|
- As far as slavery is concerned, it is actually banned in Islam and Mauritania is a Muslim country.
- Köleliğe bakarsak aslında İslam'da yasaklanmıştır ve Moritanya da Müslüman bir ülkedir.
- A few days ago in Britain, a nineteen-year-old Muslim girl and a taxi driver were the victims of an unprovoked attack.
- Birkaç gün önce İngiltere'de on dokuz yaşında bir Müslüman kız ve bir taksi şoförü sebepsiz bir saldırının kurbanı oldu.
- That country has a strong fundamentalist Muslim north and a Christian group in the south.
- Bu ülkenin kuzeyinde güçlü bir köktendinci Müslüman, güneyinde ise Hıristiyan bir grup var.
- In Austria, African asylum seekers have been helping and young Muslim associations have volunteered to help.
- Avusturya'da Afrikalı sığınmacılar yardım etmekte ve genç Müslüman dernekler de gönüllü olarak yardım etmektedir.
- On the contrary, we must strengthen these ties with the Arab and Muslim world.
- Aksine Arap ve Müslüman dünyası ile bu bağları güçlendirmeliyiz.
- Whether they are fulfilled against a Christian, Muslim, Jewish or atheist background is irrelevant.
- Bu değerlerin Hıristiyan, Müslüman, Yahudi ya da ateist bir geçmişe karşı yerine getirilip getirilmediği önemsizdir.
- The European Union as a political entity is a friend, and will always be a friend, to the Muslim people.
- Avrupa Birliği siyasi bir varlık olarak Müslüman halkların dostudur ve her zaman da dostu olacaktır.
- En route, some 50 Muslim terrorists forced the vehicle to stop.
- Yolda 50 kadar Müslüman terörist aracı durmaya zorladı.
- It is said to act as a bulwark against rising Muslim fundamentalism.
- Yükselen Müslüman köktenciliğine karşı bir siper görevi göreceği söyleniyor.
- Our next stop is Sinkiang, still today belonging to China and with a sparse Muslim population.
- Bir sonraki durağımız bugün hala Çin'e ait olan ve seyrek bir Müslüman nüfusa sahip Sinkiang.
- Our next stop is Sinkiang, still today belonging to China and with a sparse Muslim population.
- Bir sonraki durağımız, bugün hala Çin'e ait olan ve seyrek bir Müslüman nüfusa sahip Sinkiang.
- They are persecuted by Muslim Jihad fighters.
- Müslüman Cihat savaşçıları tarafından zulüm görüyorlar.
- Both Muslim citizens and citizens of Turkish descent have a place in the European Union.
- Hem Müslüman vatandaşların hem de Türk kökenli vatandaşların Avrupa Birliği'nde yeri vardır.
- Not every Muslim fails to respect women’s rights, just as not every Muslim is a fundamentalist.
- Her Müslüman köktendinci olmadığı gibi, her Müslüman da kadın haklarına saygı göstermiyor değildir.
- Not only Muslim fundamentalists but all political opponents are systematically silenced.
- Sadece Müslüman köktendinciler değil, tüm siyasi muhalifler sistematik olarak susturulmaktadır.
- The motion calls for justice and reparations for the Muslim and Tamil communities being persecuted in Sri Lanka.
- Önergede Sri Lanka'da zulüm gören Müslüman ve Tamil toplumları için adalet ve tazminat çağrısında bulunulmaktadır.
- Not every Muslim fails to respect women’s rights, just as not every Muslim is a fundamentalist.
- Her Müslüman köktendinci olmadığı gibi her Müslüman da kadın haklarına saygı göstermiyor değildir.
- The unified state should not be defended at all costs, but the free world needs to stand against Muslim terrorism.
- Tek devlet her ne pahasına olursa olsun savunulmamalı ama özgür dünyanın Müslüman terörizmine karşı durması gerekiyor.
- Whether they are fulfilled against a Christian, Muslim, Jewish or atheist background is irrelevant.
- Bu değerlerin Hristiyan, Müslüman, Yahudi ya da ateist bir geçmişe karşı yerine getirilip getirilmediği önemsizdir.
- The unified state should not be defended at all costs, but the free world needs to stand against Muslim terrorism.
- Birleşik devlet her ne pahasına olursa olsun savunulmamalı, ancak özgür dünya Müslüman terörizmine karşı durmalıdır.
- This minority has however lived peacefully alongside the Muslim majority for decades.
