|
- I do not think we should ask too much of anybody.
- Kimseden çok fazla şey istemememiz gerektiğini düşünüyorum.
- Moreover, I hope that this has not created too much in the way of difficulties for the Commission in the negotiations.
- Ayrıca umarım bu durum müzakerelerde Komisyon için çok fazla zorluk yaratmamıştır.
- In the light of 24 years of history, this is certainly not asking too much.
- 24 yıllık geçmişin ışığında, bu kesinlikle çok fazla bir şey istemek değildir.
- The present guidelines are still too much geared towards structural reforms.
- Mevcut yönergeler hala çok fazla yapısal reformlara yöneliktir.
- We give too much lip service to this without effectively putting it into operation.
- Bunu etkin bir şekilde uygulamaya koymadan çok fazla sözde hizmet veriyoruz.
- I am not going to say too much about this.
- Bu konuda çok fazla şey söylemeyeceğim.
- I fear that you have placed too much trust in Member States' forecasts.
- Korkarım ki Üye Devletlerin tahminlerine çok fazla güveniyorsunuz.
- Whether this fare is too much or too little, I think it takes us forward an inch or two.
- Bu ücret çok fazla ya da çok az olsa da, bizi bir ya da iki santim ileriye götürdüğünü düşünüyorum.
- To show too much of one's 'hard power' is to run the risk of ruining one's 'soft power'.
- Bir ülkenin 'sert gücünü' çok fazla göstermesi, 'yumuşak gücünü' mahvetme riski taşımaktadır.
- There is still too much improvisation going on at the moment.
- Şu anda hala çok fazla doğaçlama yapılıyor.
- I ask my Kurdish friends not to place too much trust in American promises.
- Kürt dostlarımdan Amerikan vaatlerine çok fazla güvenmemelerini istiyorum.
- It is important not to act in too much haste in this matter.
- Bu konuda çok fazla aceleci davranmamak önemlidir.
- Unfortunately, however, much too much is made of this subject of abuse.
- Ancak ne yazık ki bu konu çok fazla istismar ediliyor.
- Sometimes we adopt too much of a patronising attitude towards these candidate countries.
- Bazen bu aday ülkelere karşı çok fazla patronluk taslayan bir tutum benimsiyoruz.
- The common position forms a balanced text which we should not tinker with too much.
- Ortak tutum, üzerinde çok fazla oynamamamız gereken dengeli bir metin oluşturmaktadır.
- I think we are looking at it too much from a European perspective.
- Bence olaya çok fazla Avrupa perspektifinden bakıyoruz.
- The cause of this is that cultures and religions take their own values and standards too much for granted.
- Bunun nedeni, kültürlerin ve dinlerin kendi değerlerini ve standartlarını çok fazla kanıksamalarıdır.
- We say either that Israel is not doing enough or that it is doing too much, which is true.
- Ya İsrail'in yeterince şey yapmadığını ya da çok fazla şey yaptığını söylüyoruz ki bu doğrudur.
- I oppose a pan-European supervisor because it would have too much power.
- Pan-Avrupa denetçisine çok fazla güce sahip olacağı için karşıyım.
- Its task was an unambitious one, but even that was too much for President Lukashenko.
- Görevi iddiasız bir görevdi, ancak bu bile Başkan Lukashenko için çok fazlaydı.
- We can never have too much safety.
- Asla çok fazla güvenliğe sahip olamayız.
- If I were to answer it might introduce too much levity to the situation.
- Eğer cevap verecek olursam, duruma çok fazla ciddiyetsizlik katmış olurum.
- Too much information is only available in the EU's main languages.
- Çok fazla bilgi sadece AB'nin ana dillerinde mevcut.
- There is too much poverty, and it requires aid.
- Çok fazla yoksulluk var ve bu yardım gerektiriyor.
- Sometimes we adopt too much of a patronising attitude towards these candidate countries.
- Bazen bu aday ülkelere karşı çok fazla tepeden bakan bir tutum benimsiyoruz.
- There is too much at stake to get it wrong a second time.
- İkinci kez yanlış yapmak için çok fazla risk var.
- To tell the truth of the matter, Europe legislates too much and too badly.
- İşin doğrusunu söylemek gerekirse Avrupa çok fazla ve çok kötü yasama yapıyor.
- Second, there is too much red tape and too many complicated financing procedures.
- İkincisi çok fazla bürokrasi ve çok fazla karmaşık finansman prosedürü var.
- In our opinion, too much has been packed into too little time.
- Bize göre, çok az zamana çok fazla şey sığdırıldı.
- We should be careful not to regulate too much at EU level.
- AB düzeyinde çok fazla düzenleme yapmamaya dikkat etmeliyiz.
- We must be a little more consistent and not engage too much in double standards.
- Biraz daha tutarlı olmalı ve çok fazla çifte standart uygulamamalıyız.
