The sample sentences have been compiled from various sources and although they have been proofread, there may be some omissions. The sentences do not necessarily reflect the ideology and opinions of Tureng.com. Please let us know about sentences with political, social and sensitive content that offend you.
|
Englisch |
Türkisch |
|
| 1 |
brilliant |
parlak |
adj. |
|
- Brilliant colors hurt my eyes.
- Parlak renkler gözlerimi acıtıyor.
- They announced this brilliant proposal publicly.
- Bu parlak öneriyi kamuoyuna açıkladılar.
- I should like to thank her for her brilliant efforts.
- Ben de kendisine parlak çabaları için teşekkür etmek istiyorum.
- I should like to thank her for her brilliant efforts.
- Parlak çabaları için kendisine teşekkür etmek isterim.
- What a brilliant strategy the Americans must have!
- Amerikalıların ne kadar parlak bir stratejisi olmalı!
- Lester Horton enjoyed a brief but brilliant career as a modern dancer, choreographer, and teacher.
- Lester Horton, modern bir dansçı, koreograf ve öğretmen olarak kısa ama parlak bir kariyere sahipti.
- I want to support the brilliant minds doing this work.
- Bu işi yapan parlak beyinleri desteklemek istiyorum.
- It can meet your brilliant and promotional business very well.
- Parlak ve promosyon işinizi çok iyi karşılayabilir.
- During the Sun Dynasty, the technique was improved, and during the Ming Dynasty, the red color became more brilliant.
- Güneş Hanedanlığı döneminde teknik geliştirildi ve Ming Hanedanlığı döneminde kırmızı renk daha parlak hale geldi.
- Brilliant parapsychologist Elise Rainier receives a disturbing phone call from a man who claims that his house is haunted.
- Parlak parapsikolog Elise Rainier, evinin perili olduğunu iddia eden bir adamdan rahatsız edici bir telefon alır.
- Albert Einstein was one of the one of the most brilliant minds the world has ever seen.
- Albert Einstein dünyanın gördüğü en parlak beyinlerden biriydi.
- But most of them are brilliant young women.
- Ama çoğu parlak genç kadınlar.
- Sodium vapor is used in streetlights and produces a brilliant yellow light.
- Sodyum buharı sokak lambalarında kullanılır ve parlak sarı bir ışık üretir.
- The brilliant blue shades of Topaz are usually achieved by artificial means.
- Topazın parlak mavi tonları genellikle yapay yollarla elde edilir.
- You are the brilliant people of Turkey.
- Sizler Türkiye'nin parlak insanlarısınız.
- Stephen Hawking was one of the most brilliant theoretical physicists in history.
- Stephen Hawking tarihteki en parlak teorik fizikçilerden biriydi.
- Dylan is the brilliant inheritor of the bardic tradition.
- Dylan, ozanlık geleneğinin parlak bir mirasçısıdır.
- John had a brilliant idea.
- John'un parlak bir fikri vardı.
- Look at that brilliant star.
- Şu parlak yıldıza bak.
- Mary is a brilliant artist.
- Mary parlak bir sanatçı.
- Tom has a brilliant future.
- Tom'un parlak bir geleceği var.
- Tom had a brilliant idea.
- Tom'un parlak bir fikri vardı.
- Tom is a brilliant artist.
- Tom parlak bir sanatçıdır.
- Tom is a brilliant economist.
- Tom parlak bir ekonomisttir.
- Tom is a brilliant scientist.
- Tom parlak bir bilim adamıdır.
- Tom has a brilliant mind.
- Tom'un parlak bir zihni var.
- Tom has a brilliant mind.
- Tom'un parlak bir zekası var.
- Tom is a brilliant scientist.
- Tom parlak bir bilim adamı.
- Tom is a brilliant young scientist.
- Tom genç ve parlak bir bilim insanı.
- What a brilliant idea!
- Ne parlak bir fikir!
- Mary is a brilliant scientist.
- Mary parlak bir bilim adamıdır.