- Ancak bu azınlık on yıllardır Müslüman çoğunluğun yanında barış içinde yaşamaktadır.
- In Austria, African asylum seekers have been helping and young Muslim associations have volunteered to help.
- Avusturya'da Afrikalı sığınmacılar yardım etmekte ve genç Müslüman dernekler yardım için gönüllü olmaktadır.
- Relations between the European Union and the Arab and Muslim world are being tested.
- Avrupa Birliği ile Arap ve Müslüman dünyası arasındaki ilişkiler sınanıyor.
- Extremist militia of Muslim activists who demand union with Pakistan are very active here.
- Pakistan ile birleşmeyi talep eden Müslüman aktivistlerden oluşan aşırılıkçı milisler burada çok aktiftir.
- Ordinary citizens, whether Christian or Muslim, are not interested in Jihad.
- Sıradan vatandaşlar, ister Hristiyan ister Müslüman olsunlar, Cihat ile ilgilenmiyorlar.
- Layla wanted to find a Muslim husband.
- Leyla Müslüman bir koca bulmak istiyordu.
- They authorize Muslim workers to leave early in Ramadan.
- Müslüman işçilere Ramazan ayında erken ayrılma izni veriyorlar.
- She married a Muslim man.
- Müslüman bir erkekle evlendi.
- Layla showed Salima how to wear her Muslim headscarf.
- Leyla Salima'ya Müslüman başörtüsünü nasıl takacağını gösterdi.
- It looks like there's a few Muslim restaurants around here.
- Buralarda birkaç Müslüman restoranı var gibi görünüyor.
- He was the only Muslim in town.
- Şehirdeki tek Müslüman oydu.
- Sami is an observant Muslim.
- Sami dini vecibelerini yerine getiren bir Müslüman.
- Sami had never met a Muslim in his life.
- Sami hayatında hiç Müslüman biriyle tanışmadı.
- It looks like there's a few Muslim restaurants around here.
- Bu civarda birkaç tane Müslüman lokantası var galiba.
- Sami was a Muslim student.
- Sami Müslüman bir öğrenciydi.
- Sami took a Muslim name.
- Sami Müslüman ismi aldı.
- After Jim converted to Islam, he took a Muslim name.
- Jim, İslam'a geçtikten sonra bir Müslüman ismi aldı.
- Sami had many Muslim friends.
- Sami'nin çok Müslüman arkadaşı olmuştu.
- Sami and Layla were born Muslim.
- Sami ve Layla Müslüman olarak doğdular.
- Sami is the only Muslim in town.
- Sami kasabadaki tek Müslüman.
- Muslim traders introduced Islam to Southeast Asia.
- Müslüman tüccarlar İslam'ı Güneydoğu Asya'ya tanıttı.
- Sami and Layla were both Muslim.
- Sami de Leyla da Müslüman'dı.
- I am Muslim and I believe in God and Muhammad, peace be upon him.
- Ben Müslümanım ve Tanrı ve Muhammed’e inanıyorum.
- Sami wanted to live in a Muslim country.
- Sami Müslüman bir ülkede yaşamak istiyordu.
- Sami was listening to a Muslim radio station.
- Sami Müslüman bir radyo istasyonunu dinliyordu.
- Layla wore her Muslim headscarf so wrong.
- Layla Müslüman başörtüsünü çok yanlış takıyordu.
- Sami's cellmate was Muslim.
- Sami'nin hücre arkadaşı Müslümandı.
- Sami was the only Muslim in town.
- Sami kasabadaki tek Müslümandı.
- Sami is a reformist Muslim.
- Sami reformist bir Müslümandır.
- Turkey is also the Muslim world's bridge to Europe.
- Türkiye aynı zamanda Müslüman dünyasının da Avrupa'ya açılan köprüsü.
- Sami was in a Muslim country.
- Sami Müslüman bir ülkedeydi.
- Sami was swearing at Layla just because she was Muslim.
- Sami Leyla'ya sadece Müslüman olduğu için küfür ediyordu.
- A person who follows Islam is known as a Muslim.
- İslama uyan bir kişi bir müslüman olarak bilinir.
- I'm Muslim and I get up every morning before sunrise to pray.
- Ben müslümanım ve her sabah namaz kılmak için güneş doğmadan önce kalkıyorum.
- He joined the Algerian Muslim Scouts.