- I do not want to allow this to become too much of a critique.
- Bunun çok fazla bir eleştiriye dönüşmesine izin vermek istemiyorum.
- Mr Van den Bos said there is too much monoculture and too little food security.
- Bay Van den Bos, çok fazla monokültür ve çok az gıda güvenliği olduğunu söyledi.
- Clearly, then, I cannot say we are laying too much blame at the door of the Italian Presidency.
- O halde, açıkçası, İtalya Cumhurbaşkanlığı'nı çok fazla suçladığımızı söyleyemem.
- Trading in what one business has too much of and another too little.
- Bir işletmenin çok fazla, diğerinin ise çok az sahip olduğu şeylerin ticareti.
- This point cannot be overstated or given too much consideration.
- Bu nokta ne abartılabilir ne de çok fazla üzerinde durulabilir.
- If the first Members on the list of questions speak too much, the others will be deprived of their right.
- Soru listesindeki ilk Üyeler çok fazla konuşursa diğerleri haklarından mahrum kalacaktır.
- Also, too much money is being poured into the grossly distended bureaucracy of the civil service.
- Ayrıca, kamu hizmetinin aşırı derecede şişmiş bürokrasisine çok fazla para akıtılmaktadır.
- I am afraid that these reports concentrate too much on approval.
- Korkarım ki bu raporlar onay konusuna çok fazla odaklanıyor.
- Development cooperation is still too much a matter that involves men only.
- Kalkınma işbirliği hala çok fazla sadece erkekleri ilgilendiren bir konu.
- However there is too much emphasis in some quarters on travelling time.
- Bununla birlikte bazı çevrelerde seyahat süresine çok fazla vurgu yapılmaktadır.
- It is true that we cannot expect too much of the directive.
- Direktiften çok fazla şey bekleyemeyeceğimiz doğrudur.
- However, in this case I believe that rather too much use is made of the committee procedure.
- Ancak, bu durumda komite prosedürünün çok fazla kullanıldığına inanıyorum.
- It would therefore be wrong to place too much emphasis on economic efficiency.
- Bu nedenle ekonomik verimliliğe çok fazla vurgu yapmak yanlış olacaktır.
- To show too much of one's 'hard power' is to run the risk of ruining one's 'soft power'.
- Bir ülkenin "sert gücünü" çok fazla göstermesi, "yumuşak gücünü" mahvetme riski taşımaktadır.
- In my view, we have built in too much technocracy and not enough politics this time round.
- Benim görüşüme göre, bu sefer çok fazla teknokrasi ve yeterince politika inşa ettik.
- It found that too much of a hot potato.
- Bunu çok fazla sıcak patates olarak buldu.
- The first obstacle seems to me to be that the Union puts too much faith in market mechanisms.
- Bana göre ilk engel, Birliğin piyasa mekanizmalarına çok fazla güveniyor olması.
- There is no need to paint too much of an idealistic picture.
- Çok fazla idealist bir tablo çizmeye gerek yoktur.
- We must not upset the farmers too much in this European Union.
- Bu Avrupa Birliği'nde çiftçileri çok fazla üzmemeliyiz.
- I oppose a pan-European supervisor because it would have too much power.
- Pan-Avrupa denetçisine karşıyım çünkü çok fazla güce sahip olacaktır.
- This parent becomes over-protective and exerts too much discipline.
- Bu ebeveyn aşırı koruyucu olur ve çok fazla disiplin uygular.
- Unfortunately, however, much too much is made of this subject of abuse.
- Ancak ne yazık ki bu istismar konusu çok fazla abartılıyor.
- I also think that too much blame is being apportioned to the Commission and not enough to the Member States.
- Ayrıca Komisyon'a çok fazla suç atıldığını ve Üye Devletlere yeterince suç atılmadığını düşünüyorum.
- Too much money was spent in the past on films that never reached their public.
- Geçmişte halka ulaşmayan filmler için çok fazla para harcanmıştı.
- They fear and distrust each other too much.
- Birbirlerinden çok fazla korkuyorlar ve birbirlerine güvenmiyorlar.
- Too much post hoc justification of the fact and about-turns in policy.
- Gerçeğin çok fazla post hoc gerekçelendirilmesi ve politikada geri dönüşler.
- We are afraid that the Commission is being kept on leading reins too much.
- Korkarız ki Komisyonun dizginleri çok fazla elinde tutuluyor.
- We should not perhaps attach too much importance to what has happened in those two countries.
- Belki de bu iki ülkede yaşananlara çok fazla önem atfetmemeliyiz.
- Our greatest asset, however, is the people of Lithuania who, regrettably, have been through too much suffering.
- Ancak en büyük varlığımız, ne yazık ki çok fazla acı çekmiş olan Litvanya halkıdır.
- It is unfortunate that we sometimes tend to contemplate our own navels too much.
- Ne yazık ki bazen kendi göbeğimizi çok fazla düşünme eğiliminde olabiliyoruz.
