1 |
spoil |
bozmak |
v. |
|
- A dishonest car salesman can spoil the market for his competitors.
- Dürüst olmayan bir araba satıcısı, rakipleri için piyasayı bozabilir.
- Despite the simplifications, we must guard against the risks of spoiling them or reducing their effectiveness.
- Basitleştirmelere rağmen onları bozma veya etkinliklerini azaltma risklerine karşı dikkatli olmalıyız.
- One hour's cold will spoil seven years of warming.
- Bir saatlik soğuk, yedi yıllık ısınmayı bozar.
- Quarrelling spoiled our unity.
- Tartışma birliğimizi bozdu.
- One bad apple spoils the barrel.
- Bir çürük elma fıçıyı bozar.
- The figure on the left spoils the unity of the painting.
- Soldaki figür resmin bütünlüğünü bozuyor.
- I wouldn't want to spoil the surprise.
- Sürprizi bozmak istemem.
- I'm sorry to spoil your plans.
- Planlarınızı bozduğum için üzgünüm.
- One bad apple spoils the barrel.
- Bir çürük elma tüm fıçıyı bozar.
- Too many cooks spoil the broth.
- Çok fazla aşçı çorbayı bozar.
- Quarrelling spoiled our unity.
- Tartışmalar birliğimizi bozdu.
- I'm not spoiling their view.
- Onların manzarasını bozmayacağım.
- This spoils all my plans.
- Bu tüm planlarımı bozar.
- Don't spoil our fun now!
- Şimdi eğlencemizi bozmayın!
- She has spoiled her work by being careless.
- Dikkatsizliği ile işini bozdu.
- Don't spoil our fun now!
- Eğlencemizi bozma şimdi!
- The rain spoiled our plans.
- Yağmur planlarımızı bozdu.
- I don't want to spoil the surprise.
- Sürprizi bozmak istemiyorum.
- I don't want to spoil the ending for you.
- Sonunu senin için bozmak istemiyorum.
- Do you want to spoil the best moment in my life?
- Hayatımdaki en iyi anı bozmak mı istiyorsun?
- Let's not spoil it.
- Bunu bozmayalım.
- I don't want to spoil the ending!
- Sonunu bozmak istemiyorum!
- You're spoiling the mood.
- Havayı bozuyorsun.
- This spoils all my plans.
- Bu bütün planlarımı bozuyor.
- One rotten apple spoils the barrel.
- Bir çürük elma tüm fıçıyı bozar.
- Nothing can spoil the fun.
- Hiçbir şey eğlenceyi bozamaz.
- I won't spoil the surprise.
- Sürprizi bozmayacağım.
- I'm not spoiling their view.
- Ben onların manzarasını bozmuyorum.
- I wouldn't want to spoil the surprise.
- Sürprizi bozmak istemiyorum.
- Tom spoiled all my plans.
- Tom bütün planlarımı bozdu.
Show More (27)
|
2 |
spoil |
bozulmak |
v. |
|
- Oh no! The strawberries have started to spoil.
- Olamaz! Çilekler bozulmaya başladı.
- Milk spoils quickly when it's hot.
- Süt sıcakken çabuk bozulur.
- Does milk spoil quickly?
- Süt çabuk bozulur mu?
- Milk spoils quickly when it's hot.
- Süt sıcakta çabuk bozulur.
- Honey is antibacterial and it never spoils.
- Bal antibakteriyeldir ve asla bozulmaz.
- Honey doesn't spoil.
- Bal bozulmaz.
- Food spoils quickly in hot weather.
- Sıcak havada yiyecekler çabuk bozulur.
- Put the meat in the refrigerator or it will spoil.
- Eti buzdolabına koy yoksa bozulacak.
- Put the meat in the refrigerator or it will spoil.
- Eti buzdolabına koy yoksa bozulur.
- The meat spoiled.
- Et bozuldu.
- The meat spoiled because of the heat.
- Et sıcaktan bozuldu.
- When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
- Buzdolabını açtığımda etin bozulduğunu fark ettim.
- Food spoils quickly in hot weather.
- Yiyecekler sıcak havada hızlıca bozulur.
- When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
- Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.
Show More (11)
|
3 |
spoil |
şımartmak |
v. |
|
- On my birthday I like to go shopping and spoil myself.
- Doğum günümde alışverişe çıkıp kendimi şımartmayı severim.
- I was their only grandchild, so they spoiled me rotten.
- Ben onların tek torunuydum, bu yüzden beni çok şımarttılar.
- My father spoils me.
- Babam beni şımartıyor.
- I want you to stop spoiling the kids.