- Cezayir Müslüman İzcileri'ne katıldı.
- Fadil couldn't marry a woman who wasn't Muslim.
- Fadıl Müslüman olmayan bir kadınla evlenemezdi.
- Sami went to Saudi Arabia to accomplish the holy Muslim pilgrimage.
- Sami, Müslümanların kutsal hac görevini yerine getirmek için Suudi Arabistan'a gitti.
- Layla wears the hijab because she is Muslim.
- Layla Müslüman olduğu için başörtüsü takıyor.
- Sami met a Muslim at the Islamic center.
- Sami İslam merkezinde bir Müslüman'la tanıştı.
- My parents are Muslim.
- Benim ailem Müslüman.
- Sami and Layla are both Muslim.
- Sami de Leyla da Müslüman.
- Sami is Muslim now.
- Sami şimdi Müslüman.
- Sami is a Sunni Muslim.
- Sami Sünni bir Müslüman.
- I am Muslim.
- Ben Müslümanım.
- Sami is a Shafi'i Muslim.
- Sami Şafii bir Müslüman.
- Sami is Muslim himself.
- Sami kendisi de Müslüman.
- I was raised a Muslim.
- Müslüman olarak yetiştirildim.
- Sami fell in love with a Muslim girl named Layla.
- Sami Leyla isimli Müslüman bir kıza abayı yakmıştı.
- Sami is an observant Muslim.
- Sami mütedeyyin bir Müslüman.
- Sami's Muslim name is Abdullah.
- Sami'nin Müslüman adı Abdullah.
- Pakistan is a Muslim country.
- Pakistan Müslüman bir ülkedir.
- Does your wife wear the Muslim headscarf?
- Eşiniz Müslüman başörtüsü takıyor mu?
- Sami's mother was Muslim.
- Sami'nin annesi Müslüman'dı.
- Sami wants to marry a Muslim woman.
- Sami Müslüman bir kadınla evlenmek istiyor.
- Sami never knew that Layla was Muslim.
- Sami, Leyla'nın Müslüman olduğunu hiç bilmiyordu.
- Sami was born and raised Muslim.
- Sami Müslüman olarak doğdu ve yetiştirildi.
- Sami met many Muslim students in Toronto.
- Sami Toronto'da çok sayıda Müslüman öğrenciyle tanıştı.
- She married a Muslim man.
- Müslüman bir adamla evlendi.
- Sami threatened to kill Layla for being Muslim.
- Sami, Layla'yı Müslüman olduğu için öldürmekle tehdit etti.
- Sami is a Muslim.
- Sami Müslüman.
- Fadil had a Muslim girlfriend.
- Fadıl'ın Müslüman bir kız arkadaşı vardı.
- Sami was born Muslim.
- Sami Müslüman olarak doğdu.
- The vast majority of Berbers are Muslim.
- Berberilerin ezici çoğunluğu Müslüman'dır.
- Layla wears the hijab because she is Muslim.
- Leyla tesettür takıyor çünkü Müslüman.
- Fadil started dating a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl, Mısırlı Müslüman bir kızla çıkmaya başladı.
- Sami grew up in a Muslim community.
- Sami Müslüman bir toplumda büyüdü.
- Layla was praying for a Muslim man.
- Layla Müslüman bir erkek için dua ediyordu.
- Sami didn't know that Layla was Muslim.
- Sami, Layla'nın Müslüman olduğunu bilmiyordu.
- I'm a Muslim convert.
- Sonradan Müslüman oldum.
- Sami considered Layla as the perfect Muslim wife.
- Sami Leyla'yı ideal Müslüman bir eş olarak görüyordu.
- Sami was brought up Muslim.
- Sami Müslüman olarak yetiştirildi.
- Whoever you are, a Muslim, a Christian or an atheist, for me you are just a human who deserves respect.
- Müslüman, Hristiyan ya da ateist; her kim olursanız olun, benim için saygıyı hak eden bir insansınız.
- There were lots of Muslim kids at the school Sami attended.
- Sami'nin gittiği okulda çok sayıda Müslüman çocuk vardı.
- They authorize Muslim workers to leave early in Ramadan.
- Müslüman işçilere Ramazan'da erken ayrılmaları için izin veriyorlar.
- Sami is a reformist Muslim.
- Sami reformcu bir Müslüman.
- Sami thought that his Muslim workers were good people and that he could trust them.
