| 1 |
immediate |
acil |
adj. |
|
- I will deliberately emphasise that this must be quick and, indeed, immediate.
- Bunun hızlı ve gerçekten de acil olması gerektiğini özellikle vurgulayacağım.
- I will deliberately emphasise that this must be quick and, indeed, immediate.
- Bunun hızlı ve hatta acil olması gerektiğini özellikle vurgulayacağım.
- Besides those policy aspects, our immediate concern today is the recent cases of restructuring.
- Bu politika konularının yanı sıra, bugünkü acil endişemiz son zamanlarda yaşanan yeniden yapılandırma vakalarıdır.
- This will require the lifting of sanctions and immediate humanitarian aid.
- Bu da yaptırımların kaldırılmasını ve acil insani yardım sağlanmasını gerektirecektir.
- We also want to see some more immediate measures.
- Biz de daha acil tedbirler görmek istiyoruz.
- EUR 18 million is available to cover immediate needs.
- Acil ihtiyaçların karşılanması için 18 milyon Avro mevcuttur.
- The need for steady, long-term progress must not distract us from the huge and immediate humanitarian challenge.
- İstikrarlı ve uzun vadeli ilerleme ihtiyacı, dikkatimizi büyük ve acil insani sorunlardan uzaklaştırmamalıdır.
- But, while this is correct and essential, we cannot restrict ourselves to this expression of immediate human solidarity.
- Ancak, bu doğru ve gerekli olmakla birlikte, kendimizi bu acil insani dayanışma ifadesiyle sınırlayamayız.
- The question regarding the safety of Europe's skies is being considered in terms of immediate and urgent measures.
- Avrupa semalarının güvenliğine ilişkin soru, acil ve ivedi tedbirler açısından değerlendiriliyor.
- This is a matter which requires immediate attention.
- Bu acil dikkat gerektiren bir konudur.
- This is the aspect on which immediate and effective action can and must be undertaken.
- Bu, acil ve etkili eylemlerin gerçekleştirilebileceği ve gerçekleştirilmesi gereken bir husustur.
- We have made an immediate start by giving immediate and specific responses in this sector.
- Bu sektörde acil ve spesifik yanıtlar vererek hemen bir başlangıç yaptık.
- Do you know what the immediate problem was?
- Acil sorunun ne olduğunu biliyor musunuz?
- Iraq does not constitute any immediate threat, either to its neighbours or to the global community.
- Irak, ne komşuları ne de küresel toplum için acil bir tehdit oluşturmamaktadır.
- This suggests that there is no immediate urgency to lower the current age limit.
- Bu durum, mevcut yaş sınırının düşürülmesi için acil bir durum olmadığını göstermektedir.
- We are hoping for immediate decisions from the Commission.
- Komisyon'dan acil kararlar çıkmasını umuyoruz.
- This will require the lifting of sanctions and immediate humanitarian aid.
- Bunun için yaptırımların kaldırılması ve acil insani yardım gerekiyor.
- The fund must concentrate on immediate costs during the initial stage of major natural disasters.
- Fon, büyük doğal afetlerin ilk aşamasındaki acil masraflara odaklanmalıdır.
- It is our immediate duty to seek to restore unity to the Union.
- Birliğin birliğini yeniden tesis etmeye çalışmak bizim acil görevimizdir.
- What we need is a political solution, an immediate cease-fire and political consultation.
- İhtiyacımız olan şey siyasi bir çözüm, acil bir ateşkes ve siyasi istişaredir.
- We are hoping for immediate decisions from the Commission.
- Komisyon'dan acil kararlar bekliyoruz.
- I would be grateful if we could take immediate and crucial measures.
- Acil ve hayati önlemler alabilirsek minnettar olurum.
- This means that immediate external advertising would not be compatible with the Statute.
- Bu da dışarıdan acil reklam yapılmasının Tüzük ile uyumlu olmayacağı anlamına gelmektedir.
- It will form part of this operation and be directed at the immediate situation of the refugees.
- Bu operasyonun bir parçasını oluşturacak ve mültecilerin acil durumlarına yönelik olacaktır.
- Immediate humanitarian help is one thing, but the demands upon us will certainly extend much beyond that.
- Acil insani yardım bir şeydir, ancak üzerimizdeki talepler kesinlikle bunun çok ötesine uzanacaktır.
- Iraq does not constitute any immediate threat, either to its neighbours or to the global community.
- Irak ne komşuları ne de küresel toplum için acil bir tehdit oluşturmamaktadır.
- Our task is to ensure that the good intentions are translated into practical measures and immediate, focused solutions.
- Görevimiz, iyi niyetlerin pratik tedbirlere ve acil, odaklanmış çözümlere dönüştürülmesini sağlamaktır.
