1 |
cosmopolitan |
kozmopolit |
adj. |
|
- Clearly, the moralists of cosmopolitan 'right-thinking' have learnt or understood absolutely nothing.
- Açıkça görülüyor ki, kozmopolit 'doğru düşünme' ahlakçıları hiçbir şey öğrenmemiş ya da anlamamışlar.
- This is a cosmopolitan city.
- Burası kozmopolit bir şehir.
- This city is not cosmopolitan at all.
- Bu şehir hiç kozmopolit değil.
- This city is not cosmopolitan at all.
- Bu şehir hiç de kozmopolit değil.
- This city is not cosmopolitan at all.
- Bu kent hiç kozmopolit değil.
- The city is often regarded as the most cultured and cosmopolitan city north of London.
- Bu şehir genellikle Londra'nın kuzeyindeki en kültürlü ve kozmopolit şehir olarak kabul edilir.
Show More (3)
|
2 |
cosmopolitan |
(dergi) cosmopolitan |
n. |
|
- She loves reading Cosmopolitan.
- Cosmopolitan dergisini okumayı seviyor.
Show More (-2)
|
3 |
cosmopolitan |
geniş görüşlü |
adj. |
|
- Her cosmopolitan outlook was shaped by her extensive travels.
- Geniş bakış açısını, yaptığı kapsamlı seyahatler sayesinde kazandı.
Show More (-2)
|
4 |
cosmopolitan |
dünya vatandaşı |
n. |
|
- The cosmopolitan visited numerous countries.
- Dünya vatandaşı, çok sayıda ülkeyi ziyaret etti.
Show More (-2)
|
5 |
cosmopolitan |
çok kültürlü |
adj. |
|
- New York City is known for its cosmopolitan atmosphere.
- New York, çok kültürlü yapısıyla tanınan bir şehirdir.
Show More (-2)
|