- Sami Müslüman işçilerinin iyi insanlar olduğunu ve onlara güvenebileceğini düşünüyordu.
- Sami doesn't go to church because he's Muslim.
- Sami Müslüman olduğu için kiliseye gitmiyor.
- Sami is a former muslim.
- Sami eski bir Müslüman.
- Whoever you are, a Muslim, a Christian or an atheist, for me you are just a human who deserves respect.
- Kim olursanız olun, Müslüman, Hıristiyan ya da ateist, benim için saygıyı hak eden bir insansınız.
- About seven percent of Guyana's population is Muslim.
- Guyana nüfusunun yaklaşık yüzde yedisi Müslüman'dır.
- Sami is an observant Muslim.
- Sami dindar bir Müslüman.
- The vast majority of Berbers are Muslim.
- Berberilerin büyük çoğunluğu Müslüman.
- Sami's Muslim name is Abdullah.
- Sami'nin Müslüman adı Abdullah'tır.
- Sami never played soccer with his Muslim classmates.
- Sami Müslüman sınıf arkadaşlarıyla hiç futbol oynamadı.
- Sami is a Muslim.
- Sami bir Müslüman.
- Muslim traders introduced Islam to Southeast Asia.
- Müslüman tüccarlar İslam'ı Güneydoğu Asya'ya tanıttılar.
- Sami introduced Layla to a Muslim student.
- Sami, Layla'yı Müslüman bir öğrenciyle tanıştırdı.
- It looks like there's a few Muslim restaurants around here.
- Görünüşe göre bu civarda bir iki tane Müslüman restoranı var.
- I'm Muslim and I get up every morning before sunrise to pray.
- Ben Müslümanım ve her sabah güneş doğmadan önce dua etmek için kalkarım.
- Muslim Americans are barely one percent of the US population.
- Müslüman Amerikalılar ABD nüfusunun ancak yüzde birini oluşturuyor.
- He was the only Muslim in town.
- Kasabadaki tek Müslüman oydu.
- Muslim Americans are barely one percent of the US population.
- Müslüman Amerikalılar ABD nüfusunun ancak yüzde biridir.
- Sami was talking to a group of Muslim students.
- Sami bir grup Müslüman öğrenciyle konuşuyordu.
- Sami's parents are Muslim.
- Sami'nin anne-babası Müslüman.
- Mumbai has a large Muslim population.
- Mumbai büyük bir Müslüman nüfusuna sahiptir.
- Sami is a reformist Muslim.
- Sami yenilikçi bir Müslümandır.
- Sami lived in a Muslim country.
- Sami Müslüman bir ülkede yaşıyordu.
- I was raised a Muslim.
- Ben Müslüman olarak yetiştirildim.
- Sami is an observant Muslim.
- Sami dindar bir Müslümandır.
- Sami met a Muslim girl, fell in love with her and married her.
- Sami Müslüman bir kızla tanıştı, sonra ona âşık oldu ve evlendi.
- Sami's cellmate was Muslim.
- Sami'nin hücre arkadaşı Müslüman'dı.
- Layla converted to Islam and started wearing the Muslim headscarf.
- Leyla İslam'a geçti ve Müslüman başörtüsü takmaya başladı.
- Sami has been a Muslim for a whole year.
- Sami bir yıldır Müslüman'dı.
- I am a Muslim.
- Ben bir müslümanım.
- Sami was not Muslim.
- Sami Müslüman değildi.
- Sami talked to a few Muslim students.
- Sami birkaç Müslüman öğrenciyle konuştu.
- Sami is a cultural Muslim.
- Sami tatlısu Müslümanı.
- They authorize Muslim workers to leave early in Ramadan.
- Müslüman çalışanlara Ramazan ayında erken çıkış izni veriyorlar.
- Sami went to Saudi Arabia for the traditional Muslim pilgrimage of hajj.
- Sami geleneksel Müslüman haccı için Suudi Arabistan gitti.
- Sami took a Muslim name.
- Sami Müslüman bir isim aldı.
- My father is Muslim.
- Babam Müslümandır.
- Sami threatened to kill Layla for being Muslim.
- Sami Leyla'yı Müslüman olduğu için öldürmekle tehdit etti.
- It looks like there's a few Muslim restaurants around here.
- Görünüşe göre buralarda birkaç Müslüman restoranı var.
- Sami was brought up Muslim.
- Sami Müslüman bir ailede yetişti.