- Mary is a brilliant young lawyer.
- Mary parlak bir genç avukattır.
- She has a brilliant future.
- Parlak bir geleceği var.
- She's a brilliant economist.
- O parlak bir ekonomist.
- That was a brilliant idea.
- Bu parlak bir fikirdi.
- That was a brilliant idea.
- O parlak bir fikirdi.
- The dance was the most brilliant affair of the season.
- Dans, sezonun en parlak olayıydı.
- The dance was the most brilliant affair of the season.
- Dans sezonun en parlak olayıydı.
- He has a brilliant future.
- Parlak bir geleceği var.
- He's a brilliant artist.
- O parlak bir sanatçı.
- How can one achieve such brilliant results?
- Birisi böyle parlak sonuçlara nasıl ulaşabilir?
- How can one achieve such brilliant results?
- Bir insan nasıl bu kadar parlak sonuçlar elde edebilir?
- I had a brilliant idea.
- Aklıma parlak bir fikir geldi.
- I've come up with a brilliant idea.
- Aklıma parlak bir fikir geldi.
- I've had a brilliant idea.
- Benim de parlak bir fikrim var.
- Brilliant butterflies flew hither and thither.
- Parlak kelebekler bir oraya bir buraya uçuyordu.
- This is brilliant.
- Bu parlak.
- This is really brilliant.
- Bu gerçekten parlak.
- Everyone recognized him as a brilliant pianist.
- Herkes onu parlak bir piyanist olarak tanıdı.
- He became a brilliant scholar but only at the expense of his health.
- Parlak bir akademisyen oldu ama bunu sağlığı pahasına yaptı.
- He has a brilliant future.
- Onun parlak bir geleceği var.
- A brilliant future lay before him.
- Parlak bir gelecek onun önünde uzanıyor.
- A brilliant future lay before him.
- Önünde parlak bir gelecek uzanıyor.
- Albert Einstein is considered one of the most brilliant minds of the twentieth century.
- Albert Einstein Yirminci yüzyılın en parlak zihinlerinden biri olarak kabul edilir.
- Albert Einstein is considered one of the most brilliant minds of the twentieth century.
- Albert Einstein yirminci yüzyılın en parlak beyinlerinden biri olarak kabul edilir.
- Brilliant butterflies flew hither and thither.
- Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.
- Your brilliant eyes are like the sun.
- Senin parlak gözlerin güneş gibi.
- Your brilliant eyes are like the sun.
- Parlak gözlerin güneş gibi.
Show More (55)
|
| 2 |
brilliant |
harika |
adj. |
|
- Luke Evans and Josh Gad are a brilliant duo.
- Luke Evans ve Josh Gad harika bir ikili.
- Everyone knew at once that these were brilliant finds.
- Herkes bunların harika buluntular olduğunu hemen anladı.
- He's a brilliant artist.
- O harika bir sanatçı.
- I found a brilliant boy for him.
- Onun için harika bir çocuk buldum.
- I think it's a brilliant idea.
- Bence harika bir fikir.
- That's a brilliant idea.
- Bu harika bir fikir.
- That's a brilliant plan.
- Bu harika bir plan.
- That's a brilliant plan.
- Harika bir plan.
- Tom has done a brilliant job.
- Tom harika bir iş çıkardı.
- Who wrote that brilliant article?
- Bu harika makaleyi kim yazdı?
- Mary is a brilliant artist.
- Mary harika bir sanatçı.
- You're a brilliant photographer.
- Harika bir fotoğrafçısın.
- You've done a brilliant job.
- Harika bir iş çıkardın.
- That's brilliant!
- Bu harika!
- I think Tom is brilliant.
- Bence Tom harika.
- This is brilliant.
- Bu harika.
- It was absolutely brilliant.
- Kesinlikle harikaydı.
- This is really brilliant.
- Bu gerçekten harika.
- Even if it's not true, it's a brilliant fabrication.
