makes - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

makes

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


"makes" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 236 sonuç

İngilizce Türkçe
General
person who makes excuses i. bahaneci
Phrases
what does not kill me, makes me stronger expr. beni öldürmeyen şey beni güçlendirir
success makes a fool seem wise expr. başarı aptal insanları bilge gibi gösterir
that makes one of us expr. kendi adına konuş
love makes all hearts gentle expr. sevgi bütün kalpleri yumuşatır
teamwork makes the dream work expr. bir elin nesi var iki elin sesi var
teamwork makes the dream work expr. birlikten kuvvet doğar
teamwork makes the dream work expr. yalnız taş duvar olmaz
teamwork makes the dream work expr. nerede birlik orada dirlik
teamwork makes the dream work expr. el el ile, değirmen yel ile
teamwork makes the dream work expr. baş başa vermeyince taş yerden kalkmaz
Proverb
an old poacher makes the best gamekeeper i. dinsizin hakkından imansız gelir
an old poacher makes the best gamekeeper i. dinsizin hakkından imansız gelir
it's a foolish sheep that makes the wolf his confessor expr. kurda kuzu emanet edilmez
it's a foolish sheep that makes the wolf his confessor expr. güvenilir olduğunu bildiğin insanlardan başkasına güvenmemelisin
it's a foolish sheep that makes the wolf his confessor expr. herkese/her önüne gelene güvenmemelisin
great haste makes great waste acele işe şeytan karışır
all work and no play makes jack a dull boy çok fazla çalışmak insanı sıkar
haste makes waste acele işe şeytan karışır
many a little makes a mickle damlaya damlaya göl olur
absence makes the heart grow fonder ayrılık kalbi sevgiyle doldurur
haste makes waste acele giden ecele gider
might makes right güçlü olan haklıdır
a good Jack makes a good jill evlilikte de ne ekersen onu biçersin
a good husband makes a good wife evlilikte de ne ekersen onu biçersin
a heavy purse makes a light heart paran var huzurun var
a heavy purse makes a light heart paran varsa rahatsın
all work and no play makes jack a dull boy çalış çalış nereye kadar
all work and no play makes jack a dull boy soluklanmayan at yol almaz
old poacher makes the best gamekeeper dinsizin hakkından imansız gelir
politics makes strange bedfellows menfaat söz konusuysa insan düşmanıyla bile dost olur
early to bed and early to rise, makes a man healthy, wealthy and wise erken yatmak erken kalkmak insanı sağlıklı, zengin ve akıllı yapar
early to bed and early to rise makes a man healthy, wealthy and wise erken kalkan yol alır
money makes the world go around para dünyayı döndürür
money makes the world go round para dünyayı döndürür
money makes the world go around dünyayı döndüren paradır
money makes the world go round dünyayı döndüren paradır
good seed makes a good crop ek tohumun hasını çekme yiyecek yasını
hope deferred makes the heart sick ertelenmiş umutlar kalbi hasta eder
light purse makes a heavy heart boş cüzdan kederden başka bir şey getirmez
a fall into a ditch makes you wiser yaptığın hata/yanlıştan ders alarak bir daha tekrar etmezsin
love makes the world go round dünyayı döndüren aşktır
love makes the world go round dünyayı döndüren sevgidir
love makes the world go round dünya sevince güzel
still tongue makes a wise head söz gümüşse sükut altındır
still tongue makes a wise head az konuş öz konuş
it's the empty can that makes the most noise boş teneke çok ses çıkarır
opportunity makes a thief fırsatı verirsen herkes çalar
many a mickle makes a muckle damlaya damlaya göl olur
what doesn't kill you makes you stronger seni öldürmeyen şey, güçlendirir
a good beginning makes a good ending nasıl başlarsan öyle gider
a good beginning makes a good ending kutlu gün doğuşundan bellidir
a good beginning makes a good ending erken kalktım işime