- Was it that immediate?
- Bu kadar acil miydi?
- You need immediate medical attention.
- Acil tıbbi mücadeleye ihtiyacın var.
- Was it that immediate?
- O kadar acil miydi?
- McKinley demanded an immediate ceasefire in Cuba.
- McKinley Küba'da acil bir ateşkes istedi.
- How immediate is the danger?
- Tehlike ne kadar acil?
- Are you in immediate danger?
- Acil tehlikede misin?
- Immediate action should be taken.
- Acil önlem alınmalı.
- Only an immediate operation can save the patient's life.
- Sadece acil bir ameliyat hastanın hayatını kurtarabilir.
- We have more immediate concerns.
- Bizim daha acil kaygılarımız var.
- You need immediate medical attention.
- Acil tıbbi yardıma ihtiyacınız var.
- We have more immediate concerns.
- Daha acil endişelerimiz var.
- Prepare for immediate departure.
- Acil kalkış için hazırlanın.
- That's the most immediate challenge.
- Bu en acil zorluk.
- McKinley demanded an immediate ceasefire in Cuba.
- McKinley Küba'da acil ateşkes talep etti.
Show More (38)
|
| 2 |
immediate |
yakın |
adj. |
|
- Saddam's immediate entourage is evidently preparing itself for the fall of the 'Republic of Fear'.
- Saddam'ın yakın çevresi belli ki kendisini "Korku Cumhuriyeti"nin çöküşüne hazırlıyor.
- The view of the immediate future is not as optimistic as might appear from the Commission's document, however.
- Ancak yakın geleceğe ilişkin görüşler, Komisyon'un belgesinde göründüğü kadar iyimser değildir.
- What we are interested in is the future and the immediate future.
- Bizim ilgilendiğimiz şey gelecek ve yakın gelecek.
- In the immediate future, there are two main areas of action in which we need to intervene.
- Yakın gelecekte müdahale etmemiz gereken iki ana eylem alanı bulunmaktadır.
- In the immediate future, we need to maintain and even improve the circulation of information between us.
- Yakın gelecekte aramızdaki bilgi dolaşımını sürdürmemiz ve hatta geliştirmemiz gerekiyor.
- What is the Commission's assessment of the current situation in Angola and its immediate future?
- Angola'daki mevcut durum ve yakın geleceğine ilişkin Komisyon'un değerlendirmesi nedir?
- The creation of a Charter of Fundamental Rights will be one of the important projects in the immediate future.
- Bir Temel Haklar Şartı'nın oluşturulması yakın gelecekteki önemli projelerden biri olacaktır.
- Saddam's immediate entourage is evidently preparing itself for the fall of the 'Republic of Fear'.
- Saddam'ın yakın çevresi belli ki kendisini 'Korku Cumhuriyeti'nin çöküşüne hazırlıyor.
- In the immediate future, we need to maintain and even improve the circulation of information between us.
- Yakın gelecekte, aramızdaki bilgi dolaşımını sürdürmemiz ve hatta geliştirmemiz gerekiyor.
- I am urging colleagues to accept duality, at least in the immediate future.
- Meslektaşlarımı, en azından yakın gelecekte, ikiliği kabul etmeye çağırıyorum.
- I believe that enough has been said and that we must look forward, learning from the lessons of the immediate past.
- Yeterince şey söylendiğine ve yakın geçmişten dersler çıkararak ileriye bakmamız gerektiğine inanıyorum.
- I believe that enough has been said and that we must look forward, learning from the lessons of the immediate past.
- Yeterince konuşulduğuna ve yakın geçmişten dersler çıkararak ileriye bakmamız gerektiğine inanıyorum.
- There is no single market, nor do I foresee one in the immediate future.
- Şu anda tek bir pazar yok ve yakın gelecekte de böyle bir pazar öngörmüyorum.
- The view of the immediate future is not as optimistic as might appear from the Commission's document, however.
- Ancak yakın geleceğe ilişkin görüşler, Komisyonun belgesinde göründüğü kadar iyimser değildir.
- Let us admit the immediate family by all means, but not the entire extended family.
- Yakın aileyi elbette kabul edelim ancak tüm geniş aileyi kabul etmeyelim.
- I don't have plans for my immediate future.
- Yakın geleceğim için planlarım yok.
- I don't have plans for my immediate future.
- Yakın gelecek için planlarım yok.
- Only immediate family members attended Tom and Mary's wedding.
- Tom ve Mary'nin düğününe sadece yakın aile üyeleri katıldı.
Show More (15)
|
| 3 |
immediate |
hemen |
adj. |
|
- We saw immediate effects of changing the system.
- Sistemi değiştirmenin etkilerini hemen gördük.
- Our vote will not bring about immediate change.