- Çocukları şımartmayı bırakmanı istiyorum.
- Don't spoil your child.
- Çocuğunu şımartma.
- My father spoils me.
- Babam beni şımartır.
- Don't spoil your child.
- Çocuğunuzu şımartmayın.
- The more we spoil a child, the more problematic he will be.
- Bir çocuğu ne kadar şımartırsak, o kadar problemli olur.
- You're spoiling me.
- Beni şımartıyorsun.
- Don't spoil the children.
- Çocukları şımartmayın.
- We spoil our youngest daughter.
- En küçük kızımızı şımartıyoruz.
- Excessive indulgence spoiled the child.
- Aşırı düşkünlük çocuğu şımarttı.
- The more we spoil a child, the more problematic he will be.
- Bir çocuğu ne kadar şımartırsak, o kadar sorunlu olur.
Show More (10)
|
4 |
spoil |
mahvetmek |
v. |
|
- Don't let a minor accident spoil your day.
- Ufak bir kazanın gününüzü mahvetmesine izin vermeyin.
- Who knows how Europe would be affected, when it took so little to spoil a meal!
- Bir yemeği mahvetmek için bu kadar az şey yeterliyken Avrupa'nın nasıl etkileneceğini kim bilebilir!
- Who knows how Europe would be affected, when it took so little to spoil a meal!
- Bir yemeği mahvetmek için bu kadar az şey yeterliyken kim bilir Avrupa nasıl etkilenecekti!
- The rain spoiled our picnic.
- Yağmur pikniğimizi mahvetti.
- Spoiling an ending is a heinous crime against humanity.
- Sondaki sürprizi mahvetmek insanlığa karşı işlenmiş iğrenç bir suçtur.
- She has spoiled her work by being careless.
- Dikkatsiz davranarak işini mahvetti.
- Do you want to spoil the best moment in my life?
- Hayatımın en güzel anını mahvetmek mi istiyorsun?
- I don't want to spoil everything.
- Her şeyi mahvetmek istemiyorum.
- You've spoiled everything.
- Her şeyi mahvettin.
- You spoiled everything.
- Her şeyi mahvettin.
- I'm sorry to spoil your plans.
- Planlarını mahvettiğim için üzgünüm.
Show More (8)
|
5 |
spoil |
berbat etmek |
v. |
|
- You've spoiled everything.
- Her şeyi berbat ettin.
- I don't want to spoil the ending for you.
- Senin için sonunu berbat etmek istemiyorum.
- You spoiled everything.
- Her şeyi berbat ettin.
- I don't want to spoil everything.
- Her şeyi berbat etmek istemiyorum.
Show More (1)
|
6 |
spoil |
ganimet |
n. |
|
- The soldiers treated themselves to the spoils of war.
- Askerler kendilerine savaş ganimetlerini ikram ettiler.
- They share the spoils of their online success.
- İnternetteki başarılarının ganimetlerini paylaşıyorlar.
Show More (-1)
|
7 |
spoil |
kaçırmak |
v. |
|
- This means that we are in fact spoiling our opportunities for even considering external candidates.
- Bu da aslında dışarıdan adayları değerlendirmek için bile fırsatlarımızı kaçırdığımız anlamına geliyor.
- Don't spoil your appetite.
- İştahını kaçırma.
Show More (-1)
|
8 |
spoil |
tadını kaçırmak |
v. |
|
- Tom spoiled the movie for Mary by telling her how it ends.
- Tom, filmin nasıl bittiğini söyleyerek Mary'nin seyir tadını kaçırdı.
- Nothing can spoil the fun.
- Hiçbir şey eğlencenin tadını kaçırtamaz.
Show More (-1)
|
9 |
spoil |
çürümek |
v. |
|
- The spoiled meat had a nasty smell.
- Çürümüş etin iğrenç bir kokusu vardı.
- Honey is antibacterial and it never spoils.
- Bal antibakteriyeldir ve asla çürümez.
Show More (-1)
|
10 |
spoil |
geçersiz saymak |
v. |
|
- The election had more than 60,000 spoiled ballots.
- Seçimlerde 60,000'den fazla oy pusulası geçersiz sayıldı.
Show More (-2)
|
11 |
spoil |
döküntü |
n. |
|
- They extracted gold and silver from the 55 spoil heaps on the property.
- Arazideki 55 döküntü yığınından altın ve gümüş çıkardılar.
Show More (-2)
|
12 |
spoil |
yüz verip şımartmak |
v. |
|
- Don't spoil the children.
- Çocuklara yüz verip şımartma.
Show More (-2)
|