- Sami grew up in a Muslim community.
- Sami Müslüman bir toplulukta büyüdü.
- Fadil met a Muslim woman.
- Fadıl Müslüman bir kadınla tanıştı.
- Sami is a former muslim.
- Sami eski bir Müslümandır.
- Yitzhak married a Muslim woman.
- İzak Müslüman bir kadınla evlendi.
- Being Muslim is not a crime.
- Müslüman olmak suç değildir.
- Sami is a new Muslim.
- Sami yeni Müslüman oldu.
- As a Muslim, Sami felt very isolated.
- Bir Müslüman olarak Sami kendini çok dışlanmış hissediyordu.
- Sami was a good Muslim.
- Sami iyi bir Müslüman'dı.
- Sami was swearing at Layla just because she was Muslim.
- Sami sırf Müslüman olduğu için Leyla'ya küfrediyordu.
- Sami met a Muslim family in Toronto.
- Sami Toronto'da Müslüman bir aileyle tanıştı.
- It's a Muslim name.
- Bu bir Müslüman ismi.
- Fadil couldn't marry a woman who wasn't Muslim.
- Fadıl, Müslüman olmayan bir kadınla evlenemezdi.
- A person who follows Islam is known as a Muslim.
- İslam'ı takip eden bir kişi Müslüman olarak bilinir.
- Sami fell in love with a Muslim girl named Layla.
- Sami Leyla adında Müslüman bir kıza âşık oldu.
- Sami had many Muslim friends.
- Sami'nin birçok Müslüman arkadaşı vardı.
- It's a Muslim name.
- Müslüman ismidir.
- Sami has gone through racism just for being Muslim.
- Sami sadece Müslüman olmasından dolayı ırkçılığa maruz kaldı.
- Sami is a proud Muslim.
- Sami gururla Müslüman.
- At school, Sami met a Muslim boy.
- Sami okulda Müslüman bir çocukla tanıştı.
- Sami married a Muslim girl.
- Sami Müslüman bir kızla evlendi.
- Kabyles are of course overwhelmingly Muslim.
- Kabilliler elbette ezici çoğunlukla Müslüman'dır.
- Sami met a Muslim woman online.
- Sami internette Müslüman bir kadınla tanıştı.
- Sami is Muslim and he doesn't do any of that.
- Sami Müslümandır ve onlardan hiçbirini yapmaz.
- It's so refreshing to meet a good Muslim couple in this town.
- Bu şehirde güzel bir Müslüman çiftle tanışmak çok hoş oldu.
- Layla converted to Islam and started wearing the Muslim headscarf.
- Leyla Müslüman olup başörtüsü takmaya başladı.
- Sami is a cultural Muslim.
- Sami bir kültürel Müslüman.
- Sami and Layla were both Muslim.
- Sami ve Layla'nın ikisi de Müslümandı.
- My parents are Muslim.
- Ebeveynim Müslümandır.
- Sami was an ordinary Muslim.
- Sami sıradan bir Müslümandı.
- Sami was the only Muslim student in our school.
- Sami okulumuzdaki tek Müslüman öğrenciydi.
- Sami wanted to die a Muslim.
- Sami Müslüman olarak ölmek istiyordu.
- Layla taught Salima how to wear her Muslim headscarf.
- Layla Salima'ya Müslüman başörtüsünü nasıl takacağını öğretti.
- Sami considered Layla as the perfect Muslim wife.
- Sami, Leyla'yı mükemmel bir Müslüman eş olarak görüyordu.
- Sami is a reformist Muslim.
- Sami yenilikçi bir Müslüman.
- She's a blue-eyed Chinese Muslim.
- O mavi gözlü bir Çinli Müslümandır.
- Sami is a reformist Muslim.
- Sami reformist bir Müslüman.
- Sami is Muslim now.
- Sami artık Müslüman.
- Most of Algeria's population is Muslim.
- Cezayir'in nüfusunun çoğu Müslüman'dır.
- Sami is a proud Muslim.
- Sami gururlu bir Müslüman.
- Sami was from a practising Muslim family.
- Sami Müslüman bir aileden geliyordu.
- He joined the Algerian Muslim Scouts.
- Cezayirli Müslüman İzciler Birliği'ne katıldı.
- Sami wanted to marry a Muslim woman.
- Sami Müslüman bir kadınla evlenmek istiyordu.
- Sami lived in a Muslim country.
