1 |
envy |
kıskanmak |
v. |
|
- I do not envy your travel schedule.
- Seyahat programınızı kıskanmıyorum.
- I do not envy you your travel schedule.
- Seyahat programınızı kıskanmıyorum.
- That is not an enviable position to be in and I do not envy them.
- İçinde bulundukları durum imrenilecek bir durum değil ve onları kıskanmıyorum.
- Klava envied Lyusya.
- Klava Lyusya'yı kıskanıyordu.
- The clumsy man envied her extraordinary talent.
- Sakar adam, kadının olağanüstü yeteneğini kıskanıyordu.
- Why do people envy each other?
- İnsanlar niye birbirlerini kıskanırlar?
- Sami envied Layla's lifestyle.
- Sami, Layla'nın yaşam tarzını kıskanıyordu.
- Father used to tell us not to envy others.
- Babam bize başkalarını kıskanmamamızı söylerdi.
- They all envied my new car.
- Onların hepsi yeni arabamı kıskandı.
- I have to say I envy you.
- Seni kıskandığımı söylemeliyim.
- I don't envy her.
- Onu kıskanmam.
- Klava envied Lyusya.
- Klava, Lyusya'yı kıskandı.
- I envy you.
- Seni kıskanıyorum.
- The clumsy man envied her unusual talent.
- Sakar adam onun sıra dışı yeteneğini kıskandı.
- Tom envied Mary's success.
- Tom, Mary'nin başarısını kıskandı.
- I don't envy him.
- Onu kıskanmam.
- I envied his new house.
- Onun yeni evini kıskandım.
- The clumsy man envied her unusual talent.
- Sakar adam onun sıradışı yeteneğini kıskanıyordu.
- I envy you so much.
- Seni çok kıskanıyorum.
- I have to say I envy you.
- Seni kıskandığımı söylemek zorundayım.
- I don't envy them.
- Onları kıskanmıyorum.
- You grew up with too much materialism, and now you envy your neighbours.
- Çok fazla materyalizmle büyüdünüz ve şimdi komşularınızı kıskanıyorsunuz.
- I envy Tom.
- Tom'u kıskanıyorum.
- Many would envy you.
- Çoğu kişi seni kıskanır.
- You envied me.
- Beni kıskandın.
- You'll be envied.
- Kıskanılacaksınız.
- I don't envy them.
- Ben onları kıskanmıyorum.
- Why do people envy each other?
- Neden insanlar birbirini kıskanır?
- The old man envies the youth.
- Yaşlı adam gençleri kıskanıyor.
- Your success excites my envy.
- Senin başarın beni kıskandırıyor.
- I envy the friendship Tom and Mary have.
- Tom ve Mary'nin sahip olduğu dostluğu kıskanıyorum.
- Many people envy Tom's success.
- Birçok insan Tom'un başarısını kıskanıyor.
- I don't envy you.
- Seni kıskanmam.
- Sami envied Layla's lifestyle.
- Sami, Leyla'nın yaşam tarzını kıskanıyordu.
- Envied bread tastes good.
- Kıskanılan ekmeğin tadı güzeldir.
- Do you envy your neighbors?
- Komşularınızı kıskanıyor musunuz?
- I envy him.
- Onu kıskanıyorum.
- Don't envy others for their good luck.
- İyi şanslarından dolayı diğerlerini kıskanma.
- Tom loved his brother but he envied him, too.
- Tom kardeşini seviyordu ama onu kıskanıyordu da.
- I envy your good health.
- Sağlığının iyi olmasını kıskanıyorum.
- In some ways, I envy him; he knows exactly what he wants and he's not afraid to take it.
- Bazı açılardan onu kıskanıyorum; ne istediğini çok iyi biliyor ve almaktan korkmuyor.
- I envy her.
- Onu kıskanıyorum.
- He envied my success.
- Başarımı kıskandı.
- I don't envy her.
- Onu kıskanmıyorum.
- I have to say I envy you guys.
