Tureng - terrible - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	terrible	korkunç	adj.
	The international community has a duty to seek to understand what may have led to these terrible crimes. Uluslararası toplum, bu korkunç suçlara neyin yol açmış olabileceğini anlamaya çalışmakla görevlidir. The United States has been the victim of a terrible attack. Amerika Birleşik Devletleri korkunç bir saldırının kurbanı oldu. At a terrible time, in which fear and apocalyptic concerns prevail, East Timor represents a ray of light and hope. Korku ve kıyamet endişelerinin hakim olduğu korkunç bir zamanda Doğu Timor, bir ışık ve umut ışığını temsil ediyor. The United States has been the victim of a terrible attack. Amerika Birleşik Devletleri korkunç bir saldırının kurbanı olmuştur. This is a terrible blow to trust and confidence among people. Bu, insanlar arasındaki güven ve itimada indirilmiş korkunç bir darbedir. Freedom from the yoke of a terrible tyranny has been achieved. Korkunç bir tiranlığın boyunduruğundan kurtuluş sağlanmıştır. What is happening in Haifa is terrible to my mind. Hayfa'da yaşananlar benim için korkunç. I would also like to express my support for all those who have been affected by this terrible disaster. Bu korkunç felaketten etkilenen herkese olan desteğimi de ifade etmek isterim. The terrible pictures from New York exactly three weeks ago today have entered our souls to stay. Tam üç hafta önce bugün New York'tan gelen korkunç görüntüler ruhlarımıza kalıcı olarak girdi. In fact it would have terrible economic consequences. Aslında bunun korkunç ekonomik sonuçları olacaktır. Standards must be established to prevent this terrible situation continuing. Bu korkunç durumun devam etmesini önlemek için standartlar oluşturulmalıdır. Today marks the first anniversary of the terrible air disaster on Lake Constance. Bugün Konstanz Gölü'nde meydana gelen korkunç hava felaketinin birinci yıldönümü. The economic situation, as we also know, is terrible. Bizim de bildiğimiz gibi ekonomik durum korkunç. Unfortunately, every day we receive the most terrible, bleak news of the situation. Ne yazık ki, her gün durumla ilgili en korkunç, en kasvetli haberleri alıyoruz. As terrible as cancer is, however, it is possible to survive it. Kanser ne kadar korkunç olursa olsun, hayatta kalmak mümkündür. We would all gain from learning, point by point, from this terrible lesson. Hepimiz bu korkunç dersten adım adım ders çıkarabiliriz. Sadly, this is a time in which many nations are affected by this terrible wave of terrorism. Ne yazık ki bu korkunç terör dalgasından pek çok ulusun etkilendiği bir dönemden geçiyoruz. Or will she also establish a policy to support those economic sectors weakened by this terrible shock? Yoksa bu korkunç şokun zayıflattığı ekonomik sektörleri destekleyecek bir politika da oluşturacak mı? To add to that, we have been getting a terrible noise out of the loudspeaker today, which interferes with everything. Buna ek olarak bugün hoparlörden korkunç bir ses geliyor ve bu ses her şeyi engelliyor. This terrible event led to the murders of my constituents Christopher Loftus and Kevin Speight. Bu korkunç olay, seçmenlerim Christopher Loftus ve Kevin Speight'in öldürülmesine yol açtı. We must learn the lessons from this terrible blight to our countryside, farmers and the rural population. Kırsal kesime, çiftçilerimize ve kırsal nüfusumuza yönelik bu korkunç beladan dersler çıkarmalıyız. The situation in the refugee camps in Ingushetia is terrible. İnguşetya'daki mülteci kamplarındaki durum korkunçtur. Liberia has been going through the most terrible, traumatic times. Liberya çok korkunç ve travmatik bir dönemden geçiyor. Significant action is required, in my opinion, to put an end to this terrible ambiguity. Kanımca bu korkunç belirsizliğe son vermek için önemli adımlar atılması gerekmektedir. The reactions will be terrible. Tepkiler korkunç olacaktır. Nonetheless, we feel that the terrible poverty in this country is not conducive to political equilibrium or compromise. Bununla birlikte bu ülkedeki korkunç yoksulluğun siyasi dengeye veya uzlaşmaya elverişli olmadığını düşünüyoruz. Today, we find ourselves faced with a terrible paradox. Bugün kendimizi korkunç bir paradoksla karşı karşıya buluyoruz. We would all gain from learning, point by point, from this terrible lesson. Hepimiz bu korkunç dersten madde madde öğrenerek kazançlı çıkabiliriz. They take terrible risks with their lives and the lives of their children in order to escape persecution or penury. Zulümden veya sefaletten kaçmak için hayatlarını ve çocuklarının hayatlarını korkunç risklere atıyorlar. Let the memory of these terrible events always call to mind our duty to take better care of this world. Bu korkunç olayların anısı her zaman bu dünyaya daha iyi bakma görevimizi aklımıza getirsin. The terrible suicide attacks must cease. Korkunç intihar saldırıları sona ermelidir. I only regret that we did not reach the same result following the terrible storms in 1999, which hit France hard. Tek üzüntüm, 1999 yılında Fransa'yı derinden etkileyen korkunç fırtınaların ardından aynı sonuca ulaşamamış olmamızdır. Terrible, systematic atrocities are quite clearly being committed against the civilian population of Chechnya. Çeçenistan'ın sivil halkına karşı korkunç, sistematik zulümler işlendiği oldukça açıktır. Sadly, this is a time in which many nations are affected by this terrible wave of terrorism. Ne yazık ki, bu korkunç terör dalgasından pek çok ulusun etkilendiği bir dönemden geçiyoruz. The abandonment of the path of dialogue and negotiations has brought terrible consequences all round. Diyalog ve müzakere yolunun terk edilmesi her açıdan korkunç sonuçlar doğurmuştur. I shall not give any further examples, since the world is such a big and terrible place. Dünya çok büyük ve korkunç bir yer olduğu için daha fazla örnek vermeyeceğim. This is a terrible prospect, since it indicates that a large group of people are becoming poorer. Bu korkunç bir olasılık çünkü büyük bir insan grubunun daha da yoksullaştığını gösteriyor. They were victims of a terrible crime which, on behalf of this Parliament, I condemn utterly. Bu insanlar, bu Parlamento adına şiddetle kınadığım korkunç bir suçun kurbanı oldular. Here we are in a terrible dilemma. Burada korkunç bir ikilem içindeyiz. Two terrible world wars tore our Continent apart. İki korkunç dünya savaşı kıtamızı parçaladı. It has been an extremely tragic incident and terrible to watch and to think of their suffering. Son derece trajik bir olaydı ve onların acılarını düşünmek ve izlemek korkunçtu. We must not allow this terrible slaughter of 10 million animals to happen again. 