a good beginning makes a good ending şeker kattım aşıma
a bad beginning makes a bad ending sabah sürçen geceye dek sürçer
a good beginning makes a good ending iyi bir başlangıç yarı yarıya başarı demektir
a good beginning makes a good ending iyi bir başlangıç iyi bir sona sebeptir
a good beginning makes a good ending başta hazırlıklı ve odaklı olmak çoğu zaman başarı getirir
soft fire makes sweet malt acele işe şeytan karışır
soft fire makes sweet malt acele yürüyen yolda kalır
soft fire makes sweet malt acele giden ecele gider
soft fire makes sweet malt sabreden derviş muradına ermiş
soft fire makes sweet malt sabır acıdır, meyvesi tatlıdır
the devil makes work for idle hands boş durana şeytan iş bulur
the devil makes work for idle hands boş duran elleri şeytan çalıştırır
the devil makes work for idle hands boş duran belaya bulaşır
the devil makes work for idle hands yapacak işi olmayanın belaya/suça bulaşması kolay olur
the devil makes work for idle ˈhands yapacak işi olmayanlar önünde sonunda yanlış işler yapmaya başlarlar
a man wrapped up in himself makes a very small bundle bencil biri kimse tarafından hoş karşılanmaz
a man wrapped up in himself makes a very small bundle sadece kendini düşünen biri kimse için cazip değildir
a man wrapped up in himself makes a very small bundle bencillik insanı ancak küçültür
a man wrapped up in himself makes a very small bundle yalnızca kendini düşünen biri kısır kalır/gelişemez
a clean conscience makes a soft pillow vicdanı temiz olan rahat uyur
a clean conscience makes a soft pillow vicdanı temiz olan başını yastığa rahat koyar
a clean conscience makes a soft pillow vicdanı rahat olan rahat uyur
a clean conscience makes a soft pillow vicdanı rahat olanın uykusu da rahat olur
a good husband makes a good wife karısından saygı ve sevgi bekleyen adam önce kendisi saygı ve sevgi göstermelidir
a good jack makes a good jill kocasından saygı ve sevgi bekleyen kadın önce kendisi saygı ve sevgi göstermelidir
a good jack makes a good jill karısından saygı ve sevgi bekleyen adam önce kendisi saygı ve sevgi göstermelidir
a light purse makes a heavy heart parasızlık mutsuzluk getirir
a light purse makes a heavy heart paranı çarçur edersen üzülürsün
a light purse makes a heavy heart cebinde para kalmazsa üzülürsün
a light purse makes a heavy heart cüzdanın boşalırsa üzülürsün
a still tongue makes a wise head az konuş öz konuş
a still tongue makes a wise head söz gümüşse sükut altındır
absence makes the heart grow fonder ayrılık düşkünlüğü artırır
absence makes the heart grow fonder mesafe sevgiyi/özlemi artırır
all work and no play makes jack a dull boy aşırı/sürekli çalışmak insanı sıkıcı biri yapar
all work and no play makes jack a dull boy aşırı/sürekli çalışmak insanı sıkıcı biri yapar
early to bed, early to rise (makes a man healthy, wealthy, and wise) erken kalkan yol alır
early to bed, early to rise (makes a man healthy, wealthy, and wise) erken yatmak erken kalkmak insanı sağlıklı, zengin ve akıllı yapar
everyone makes mistakes her insan hata yapar
everyone makes mistakes herkes hata yapar
good accounting makes good friends hesabını bilenin arkadaşlıkları iyi gider
good accounting makes good friends hesabını bilirsen arkadaşlıkların bozulmaz
good accounting makes good friends maddi anlaşmazlıklar önlenirse arkadaşlıklar bozulmaz
good accounting makes good friends araya maddiyat/hesap kitap sokmamak arkadaşlığı ayakta tutar
many a little makes a muckle damlaya damlaya göl olur
many a mickle makes a muckle damlaya damlaya göl olur
a good fence makes good neighbors i̇yi çit iyi komşu yapar
the devil makes work for idle hands to do boş durana şeytan güler
the devil makes work for idle hands to do boş durana şeytan iş bulur
the devil makes work for idle hands to do boş duran belaya bulaşır
the devil makes work for idle hands to do yapacak işi olmayanın belaya/suça bulaşması kolay olur
