range - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
range yelpaze n.
  • The store offers a wide range of products.
  • Mağaza geniş bir ürün yelpazesi sunuyor.
  • The European arrest warrant applies to a wider range of offences than previous extradition agreements.
  • Avrupa tutuklama emri, önceki suçluların iadesi anlaşmalarına kıyasla daha geniş bir suç yelpazesi için geçerlidir.
  • It cuts across a broad range of Union policies.
  • Bu durum Birlik politikalarının geniş bir yelpazesini kapsamaktadır.
Show More (27)
range aralık (yaş vb) n.
  • The opera singer is known for her incredible vocal range.
  • Opera sanatçısı inanılmaz ses aralığıyla tanınıyor.
  • The patient was relieved to learn from the doctor that his blood pressure was within the normal range.
  • Doktordan tansiyonunun normal aralıkta olduğunu öğrenen hasta rahatladı.
  • All that range, to a certain degree, is given this treatment.
  • Tüm bu aralık, belli bir dereceye kadar, bu muameleye tabi tutulur.
Show More (16)
range dizi n.
  • A range of services is available on that site.
  • Bu sitede bir dizi hizmet sunuluyor.
  • The department store is now selling a new range of kitchenware.
  • Mağaza şimdilerde yeni bir dizi mutfak eşyası satıyor.
  • The word alone gives rise to a whole range of discrepancies.
  • Bu kelime tek başına bir dizi tutarsızlığa yol açmaktadır.
Show More (9)
range menzil n.
  • A flashlight has a range of 100 feet and casts its beam through an angle of 100.
  • Bir el fenerinin menzili 100 fittir ve ışını 100'lük bir açıyla yayılır.
  • The hunter waited for the deer to walk within range before shooting.
  • Avcı ateş etmeden önce geyiğin atış menziline girmesini beklemiştir.
  • In summary, Brussels is outside Ankara's military-political range for the time being.
  • Özetle Brüksel şimdilik Ankara'nın askeri-siyasi menzilinin dışında.
Show More (7)
range mesafe (görüş/atış) n.
  • She was an attractive woman who drew admiring glances from any men within range.
  • Görüş mesafesindeki tüm erkeklerin hayran bakışlarını üzerine çeken çekici bir kadındı.
  • Some of you have followed the export subsidies saga from very close range.
  • Bazılarınız ihracat teşvikleri destanını çok yakın mesafeden takip ettiniz.
  • He fired at point blank range.
  • Yakın mesafeden ateş etti.
Show More (2)
range çeşitlilik n.
  • This university has students and staff with a wide range of backgrounds.
  • Bu üniversitede, özgeçmişleri bolca çeşitlilik gösteren öğrenciler ve personel bulunmaktadır.
  • Let us not be concerned only with the range of goods and services available, but also with their quality.
  • Sadece mevcut mal ve hizmetlerin çeşitliliği ile değil, aynı zamanda kaliteleri ile de ilgilenelim.
  • Both the volume and the range of products traded with EU Member States provide evidence of this.
  • AB Üye Devletleri ile ticareti yapılan ürünlerin hem hacmi, hem de çeşitliliği bunun kanıtıdır.
Show More (1)
range çeşit n.
  • You have given dealers a huge range of new weapons.
  • Tüccarlara çok çeşitli yeni silahlar verdiniz.
  • That includes not just canned fish but the whole range of fish on offer, from smoked to frozen fish.
  • Buna sadece konserve balık değil, tütsülenmiş balıktan dondurulmuş balığa kadar sunulan tüm balık çeşitleri dahildir.
  • You have given dealers a huge range of new weapons.
  • Bayilere çok çeşitli yeni silahlar verdiniz.
Show More (1)
range ocak n.
  • They prepared dinner on the shiny, new kitchen range.
  • Parlak, yeni mutfak ocağında akşam yemeği hazırladılar.
  • It is better to use a range for cooking this stew.
  • Bu yahniyi pişirmek için bir ocak kullanmak daha iyi olur.
  • I'm just trying to trade a kitchen range for some drugs.
  • Bir mutfak ocağını bazı ilaçlarla takas etmeye çalışıyorum işte.
Show More (0)
range uzanmak v.
  • Their conversation ranged from politics to pop culture and everything in between.
  • Sohbetleri, siyasetten popüler kültüre ve oradan buradan pek çok konuya uzanıyordu.
  • Xavier's experience ranged from sales to assistance.
  • Xavier'in deneyimi satıştan asistanlığa kadar uzanıyordu.
  • These events will certainly lead us to provide ourselves with regulations ranging from prevention to sanctions.
  • Bu olaylar bizi, önlemeden yaptırıma kadar uzanan düzenlemeler yapmaya sevk edecektir.
Show More (0)
range (bazı sınırlar arasında) değişmek v.