10 milyon hayvana yönelik bu korkunç katliamın tekrarlanmasına izin vermemeliyiz. We will experience terrible difficulties because it just will not work. Korkunç zorluklar yaşayacağız çünkü bu işe yaramayacak. One terrible statistic is that two-thirds of those are little girls. Korkunç bir istatistik de bunların üçte ikisinin küçük kız çocukları olmasıdır. I was in the region of Lorraine at the time of this terrible storm which destroyed around 20% of deciduous forest. Yaprak döken ormanların yaklaşık %20'sini yok eden bu korkunç fırtına sırasında Lorraine bölgesindeydim. Our thoughts go back to the terrible, criminal years of National Socialism from 1933 to 1945. Düşüncelerimiz 1933'ten 1945'e kadar Nasyonal Sosyalizmin korkunç, canice yıllarına geri dönüyor. They were victims of a terrible crime which, on behalf of this Parliament, I condemn utterly. Onlar, bu Parlamento adına tamamen kınadığım korkunç bir suçun kurbanlarıydı. Their learning situation is terrible. Öğrenim durumları korkunç. I share and express my sympathy for the United States and for the other victims of this terrible incident. ABD'nin ve bu korkunç olayın diğer kurbanlarının acılarını paylaşıyor ve üzüntülerimi ifade ediyorum. The only logical response is to close them all down and end this terrible threat. Tek mantıklı yanıt, hepsini kapatmak ve bu korkunç tehdidi sona erdirmektir. Unfortunately, the terrible events of recent days have made this work much more difficult. Ne yazık ki son günlerde yaşanan korkunç olaylar bu çalışmayı çok daha zor hale getirmiştir. These cases involve terrible, heartrending pain, which is also worthy of comment by this House. Bu vakalar, bu Meclis tarafından da yorumlanmaya değer korkunç, yürek parçalayıcı acılar içermektedir. We know that terrorism is one of the most terrible challenges facing our societies. Terörizmin toplumlarımızın karşı karşıya olduğu en korkunç sorunlardan biri olduğunu biliyoruz. As Ha'aretz states in its editorial this morning, the government that has just resigned has been a terrible one. Ha'aretz'in bu sabahki başyazısında belirttiği gibi, istifa eden hükümet korkunç bir hükümet olmuştur. One is the terrible events which have taken place in the name of the fight against terrorism. Bir diğeri ise terörle mücadele adına meydana gelen korkunç olaylardır. The island of Porto Santo has already suffered the terrible consequences of such accidents. Porto Santo adası bu tür kazaların korkunç sonuçlarını çoktan yaşamıştır. Too many words have been said, and they have not yet been able to stop this terrible tragedy. Çok fazla söz söylendi ve henüz bu korkunç trajediyi durduramadılar. I only regret that we did not reach the same result following the terrible storms in 1999, which hit France hard. Tek üzüntüm 1999 yılında Fransa'yı derinden etkileyen korkunç fırtınaların ardından aynı sonuca ulaşamamış olmamızdır. The situation in the refugee camps in Ingushetia is terrible. İnguşetya'daki mülteci kamplarındaki durum korkunç. Then this terrible act of terrorism took place. Sonra bu korkunç terör eylemi gerçekleşti. One terrible statistic is that two-thirds of those are little girls. Korkunç bir istatistik de bunların üçte ikisinin küçük kız çocukları olması. It is terrible what happened in New York and Washington. New York ve Washington'da yaşananlar korkunç. The genital mutilation of women and girls is a terrible violation of fundamental human rights. Kadın ve kız çocuklarının sünneti, temel insan haklarının korkunç bir ihlalidir. There is a need for really vigorous efforts to combat this abomination, this terrible act, wherever it occurs. Bu iğrençlikle bu korkunç eylemle nerede olursa olsun mücadele etmek için gerçekten güçlü çabalara ihtiyaç vardır. The country has experienced a terrible civil war. Ülke korkunç bir iç savaş yaşadı. I suddenly recalled my terrible weakness for gorgeous French architects. Birden muhteşem Fransız mimarlara olan korkunç zaafımı hatırladım. I suddenly recalled my terrible weakness for gorgeous French architects. Birdenbire çekici Fransız mimarlara karşı duyduğum korkunç zaafı hatırladım. Almost all good writing starts with terrible first efforts. Neredeyse tüm iyi yazılar korkunç ilk çabalarla başlar. Growing up without a father can have a terrible effect on a little boy. Babasız büyümek küçük bir çocuk üzerinde korkunç etkiler yaratabilir. When I saw it I had a terrible cold. Onu gördüğümde korkunç bir soğuk algınlığına yakalandım. When I saw it I had a terrible cold. Gördüğümde korkunç bir soğuk algınlığı yaşadım. Growing up without a father can have a terrible effect on a little boy. Babasız büyümek küçük bir çocuk üzerinde korkunç bir etki yaratabilir. The trip was canceled because of the terrible storm. Korkunç fırtına yüzünden, gezi iptal edildi. It's hard to believe that something that terrible could happen around here. Buralarda böyle korkunç bir şeyin yaşanabileceğine inanmak çok zor. Something terrible has happened to Tom. Tom'un başına korkunç bir şey geldi. I had a terrible experience in Boston. Boston'da korkunç bir tecrübe yaşadım. I've been a terrible host. Korkunç bir ev sahibi oldum. The pain was terrible. Ağrı korkunçtu. It is a terrible ambience. Korkunç bir ortam. Never in my life have I heard such a terrible story! Hayatımda hiç bu kadar korkunç bir hikaye duymamıştım! Tom has made some terrible decisions. Tom bazı korkunç kararlar verdi. The cold weather is terrible, isn't it? Soğuk hava korkunç, değil mi? Tom was trapped for ten days by a terrible blizzard. Tom korkunç bir kar fırtınası yüzünden on gün boyunca mahsur kaldı. This is a terrible umbrella. Bu korkunç bir şemsiye. I've got a terrible toothache. Korkunç bir diş ağrım var. How do you know it'll be terrible? Korkunç olacağını nereden biliyorsun? That sounds terrible. Kulağa korkunç geliyor. This is a terrible mistake. Bu korkunç bir hata. I've caught a terrible cold. Korkunç bir soğuk algınlığına yakalandım. Tom is terrible. Tom korkunç biri. I know it is terrible. Ben korkunç olduğunu biliyorum. We are all in terrible danger. Biz korkunç bir tehlike içindeyiz. Tom is a terrible liar. Tom korkunç bir yalancıdır. Tom made a terrible mistake. Tom korkunç bir hata yaptı. With this terrible cold, I will not be able to go to the beach. Bu korkunç soğuk varken sahile gidemeyeceğim. The terrible scene made him tremble in fear. Korkunç sahne onu korkudan titretti. Sami has done something terrible. Sami korkunç bir şey yaptı. This is a terrible thing to say to a woman. Bu bir kadına söylenecek korkunç bir şey. Layla made some terrible decisions in her life. Leyla hayatında bazı korkunç kararlar aldı. He suffered terrible pain from his injuries. Yaraları yüzünden korkunç ağrı çekiyordu. Tom had a terrible dream last night. Tom dün gece korkunç bir rüya gördü. It must have been terrible. Bu korkunç olmalı. It was a terrible scene. O korkunç bir sahneydi. Tom made a terrible choice. Tom korkunç bir seçim yaptı. It was a terrible tragedy. O korkunç bir trajediydi. Tom knew that something terrible was going to happen. Tom korkunç bir şey olacağını biliyordu. You made a terrible mistake. Korkunç bir hata yaptın. The heat was terrible. Sıcak korkunçtu. Something terrible is about to happen. Korkunç bir şey