
- He was too proud to accept any reward.
- Herhangi bir ödül kabul edemeyecek kadar gururluydu.
- The reward of a thing well done is to have done it.
- İyi yapılmış bir şeyin ödülü, onu yapmış olmaktır.
- A reward of 50 000 francs was offered for the return of the Mona Lisa.
- Mona Lisa'nın dönüşü için 50.000 franklık bir ödül önerildi.
- A reward of 50 000 francs was offered for the return of the Mona Lisa.
- Mona Lisa'nın iadesi için 50.000 frank ödül teklif edildi.
- No risk, no reward.
- Risk yoksa ödül de yok.
- A reward will be paid to anyone who brings back the money that he lost.
- Kaybettiği parayı geri getirene ödül verilecek.
- Tom deserves a reward.
- Tom bir ödülü hak ediyor.
- He is entitled to receive the reward.
- Ödülü almaya hak kazandı.
- For most people, reward comes from other people, not from themselves.
- Çoğu insan için ödül başka insanlardan gelir, kendilerinden değil.
- You deserve a reward for this.
- Bunun için bir ödülü hak ediyorsun.
- You shall have a reward.
- Siz bir ödül alacaksınız.
- You're like a dog if you always expect reward from others.
- Eğer ödülü hep başkalarından bekliyorsanız bir köpek gibisiniz demektir.
- He was given a gold watch as a reward.
- Ona bir ödül olarak altın bir saat verildi.
- Virtue is its own reward.
- Erdem kendi başına bir ödüldür.
- Nick is by no means satisfied with the reward.
- Nick, hiçbir şekilde ödülden memnun değil.
- Let's split the reward fifty-fifty.
- Ödülü yarı yarıya bölüşelim.
- I don't need the threat of hell or the reward of paradise to be a good person.
- İyi bir insan olmak için cehennem tehdidine ya da cennet ödülüne ihtiyacım yok.
- Tom deserves a reward for that.
- Tom bunun için bir ödülü hak ediyor.
- When do I get my reward?
- Ödülümü ne zaman alacağım?
- He is entitled to receive the reward.
- Ödül almaya hak kazandı.
- I'll get my reward one day.
- Bir gün ödülümü alacağım.
- Tom offered a reward for the return of his lost dog.
- Tom, kaybolan köpeğinin geri getirilmesi için bir ödül teklif etti.
- You deserve a reward for this.
- Bunun için bir ödül hak ediyorsun.
- Is there a reward?
- Bir ödül var mı?
- He was too proud to accept any reward.
- Herhangi bir ödülü kabul etmeyecek kadar gururluydu.
- For most people, reward comes from other people, not from themselves.
- Çoğu insan için ödül diğer insanlardan gelir, kendilerinden değil.
Show More (45)
|
2 |
reward |
ödüllendirmek |
v. |
|
- My boss rewarded me with a one-week paid leave.
- Patronum beni bir haftalık ücretli izinle ödüllendirdi.
- It would be a wrong signal to reward that country with an agreement precisely at this time.
- Bu ülkeyi tam da bu zamanda bir anlaşma ile ödüllendirmek yanlış bir sinyal olacaktır.
- You are rewarding the production of supernumerary embryos, which one might term a stock incentive.
- Bir hisse senedi teşviki olarak da adlandırılabilecek olan süpernümerary embriyo üretimini ödüllendiriyorsunuz.
- I think we should reward it for that.
- Bence bunun için ödüllendirmeliyiz.
- Condoning anything less would amount to rewarding those who infringe Community legislation.
- Daha azına göz yummak, Topluluk mevzuatını ihlal edenleri ödüllendirmek anlamına gelecektir.
- We must not penalise but reward these people for their mobility.
- Bu insanları hareketliliklerinden dolayı cezalandırmamalı, aksine ödüllendirmeliyiz.
- You are rewarding the production of supernumerary embryos, which one might term a stock incentive.
- Bir hisse senedi teşviki olarak da adlandırılabilecek olan süpernümerer embriyo üretimini ödüllendiriyorsunuz.
- The company rewarded him with promotion.
- Şirket onu terfi ile ödüllendirdi.
- After her physical training session, she rewarded herself with some ice cream.
- Fiziksel egzersiz seansından sonra kendini biraz dondurma ile ödüllendirdi.
- I'll reward you.
- Ben seni ödüllendireceğim.
- The gods will reward you.
- Tanrılar seni ödüllendirecek.
- Tom, someday I'll reward you for all your patience.
- Tom, bir gün sabrın için seni ödüllendireceğim.
- After her physical training session, she rewarded herself with some ice cream.
- Fiziksel antrenmandan sonra kendisini biraz dondurma ile ödüllendirdi.
- Sami rewarded Layla.
- Sami, Layla'yı ödüllendirdi.
- After her physical training session, she rewarded herself with some ice cream.
- Fiziksel antrenman seansından sonra kendini biraz dondurma ile ödüllendirdi.
- Tom, someday I'll reward you for all your patience.
- Tom, bütün sabrın için bir gün seni ödüllendireceğim.
- I'll reward you.
- Seni ödüllendireceğim.
- The gods will reward you.
- Tanrılar sizi ödüllendirecekler.
Show More (15)
|
3 |
reward |
mükafat |
n. |
|
- Patience has its rewards.
- Sabrın mükafatı vardır.
- We will reap rich rewards later on in life.
- Biz hayatın ileri dönemlerinde mükafat alacağız.
Show More (-1)
|
4 |
reward |
(kaybolan için) ödül |
n. |
|
- The owners of the lost dog are offering a reward of 1000 pounds.
- Kayıp köpeğin sahipleri başına 1000 pound ödül koyuyor.
Show More (-2)
|
5 |
reward |
mükafatlandırmak |
v. |
|
- We will reap rich rewards later on in life.
- Hayatın ilerleyen dönemlerinde mükafatlandırılacağız.
Show More (-2)
|
6 |
reward |
karşılık |
n. |
|
- Your efforts will be rewarded in the long run.
- Çabalarınızın karşılığını uzun vadede alacaksınız.
Show More (-2)
|