frank - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
frank dürüst adj.
  • I chose to be frank and made a carefully-considered, informed decision.
  • Dürüst olmayı seçtim ve dikkatlice düşünülmüş, bilinçli bir karar verdim.
  • To be perfectly frank, the Commission high-handedly invalidated the decisions of Parliament.
  • Dürüst olmak gerekirse Komisyon, Parlamento'nun kararlarını el altından geçersiz kılmıştır.
  • To be frank, we can find no explanation for this systematic negative vote.
  • Dürüst olmak gerekirse bu sistematik olumsuz oy için hiçbir açıklama bulamıyoruz.
Show More (22)
frank açık sözlü adj.
  • James was always frank with his family.
  • James ailesine karşı her zaman açık sözlü olmuştur.
  • It was particularly with regard to the country of origin principle that we were more frank.
  • Özellikle menşe ülke ilkesi konusunda daha açık sözlü davrandık.
  • Sometimes we must conduct our debates in this house in frank terms as well.
  • Bazen bu evdeki tartışmalarımızı da açık sözlü bir şekilde yürütmeliyiz.
Show More (11)
frank samimi adj.
  • Prime Minister, I welcome this frank, incisive, active start to our cooperation and the friendly atmosphere too.
  • Sayın Başbakan, işbirliğimizin bu samimi, isabetli, faal başlangıcını ve dostane atmosferi memnuniyetle karşılıyorum.
  • Prime Minister, I welcome this frank, incisive, active start to our cooperation and the friendly atmosphere too.
  • Sayın Başbakan, işbirliğimizin bu samimi, keskin, aktif başlangıcını ve dostane atmosferi memnuniyetle karşılıyorum.
  • That is understandable, though, and there is always frank and constructive discussion.
  • Ancak bu anlaşılabilir bir durumdur ve her zaman samimi ve yapıcı tartışmalar yaşanmaktadır.
Show More (9)
frank açık adj.
  • Each individual issue has to be approached and discussed in a frank and transparent way.
  • Her bir mesele açık ve şeffaf bir şekilde ele alınmalı ve tartışılmalıdır.
  • Tom is quite frank.
  • Tom oldukça açık yürekli.
  • Tom was very frank.
  • Tom çok açık yürekliydi.
Show More (0)
frank (mektup) damgalamak v.
  • The letter was franked in New York on July 9.
  • Mektup 9 Temmuz'da New York'ta damgalanmış.
Show More (-2)
frank frankfurter sosis n.
  • He loves eating frank for breakfasts.
  • Kahvaltıda frankfurter sosis yemeye bayılıyor.
Show More (-2)