olmak üzere. He caught a terrible cold. Korkunç bir soğuk algınlığına yakalandı. What happened was a terrible mistake. Olanlar korkunç bir hataydı. The storm has caused terrible damage. Fırtına korkunç hasara neden oldu. Tom is terrible. Tom korkunç. You were terrible. Korkunçtun. Sanitary conditions in the refugee camps were terrible. Mülteci kamplarındaki sağlık koşulları korkunçtu. Tom and Mary got into a terrible fight. Tom ve Mary korkunç bir kavgaya tutuştular. He was a terrible president. O korkunç bir başkandı. There was a terrible storm here last week. Geçen hafta burada korkunç bir fırtına vardı. That's terrible. Bu korkunç. She felt as if she was in a terrible dream. Sanki korkunç bir rüyadaymış gibi hissetti. I won't return to that terrible place. Ben o korkunç yere dönmeyeceğim. I know it is terrible. Korkunç olduğunu biliyorum. This is terrible. Bu korkunç. Tom is hiding a terrible secret. Tom korkunç bir sır saklıyor. It's a terrible climate. Korkunç bir iklim. The trip was canceled because of a terrible storm. Korkunç bir fırtına yüzünden yolculuk iptal oldu. Cancer is a terrible disease. Kanser korkunç bir hastalıktır. Traffic on the street was really terrible. Caddedeki trafik gerçekten korkunçtu. That's a pretty terrible deal. Oldukça korkunç bir anlaşma. Tom knew that something terrible was going to happen. Tom korkunç bir şeyin gerçekleşeceğini biliyordu. Sami's new habits led him to a terrible fate. Sami'nin yeni alışkanlıkları onu korkunç bir kadere sürükledi. That's so terrible. Bu çok korkunç. Ufa was built on the orders of Ivan IV (more commonly known as Ivan the Terrible) in 1547. Ufa, 1547 yılında Ivan IV'ün (daha çok Korkunç Ivan olarak bilinir) emriyle inşa edilmiştir. There's been a terrible mistake. Korkunç bir hata vardı. If he had been careful then, the terrible accident would not have happened. O zaman dikkatli olmuş olsaydı, o korkunç kaza olmamış olacaktı. That's a pretty terrible deal. O oldukça korkunç bir anlaşma. Sami was trying to recover from that terrible loss. Sami o korkunç kaybın etkisinden kurtulmaya çalışıyordu. The news was unbelievably terrible. Haberler inanılmaz derecede korkunçtu. These terrible events shook his soul. Bu korkunç olaylar onu ruhen sarsmıştı. The heat is terrible today. Bugün sıcaklık korkunç. He was not terrible. Korkunç değildi. Dozens of people were injured in the terrible accident. Korkunç kazada onlarca kişi yaralandı. I have a terrible pain. Korkunç bir ağrım var. Something terrible has happened. Korkunç bir şey oldu. Who would do such a terrible thing? Kim böyle korkunç bir şey yapar ki? Money is a terrible master but an excellent servant. Para korkunç bir efendi ama mükemmel bir hizmetçidir. Tom is a terrible father. Tom korkunç bir baba. What a terrible day! Ne korkunç bir gün! It's a terrible problem. Korkunç bir sorun. Tom knew that something terrible was likely to happen. Tom korkunç bir şey olabileceğini biliyordu. The pain was terrible. Acı korkunçtu. The Japanese archipelago is struck by a terrible heat wave. Japon takımadalarını korkunç bir sıcak hava dalgası vurdu. I had a terrible experience. Korkunç bir deneyim yaşadım. She's the victim of a terrible crime. Korkunç bir suçun kurbanı. On the following day, we all had terrible hangovers. Ertesi gün, hepimiz korkunç içki mahmurluğu geçirdik. The most terrible enemy is a former friend. En korkunç düşman eski bir dosttur. Tom did a terrible thing. Tom korkunç bir şey yaptı. The money is terrible. Para korkunçtur. My vacation was terrible. Tatilim korkunçtu. Tom was in a terrible car accident. Tom korkunç bir araba kazası geçirdi. The conditions are terrible. Koşullar korkunçtur. I've made a terrible mistake. Korkunç bir hata yaptım. I had a terrible stomachache. Korkunç bir karın ağrım var. This music is terrible. Bu müzik korkunç. You're a terrible person. Sen korkunç bir insansın. I made a terrible mistake. Korkunç bir hata yaptım. It must have been terrible. Korkunç olmalı. They're terrible. Onlar korkunçlar. They serve terrible food at that restaurant. Bu restoranda korkunç yemekler servis ediyorlar. Layla made some terrible mistakes in her life. Leyla hayatında bazı korkunç hatalar yaptı. Layla knew that something terrible had happened. Layla korkunç bir şeyler olduğunu anladı. The conditions are terrible. Koşullar korkunç. The terrible scene sent shivers down his spine. Korkunç sahne tüylerini diken diken etti. Many soldiers suffered terrible wounds in the battle. Birçok asker savaşta korkunç yaralar aldı. I had a terrible dream. Korkunç bir rüya gördüm. You're in terrible danger. Korkunç bir tehlikedesin. They're terrible. Korkunçlar. This is a terrible thing. Bu korkunç bir şey. Tom knew something terrible had happened. Tom korkunç bir şey olduğunu biliyordu. It was a terrible week. Korkunç bir haftaydı. I'm sure it was just a terrible accident. Eminim sadece korkunç bir kazaydı. That must have been terrible. Korkunç olmalı. Tom discovered Mary's terrible secret. Tom, Mary'nin korkunç sırrını keşfetti. Tom is the victim of a terrible crime. Tom korkunç bir suçun kurbanı oldu. Yesterday, there was a terrible accident on the highway. Dün karayolunda korkunç bir kaza vardı. I think something terrible has happened to Tom. Bence Tom'un başına korkunç bir şey geldi. I'm not complaining and so far no one else has complained, although working conditions are truly terrible. Şikayet etmiyorum ve şu ana kadar başka kimse de şikayet etmedi, çalışma koşulları gerçekten korkunç olmasına rağmen. I have a terrible headache! Korkunç bir baş ağrım var! Dan suffered a terrible loss with the death of his wife, Linda. Dan karısı Linda'nın ölümüyle korkunç bir kayıp yaşadı. This child's behaviour is just terrible. Bu çocuğun davranışları korkunç. That was a terrible thing you said to Tom. Tom'a söylediğin korkunç bir şeydi. It was so terrible. Çok korkunçtu. A terrible thing happened. Korkunç bir şey oldu. That was terrible. Korkunçtu. That would be terrible. Bu korkunç olurdu. An extremely terrible thing happened to him. Başına son derece korkunç bir şey geldi. Is that so terrible? Bu o kadar korkunç mu? What a terrible nickname! Ne korkunç bir lakap! A terrible demon lives in the forest. Ormanda korkunç bir iblis yaşıyor. The flies around here are terrible. Buradaki sinekler korkunç. It was a terrible mistake. Korkunç bir hataydı. Tom has a terrible temper. Tom'un korkunç bir öfkesi var. The terrible scene made him shudder. Korkunç sahne onu ürpertti. Dan suffered a terrible loss with the death of his wife, Linda. Dan, karısı Linda'nın ölümüyle korkunç bir kayıp yaşadı. Tom has a terrible cold. Tom'un korkunç bir nezlesi var. That must have been terrible. Bu korkunç olmalı. Who was that terrible man? O korkunç adam kimdi? That isn't a terrible thing. Bu korkunç bir şey değil. It was a terrible accident. Korkunç bir kazaydı. Tom was involved in a terrible accident. Tom korkunç bir kazaya karıştı. This is a terrible plan. Bu korkunç bir plan. What a terrible thing to do! Yapılacak ne korkunç bir şey! The shock was terrible. Şok korkunçtu. Nothing is so terrible as an earthquake. Hiçbir şey deprem kadar korkunç değildir. That language sounds terrible. O dil korkunç geliyor. It was a terrible scene. Korkunç bir sahneydi. I have a terrible toothache. Korkunç bir diş ağrım var. I saw something terrible. Korkunç bir şey gördüm. This is a terrible thing to say to a woman. Bu bir kadına söylemek için korkunç bir şey. Tom has a terrible secret. Tom'un korkunç bir sırrı var. A terrible thing has happened. Korkunç bir şey oldu. That was terrible. O korkunçtu. The terrible scene sent shivers down his spine. Korkunç sahne onun tüylerini diken diken etti. The terrible scene made him tremble in fear. Korkunç sahne onu korku içinde titretti. I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds. Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma soktum. We had a terrible fight. Korkunç bir kavga ettik. What a terrible waste! Ne korkunç bir israf! We woke to terrible news this morning. Bu sabah korkunç bir haberle uyandık. The meat was giving off a terrible smell. Et, korkunç bir koku yayıyordu. Yesterday evening I had a terrible nightmare. Dün akşam korkunç bir kabus gördüm. An A-bomb is a terrible weapon. Atom bombası korkunç bir silahtır. It was a terrible thing to do. Yapılması gereken korkunç bir şeydi. I found myself in a terrible fix. Kendimi korkunç bir çıkmazda buldum. It's been terrible. O korkunçtu. It was a terrible affair. O, korkunç bir olaydı. It's a terrible thing. Korkunç bir şey. The scene of the murder was too terrible to describe. Cinayet mahalli, tarif edilemeyecek kadar korkunçtu. It was terrible. Korkunçtu. This milk tastes terrible. Bu sütün korkunç tadı var. This is a terrible deal. Bu korkunç bir anlaşma. A terrible, almost illegible scrawl. Korkunç, neredeyse okunaksız bir karalama. I have terrible pains. Korkunç ağrılarım var. That isn't a terrible thing. O korkunç bir şey değildir. That language sounds terrible. Bu dil kulağa korkunç geliyor. A terrible thing happened last week. Geçen hafta korkunç bir şey oldu. Ivan IV (Ivan the Terrible) forced many Tatars to convert from Islam to Christianity. 4. Ivan (Korkunç Ivan) birçok Tatarı İslam'dan Hıristiyanlığa geçmeye zorlamıştır. Tom says people in Boston are terrible drivers. Tom, Boston'daki insanların korkunç sürücüler olduğunu söylüyor. Tom has caught a terrible cold. Tom korkunç bir soğuk algınlığına yakalandı. That's terrible. Korkunç. Sami had terrible abdominal pain. Sami'nin korkunç bir karın ağrısı vardı. She's the victim of a terrible crime. Korkunç bir suçun kurbanı oldu. She woke up suddenly, startled by her terrible nightmare! Korkunç kâbusuyla irkilerek aniden uyandı! It's a terrible affair. Korkunç bir olay. Today was a terrible day. Bugün korkunç bir gündü. The devastation in Kobe was as terrible as I had imagined. Kobe'deki yıkım tahmin ettiğim kadar korkunçtu. Tom knew that something terrible might happen. Tom korkunç bir şeyin olabileceğini biliyordu. I had a terrible experience in Boston. Boston'da korkunç bir deneyim yaşadım. My thoughts and prayers are with all those who were affected by this terrible tragedy. Düşüncelerim ve dualarım bu korkunç trajediden etkilenen herkesle birlikte. There was a terrible accident on the freeway. Otobanda korkunç bir kaza vardı. Tom was a terrible husband. Tom korkunç bir kocaydı. Tom had a terrible experience. Tom korkunç bir deneyim yaşadı. The earthquake was a terrible experience. Deprem korkunç bir deneyimdi. Something terrible happened to Tom. Tom'un başına korkunç bir şey geldi. She felt as if she was in a terrible dream. O, sanki korkunç bir rüyadaymış gibi hissetti. The devastation in Kobe was as terrible as I had imagined. Kobe'deki yıkım hayal ettiğim kadar korkunçtu. You'll understand how terrible this accident was when you read the article. Makaleyi okuduğunuzda bu kazanın ne kadar korkunç olduğunu anlayacaksınız. The trip was canceled because of a terrible storm. Gezi, korkunç bir fırtına nedeniyle iptal edildi. Is that so terrible? O kadar korkunç mu? Tom woke up with a terrible headache. Tom, korkunç bir baş ağrısı ile uyandı. There's been a terrible mistake. Korkunç bir hata oldu. It was a terrible tragedy. Korkunç bir trajediydi. It's been terrible. Korkunçtu. Her husband has a terrible cough. Kocasının korkunç bir öksürüğü var. Never in my life have I seen such a terrible accident. Hayatımda hiç böyle korkunç bir kaza görmedim. Who was that terrible man? Kimdi o korkunç adam? Tom has done something terrible. Tom korkunç bir şey yaptı. It was a terrible scene. Korkunç bir manzaraydı. I felt terrible. Korkunç hissettim. I've got a terrible headache. Korkunç bir baş ağrım var. I was terrible. Korkunçtum. Sami perished in terrible circumstances. Sami korkunç koşullarda öldü. I think you've made a terrible mistake. Bence korkunç bir hata yaptın. I felt terrible. Ben korkunç hissettim. It's terrible. Korkunç. Tom said he had a terrible experience in Boston. Tom Boston'da korkunç bir deneyim yaşadığını söyledi. There was a terrible accident on the freeway yesterday. Dün otoyolda korkunç bir kaza oldu. Tom is the victim of a terrible crime. Tom korkunç bir suçun kurbanı. I think it's a terrible law. Bunun korkunç bir yasa olduğunu düşünüyorum. We had terrible experiences. Korkunç deneyimler yaşadık. Meningitis is a terrible disease. Menenjit korkunç bir hastalıktır. Sami knew that something terrible would happen. Sami korkunç bir şey olacağını biliyordu. It's all a terrible misunderstanding. Hepsi korkunç bir yanlış anlaşılma. There was a terrible accident on the freeway. Otoyolda korkunç bir kaza oldu. I've been having terrible headaches. Korkunç baş ağrılarım var. Tom is a terrible liar, isn't he? Tom korkunç bir yalancı, değil mi? Money is a terrible master but an excellent servant. Para korkunç bir efendidir ama mükemmel bir hizmetkârdır. Your plan is terrible. Planın korkunç. I thought it was a terrible idea. Korkunç bir fikir olduğunu düşünmüştüm. It is a terrible atmosphere. Korkunç bir atmosfer. He suffered terrible pain from his injuries. Yaralarından dolayı korkunç acılar çekti. Dozens of people were injured in the terrible accident. Korkunç kazada düzinelerle insan yaralandı. This is a terrible injustice. Bu korkunç bir adaletsizlik. Nothing is as terrible as an earthquake. Hiçbir şey deprem kadar korkunç değildir. Is it really so terrible? Gerçekten o kadar korkunç mu? Tom thought it was a terrible idea. Tom bunun korkunç bir fikir olduğunu düşündü. Tom gave Mary terrible advice. Tom, Mary'ye korkunç tavsiyeler verdi. Sami died in a terrible tragic way. Sami korkunç ve trajik bir şekilde öldü. That would be a terrible way to die. Bu ölmek için korkunç bir yol olurdu. Tom is in terrible danger. Tom korkunç bir tehlike içinde. I think it's a terrible law. Bence bu korkunç bir yasa. There was a terrible accident on the freeway yesterday. Dün