  • That ranges from 0.3% for my own country and 0.7% of GNP, to finance this European policy.
  • Bu Avrupa politikasını finanse etmek için kendi ülkem için %0.3 ve GSMH'nin %0.7'si arasında değişmektedir.
  • In the summer, the temperature ranges from thirty to forty degrees Celsius.
  • Yaz aylarında sıcaklık otuz ila kırk santigrat derece arasında değişir.
  • The students range in age from 18 to 25.
  • Öğrencilerin yaşları 18 ile 25 arasında değişiyor.
Show More (0)
range yetenek n.
  • The actor won many awards because of his extraordinary range and intensity.
  • Aktör, olağanüstü yetenekleri ve çarpıcılığı sayesinde birçok ödül kazandı.
  • Arya got the designer's award for her outstanding range.
  • Arya, olağanüstü yetenekleriyle tasarımcı ödülünü kazandı.
Show More (-1)
range arasında değişmek v.
  • The audience members included young children and grandparents who ranged in age from 8 to 80 years old.
  • İzleyicilerin içinde yaşları 8 ila 80 arasında değişen küçük çocuklar, büyükanne ve büyükbabalar vardı.
  • The options ranged from 750 to 2500 dollars.
  • Seçenekler 750 ila 2500 dolar arasında değişiyordu.
Show More (-1)
range alan (bitki veya hayvanın doğal olarak yetiştiği) n.
  • Discussion must range far and wide.
  • Tartışmalar çok geniş bir alana yayılmalıdır.
  • His research spans a wide range of fields.
  • Onun araştırması geniş bir alanı kapsar.
Show More (-1)
range sınır n.
  • Her cholesterol levels are within the normal range.
  • Kolesterol seviyesi normal sınırlar içinde.
Show More (-2)
range atış uzaklığı n.
  • According to the officer, the target was beyond the range of the weapon.
  • Polis memurunun söylediğine göre hedef, silahın atış uzaklığının dışındaydı.
Show More (-2)
range sıra (dağ/tepe) n.
  • The two countries are separated by a range of mountains.
  • İki ülke bir sıra dağ ile birbirinden ayrılıyor.
Show More (-2)
range (ses vb.) aralığı n.
  • The opera singer was famous for her amazing vocal range.
  • Opera sanatçısı muhteşem ses aralığıyla ünlüydü.
Show More (-2)
range atış poligonu n.
  • The police shooting range was an important place for training activities.
  • Polis atış poligonu eğitim faaliyetleri için önemli bir yerdi.
Show More (-2)
range sıralamak v.
  • Team photographs were ranged along the wall in the manager's office.
  • Takım fotoğrafları müdürün ofisindeki duvar boyunca sıralanmıştı.
Show More (-2)
range (hayvan vb.) gezinmek v.
  • Cattle ranged over the pastures all day long, slowly walking and eating.
  • Sığırlar gün boyu otlaklarda geziniyor, yavaşça yürüyor ve yemek yiyorlardı.
Show More (-2)
range arazi n.
  • Every spring they let the cattle roam freely on the open range.
  • Her bahar sığırların açık arazide serbestçe dolaşmasına izin verirler.
Show More (-2)
range sıradağlar n.
  • The country was famous for its high mountain ranges.
  • Ülke yüksek sıradağlarıyla ünlüydü.
Show More (-2)
range poligon n.
  • The soldiers practiced in the shooting range.
  • Askerler atış poligonunda pratik yapıyordu.
Show More (-2)
range otlak n.
  • The shepherd called out to sheep in the range.
  • Çoban otlaktaki koyunlara seslendi.
Show More (-2)
range yayılmak v.
  • The conversation had ranged over a variety of subjects, from history to current affairs.
  • Sohbet tarihten güncel olaylara kadar çeşitli konulara yayılmıştı.
Show More (-2)
range dolaşmak v.
  • We ranged over the area to find a decent place to stay.
  • Kalacak düzgün bir yer bulmak için etrafta dolaşmak.
Show More (-2)
range dizmek v.
  • All the artworks are ranged in the display room.
  • Tüm sanat eserleri sergi odasında dizilmişti.
Show More (-2)
range silsile n.
  • This is the longest range of hills in the Lake District.
  • Burası Göller Bölgesi'ndeki en uzun tepeler silsilesidir.
Show More (-2)
range kapsam n.
  • The issue of the arms trade itself remains out of range.
  • Silah ticareti konusunun kendisi kapsam dışında kalmaktadır.
Show More (-2)
range (belirli değerler arasında) değişiklik göstermek v.
  • Many boys and girls ranging from 12 to 18 entered the contest.
  • Yaşları 12 ila 18 arasında değişiklik gösteren birçok erkek ve kız yarışmaya katıldı.
Show More (-2)