|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
o zamandan bu zamana çok şey değişti |
a lot of water has flowed beneath the bridge i.
|
|
2 |
Genel |
kişinin kullandığı veya giydiği, yeni veya farklı olarak kabul edilen ve başkalarının o kişiyi fark etmesi için tasarlanmış her türlü şey |
fashion statement i.
|
|
3 |
Genel |
o harfi şeklinde olan şey |
o i.
|
|
Phrases |
|
4 |
İfadeler |
o başka bir şey, o başka bir şey |
something else entirely f.
|
|
5 |
İfadeler |
adını unuttuğum o kadın/adam/şey |
what do you call it expr.
|
|
6 |
İfadeler |
bir şey ne kadar ertelenirse o kadar arzulanır |
desires are nourished by delays expr.
|
|
Proverb |
|
7 |
Atasözü |
iki kişi bir şey için kavga ederken/çekişirken üçüncü kişi o şeyi alır gider |
while two dogs are fighting for bone, a third one runs away with it
|
|
Colloquial |
|
8 |
Konuşma Dili |
her şey yerli yerinde olması ve o şekilde bırakılması |
a place for everything and everything in its place i.
|
|
9 |
Konuşma Dili |
internet ortamında biri/bir şey hakkında ismini kullanmadan veya o kişiye/şeye takma bir isim vererek konuşma |
voldemorting i.
|
|
10 |
Konuşma Dili |
o anda yapmakta olduğu ya da yapacağı şey(ler)i bırakmak |
drop everything f.
|
|
11 |
Konuşma Dili |
o kadar da iyi (bir şey) olmamak |
be not much of a (something) f.
|
|
12 |
Konuşma Dili |
o kadar da bir şey olmamak |
not be much of a something f.
|
|
13 |
Konuşma Dili |
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
|
14 |
Konuşma Dili |
o zaman sana bir şey dokunmuştur |
then something didn't agree with you expr.
|
|
15 |
Konuşma Dili |
o da bir şey mi; ne olacak yani |
big deal expr.
|
|
16 |
Konuşma Dili |
o kadar da önemli bir şey yapmadı |
didn't invent gunpowder expr.
|
|
|
17 |
Konuşma Dili |
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
(something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
|
|
18 |
Konuşma Dili |
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
|
19 |
Konuşma Dili |
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
a is one thing, b is (quite) another expr.
|
|
20 |
Konuşma Dili |
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
|
21 |
Konuşma Dili |
işte o, adını unuttuğum şu kadın/adam/şey |
what do you call it expr.
|
|
22 |
Konuşma Dili |
ya da onun gibi/o tarz bir şey |
or anything expr.
|
|
23 |
Konuşma Dili |
ya da onun gibi/o tarz bir şey |
or whatever expr.
|
|
24 |
Konuşma Dili |
o kadar da (bir şey) değil |
not as (something) as all that expr.
|
|
25 |
Konuşma Dili |
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
|
|
26 |
Konuşma Dili |
(o) farklı şey (bu) farklı şey |
it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
|
|
Idioms |
|
27 |
Deyim |
o anda bulunmayan şeyin yerini en iyi tutabilecek şey |
the next best thing i.
|
|
28 |
Deyim |
kötü bir şey olacağına dair bir/o his |
a sinking feeling i.
|
|
29 |
Deyim |
kötü bir şey olacağına dair bir/o his |
that sinking feeling i.
|
|
30 |
Deyim |
o kadar da (bir şey) olmamak |
be not as (something) as all that f.
|
|
31 |
Deyim |
nihayetinde bir şey yapmaya başlamak (o noktaya varmak) |
come to do something f.
|
|
32 |
Deyim |
sadece tek bir rakibi olmak o da (biri veya bir şey) |
be second only to (someone or something) f.
|
|
33 |
Deyim |
o da biri/bir şey olmak |
be second only to somebody/something f.
|
|
34 |
Deyim |
(bir şey) o kadar da umutsuz değilmiş gibi göstermek |
put a bold face on (something) f.
|
|
35 |
Deyim |
(bir şey) o kadar da umutsuz değilmiş gibi göstermek |
put a good face on (something) f.
|
|
36 |
Deyim |
(planlanan o olmadığı halde sonuçta bir şey) yapmış olmak |
end up doing f.
|
|
|
37 |
Deyim |
o zamandan bu zamana çok şey değişti |
a lot of water has gone under the bridge expr.
|
|
38 |
Deyim |
o seviyedeki/konumdaki bir insanın yapacağı şey değil |
no (person) worth their salt would (do something) expr.
|
|
39 |
Deyim |
o seviyedeki/konumdaki bir insan böyle bir şey yapmaz |
no (person) worth their salt would (do something) expr.
|
|
40 |
Deyim |
o tarz bir şey |
of the sort expr.
|
|
41 |
Deyim |
o türden bir şey |
of the sort expr.
|
|
Speaking |
|
42 |
Konuşma |
o kadar abartılacak bir şey değil |
it's not that big of a deal expr.
|
|
43 |
Konuşma |
o kadar kötü bir şey değil |
nothing that bad expr.
|
|
44 |
Konuşma |
o kadar çok süper şey var ki |
there's just so many cool things expr.
|
|
45 |
Konuşma |
o konuda yapabileceğim bir şey yok |
there's nothing i can do about that expr.
|
|
46 |
Konuşma |
o bir şey söyledi mi? |
did she say anything? expr.
|
|
47 |
Konuşma |
ne kadar çok çalışırsanız o kadar çok şey öğrenirsiniz |
the more you study the more you learn expr.
|
|
48 |
Konuşma |
o ayrı bir şey |
that's quite another story expr.
|
|
49 |
Konuşma |
ne kadar çok çalışırsan o kadar çok şey öğrenirsin |
the more you study the more you learn expr.
|
|
50 |
Konuşma |
o konuda hiç bir şey bilmiyorum |
I don't know anything about that expr.
|
|