otobanda korkunç bir kaza oldu. This is a terrible dictionary. Bu korkunç bir sözlük. Tom was trapped for ten days by a terrible blizzard. Tom korkunç bir kar fırtınası nedeniyle on gün mahsur kaldı. Esperanto is terrible. Esperanto korkunçtur. Tom taught all his classes today, even though he had a terrible headache. Tom bugün tüm derslerini verdi, korkunç bir baş ağrısı olmasına rağmen. You're doing a terrible thing. Korkunç bir şey yapıyorsun. A terrible fate awaited Tom. Tom'u korkunç bir kader bekliyordu. It's not so terrible. O kadar da korkunç değil. What a terrible mistake! Ne korkunç bir hata! He was in a terrible state. Korkunç bir durumdaydı. These terrible events shook his soul. Bu korkunç olaylar onun ruhunu sarstı. She's a terrible do-nothing. O korkunç bir işe yaramaz. It was a terrible accident. O, korkunç bir kazaydı. That was a terrible thing to say. Söylenecek korkunç bir şeydi. We're all in terrible danger. Hepimiz korkunç bir tehlike içindeyiz. How could you do such a terrible thing to your own brother? Kendi erkek kardeşine nasıl böyle korkunç bir şey yapabildin? I had a terrible dream last night. Dün gece korkunç bir rüya gördüm. The traffic was terrible. Trafik korkunçtu. There was a terrible accident on the freeway yesterday. Dün otoyol üzerinde korkunç bir kaza oldu. Ken seems to have a terrible cold. Ken korkunç bir soğuk algınlığı geçiriyor gibi görünüyor. Something terrible must've happened. Korkunç bir şey olmuş olmalı. This would be a terrible tragedy. Bu korkunç bir trajedi olurdu. They made a terrible racket. Korkunç bir gürültü yaptılar. I have a terrible headache. Korkunç bir baş ağrım var. Tom knew that something terrible might happen. Tom korkunç bir şey olabileceğini biliyordu. He had a terrible experience. Korkunç bir deneyim yaşadı. General John Pope made a terrible mistake. General John Pope korkunç bir hata yaptı. It was a terrible day. O korkunç bir gündü. Sami was found in a terrible state. Sami korkunç bir halde bulundu. You've made a terrible mistake. Korkunç bir hata yaptın. I have terrible social skills. Korkunç sosyal becerilerim var. Layla knew that something terrible had happened. Leyla korkunç bir şey olduğunu biliyordu. Sami is haunted by a terrible moment in his past. Sami'nin aklına geçmişindeki korkunç bir an takıldı. Nothing is as terrible as an earthquake. Hiçbir şey bir deprem kadar korkunç değildir. They said something terrible had happened to Mary. Mary'nin başına korkunç bir şey geldiğini söylediler. What a terrible experience! Ne korkunç bir deneyim! The weather was terrible. Hava korkunçtu. Tom woke up with a terrible headache. Tom korkunç bir baş ağrısıyla uyandı. A terrible battle took place at Kasserine in western Tunisia. Batı Tunus'taki Kasserine'de korkunç bir savaş yaşandı. Tom committed a terrible crime. Tom korkunç bir suç işledi. The wind and rain combined to make a terrible storm. Rüzgar ve yağmur birleşince korkunç bir fırtına çıktı. Something terrible is going to happen. Korkunç bir şey olacak. This is all a terrible mistake. Bu korkunç bir hata. Tom has a terrible headache because he drank too much last night. Tom'un korkunç bir baş ağrısı var çünkü dün gece çok içti. Tom made a terrible discovery. Tom korkunç bir keşif yaptı. Terrible punishments were promised her. Ona korkunç cezalar söz verildi. Tom is a terrible liar. Tom korkunç bir yalancı. There was a terrible accident on the freeway yesterday. Dün otobanda korkunç bir kaza vardı. The money is terrible. Para korkunç. I think this is a terrible idea. Bence bu korkunç bir fikir. I am in a terrible dilemma. Korkunç bir ikilem içindeyim. A terrible demon lives in the forest. Ormanda korkunç bir cin yaşar. Sami is haunted by a terrible moment in his past. Sami'nin geçmişindeki korkunç bir an aklından çıkmıyor. I won't return to that terrible place. O korkunç yere geri dönmeyeceğim. It was a terrible affair. Korkunç bir olaydı. War is a terrible thing. Savaş korkunç bir şeydir. It seems like a terrible waste of time. Korkunç bir vakit kaybı gibi görünüyor. A terrible accident happened in his absence. Yokluğunda korkunç bir kaza oldu. That was a terrible joke. O korkunç bir şakaydı. I thought something terrible had happened to you. Sana korkunç bir şey oldu sanmıştım. Tom knew that something terrible had happened. Tom korkunç bir şey olduğunu biliyordu. It was a terrible mistake. O, korkunç bir hataydı. Something terrible happened here. Burada korkunç bir şey oldu. Things were already terrible. Her şey zaten korkunçtu. It seems like a terrible waste of time. Korkunç bir zaman kaybı gibi görünüyor. This is a terrible tragedy. Bu korkunç bir trajedi. Tom had a terrible childhood. Tom korkunç bir çocukluk geçirdi. If he had been careful then, the terrible accident would not have happened. O zaman dikkatli olsaydı, korkunç kaza olmamış olurdu. I was flat on my back for a week with a terrible cold. Korkunç bir soğuk algınlığıyla bir hafta boyunca sırtüstü yattım. This is a terrible injustice. Bu korkunç bir haksızlık. This was a terrible mistake. Bu korkunç bir hataydı. Censorship is a terrible practice. Sansür korkunç bir uygulamadır. This is a really terrible plan. Bu gerçekten korkunç bir plan. Denial is a terrible thing. İnkar korkunç bir şeydir. Tom and Mary got into a terrible fight. Tom ve Mary korkunç bir münakaşa ettiler. All of them were terrible. Hepsi korkunçtu. Sami perished in terrible circumstances. Sami korkunç koşullarda can verdi. Sami knew that something terrible would happen. Sami korkunç bir şeyin olacağını biliyordu. Terrible punishments were promised her. Ona korkunç cezalar vaat edildi. The weather is terrible. Hava korkunç. Tom gave us terrible advice. Tom bize korkunç tavsiyeler verdi. I had a terrible stomachache. Korkunç bir mide ağrım vardı. Tom did something terrible. Tom korkunç bir şey yaptı. How could you do such a terrible thing to your own brother? Öz kardeşine böyle korkunç bir şeyi nasıl yapabildin? He had a terrible dream that night. O gece korkunç bir rüya gördü. You're making a terrible mistake. Korkunç bir hata yapıyorsun. Denial is a terrible thing. İnkâr korkunç bir şeydir. This is a terrible thing to say to a man. Bu bir erkeğe söylenecek korkunç bir şey. Yesterday, there was a terrible accident on the highway. Dün otoyolda korkunç bir kaza oldu. An extremely terrible thing happened to him. Ona son derece korkunç bir şey oldu. He was not terrible. O korkunç değildi. What happened was a terrible mistake. Olan korkunç bir hataydı. Traffic on the street was really terrible. Cadde üzerindeki trafik gerçekten korkunçtu. I think it's terrible. Bence bu korkunç. I think Tom is a terrible father. Tom'un korkunç bir baba olduğunu düşünüyorum. You're a terrible liar. Korkunç bir yalancısın. This is really terrible. Bu gerçekten korkunç. I have a terrible cold. Korkunç bir soğuk algınlığım var. I thought it was terrible. Onun korkunç olduğunu düşündüm. Show More (406)
2	terrible	berbat	adj.