- Sizleri kıskandığımı söylemek zorundayım.
- He was the envy of his friends.
- Arkadaşları onu kıskanıyordu.
- I envied his new house.
- Yeni evini kıskandım.
- I don't envy you.
- Seni kıskanmıyorum.
- He envies all his friends.
- Bütün arkadaşlarını kıskanıyor.
- He was the envy of his friends.
- O, arkadaşlarını kıskanıyordu.
- Many would envy you.
- Birçoğu seni kıskanacaktı.
- I don't envy your puny human brain.
- Senin fındık kadar beynini kıskanmıyorum.
- I have to say I envy you guys.
- Sizi kıskandığımı söylemeliyim.
- I envy the friendship Tom and Mary have.
- Tom ve Mary'nin arkadaşlığını kıskanıyorum.
- Do you envy your neighbors?
- Komşularınızı kıskanır mısın?
- The old envy the young.
- Yaşlılar gençleri kıskanır.
- He envied my success.
- Başarımı kıskanırdı.
- He envies all his friends.
- O bütün arkadaşlarını kıskanıyor.
- I don't envy him.
- Onu kıskanmıyorum.
- The clumsy man envied her extraordinary talent.
- Beceriksiz adam, onun olağanüstü yeteneğini kıskandı.
- They all envied my new car.
- Hepsi yeni arabamı kıskandı.
- I really don't envy you.
- Seni gerçekten kıskanmıyorum.
Show More (59)
|
2 |
envy |
kıskançlık |
n. |
|
- Envy and disparagement are the enemy of success and of a successful enterprise economy.
- Kıskançlık ve küçümseme, başarının ve başarılı bir girişim ekonomisinin düşmanıdır.
- To feel envy is a sin.
- Kıskançlık duymak günahtır.
- The envious die, but envy never does.
- Kıskanç ölür ama kıskançlık asla ölmez.
- No love without envy.
- Kıskançlık olmayan hiçbir aşk yoktur.
- Envy is one of the seven deadly sins.
- Kıskançlık yedi ölümcül günahtan biridir.
- The neighbor woman nearly died of envy.
- Komşu kadın neredeyse kıskançlıktan ölecekti.
- Envy is the central fact of American life.
- Kıskançlık, Amerikan yaşamının ana gerçeğidir.
- No love without envy.
- Kıskançlık olmadan aşk olmaz.
- Envy is the central fact of American life.
- Kıskançlık, Amerikan hayatının temel gerçeğidir.
- Don't let envy control your behaviour!
- Kıskançlığın davranışlarını kontrol etmesine izin verme!
- Don't let envy control your behaviour!
- Kıskançlığın davranışını kontrol etmesine izin verme!
- Envious people die, but envy never does.
- Kıskanç insanlar ölür ama kıskançlık asla ölmez.
Show More (9)
|
3 |
envy |
imrenmek |
v. |
|
- She has always envied my good luck.
- O her zaman bendeki şansa imrenmiştir.
- I do not envy your travel schedule.
- Seyahat programınıza imrenmiyorum.
- By the time the report is presented, you envy them no more.
- Rapor sunulduğunda, artık onlara imrenmiyorsunuz.
- This is the body that all women envy and all men want.
- Bu, tüm kadınların imrendiği ve tüm erkeklerin arzu ettiği vücuttur.
- I envy your good health.
- Sağlığına imreniyorum.
- I envy your good health.
- Sağlığınıza imreniyorum.
Show More (3)
|
4 |
envy |
haset etmek |
v. |
|
- To feel envy is a sin.
- Haset etmek günahtır.
- Don't envy others for their good luck.
- Bahtları açık diye başkalarına haset etmeyiniz.
- The envious die, but envy never does.
- Haset edenler ölür, ama haset asla ölmez.
Show More (0)
|
5 |
envy |
gıpta |
n. |
|
- She stared with envy at Jane's new car.
- Jane'in yeni arabasına gıpta ile baktı.
Show More (-2)
|