| 1 |
reluctant |
isteksiz |
adj. |
|
- I was reluctant at first, but I ended up liking the movie.
- Başta isteksizdim ama sonunda filmi sevdim.
- He was reluctant to accept the offer.
- Adam, teklifi kabul etme konusunda isteksizdi.
- The Commission was reluctant for a long time and dragged its heels.
- Komisyon uzun süre isteksiz davrandı ve ayak sürüdü.
- We have to say to the reluctant Commission that this issue will not go away.
- İsteksiz Komisyon'a bu konunun kapanmayacağını söylemek zorundayız.
- Why are you being so reluctant?
- Neden bu kadar isteksizsin?
- Tom looks reluctant.
- Tom isteksiz görünüyor.
- Tom seemed reluctant.
- Tom isteksiz görünüyordu.
- Tom is reluctant.
- Tom isteksiz.
- Tom is reluctant.
- Tom isteksizdir.
- I was very reluctant.
- Çok isteksizdim.
- Tom seems reluctant.
- Tom isteksiz görünüyor.
- Tom looked reluctant.
- Tom isteksiz görünüyordu.
- I was very reluctant.
- Ben çok isteksizdim.
Show More (10)
|
| 2 |
reluctant |
kabul etmeyen |
adj. |
|
- Tom was reluctant, but he agreed.
- Tom isteksizdi ama o kabul etti.
- Tom was reluctant, but he agreed.
- Tom isteksizdi ama kabul etti.
Show More (-1)
|
| 3 |
reluctant |
gönülsüz |
adj. |
|
- Tom looked reluctant.
- Tom gönülsüz görünüyordu.
Show More (-2)
|
