| 1 |
beneath |
altında |
prep., adv. |
|
- Otherwise, this fire will continue to smoulder beneath the surface of Algeria.
- Aksi takdirde bu yangın Cezayir'in yüzeyinin altında yanmaya devam edecektir.
- Most of the 60 million people living beneath the poverty line in the EU are women.
- AB'de yoksulluk sınırının altında yaşayan 60 milyon kişinin çoğu kadındır.
- The signing of the Accession Treaties beneath the Acropolis and seven successful referenda have amply met this goal.
- Akropolis'in altında Katılım Antlaşmalarının imzalanması ve yedi başarılı referandum bu hedefi fazlasıyla karşılamıştır.
- Beneath it was the climate controls.
- Altında klima kumandaları vardı.
- The deepest part of the ocean is called the Challenger Deep and is located beneath the western Pacific Ocean in the southern end of the Mariana Trench.
- Okyanusun en derin kısmı Challenger Deep olarak adlandırılır ve Mariana Çukuru'nun güney ucunda Batı Pasifik Okyanusu'nun altında yer alır.
- They snuggled tightly beneath the blankets.
- Battaniyenin altında sıkıca sarıldılar.
- Europa and Enceladus are thought to have an ocean of liquid water beneath their surface.
- Europa ve Enceladus'un yüzeylerinin altında sıvı su okyanusu olduğu düşünülüyor.
- They snuggled tightly beneath the blankets.
- Onlar battaniyelerin altında sıkıca sarınıp yattılar.
- Europa and Enceladus are thought to have an ocean of liquid water beneath their surface.
- Europa ve Enceladus'un, yüzeylerinin altında sıvı sudan oluşan bir okyanusa sahip oldukları düşünülmektedir.
- Tom is sitting beneath the tree.
- Tom ağacın altında oturuyor.
- The money was hidden beneath the floorboards.
- Para döşeme tahtalarının altında gizlenmişti.
- I kiss the ground beneath your feet.
- Ayaklarının altındaki toprağı öperim.
- I kiss the ground beneath your feet.
- Senin ayaklarının altındaki zemini öpüyorum.
- An unknown number of victims may be trapped beneath the rubble.
- Bilinmeyen sayıda kurban enkaz altında kalmış olabilir.
Show More (11)
|
| 2 |
beneath |
altında |
adv. |
|
- She felt the cool grass beneath her feet.
- Ayaklarının altında serin çimenleri hissediyordu.
- Beneath the surface, she was very understanding.
- Dışarıdan görünenin altında çok anlayışlı biriydi.
Show More (-1)
|
| 3 |
beneath |
layık değil |
adv. |
|
- The job was beneath him, so he rejected their offer.
- İş ona layık değildi, bu yüzden yaptıkları teklifi reddetti.
Show More (-2)
|
| 4 |
beneath |
altına |
adv. |
|
- We snuggled beneath the covers.
- Yorganın altına sokulduk.
Show More (-2)
|
