1 |
meet with |
buluşmak |
v. |
|
- I have to go meet with her.
- Onunla buluşmalıyım.
- I'll meet with Tom tonight.
- Bu gece Tom'la buluşacağım.
- When did you first meet with Tom?
- Tom'la ilk ne zaman buluştunuz?
- I'd like you to meet with Tom.
- Tom'la buluşmanı istiyorum.
- Tom met with Mary.
- Tom, Mary'yle buluştu.
- Sherman met with Johnston a few days later.
- Sherman birkaç gün sonra Johnston ile buluştu.
- You should try to meet with Tom.
- Tom'la buluşmaya çabalamalısınız.
- My mother is to meet with my homeroom teacher tomorrow.
- Annem yarın sınıf öğretmenimle buluşacak.
- I have to go meet with Tom.
- Tom ile buluşmalıyım.
- Dan met with Linda in a park.
- Dan parkta Linda ile buluştu.
- I met with Tom again on Monday morning.
- Pazartesi sabahı Tom'la tekrar buluştum.
- I have to meet with Tom.
- Tom'la buluşmalıyım.
- I met with Tom earlier today.
- Bugün Tom'la daha erken buluştum.
- We need to meet with Tom.
- Tom'la buluşmamız gerek.
- I met with Tom again.
- Tom'la tekrar buluştum.
- Tom met with Mary to discuss the current financial crisis at the company.
- Tom, şirketteki mali krizi konuşmak için Mary ile buluştu.
- I met with her today.
- Bugün onunla buluştum.
- I'll meet with Tom.
- Tom ile buluşacağım.
- I'll meet with her.
- Onunla buluşacağım.
- I understand you met with Tom recently.
- Anladığım kadarıyla yakın zamanda Tom'la buluşmuşsun.
- Sami met with Layla to plan a kidnapping.
- Sami bir kaçırmayı planlamak için Leyla ile buluştu.
- Did you want to meet with Tom?
- Tom'la buluşmak istedin mi?
- I haven't met with Tom recently.
- Son zamanlarda Tom'la buluşmadım.
- Tom met with Mary.
- Tom, Mary ile buluştu.
- I met with Tom earlier today.
- Bugün erken saatlerde Tom'la buluştum.
- Dan met with Linda in a park.
- Dan, Linda ile bir parkta buluştu.
- Tom and Mary met with John.
- Tom ve Mary, John ile buluştu.
- I met with Tom today.
- Bugün Tom'la buluştum.
- I went to the airport to meet with my father.
- Babamla buluşmak için havaalanına gittim.
- I'll meet with her tonight.
- Bu gece onunla buluşacağım.
- Sami met with Layla to plan a kidnapping.
- Sami kaçırma planı için Layla ile buluştu.
- I want to meet with Tom.
- Tom'la buluşmak istiyorum.
- When are you going to meet with Tom?
- Tom'la ne zaman buluşacaksın?
- I have to go meet with her.
- Onunla buluşmaya gitmek zorundayım.
- You must meet with her.
- Onunla buluşmalısın.
- I'll meet with Tom.
- Tom'la buluşacağım.
Show More (33)
|
2 |
meet with |
karşılaşmak |
v. |
|
- Each and every one of us knows that any other region of Europe could meet with just such a fate tomorrow.
- Her birimiz biliyoruz ki Avrupa'nın başka bir bölgesi de yarın böyle bir kaderle karşılaşabilir.
- This electronic Europe project met with enormous difficulties when spectrum auctions started to be held.
- Bu elektronik Avrupa projesi, spektrum ihaleleri yapılmaya başlandığında büyük zorluklarla karşılaştı.
- This met with a great deal of resistance.
- Bu büyük bir dirençle karşılaştı.
- However, this proposal instead met with heavy protest from certain Member States.
- Ancak bu öneri bazı Üye Devletlerin yoğun itirazlarıyla karşılaştı.
- The project has also met with very well-founded criticism from a large part of the research community in Spain.
- Proje aynı zamanda İspanya'daki araştırma camiasının büyük bir bölümünün haklı eleştirileriyle de karşılaşmıştır.
- That, of course, meets with great resistance from the broadcasters.
- Bu da elbette yayıncıların büyük direnciyle karşılaşıyor.
- Thirdly, the idea of the destruction of ivory meets with considerable resistance.
- Üçüncü olarak, fildişinin imha edilmesi fikri önemli bir dirençle karşılaşmaktadır.
