1 |
linger |
oyalanmak |
v. |
|
- He let his eyes linger on the sparkling watches.
- Bıraktı gözleri ışıltılı saatlerin üzerinde oyalansın.
- He lingered in the classroom after school was over.
- Okul bittikten sonra sınıfta oyalandı.
- He lingered in the classroom after school was over.
- O, okul bittikten sonra sınıfta oyalandı.
- Fadil didn't linger in the area.
- Fadıl o bölgede oyalanmadı.
- Fadil didn't linger in the area.
- Fadıl bölgede oyalanmadı.
Show More (2)
|
2 |
linger |
durmak |
v. |
|
- The taste of the sour apple still lingers in my mouth.
- Ekşi elmanın tadı hala ağzımda duruyor.
Show More (-2)
|
3 |
linger |
boş boş gezinmek |
v. |
|
- They lingered on well into the evening.
- Akşamın ilerleyen saatlerine kadar boş boş gezindiler.
Show More (-2)
|
4 |
linger |
hayata tutunmak |
v. |
|
- Despite being diagnosed with lung cancer, Walt lingered on for two more years.
- Akciğer kanseri teşhisine rağmen Walt iki yıl daha hayata tutundu.
Show More (-2)
|
5 |
linger |
kalmak |
v. |
|
- Lingering in refugee camps, their fate attracts no international attention.
- Mülteci kamplarında kalan bu insanların kaderi uluslararası alanda ilgi görmüyor.
Show More (-2)
|