- Sami Müslüman bir ülkede yaşadı.
- Sami wants to marry a Muslim woman.
- Sami Müslüman bir kadınla evlenmek istiyordu.
- I have a Muslim neighbor.
- Müslüman bir komşum var.
- Sami has been a Muslim for a whole year.
- Sami tam bir yıldır Müslüman.
- Sami is a secular Muslim.
- Sami laik Müslüman.
- Sami and Layla were born Muslim.
- Sami de Leyla da Müslüman olarak doğmuştu.
- Sami was a good Muslim.
- Sami iyi bir Müslümandı.
- Fadil started dating a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl Mısırlı Müslüman bir kızla çıkmaya başladı.
- Sami met a Muslim woman online.
- Sami internetten Müslüman bir kadınla tanıştı.
- Sami has gone through racism just for being Muslim.
- Sami sırf Müslüman olduğu için ırkçılığa maruz kaldı.
- Sami and Layla met a Muslim couple in Toronto.
- Sami ve Leyla Toronto'da Müslüman bir çiftle tanıştılar.
- He's a strict Muslim.
- Sofu bir Müslüman.
- Sami is a secular Muslim.
- Sami laik bir Müslüman.
- Sami is a secular Muslim.
- Sami laik bir Müslümandır.
- Tom is a Muslim.
- Tom bir Müslüman.
- Kabyles are of course overwhelmingly Muslim.
- Kabiliyelilerin ezici çoğunluğu tabii ki Müslüman.
- Sami met a Muslim girl, fell in love with her and married her.
- Sami Müslüman bir kızla tanıştı, ona aşık oldu ve onunla evlendi.
- Sami has a Muslim friend.
- Sami'nin Müslüman bir arkadaşı var.
- Sami was born and raised Muslim.
- Sami Müslüman olarak doğdu ve büyüdü.
- Fadil dated a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl Mısır'dan Müslüman bir kızla çıkıyordu.
- He is a true Muslim.
- O gerçek bir Müslüman.
- Sami wanted to die a Muslim.
- Sami Müslüman olarak ölmek istedi.
- Sami wanted to meet a Muslim woman.
- Sami Müslüman bir kadınla tanışmak istedi.
- Sami never knew that Layla was Muslim.
- Sami Leyla'nın Müslüman olduğunu hiç bilmiyordu.
- Sami is a Shafi'i Muslim.
- Sami Şafii Müslüman.
- Sami and Layla are both Muslim.
- Sami ve Layla ikisi de Müslüman.
- Sami was Muslim.
- Sami Müslümandı.
- I am Muslim and I believe in God and Muhammad, peace be upon him.
- Ben Müslümanım ve Allah'a ve Muhammed'e inanıyorum, selam onun üzerine olsun.
- Sami had never met a Muslim in his life.
- Sami hayatında hiç Müslümanla tanışmamıştı.
- Sami was swearing at a Muslim girl.
- Sami Müslüman bir kıza küfrediyordu.
- Sami is Muslim and he doesn't do any of that.
- Sami Müslüman ve bunların hiçbirini yapmıyor.
- Fadil fell deeply in love with a Muslim woman from Egypt.
- Fadıl Mısırlı Müslüman bir kadına derin bir aşkla bağlandı.
- A good Muslim should speak good words to people.
- İyi bir Müslüman, insanlara güzel sözler söylemelidir.
- Layla converted to Islam and started wearing the Muslim headscarf.
- Leyla Müslüman oldu ve türban takmaya başladı.
- Sami is Muslim himself.
- Sami'nin kendisi de Müslüman.
- Sami has been Muslim for six years.
- Sami altı yıldır Müslüman.
- Sami fell in love with a Muslim girl named Layla.
- Sami, Layla adında Müslüman bir kıza aşık oldu.
- Fadil started fasting although he wasn't a Muslim.
- Fadıl Müslüman olmamasına rağmen oruç tutmaya başladı.
- My father is Muslim.
- Benim babam Müslüman.
- Turkey remains Europe's bridge to the Muslim world.
- Türkiye, Avrupa'nın Müslüman dünyasına açılan köprüsü olmaya devam ediyor.
- Fadil was dating a Muslim woman from Egypt.
- Fadıl Mısır'dan Müslüman bir kadınla çıkıyordu.
- Mumbai has a large Muslim population.
- Mumbai'de büyük bir Müslüman nüfus var.
