1 |
converge |
yakınsamak |
v. |
|
- The argument is that, instead of converging, taxation diverges from one country to another in the Union.
- Tartışma, vergilendirmenin yakınsamak yerine Birlik içinde bir ülkeden diğerine farklılaştığı yönündedir.
- Until now, it has more or less been considered that we had two processes which did not necessarily converge.
- Şimdiye kadar zorunlu olarak yakınsamayan iki sürecimiz olduğu az çok kabul ediliyordu.
- One must wait for the residuals to converge before being able to use the simulation's results.
- Simülasyon sonuçlarını kullanabilmek için artıkların yakınsamasını beklemek gerekir.
Show More (0)
|
2 |
converge |
birleşmek |
v. |
|
- The two rivers converge in a narrow valley.
- İki nehir dar bir vadide birleşmektedir.
- This is where we need the actions to converge.
- Burası eylemlerin birleşmesi gereken yerdir.
Show More (-1)
|
3 |
converge |
benzer özelliklere sahip olmak |
v. |
|
- His beliefs converge with his nation's traditions.
- İnançları ulusunun gelenekleriyle benzer özelliklere sahip.
Show More (-2)
|
4 |
converge |
toplanmak |
v. |
|
- Policemen had converged on the crime scene before I arrived there.
- Ben oraya varmadan önce polisler olay yerinde toplanmıştı.
Show More (-2)
|
5 |
converge |
birbirine yaklaşmak |
v. |
|
- Research seems to show that our traditions are tending to converge slowly.
- Araştırmalar, geleneklerimizin yavaş yavaş birbirine yaklaşma eğiliminde olduğunu göstermektedir.
Show More (-2)
|