1 |
frank |
dürüst |
adj. |
|
- I chose to be frank and made a carefully-considered, informed decision.
- Dürüst olmayı seçtim ve dikkatlice düşünülmüş, bilinçli bir karar verdim.
- To be perfectly frank, the Commission high-handedly invalidated the decisions of Parliament.
- Dürüst olmak gerekirse Komisyon, Parlamento'nun kararlarını el altından geçersiz kılmıştır.
- To be frank, we can find no explanation for this systematic negative vote.
- Dürüst olmak gerekirse bu sistematik olumsuz oy için hiçbir açıklama bulamıyoruz.
- Let's be frank.
- Dürüst olalım.
- I'm usually quite frank.
- Ben genellikle oldukça dürüstüm.
- Please be frank with me.
- Lütfen bana karşı dürüst ol.
- Tom was quite frank about it.
- Tom o konuda oldukça dürüsttü.
- He is a frank person and easy to talk to.
- Dürüst bir insandır ve konuşması kolaydır.
- Do you want me to be frank?
- Dürüst olmamı mı istiyorsun?
- Tom is an extremely frank person.
- Tom son derece dürüst bir insan.
- Do you want me to be frank?
- Dürüst olmamı ister misin?
- Let's be frank with each other.
- Birbirimize karşı dürüst olalım.
- Tom is frank.
- Tom dürüsttür.
- Let's be frank with each other.
- Birbirimize dürüst olalım.
- Tom is an extremely frank person.
- Tom son derece dürüst bir kişi.
- I'll be very frank with you.
- Sana karşı çok dürüst olacağım.
- You should be frank, and they will treat you as a friend.
- Dürüst olursan sana arkadaş gibi davranırlar.
- I'll be frank with you.
- Seninle dürüst olacağım.
- Tom was frank.
- Tom dürüsttü.
- Tom is a very frank person.
- Tom çok dürüst bir insan.
- Tom is frank, isn't he?
- Tom dürüst, değil mi?
- I'll be frank with you.
- Sana karşı dürüst olacağım.
- My father is frank.
- Babam dürüsttür.
- Does Tom really want me to be frank?
- Tom gerçekten dürüst olmamı istiyor mu?
- You're frank.
- Sen dürüstsün.
Show More (22)
|
2 |
frank |
açık sözlü |
adj. |
|
- James was always frank with his family.
- James ailesine karşı her zaman açık sözlü olmuştur.
- It was particularly with regard to the country of origin principle that we were more frank.
- Özellikle menşe ülke ilkesi konusunda daha açık sözlü davrandık.
- Sometimes we must conduct our debates in this house in frank terms as well.
- Bazen bu evdeki tartışmalarımızı da açık sözlü bir şekilde yürütmeliyiz.
- He is an extremely frank person.
- Son derece açık sözlü bir insandır.
- I'm usually quite frank.
- Genelde oldukça açık sözlüyümdür.
- Tom is very frank.
- Tom çok açık sözlüdür.
- Tom is frank.
- Tom açık sözlü.
- Tom is quite frank.
- Tom oldukça açık sözlü.
- I was very frank.
- Çok açık sözlüydüm.
- Tom was frank.
- Tom açık sözlüydü.
- Tom was quite frank about it.
- Tom bu konuda oldukça açık sözlüydü.
- Tom is frank, isn't he?
- Tom açık sözlü, değil mi?
- Tom was quite frank about it.
- Tom o konuda çok açık sözlüydü.
- Tom was very frank.
- Tom çok açık sözlüydü.
Show More (11)
|
3 |
frank |
samimi |
adj. |
|
- Prime Minister, I welcome this frank, incisive, active start to our cooperation and the friendly atmosphere too.
- Sayın Başbakan, işbirliğimizin bu samimi, isabetli, faal başlangıcını ve dostane atmosferi memnuniyetle karşılıyorum.
- Prime Minister, I welcome this frank, incisive, active start to our cooperation and the friendly atmosphere too.
- Sayın Başbakan, işbirliğimizin bu samimi, keskin, aktif başlangıcını ve dostane atmosferi memnuniyetle karşılıyorum.
- That is understandable, though, and there is always frank and constructive discussion.
- Ancak bu anlaşılabilir bir durumdur ve her zaman samimi ve yapıcı tartışmalar yaşanmaktadır.
- There was a frank debate on the situation in Chechnya.
- Çeçenistan'daki durum hakkında samimi bir tartışma yapıldı.
- The report underpins this frank conclusion in a convincing manner.
- Rapor, bu samimi sonucun ikna edici bir şekilde altını çizmektedir.
- We respect and encourage open dialogue, to create a climate for frank and honest discussions.
- Dürüst ve samimi tartışmalara ortam oluşturmak için açık iletişime saygı gösterir ve bunu teşvik ederiz.
- We respect and encourage open dialogue, to create a climate for frank and honest discussions.
- Samimi ve dürüst tartışmalar için bir ortam yaratmak amacıyla açık diyaloğa saygı duyuyor ve bunu teşvik ediyoruz.
- He is a frank person and easy to talk to.
- O samimi ve konuşması kolay bir kişi.
- I was very frank.
- Ben çok samimiydim.
- You're frank.
- Sen samimisin.
- My father is frank.
- Babam samimidir.
- Well, to be frank, I don't like it at all.
- Şey, samimi olmak gerekirse, bundan hiç hoşlanmıyorum.
Show More (9)
|
4 |
frank |
açık |
adj. |
|
- Each individual issue has to be approached and discussed in a frank and transparent way.
- Her bir mesele açık ve şeffaf bir şekilde ele alınmalı ve tartışılmalıdır.
- Tom is quite frank.
- Tom oldukça açık yürekli.
- Tom was very frank.
- Tom çok açık yürekliydi.
Show More (0)
|
5 |
frank |
(mektup) damgalamak |
v. |
|
- The letter was franked in New York on July 9.
- Mektup 9 Temmuz'da New York'ta damgalanmış.
Show More (-2)
|
6 |
frank |
frankfurter sosis |
n. |
|
- He loves eating frank for breakfasts.
- Kahvaltıda frankfurter sosis yemeye bayılıyor.
Show More (-2)
|