range - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
range yelpaze n.
  • It cuts across a broad range of Union policies.
  • Birlik politikalarının geniş bir yelpazesini kapsar.
  • North-South transport would obtain a wider range of possible transit routes.
  • Kuzey-Güney taşımacılığı daha geniş bir olası geçiş güzergahı yelpazesi elde edecektir.
  • These three objectives underpin ten priorities which basically cover a broad range of reforms.
  • Bu üç hedef, temelde geniş bir reform yelpazesini kapsayan on önceliği desteklemektedir.
Show More (26)
range aralık (yaş vb) n.
  • The patient was relieved to learn from the doctor that his blood pressure was within the normal range.
  • Doktordan tansiyonunun normal aralıkta olduğunu öğrenen hasta rahatladı.
  • All that range, to a certain degree, is given this treatment.
  • Tüm bu aralık, belli bir dereceye kadar, bu muameleye tabi tutulur.
  • There is no way he could pay the estimated cost for the assessment of that product which is in a low toxicity range.
  • Düşük toksisite aralığında olan bu ürünün değerlendirilmesi için tahmini maliyeti ödemesine imkan yoktur.
Show More (15)
range dizi n.
  • The department store is now selling a new range of kitchenware.
  • Mağaza şimdilerde yeni bir dizi mutfak eşyası satıyor.
  • However, a whole range of new methods will certainly be required.
  • Bununla birlikte, bir dizi yeni yönteme ihtiyaç duyulacağı kesindir.
  • Does the committee understand that a whole range of professional equipment is involved here?
  • Komite burada bir dizi profesyonel ekipmanın söz konusu olduğunu anlıyor mu?
Show More (8)
range menzil n.
  • The hunter waited for the deer to walk within range before shooting.
  • Avcı ateş etmeden önce geyiğin atış menziline girmesini beklemiştir.
  • In summary, Brussels is outside Ankara's military-political range for the time being.
  • Özetle Brüksel şimdilik Ankara'nın askeri-siyasi menzilinin dışında.
  • Including a large arsenal of missiles within range of the whole of the north of the Jewish state.
  • Yahudi devletinin kuzeyinin tamamını menziline alan büyük bir füze cephaneliği de dahil olmak üzere.
Show More (6)
range çeşitlilik n.
  • This university has students and staff with a wide range of backgrounds.
  • Bu üniversitede, özgeçmişleri bolca çeşitlilik gösteren öğrenciler ve personel bulunmaktadır.
  • Let us not be concerned only with the range of goods and services available, but also with their quality.
  • Sadece mevcut mal ve hizmetlerin çeşitliliği ile değil, aynı zamanda kaliteleri ile de ilgilenelim.
  • Both the volume and the range of products traded with EU Member States provide evidence of this.
  • AB Üye Devletleri ile ticareti yapılan ürünlerin hem hacmi, hem de çeşitliliği bunun kanıtıdır.
Show More (1)
range çeşit n.
  • You have given dealers a huge range of new weapons.
  • Tüccarlara çok çeşitli yeni silahlar verdiniz.
  • That includes not just canned fish but the whole range of fish on offer, from smoked to frozen fish.
  • Buna sadece konserve balık değil, tütsülenmiş balıktan dondurulmuş balığa kadar sunulan tüm balık çeşitleri dahildir.
  • You have given dealers a huge range of new weapons.
  • Bayilere çok çeşitli yeni silahlar verdiniz.
Show More (1)
range mesafe (görüş/atış) n.
  • Some of you have followed the export subsidies saga from very close range.
  • Bazılarınız ihracat teşvikleri destanını çok yakın mesafeden takip ettiniz.
  • He fired at point blank range.
  • Yakın mesafeden ateş etti.
  • It's hard to tell at this range.
  • Bu mesafeden söylemek zor.
Show More (1)
range (bazı sınırlar arasında) değişmek v.
  • That ranges from 0.3% for my own country and 0.7% of GNP, to finance this European policy.
  • Bu Avrupa politikasını finanse etmek için kendi ülkem için %0.3 ve GSMH'nin %0.7'si arasında değişmektedir.
  • In the summer, the temperature ranges from thirty to forty degrees Celsius.
  • Yaz aylarında sıcaklık otuz ila kırk santigrat derece arasında değişir.
  • The students range in age from 18 to 25.
  • Öğrencilerin yaşları 18 ile 25 arasında değişiyor.
Show More (0)
range ocak n.
  • They prepared dinner on the shiny, new kitchen range.
  • Parlak, yeni mutfak ocağında akşam yemeği hazırladılar.
  • I'm just trying to trade a kitchen range for some drugs.
  • Bir mutfak ocağını bazı ilaçlarla takas etmeye çalışıyorum işte.
Show More (-1)
range uzanmak v.
  • Their conversation ranged from politics to pop culture and everything in between.
  • Sohbetleri, siyasetten popüler kültüre ve oradan buradan pek çok konuya uzanıyordu.
  • These events will certainly lead us to provide ourselves with regulations ranging from prevention to sanctions.
  • Bu olaylar bizi, önlemeden yaptırıma kadar uzanan düzenlemeler yapmaya sevk edecektir.
Show More (-1)
range alan (bitki veya hayvanın doğal olarak yetiştiği) n.
  • Discussion must range far and wide.
  • Tartışmalar çok geniş bir alana yayılmalıdır.
  • His research spans a wide range of fields.
  • Onun araştırması geniş bir alanı kapsar.
Show More (-1)
range yetenek n.
  • The actor won many awards because of his extraordinary range and intensity.
  • Aktör, olağanüstü yetenekleri ve çarpıcılığı sayesinde birçok ödül kazandı.
Show More (-2)
range (ses vb.) aralığı n.
  • The opera singer was famous for her amazing vocal range.
  • Opera sanatçısı muhteşem ses aralığıyla ünlüydü.
Show More (-2)
range atış poligonu n.
  • The police shooting range was an important place for training activities.
  • Polis atış poligonu eğitim faaliyetleri için önemli bir yerdi.
Show More (-2)
range sıralamak v.
  • Team photographs were ranged along the wall in the manager's office.
  • Takım fotoğrafları müdürün ofisindeki duvar boyunca sıralanmıştı.
Show More (-2)
range (hayvan vb.) gezinmek v.
  • Cattle ranged over the pastures all day long, slowly walking and eating.
  • Sığırlar gün boyu otlaklarda geziniyor, yavaşça yürüyor ve yemek yiyorlardı.
Show More (-2)
range arasında değişmek v.
  • The audience members included young children and grandparents who ranged in age from 8 to 80 years old.
  • İzleyicilerin içinde yaşları 8 ila 80 arasında değişen küçük çocuklar, büyükanne ve büyükbabalar vardı.
Show More (-2)
range sıradağlar n.
  • The country was famous for its high mountain ranges.
  • Ülke yüksek sıradağlarıyla ünlüydü.
Show More (-2)
range arazi n.
  • Every spring they let the cattle roam freely on the open range.
  • Her bahar sığırların açık arazide serbestçe dolaşmasına izin verirler.
Show More (-2)
range kapsam n.
  • The issue of the arms trade itself remains out of range.
  • Silah ticareti konusunun kendisi kapsam dışında kalmaktadır.
Show More (-2)
range (belirli değerler arasında) değişiklik göstermek v.
  • Many boys and girls ranging from 12 to 18 entered the contest.
  • Yaşları 12 ila 18 arasında değişiklik gösteren birçok erkek ve kız yarışmaya katıldı.
Show More (-2)