- We met with an unexpected difficulty.
- Beklemediğimiz bir zorlukla karşılaştık.
- Your proposal will meet with significant resistance.
- Teklifiniz önemli bir dirençle karşılaşacak.
- Your proposal will meet with significant resistance.
- Öneriniz önemli dirençle karşılaşacaktır.
- He met with a tragic death in an ambush.
- Bir pusuda trajik bir ölümle karşılaştı.
- I met with her today.
- Bugün onunla karşılaştım.
- My proposal met with unexpected opposition.
- Teklifim beklenmedik bir muhalefetle karşılaştı.
- I hear he met with some kind of misfortune while he was in Europe.
- O, Avrupa'dayken birtakım talihsizliklerle karşılaştığını duydum.
- We met with an unexpected difficulty.
- Beklenmedik bir zorlukla karşılaştık.
- It is quite common now to meet with young people who do not know the Bible.
- İncil'i bilmeyen gençlerle karşılaşmak artık oldukça yaygın.
- In the woods, she met with two strangers.
- Ormanda iki yabancıyla karşılaştı.
- I met with her again.
- Onunla tekrar karşılaştım.
- I hear he met with some kind of misfortune while he was in Europe.
- Avrupa'dayken bir tür talihsizlikle karşılaştığını duydum.
- The pioneers met with many dangers.
- Bölgeye ilk yerleşenler birçok tehlikeyle karşılaştı.
- If he had stayed at home that day, he would not have met with disaster.
- Eğer o gün evde kalsaydı, felaketle karşılaşmayacaktı.
- I haven't met with her recently.
- Bu aralar onunla karşılaşmadım.
- My proposal met with unexpected opposition.
- Önerim beklenmedik bir muhalefetle karşılaştı.
- I met with an old friend of mine at the station.
- İstasyonda eski bir arkadaşımla karşılaştım.
- Unfortunately, Brian met with bad weather.
- Ne yazık ki Brian kötü bir havayla karşılaştı.
- If he had stayed at home that day, he would not have met with disaster.
- O gün evde kalsaydı, felaketle karşılaşmazdı.
- I met with Tom again.
- Tom'la tekrar karşılaştım.
Show More (24)
|
3 |
meet with |
ile görüşmek |
v. |
|
- I and my colleagues met with the President of IFAD.
- Ben ve meslektaşlarım IFAD Başkanı ile görüştük.
- No one would meet with Tom.
- Kimse Tom ile görüşmek istemez.
- Tom wanted to meet with Mary.
- Tom, Mary ile görüşmek istedi.
- Tom agreed to meet with Mary in the lobby.
- Tom lobide Mary ile görüşmeyi kabul etti.
- I have to go meet with Tom.
- Tom ile görüşmeye gitmeliyim.
- They met with the Minister of Foreign Affairs yesterday.
- Onlar, dün dışişleri bakanı ile görüştüler.
- Yesterday we met with the Minister of Education.
- Dün Eğitim Bakanı ile görüştük.
- Sherman met with Johnston a few days later.
- Sherman birkaç gün sonra Johnston ile görüştü.
- They met with the Minister of Foreign Affairs yesterday.
- Dün Dışişleri Bakanı ile görüştüler.
Show More (6)
|
4 |
meet with |
ile karşılaşmak (kötü bir durum) |
v. |
|
- The pioneers met with many dangers.
- Öncüler birçok tehlike ile karşılaştılar.
- Unfortunately, Brian met with bad weather.
- Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
- He met with a traffic accident.
- O bir trafik kazası ile karşılaştı.
- My uncle met with a traffic accident yesterday.
- Amcam dün bir trafik kazası ile karşılaştı.
- In the woods, she met with two strangers.
- Ormanda, iki yabancı ile karşılaştı.
Show More (2)
|
5 |
meet with |
bulmak |
v. |
|
- I very much hope that this will meet with a response.
- Bunun bir karşılık bulacağını ümit ediyorum.
- Any change to existing bans cannot expect to meet with a great deal of support in the Member States concerned.
- Mevcut yasaklarda yapılacak herhangi bir değişikliğin ilgili Üye Devletlerde büyük bir destek bulması beklenemez.
Show More (-1)
|
6 |
meet with |
uğramak |
v. |
|
- He met with an accident and broke some bones.
- O bir kazaya uğradı ve bazı kemiklerini kırdı.
- Tom met with an accident.
- Tom bir kazaya uğradı.
Show More (-1)
|