the devil makes work for idle hands to do boş duran elleri şeytan çalıştırır
desire makes slaves out of kings hırs kralları köle yapar
Colloquial
what makes someone tick i. kişinin temel motivasyonu
everybody makes mistakes i. herkes hata yapar
everybody makes mistakes i. her insan hata yapar
union makes strength expr. birlikten kuvvet doğar
union makes strength expr. birlik kuvvet getirir
makes/making it attractive expr. çekici yapıyor
makes/making it attractive expr. çekici kılıyor
makes you appreciate life expr. insanı hayata bağlıyor
a man makes his destiny expr. insan kendi kaderini kendi çizer
a bad beginning makes a bad ending expr. kötü bir başlangıç kötü bir şekilde sonuçlanır
a bad beginning makes a bad ending expr. kötü bir başlangıç kötü bir sona sebeptir
practice makes perfect expr. pratik olgunlaştırır
practice makes perfect expr. pratik mükemmelleştirir
(it) makes me no never mind expr. (öyle ya da böyle) benim için fark etmez
(it) makes me no never mind expr. bana fark etmez
(it) makes me no never mind expr. ben her şeye uyarım
(it) makes me no never mind expr. belirli bir tercihim yok
(it) makes me no never mind expr. benim için hiç fark etmez
(it) makes me no never mind expr. öyle ya da böyle hiç umurumda değil
makes no difference to me expr. öyle ya da böyle hiç umurumda değil
makes no difference to me expr. (öyle ya da böyle) benim için fark etmez
what makes (one) tick expr. (birinin) motivasyonu
what makes (one) tick expr. (birini) harekete geçiren şey
what makes (one) tick expr. (birini) motive eden şey
what makes (one) tick expr. (birini) teşvik eden şey
what makes (one) tick expr. (birinin) temel motivasyonu
what makes tick expr. motivasyonu
what makes tick expr. harekete geçiren şey
what makes tick expr. motive eden şey
what makes tick expr. teşvik eden şey
what makes tick expr. temel motivasyonu
what makes you say so? expr. neden öyle söylüyorsun?
what makes you say so? expr. neden öyle dedin?
what makes you say so? expr. bunu sana söyleten ne?
what makes you say so? expr. neden öyle diyorsun?
Idioms
hope deferred makes the heart sick f. sabır taşı çatlamak
hope deferred makes the heart sick f. umudunu yitirmek
hope deferred makes the heart sick f. ümidini yitirmek
that makes us two expr. ben de öyle
it makes no odds to me expr. bana uyar
it makes no odds to me expr. beni bozmaz
it makes no odds to me expr. benim için hava hoş
what makes it tick? expr. nasıl çalışıyor/onu çalıştıran ne?
money makes money expr. para parayı çeker
that which doesn't kill you makes you stronger expr. seni öldürmeyen şey, güçlendirir
Speaking
that makes two of us expr. al benden de o kadar
it makes sense expr. akla yatkın
it makes no difference expr. aynı şey
it makes no difference expr. ayvaz kasap hep bir hesap
it makes no difference for me expr. benim için farketmez
what makes you think so? expr. bu kanıya nereden ulaştın?
it makes no difference expr. bir şey fark etmez
what makes you say that? expr. böyle düşünmenizin sebebi nedir?
what makes you think so? expr. bu kanıya nereden vardın?
what makes this interesting is expr. bunu ilginç kılan
it makes perfect sense to me expr. bana çok anlamlı geliyor
it makes me shiver expr. beni ürpertiyor
that makes absolutely no sense expr. bu kesinlikle çok mantıksız
it makes me wonder expr. beni endişelendiriyor
what makes you think so? expr. böyle düşünmene ne sebep oldu?
what makes you think so? expr. bu kanıya nerden vardın?
that makes us even expr. bu şekilde ödeşmiş oluyoruz
what makes you think that? expr. böyle düşünmenizin sebebi nedir?
what makes you say this? expr. bunu sana söyleten ne?
what doesn't kill me makes me stronger expr. beni öldürmeyen şey güçlendirir
what makes you think that's gonna happen? expr. bunun olacağını da nereden çıkartıyorsun?