- Oyumuz hemen bir değişiklik getirmeyecek.
- In the immediate aftermath, still in shock, the European Union proved equal to the occasion at the Brussels Summit.
- Hemen ardından hala şokta olan Avrupa Birliği, Brüksel Zirvesi'nde duruma eşit olduğunu kanıtladı.
- In the immediate aftermath of the Prestige disaster, the government leaders called for measures and sanctions.
- Prestij faciasının hemen ardından hükümet liderleri önlem ve yaptırım çağrısında bulundu.
- The idea of slaughter in the immediate vicinity of the place of origin is also widely being put into practice.
- Kesimin menşe yerin hemen yakınında yapılması fikri de yaygın olarak uygulanmaktadır.
- In the immediate aftermath of the Prestige disaster, the government leaders called for measures and sanctions.
- Prestige felaketinin hemen ardından hükûmet liderleri önlem ve yaptırım çağrısında bulundu.
- The police took immediate action to deal with the riot.
- Polis, isyanla başa çıkmak için hemen harekete geçti.
- I can't give you an immediate answer.
- Size hemen bir cevap veremem.
- Not every problem has an immediate solution.
- Her sorunun hemen bir çözümü yoktur.
- Tom wants immediate results.
- Tom hemen sonuç almak istiyor.
- Tom couldn't make an immediate decision.
- Tom hemen karar veremedi.
- The new medicine demonstrated an immediate effect.
- Yeni ilaç, etkisini hemen gösterdi.
- This problem demands immediate attention.
- Bu soruna hemen dikkat edilmesi gerekir.
- The new medicine demonstrated an immediate effect.
- Yeni ilaç, hemen etkisini gösterdi.
- The medicine had an immediate effect.
- İlaç hemen etkisini gösterdi.
- President McKinley sent an immediate answer.
- Başkan McKinley hemen bir cevap gönderdi.
Show More (13)
|
| 4 |
immediate |
anında |
adj. |
|
- Aid must be direct and immediate, because the victims will not be sympathetic to bureaucracy and administrative delays.
- Yardım doğrudan ve anında olmalıdır, çünkü mağdurlar bürokrasiye ve idari gecikmelere sempati duymayacaktır.
- Tom's response was immediate.
- Tom'un tepkisi anında oldu.
- His response was immediate.
- Cevabını anında verdi.
- The effect was immediate.
- Etkisi anında oldu.
- It was an immediate success.
- Anında başarılı oldu.
- President McKinley sent an immediate answer.
- Başkan McKindley anında cevap gönderdi.
- The medicine had an immediate effect.
- İlacın anında etkisi oldu.
Show More (4)
|
| 5 |
immediate |
ani |
adj. |
|
- So for example, we can agree with paragraph 12, that immediate and general detention should be avoided.
- Örneğin, 12. paragrafta yer alan ani ve genel tutuklamalardan kaçınılması gerektiği görüşüne katılabiliriz.
- The European response has for once been fast and immediate in the case of this Parliament.
- Bu Parlamento söz konusu olduğunda Avrupa'nın tepkisi bir kez olsun hızlı ve ani olmuştur.
- Tom's response was immediate.
- Tom'un cevabı ani oldu.
- The change was immediate.
- Değişim ani oldu.
- There was no immediate panic.
- Ani bir panik yoktu.
- Tom couldn't make an immediate decision.
- Tom ani bir karar veremedi.
Show More (3)
|
| 6 |
immediate |
aciliyet arz eden |
adj. |
|
- But your suggestion doesn't solve the immediate problem.
- Ama sizin öneriniz aciliyet arz eden bu sorunu çözmüyor.
Show More (-2)
|
| 7 |
immediate |
ilk |
adj. |
|
- Her immediate reaction was shock and disgust.
- O an ilk tepkisi şaşırma ve iğrenme oldu.
Show More (-2)
|
| 8 |
immediate |
yakında |
adj. |
|
- There is only one pharmacy in the immediate area.
- Bu yakında yalnızca bir eczane vardır.
Show More (-2)
|
| 9 |
immediate |
doğrudan |
adj. |
|
- Then the budgets can be used more efficiently and that will be an immediate benefit for all citizens.
- O zaman bütçeler daha verimli kullanılabilir ve bu da tüm vatandaşlar için doğrudan bir fayda sağlayacaktır.
Show More (-2)
|
| 10 |
immediate |
anlık |
adj. |
|
- The market favours short-term and immediate profits.
- Piyasa kısa vadeli ve anlık kârları desteklemektedir.
Show More (-2)
|
| 11 |
immediate |
şimdiki |
adj. |
|
- My immediate boss is tough to please.
- Şimdiki patronumu memnun etmek zordur.
Show More (-2)
|