- Doğru olmasa bile, harika bir uydurma.
- Even if it's not true, it's a brilliant invention.
- Doğru olmasa bile, harika bir buluş.
Show More (18)
|
| 3 |
brilliant |
zeki |
adj. |
|
- You are a brilliant student.
- Sen zeki bir öğrencisin.
- Tom's brilliant.
- Tom zekidir.
- You're brilliant.
- Sen zekisin.
- It is because light travels faster than sound that some people look brilliant before sounding stupid.
- Işık sesten daha hızlı hareket ettiği için bazı insanlar aptalca konuşmadan önce zeki görünürler.
- Mary is a brilliant young lawyer.
- Mary genç ve zeki bir avukat.
- No other student in the class is as brilliant as he is.
- Sınıftaki hiçbir öğrenci onun kadar zeki değil.
- Tom is a brilliant artist.
- Tom zeki bir sanatçıdır.
- You're one of the most brilliant people I know.
- Tanıdığım en zeki insanlardan birisin.
- Tom is incredibly brilliant.
- Tom inanılmaz derecede zeki.
- Tom's brilliant.
- Tom çok zeki.
- Tom is brilliant.
- Tom zekidir.
- You're brilliant.
- Zekisin.
- You were brilliant.
- Zekiydin.
- Tom was brilliant.
- Tom zekiydi.
- I thought you were brilliant.
- Çok zeki olduğunu düşünmüştüm.
- He's a brilliant economist.
- O çok zeki bir ekonomist.
- I think Tom is brilliant.
- Tom'un zeki olduğunu düşünüyorum.
- Tom is brilliant.
- Tom zeki.
- Tom's brilliant.
- Tom zeki.
Show More (16)
|
| 4 |
brilliant |
mükemmel |
adj. |
|
- Having said that, I should also like to thank the rapporteur for the brilliant report she has presented here.
- Bunu söyledikten sonra, raportöre burada sunduğu mükemmel rapor için de teşekkür etmek isterim.
- The phone comes with a brilliant qwerty keypad.
- Telefon mükemmel bir qwerty tuş takımı ile geliyor.
- Just to get a brilliant result, you need to dream up and spend some money.
- Mükemmel bir sonuç elde etmek için hayal kurmanız ve biraz para harcamanız gerekir.
- The EOS M5 mirrorless camera offers brilliant photo and video quality.
- EOS M5 aynasız fotoğraf makinesi mükemmel fotoğraf ve video kalitesi sunar.
- He became a brilliant scholar but only at the expense of his health.
- Sağlığı pahasına mükemmel bir bilim adamı oldu.
- His invention is brilliant!
- Onun buluşu mükemmel!
- Tom's idea is brilliant.
- Tom'un fikri mükemmel.
Show More (4)
|
| 5 |
brilliant |
muhteşem |
adj. |
|
- That book is brilliant!
- O kitap muhteşem!
- Because it was scary and brilliant all at the same time.
- Çünkü aynı anda hem korkutucu hem de muhteşemdi.
- Who wrote that brilliant article?
- O muhteşem makaleyi kim yazdı?
- You're one of the most brilliant people I know.
- Tanıdığım en muhteşem insanlardan birisin.
Show More (2)
|
| 6 |
brilliant |
başarılı |
adj. |
|
- After this brilliant career, he is now living a retired life in Hoboken.
- Bu başarılı kariyerin ardından şimdi Hoboken'de emekli hayatı yaşıyor.
Show More (-2)
|
| 7 |
brilliant |
ışıl ışıl |
adj. |
|
Show More (-2)
|
| 8 |
brilliant |
görkemli |
adj. |
|
- Everyone recognized him as a brilliant pianist.
- Herkes onu görkemli bir piyanist olarak tanıdı.
Show More (-2)
|
| 9 |
brilliant |
göz kamaştırıcı |
adj. |
|
- It was absolutely brilliant.
- Kesinlikle göz kamaştırıcıydı.
Show More (-2)
|