land - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
land arazi n.
  • We are planning to acquire a piece of land.
  • Bir parça arazi edinmeyi planlıyoruz.
  • "Get off my land," he shouted.
  • "Defolun arazimden," diye bağırdı.
  • There are 4 500 farmers of British, Dutch, German and Greek origin who own 8.3 million hectares of land in Zimbabwe.
  • Zimbabve'de 8,3 milyon hektar araziye sahip İngiliz, Hollanda, Alman ve Yunan kökenli 4.500 çiftçi bulunmaktadır.
Show More (205)
land toprak n.
  • This means indirectly a reduction in the value of this land.
  • Bu da dolaylı olarak bu toprakların değerinde bir azalma anlamına gelmektedir.
  • We lost land and property through nationalisation without compensation and I know what that means.
  • Tazminatsız kamulaştırma yoluyla toprak ve mülk kaybettik ve bunun ne anlama geldiğini biliyorum.
  • In that connection, land is still to lie fallow or be set aside on a rotating basis.
  • Bu bağlamda, toprak hala nadasa bırakılmalı ya da dönüşümlü olarak bir kenara ayrılmalıdır.
Show More (85)
land inmek v.
  • A drone landed in our yard.
  • Bahçemize bir drone indi.
  • Have a good flight, and kiss the soil when you land.
  • İyi uçuşlar ve indiğinizde toprağı öpün.
  • Have a good flight and kiss the soil when you land.
  • İyi uçuşlar ve indiğinizde toprağı öpün.
Show More (55)
land kara n.
  • It has been months since he set foot on land.
  • Karaya ayak basalı aylar oldu.
  • Several Member States are working with Slovakia and Poland to police the external land borders.
  • Bazı Üye Devletler Slovakya ve Polonya ile birlikte dış kara sınırlarını denetlemek üzere çalışmaktadır.
  • Good progress has also been made in the land armament and naval sectors.
  • Kara silahları ve denizcilik sektörlerinde de iyi düzeyde ilerleme kaydedilmiştir.
Show More (24)
land ülke n.
  • The word Afghanistan translates correctly into the words 'the land of sorrow and suffering'.
  • Afganistan kelimesi doğru bir şekilde 'keder ve acılar ülkesi' anlamına gelmektedir.
  • For women Afghanistan is becoming, yet again, the land of their deepest sorrow and suffering.
  • Kadınlar için Afganistan bir kez daha en derin üzüntü ve acılarının ülkesi haline geliyor.
  • The Europe of the future must become a land of exchange, of meetings and mixing.
  • Geleceğin Avrupa'sı bir değişim, buluşma ve kaynaşma ülkesi olmalıdır.
Show More (21)
land düşmek v.
  • I thought that everything was sorted out, but then this news lands on my desk.
  • Her şeyin hallolduğunu sanıyordum ama bu haber masama düştü.
  • A snowflake landed on the tip of Tom's nose.
  • Tom'un burnunun ucuna bir kar tanesi düştü.
  • Cats almost always land on their feet.
  • Kediler neredeyse her zaman ayaklarının üzerine düşer.
Show More (8)
land yer n.
  • Tom landed face-first.
  • Tom yüzükoyun yere kapaklandı.
  • Tom landed face-first.
  • Tom yüzüstü yere yapıştı.
  • Tom fell over and landed flat on his face.
  • Tom düştü ve yüz üstü yere çakıldı.
Show More (5)
land diyar n.
  • Exploring foreign lands is his favorite pursuit.
  • Yabancı diyarları keşfetmek en sevdiği uğraş.
  • In the land of the blind, the one-eyed man is king.
  • Körler diyarında, tek gözlü adam kraldır.
  • Tom and Mary are planning to travel to the land of stoats next month.
  • Tom ve Mary önümüzdeki ay gelincikler diyarına seyahat etmeyi planlıyorlar.
Show More (2)
land memleket n.
  • I order you to exterminate storks from our land at once.
  • Memleketteki leylekleri derhâl itlaf etmenizi emrediyorum.
  • Italy is a beautiful land.
  • İtalya güzel bir memlekettir.
  • No one is a prophet in their own land.
  • Kimse kendi memleketinde peygamber olmaz.
Show More (1)
land arsa n.
  • He bought the land for the purpose of building a house on it.
  • O, üzerine ev inşa etmek amacıyla arsayı aldı.
  • He bought the land for the purpose of building his house on it.
  • O, üzerine ev inşa etmek amacıyla arsayı aldı.
  • George was tricked into buying the land.
  • George arsa satın alırken kandırıldı.
Show More (1)
land karaya çıkarmak v.
  • It is costing more and more to land fewer and fewer fish.
  • Gittikçe daha az balığı karaya çıkarmak gittikçe daha pahalıya mal oluyor.
  • It costs more and more to land fewer and fewer fish.
  • Giderek daha az balığı karaya çıkarmak giderek daha pahalıya mal oluyor.
Show More (-1)
land indirmek (gemiden yük/yolcu vb'ni) v.
  • Is it possible to land a plane on this island?
  • Bir uçağı bu adaya indirmek mümkün mü?
  • Is it possible to land a plane on this island?
  • Bu adaya uçak indirmek mümkün mü?
Show More (-1)
land karaya indirmek v.
  • The combat soldiers were landed at midnight.
  • Muharip askerler gece yarısı karaya indirildi.
Show More (-2)
land (balık) tutmak v.
  • I don't believe he landed that large fish on his own.
  • O büyük balığı tek başına tuttuğuna inanmıyorum.
Show More (-2)
land fırsatını kapmak v.
  • The band landed a gig at the Arcadian Bar.
  • Grup Arcadian Bar'da bir konser fırsatı kaptı.
Show More (-2)
land (uçak vb.) inmek v.
  • His flight landed earlier than expected.
  • Uçağı beklenenden erken iniş yaptı.
Show More (-2)
land iniş v.
  • We might experience a shaky landing.
  • Sarsıntılı bir iniş yaşayabiliriz.
Show More (-2)
land yanaşmak (gemi) v.
  • I saw a few boats landing at Parliament this week and notified the security service.
  • Bu hafta Parlamentoya birkaç teknenin yanaştığını gördüm ve durumu güvenlik birimlerine bildirdim.
Show More (-2)
land karaya çıkmak v.
  • Holding on to the rope firmly, I came safely to land.
  • İpe sıkıca tutunarak güvenli bir şekilde karaya çıktım.
Show More (-2)
land iniş yapmak v.
  • Our plane couldn't land on account of the dense fog.
  • Uçağımız yoğun sis yüzünden iniş yapamadı.
Show More (-2)
land yere inmek v.
  • The eagle is about to land.
  • Kartal yere inmek üzere.
Show More (-2)
land konmak v.
  • The paraglider landed in the tree.
  • Yamaç paraşütü ağaca kondu.
Show More (-2)
land tutup karaya çıkarmak (balık) v.
  • Tom landed a big trout.
  • Tom büyük bir alabalığı tutup karaya çıkardı.
Show More (-2)
land kara parçası n.
  • I saw land in the distance.
  • Uzakta bir kara parçası gördüm.
Show More (-2)