- Layla was wearing a Muslim headscarf.
- Layla Müslüman başörtüsü takıyordu.
- Fadil started fasting although he wasn't a Muslim.
- Fadıl bir Müslüman olmamasına rağmen oruç tutmaya başladı.
- It's so refreshing to meet a good Muslim couple in this town.
- Bu şehirde iyi bir Müslüman çiftle tanışmak çok güzel.
- Yitzhak married a Muslim woman.
- Yitzhak Müslüman bir kadınla evlendi.
- Sami's parents are Muslim.
- Sami'nin anne ve babası Müslüman.
- Sami is a cultural Muslim.
- Sami kültürel Müslüman.
- Many Muslim people died protecting Christians.
- Birçok Müslüman insan Hıristiyanları korurken öldü.
- Sami's mother was Muslim.
- Sami'nin annesi Müslümandı.
- Most of Algeria's population is Muslim.
- Cezayir nüfusunun çoğu Müslüman.
- Sami went to Saudi Arabia for the traditional Muslim pilgrimage of hajj.
- Sami, Müslümanların geleneksel hac ibadeti için Suudi Arabistan'a gitti.
- Sami and Layla met a Muslim couple in Toronto.
- Sami ve Leyla Toronto'da Müslüman bir çiftle tanıştı.
- Fadil dated a Muslim girl from Egypt.
- Fazıl Mısırlı Müslüman bir kızla çıkmıştı.
- Sami was the only Muslim in town.
- Sami kasabadaki tek Müslüman'dı.
- Many Muslim people died protecting non-Muslims.
- Birçok Müslüman insan gayrimüslimleri korurken öldü.
- Sami is the only Muslim in town.
- Kentteki tek Müslüman Sami.
- Sami wanted to meet a Muslim woman.
- Sami Müslüman bir kadınla tanışmak istiyordu.
- Ramadan is the ninth month of the Muslim calendar.
- Ramazan, Müslüman takviminin dokuzuncu ayıdır.
- Sami thought Layla was Muslim.
- Sami, Layla'nın Müslüman olduğunu düşünüyordu.
- Sami thought that his Muslim workers were good people and that he could trust them.
- Sami Müslüman çalışanların iyi insanlar olduğunu ve onlara güvenebileceğini düşünüyordu.
- I'm a Muslim convert.
- Dönme bir Müslümanım.
- I am not a Muslim.
- Ben Müslüman değilim.
- After Jim converted to Islam, he took a Muslim name.
- Jim Müslüman olduktan sonra Müslüman adı aldı.
- Sami is a Shafi'i Muslim.
- Sami bir Şafii Müslümandır.
- Sami is an observant Muslim.
- Sami dini bütün bir Müslüman.
- Sami was killed because he was Muslim.
- Sami Müslüman olduğu için öldürüldü.
- The court ruled that Muslim schoolgirls could not be exempted from swimming lessons.
- Mahkeme, Müslüman kız öğrencilerin yüzme derslerinden muaf tutulamayacağına karar verdi.
- We live in a Muslim country and we are very happy.
- Müslüman bir ülkede yaşıyoruz ve çok mutluyuz.
- Sami was swearing at a Muslim girl.
- Sami bir Müslüman kıza küfür ediyordu.
- Sami met many Muslim students in Toronto.
- Sami Toronto'da birçok Müslüman öğrenciyle tanıştı.
- Sami didn't know that Layla was Muslim.
- Sami Leyla'nın Müslüman olduğunu bilmiyordu.
- Sami doesn't go to church because he's Muslim.
- Sami kiliseye gitmiyor çünkü Müslüman.
- This is the Muslim greeting.
- Bu Müslüman selamlaması.
- She's a blue-eyed Chinese Muslim.
- O mavi gözlü Çinli bir Müslüman.
- Sami married a Muslim woman.
- Sami Müslüman bir kadınla evlendi.
- A good Muslim should speak good words to people.
- İyi bir Müslüman insanlara güzel sözler söylemelidir.
- Fadil dated a Muslim girl from Egypt.
- Fadıl, Mısırlı Müslüman bir kızla flört etti.
- He's a strict Muslim.
- O katı bir Müslüman.
- Fadil met a Muslim woman.
- Fadıl, Müslüman bir kadınla tanıştı.
- Sami met a Muslim at the Islamic center.
- Sami İslam merkezinde bir Müslümanla tanıştı.
Show More (254)
|