	Sometimes food would be nice, and other times terrible. Bazen yemek güzel, bazen ise berbat olurdu. Sometimes food would be nice, and other times terrible. Bazen yemek harika olurdu, bazense berbat. Sometimes food would be nice, and other times terrible. Yemek bazen harika olurken bazen de berbat olurdu. Is my French accent that terrible? Fransız aksanım bu kadar berbat mı? This is a terrible thing to say to a man. Bu bir adama söylemek için berbat bir şey. Tom is a terrible liar, isn't he? Tom berbat bir yalancı, değil mi? Tom said you're a terrible roommate. Tom berbat bir oda arkadaşı olduğunu söyledi. The meat was giving off a terrible smell. Etler berbat bir koku yayıyordu. You're a terrible cook. Sen berbat bir aşçısın. The smell was terrible. Koku berbattı. What a terrible day! Ne berbat bir gün! You're a terrible dancer. Sen berbat bir dansçısın. I really feel terrible. Kendimi gerçekten berbat hissediyorum. I'm not complaining and so far no one else has complained, although working conditions are truly terrible. Çalışma koşulları çok berbat olmasına rağmen ben şikayet etmiyorum ve şimdiye kadar hiç kimse şikayet etmedi. Tom is a terrible farmer. Tom berbat bir çiftçi. Tom is terrible at French. Tom Fransızca'da berbattır. Tom can write almost like a native speaker, but his pronunciation is terrible. Tom neredeyse anadili gibi yazabiliyor ama telaffuzu berbat. My life is terrible. Hayatım berbat. This food is terrible. Bu yemek berbat. This is a terrible umbrella. Bu berbat bir şemsiye. That burger was terrible! O hamburger berbattı! I thought they were terrible. Onların berbat olduğunu düşündüm. Tom knows he's a terrible dancer. Tom berbat bir dansçı olduğunu biliyor. Tom is a terrible fighter. Tom berbat bir dövüşçü. That was a terrible day. Berbat bir gündü. I have terrible memory. Berbat hafızam var. I was terrible. Ben berbattım. It's terrible. Bu berbat. I had forgotten that my short-term memory is terrible. Kısa süreli hafızamın berbat olduğunu unutmuşum. It's been a terrible day. Berbat bir gündü. Esperanto is a terrible conlang. Esperanto berbat bir yapay dildir. I'm terrible at tennis. Teniste berbatım. The conditions are terrible. Koşullar berbat. That pun is terrible. Bu kelime oyunu berbat. You're a terrible driver. Berbat bir şoförsün. He had a terrible experience. Berbat bir deneyim yaşadım. The food at this camp is terrible. Bu kamptaki yemekler berbat. I'm a terrible writer. Ben berbat bir yazarım. The weather is terrible. Hava berbat. I'm a terrible swimmer. Ben berbat bir yüzücüyüm. It is a terrible atmosphere. Bu berbat bir atmosfer. Tom said you're a terrible roommate. Tom senin berbat bir oda arkadaşı olduğunu söyledi. I have terrible handwriting. Berbat el yazım var. I feel terrible. Berbat hissediyorum. You're a terrible coach. Berbat bir antrenörsünüz. Tom is terrible at golf. Tom golfte berbattır. I'd be terrible at doing that. Bunu yapmakta berbat olurdum. She is terrible at cooking. Yemek yapma konusunda berbat. My Portuguese is terrible. Portekizcem berbat. All of them were terrible. Hepsi berbattı. I have terrible memory. Berbat bir hafızam vardır. Tom is a terrible cook. Tom berbat bir aşçı. This movie is terrible. Bu film berbat. Never in my life have I heard such a terrible story! Hayatımda hiç böyle berbat bir hikaye duymadım. I feel terrible today. Bugün kendimi berbat hissediyorum. Tom is terrible at French. Tom Fransızca'da berbat. He has a terrible fashion sense. Onun berbat bir moda anlayışı var. Tom gave us terrible advice. Tom bize berbat bir tavsiyede bulundu. I have terrible social skills. Berbat sosyal becerilerim var. This tastes terrible. Tadı berbat. I work terrible hours. Berbat saatlerde çalışıyorum. This is a really terrible plan. Bu gerçekten berbat bir plan. After watching the movie for about thirty minutes, I came to the conclusion it was terrible and walked out of the theater. Filmi yaklaşık otuz dakika izledikten sonra berbat olduğu sonucuna vardım ve salondan çıktım. I think Tom is a terrible father. Bence Tom berbat bir baba. That was a terrible thing you said to Tom. Tom'a söylediğin şey berbattı. My essay is terrible. Makalem berbat. I'm terrible at keeping secrets. Sır tutmakta berbatım. How do you know it'll be terrible? Onun berbat olacağını nasıl biliyorsun? Layla made some terrible decisions in her life. Layla hayatında bazı berbat kararlar verdi. After watching the movie for about thirty minutes, I came to the conclusion it was terrible and walked out of the theater. Filmi yaklaşık otuz dakika izledikten sonra onun berbat olduğu sonucuna vardım ve sinemadan çıktım. It was a terrible thing to do. O yapmak için berbat bir şeydi. That pun is terrible. O kelime oyunu berbat. She's terrible in bed. O, yatakta berbat. I'm terrible at French. Fransızca'da berbatım. I did a terrible job. Berbat bir iş çıkardım. The food was terrible, but I did not complain. Yemekler berbattı ama şikayet etmedim. So far my German is terrible, but I'll try to learn German well. Şimdiye kadar Almancam berbattı, ama Almancayı iyi öğrenmeye çalışacağım. This medicine has a terrible flavor. Bu ilacın berbat bir tadı var. The trip was canceled because of the terrible storm. Berbat fırtına nedeniyle, seyahat iptal edildi. I'm terrible at small talk. Küçük konuşmada berbatım. I'm a terrible dancer. Berbat bir dansçıyım. My improvisations are terrible. Doğaçlamalarım berbattır. Your French accent is terrible. Fransız aksanın berbat. My Italian is terrible. İtalyancam berbat. You're a terrible coach. Sen berbat bir koçsun. They serve terrible food at that restaurant. O restoranda berbat yemekler servis ediyorlar. Tom was a terrible coach. Tom berbat bir koçtu. I have a terrible pain. Berbat bir ağrım var. Esperanto is terrible. Esperanto berbat. You're a terrible singer. Berbat bir şarkıcısın. The conditions are terrible. Koşullar berbattır. Tom's French is terrible. Tom'un Fransızcası berbat. The food is terrible. Yiyecek berbat. Tom has made some terrible decisions. Tom bazı berbat kararlar aldı. Tom said he felt terrible. Tom kendini berbat hissettiğini söyledi. I'm terrible at small talk. Havadan sudan konuşmada berbatım. This is a terrible climate. Bu berbat bir iklim. This wine tastes terrible. Bu şarabın tadı berbat. That movie was terrible. O film berbattı. I'm sure it was just a terrible accident. Bunun sadece berbat bir kaza olduğundan eminim. Tom found himself in a terrible fix. Tom kendini berbat bir çıkmazda buldu. It's a terrible climate. Berbat bir iklim var. That tastes terrible. Tadı berbat. The pay