you’re the one that makes me crazy expr. beni deli eden sensin
it makes me uncomfortable expr. beni rahatsız ediyor
what makes you say that? expr. bunu sana söyleten ne?
what makes you think so? expr. bu izlenime nereden kapıldın?
it makes me happy expr. bu beni mutlu ediyor
that makes ten expr. bununla on oldu
he makes me cry expr. beni ağlatır
if it makes you feel any better expr. daha iyi hissetmeni sağlayacaksa
that makes no sense expr. çok saçma
what makes you think it was murder? expr. cinayet olduğunu nereden çıkardın?
what makes you think? expr. düşündüren nedir?
it makes no difference expr. hepsi bir
that makes no difference expr. fark etmez
it makes no difference expr. farketmez
it makes no odds expr. fark etmez
it makes no difference expr. ne önemi var
what makes them special? expr. onları özel yapan ne?
it makes sense expr. mantıklı
what makes them special? expr. onları özel yapan nedir?
what makes you think you're going to be safe there? expr. orada güvende olacağını düşündüren ne?
what makes you think he'll accept? expr. kabul edeceğini nereden biliyorsun?
what makes you say that? expr. niye öyle dedin?
what makes you say that? expr. neden öyle dedin?
what makes you think he can do this job? expr. onun bu işi yapabileceğini nereden çıkardın ki?
what makes you think he can do this job? expr. onun bu işi yapabileceğini nereden düşündün ki?
It makes no difference to me expr. öyle ya da böyle hiç umurumda değil
what makes you feel better when you are in a bad mood? expr. kötü bir ruh hali içinde olduğunuzda size kendinizi ne iyi hissettirir?
It makes me no difference expr. öyle ya da böyle hiç umurumda değil
what makes you say that? expr. neden öyle diyorsun?
what makes you say this? expr. neden öyle diyorsun?
it makes no sense expr. mantıklı değil
it makes no sense expr. kulağa mantıksız geliyor
nobody makes me do anything I don't want to expr. kimse bana yapmak istemediğim bir şeyi yaptıramaz
it makes no odds expr. önemi yok
what makes you think he/she hasn't spent all the money? expr. onun tüm parayı harcamadığını düşündürten ne?
what makes it work? expr. nasıl çalışıyor/onu çalıştıran ne?
what makes you think she'll accept? expr. kabul edeceğini nereden biliyorsun?
It makes me no nevermind expr. öyle ya da böyle hiç umurumda değil
what makes you think he's gonna listen to you? expr. seni dinleyeceğini mi düşünüyorsun?
it makes little sense expr. pek mantıklı değil
what makes you say that? expr. sana bunu söyleten ne?
what makes you beautiful expr. seni güzelleştiren
that makes two of us expr. sana katılıyorum
it makes no sense expr. saçma
you think that makes sense? expr. sence bu mantıklı mı?
that makes two of us expr. seninle aynı durumdayım
what makes you think so? expr. sana böyle düşündüren ne?
what makes you angry? expr. seni ne sinirlendirir?
what makes you angry? expr. seni neler sinirlendirir?
what makes you beautiful expr. seni güzel yapan
that makes two of us expr. seninle aynı fikirdeyim
it makes my flesh creep expr. tüylerimi ürpertiyor
it makes me no difference expr. (öyle ya da böyle) benim için fark etmez
it makes me no nevermind expr. (öyle ya da böyle) benim için fark etmez
it makes no difference to me expr. (öyle ya da böyle) benim için fark etmez
what makes you think we came alone? expr. yalnız geldiğimizi sana düşündüren ne?
what makes you think we came alone? expr. yalnız geldiğimizi nereden çıkarttın?
it makes no sense expr. hiçbir anlam ifade etmiyor
he always makes us laugh expr. o bizi hep güldürür
she always makes us laugh expr. o bizi hep güldürür
it makes me feel unhappy expr. beni mutsuz hissettiriyor
Modern Slang
a hard head makes a soft ass i. aklını kullanmayan sonucuna katlanır
a hard head makes a soft ass i. laf dinlemeyen sonucuna katlanır/gününü görür
a hard head makes a soft ass i. kafasının dikine giden sonucuna katlanır