is terrible. Maaş berbat. You're a terrible liar. Sen berbat bir yalancısın. He has a terrible fashion sense. Berbat bir moda anlayışı var. I'm terrible at German. Almancam berbattır. That's a terrible book. O berbat bir kitaptır. I have a terrible memory. Berbat bir hafızam var. My English is terrible. İngilizcem berbat. Tom has terrible handwriting. Tom'un berbat bir el yazısı var. Layla made some terrible mistakes in her life. Layla hayatında bazı berbat hatalar yaptı. Tom is a terrible coach. Tom berbat bir koç. Tom says people in Boston are terrible drivers. Tom, Boston'daki insanların berbat sürücüler olduğunu söylüyor. I feel terrible today. Ben bugün berbat hissediyorum. Tom, you sound terrible. Tom, sesin berbat geliyor. The food is terrible. Yemekler berbat. You're a terrible manager. Sen berbat bir yöneticisin. The weather is terrible today. Bugün hava berbat. You're a terrible person. Berbat bir insansın. This is a terrible plan. Bu berbat bir plan. He caught a terrible cold. O berbat bir soğuk aldı. I found myself in a terrible fix. Kendimi berbat bir durumda buldum. Something terrible happened here. Burada berbat bir şey oldu. They told me that the cemetery is in terrible condition. Onlar bana mezarlığın berbat durumda olduğunu söylediler. Tom is a terrible manager. Tom berbat bir yönetici. I thought it was terrible. Berbat olduğunu düşünmüştüm. That was a terrible thing you said to Tom. Tom'a söylediğiniz şey berbattı. His shirt is terrible, it's a fashion crime. Onun gömleği berbat, o bir moda suçu. We feel terrible. Berbat hissediyoruz. You're a terrible cook. Berbat bir aşçısın. I've been a terrible host. Berbat bir ev sahibi oldum. Tom has terrible handwriting. Tom'un el yazısı berbat. I have terrible handwriting. Berbat bir el yazım var. That was a terrible joke. Berbat bir şakaydı. I'm terrible at French. Fransızcam berbattır. Sami had terrible abdominal pain. Sami'nin berbat karın ağrısı vardı. This is a terrible deal. Bu berbat bir anlaşma. You're a terrible singer. Sen berbat bir şarkıcısın. They told me that the cemetery is in terrible condition. Bana mezarlığın berbat durumda olduğunu söylediler. He's terrible in bed. Yatakta berbattır. My Chinese is terrible. Çincem berbat. I play tennis, but my form is terrible. Tenis oynuyorum ama formum berbat. I really feel terrible. Gerçekten berbat hissediyorum. We all feel terrible. Hepimiz berbat hissediyoruz. The pay is terrible and the hours are long. Ödeme çok berbat ve saatler çok uzun. You're terrible. Berbatsın. Your French pronunciation is terrible. Fransızca telaffuzun berbat. Tom gave Mary terrible advice. Tom, Mary'ye berbat bir tavsiye verdi. The traffic was terrible. Trafik berbattı. This is a terrible dictionary. Bu berbat bir sözlük. She's terrible in bed. Yatakta berbattır. She's a terrible driver. O berbat bir sürücüdür. Your plan is terrible. Planın berbat. It's hard to believe that something that terrible could happen around here. O kadar berbat bir şeyin buralarda olabileceğine inanmak zor. I thought they were terrible. Berbat olduklarını düşünmüştüm. It is terrible weather today. Bugün hava berbat. I've got a terrible hangover. Berbat bir akşamdan kalmayım. Tom is a terrible singer. Tom berbat bir şarkıcı. It was a terrible week. O, berbat bir haftaydı. My Russian is terrible. Rusçam berbat. My Japanese is terrible. Japoncam berbat. Tom found himself in a terrible fix. Tom kendini berbat bir durumda buldu. This milk tastes terrible. Bu sütün tadı berbat. Tom is terrible at math. Tom matematikte berbat. She's a terrible driver. O berbat bir sürücü. You're a terrible dancer. Berbat bir dansçısın. He is terrible at speaking English. İngilizce konuşmada berbattır. The pay is terrible and the hours are long. Maaş berbat ve çalışma saatleri uzun. My memory is terrible. Hafızam berbattır. That's a terrible book. Bu berbat bir kitap. Tom felt terrible. Tom kendini berbat hissediyordu. Tom is terrible at cooking. Tom yemek yapmakta berbattır. This music is terrible. Bu müzik berbat. The food here is terrible. Buradaki yiyecek berbat. My Spanish is terrible. İspanyolcam berbat. Tom is a terrible kisser. Tom berbat öpüşür. That tastes terrible. Onun tadı berbat. My German is terrible. Almancam berbat. I have terrible memory. Berbat bir hafızam var. We saw a terrible movie last night. Dün gece berbat bir film izledik. My essay is terrible. Denemem berbat. He's a terrible driver. Berbat bir sürücüdür. Your French accent is terrible. Fransızca aksanın berbat. You're a terrible manager. Berbat bir yöneticisin. I'd make a terrible spy. Berbat bir ajan olurdum. It was a terrible day. Berbat bir gündü. This tastes terrible. Bunun berbat bir tadı var. I had a terrible experience. Berbat bir deneyim yaşadım. She's a terrible driver. Berbat bir sürücüdür. Tom is a terrible salesman. Tom berbat bir satıcı. I'm terrible at chess. Satrançta berbatım. Who would do such a terrible thing? Böyle berbat bir şeyi kim yapar ki? A terrible thing happened. Berbat bir şey oldu. My French is terrible. Fransızcam berbat. My improvisations are terrible. Benim doğaçlamalarım berbattır. The transliteration on that website was terrible. O web sitesindeki transliterasyon berbattı. I don't feel good or rather, I feel terrible. Kendimi iyi hissetmiyorum, daha doğrusu berbat hissediyorum. The weather is terrible today. Bugün hava berbattır. The food here is terrible. Buradaki yemekler berbat. Tom has a terrible memory. Tom'un berbat bir hafızası var. My vacation was terrible. Tatilim berbattı. That movie was terrible. Film berbattı. He was a terrible president. Berbat bir başkandı. I'd make a terrible spy. Berbat bir casus olurdum. Tom made a terrible decision. Tom berbat bir karar verdi. He is terrible at speaking English. İngilizce konuşmada berbat. Please excuse me, my Spanish is terrible. Lütfen beni affedin, İspanyolcam berbattır. I'm terrible at keeping secrets. Sır tutma konusunda berbatım. His shirt is terrible, it's a fashion crime. Gömleği berbat, bu bir moda suçu. Tom was a terrible teacher. Tom berbat bir öğretmendi. This road is terrible. Bu yol berbat. It is a terrible ambience. Bu berbat bir ambiyans. Tom is a terrible dancer. Tom berbat bir dansçı. Tom is a terrible roommate. Tom berbat bir oda arkadaşı. The team was terrible. Takım berbattı. Tom is a terrible fighter. Tom berbat bir dövüşçüdür. Tom is a terrible cook, isn't he? Tom berbat bir aşçı, değil mi? I feel terrible. Kendimi berbat hissediyorum. Tom is a terrible student. Tom berbat bir öğrenci. Show More (217)
3	terrible	çok kötü	adj.
	Going into wars, fighting soldiers, you're terrible at this. Savaşlara giriyorsun, askerlerle savaşıyorsun, bu işte çok kötüsün. Growing up without a father can have a terrible effect on a little boy. Babasız büyümek küçük bir çocuğu çok kötü etkileyebilir. That would be a terrible way to die. O ölmek için çok kötü bir yöntem olurdu. I had a terrible experience in Boston. Boston'da başıma çok kötü bir olay geldi. My Italian is terrible. İtalyancam çok kötüdür. You looked terrible the other day. Geçen gün çok kötü görünüyordun. My life is terrible. Benim hayatım çok kötü. We had a terrible time in the blizzard. Kar fırtınasında çok kötü zaman geçirdik. My German is terrible. Almancam çok kötüdür. Sanitary conditions in the refugee camps were terrible. Mülteci kamplarındaki sağlık koşulları çok kötüydü. Tom has a terrible reputation. Tom'un çok kötü bir itibarı var. The pay is terrible. Ödeme çok kötü. He's terrible in bed. O, yatakta çok kötü. I've caught a terrible cold. Çok kötü üşüttüm. That's a terrible thing to say. Söylenecek çok kötü bir şey. Tom is a terrible student. Tom çok kötü bir öğrenci. My Chinese is terrible. Çincem çok kötü. Tom is a terrible kisser. Tom çok kötü öpüşüyor. Tom is a terrible roommate. Tom çok kötü bir oda arkadaşı. Tom is in terrible physical condition. Tom'un fiziksel durumu çok kötü. He found himself in a terrible fix. Kendini çok kötü bir durumda buldu. The weather was terrible. Hava çok kötüydü. Tom is terrible at cooking. Tom çok kötü yemek yapıyor. Tom is a terrible father. Tom çok kötü bir baba. Tom made a terrible decision. Tom çok kötü bir karar verdi. Smoking is terrible for your health. Sigara içmek sağlığınız için çok kötü. My memory is terrible. Hafızam çok kötü. The money is terrible. Para çok kötüdür. You're terrible. Çok kötüsün. You're a terrible driver. Sen çok kötü bir sürücüsün. Tom is terrible at cooking. Tom yemek pişirmede çok kötü. Tom has been doing terrible things. Tom çok kötü şeyler yapıyor. War is a terrible thing. Savaş çok kötü bir şeydir. My Portuguese is terrible. Portekizcem çok kötüdür. I'm terrible at chess. Ben satrançta çok kötüyüm. The team was terrible. Takım çok kötüydü. Tom has caught a terrible cold. Tom çok kötü bir soğuk algınlığına yakalandı. I'm terrible at German. Almancada çok kötüyüm. My Russian is terrible. Rusçam çok kötüdür. My Spanish is terrible. İspanyolcam çok kötüdür. It's a terrible affair. Bu, çok kötü bir durum. She looked terrible at that time. O zaman çok kötü görünüyordu. Tom has terrible eyesight. Tom'un gözleri çok kötü görüyor. I made a terrible mistake. Çok kötü bir hata yaptım. What a terrible experience! Çok kötü bir deneyim! Tom is terrible at golf. Tom golfte çok kötü. Tom gets terrible grades. Tom çok kötü notlar aldı. My Japanese is terrible. Japoncam çok kötüdür. Tom is terrible at speaking French. Tom Fransızca konuşmakta çok kötü. I was flat on my back for a week with a terrible cold. Çok kötü bir soğuk algınlığından bir haftadır hasta yatıyordum. I am in a terrible dilemma. Çok kötü bir ikilemdeyim. Smoking is terrible for your health. Sigara içmek sağlığınız için çok kötüdür. Tom is terrible at math. Tom matematikte çok kötü. He was in a terrible state. O çok kötü bir durumdaydı. I think something terrible has happened to Tom. Sanırım Tom'a çok kötü bir şey oldu. He has a terrible hangover. Çok kötü akşamdan kalma. My English is terrible. İngilizcem çok kötüdür. Tom is a terrible salesman. Tom çok kötü bir satıcı. He is terrible at math. Matematikte çok kötü. Your chances are terrible. Şansın çok kötü. We had a terrible time. Çok kötü zaman geçirdik. Tom made a terrible choice. Tom çok kötü bir seçim yaptı. I play tennis, but my form is terrible. Ben tenis oynarım ama formum çok kötü. Tom gets terrible grades. Tom çok kötü notlar alıyor. We had a terrible fight. Çok kötü bir kavga ettik. I'm terrible at tennis. Ben teniste çok kötüyüm. Show More (63)
4	terrible	kötü	adj.
	I have a terrible feeling, but that's not the only consequence. İçimde kötü bir his var ama tek sonuç bu değil. Is my French accent that terrible? Fransız aksanım o kadar mı kötü? I have a terrible cold. Kötü bir soğuk algınlığım var. She's a terrible driver. O kötü bir şofördür. He is terrible at math. O matematikte kötüdür. The devastation in Kobe was as terrible as I had imagined. Kobe'nin yıkımı düşündüğüm kadar kötüydü. A terrible fate awaited him. Onu kötü bir kader bekliyordu. That's not such a terrible idea. O kadar da kötü bir fikir değil. I'm a terrible dancer. Ben kötü bir dansçıyım. You look terrible. Kötü görünüyorsun. Tom has a terrible reputation. Tom'un kötü bir şöhreti var. You're a terrible judge of character. Sen kötü bir insan sarrafısın. I thought something terrible had happened to you. Sana kötü bir şey olduğunu düşündüm. A lot of terrible things happened to Yanni. Yanni'nin başına çok kötü şeyler geldi. I feel terrible about this. Bunun hakkında kötü hissediyorum. Show More (12)
5	terrible	çok	adj.
	I'm terrible at small talk. Havadan sudan muhabbet açma yönüm çok zayıftır. Tom has a terrible cold. Tom çok üşütmüş. I was in terrible pain. Çok acı çekiyordum. Tom has a terrible headache because he drank too much last night. Dün gece çok içtiği için Tom'un başı çok ağrıyor. The meat smells terrible. Et çok kötü kokuyor. You smell terrible. Çok kötü kokuyorsun. This smells terrible. Bu çok kötü kokuyor. Show More (4)
6	terrible	fena halde	adv.
	Tom has a terrible crush on Mary. Tom, Mary'ye fena halde aşık. Tom has a terrible crush on Mary. Tom Mary'ye fena halde âşık. Show More (-1)
7	terrible	şiddetli	adj.
	The trip was canceled because of the terrible storm. Şiddetli fırtına sebebiyle gezi iptal edildi. The trip was canceled because of the terrible storm. Şiddetli fırtına sebebiyle, seyahat iptal edildi. Show More (-1)
8	terrible	büyük	adj.
	We are all in terrible danger. Hepimiz büyük bir tehlike içindeyiz. Show More (-2)
9	terrible	müthiş	adj.
	Tom made a terrible discovery. Tom müthiş bir keşif yaptı. Show More (-2)