- I do not want to spend too much time on definitions here.
- Burada tanımlar üzerinde çok fazla zaman harcamak istemiyorum.
- Five is too much, one means that we have less room for manoeuvre.
- Beş çok fazla, bir ise daha az manevra alanımız olduğu anlamına geliyor.
- I do not want to say too much because a great deal of data already appears in the report.
- Çok fazla şey söylemek istemiyorum çünkü raporda zaten çok sayıda veri yer almaktadır.
- There is always a risk that one can stifle an initiative by too much bureaucracy.
- Bir girişimin çok fazla bürokrasi ile boğulma riski her zaman vardır.
- In my view, we have built in too much technocracy and not enough politics this time round.
- Benim görüşüme göre, bu sefer çok fazla teknokrasi ve yeterince siyaset inşa ettik.
- They are basing their assumptions too much on the problems in their own Member States in this matter.
- Bu konudaki varsayımlarını çok fazla kendi Üye Devletlerindeki sorunlara dayandırıyorlar.
- What has now been adopted has clearly been influenced too much by ideology.
- Şu anda kabul edilmiş olan tasarı açıkça ideolojiden çok fazla etkilenmiştir.
- I do not want to allow this to become too much of a critique.
- Bunun çok fazla bir eleştiri haline gelmesine izin vermek istemiyorum.
- An average of EUR 24 to transfer EUR 100 is quite simply too much and unacceptable.
- 100 Avro transfer etmek için ortalama 24 Avro çok fazladır ve kabul edilemez.
- There is a sense in which we have taken the internal market too much for granted.
- İç pazarı çok fazla kanıksadığımıza dair bir his var.
- In our opinion, too much has been packed into too little time.
- Bize göre çok az zamana çok fazla şey sığdırıldı.
- All farmers in Europe pay extra if they produce too much milk.
- Avrupa'daki tüm çiftçiler çok fazla süt ürettiklerinde fazladan ödeme yaparlar.
- We must ensure that the Agency is not given too much independence.
- Ajansa çok fazla bağımsızlık verilmemesini sağlamalıyız.
- The present guidelines are still too much geared towards structural reforms.
- Mevcut kılavuz ilkeler hala çok fazla yapısal reformlara yöneliktir.
- I believe the quotas for industry are achievable and no one can say we are asking too much.
- Sanayi kotalarının ulaşılabilir olduğuna ve hiç kimsenin çok fazla şey istediğimizi söyleyemeyeceğine inanıyorum.
- I urge him to set up this office without delay - we have already lost too much time.
- Komisyon Üyesini bu ofisi derhal kurmaya teşvik ediyorum; biz çok fazla zaman kaybettik.
- However, there is too much emphasis in some quarters on travelling time.
- Ancak, bazı çevrelerde seyahat süresine çok fazla vurgu yapılmaktadır.
- We are, therefore, trying to achieve too much with the European arrest warrant, which is dangerous.
- Dolayısıyla Avrupa tutuklama emri ile çok fazla şey başarmaya çalışıyoruz ki bu tehlikeli.
- Maybe we have focused our attention too much on the Balkans.
- Belki de dikkatimizi Balkanlara çok fazla odakladık.
- In fact, we have a problem in that we have given too much.
- Aslında bizim sorunumuz çok fazla şey vermiş olmamız.
- She's just a kid who's seen too much.
- Çok fazla şeye şahit olmuş bir çocuk o.
- We've put too much pressure on her since the accident.
- Kazadan beri ona çok fazla baskı uyguladık.
- That way, you're not spending too much at once.
- Bu şekilde bir anda çok fazla masraf yapmazsınız.
- Small so it doesn't take up too much space.
- Küçük olduğu için çok fazla yer işgal etmez.
- It is not good to want a thing too much.
- Bir şeyi çok fazla istemek iyi değildir.
- It doesn't occupy too much space inside your home.
- Evinizin içinde çok fazla yer kaplamaz.
- Nicola was so welcoming and nothing was too much trouble.
- Nicola çok misafirperverdi ve hiçbir şey çok fazla sorun olmuyordu.
- We've put too much pressure on her since the accident.
- Kazadan beri ona çok fazla baskı yaptık.
- Small so it doesn't take up too much space.
- Küçük olduğu için çok fazla yer kaplamıyor.
- She's just a kid who's seen too much.
- Yaşına göre çok fazla şeye tanık olan bir kız sadece.
- Tom is a nice guy, except that he talks too much.
- Tom çok fazla konuşması dışında iyi bir adamdır.
- Tom is a nice guy, except that he talks too much.
- Tom, çok fazla konuşması hariç hoş bir adam.
- We've spent too much money.
- Çok fazla para harcadık.
- Not too much happened.
- Çok fazla bir şey olmadı.
- It's too much effort.
- Bu çok fazla çaba gerektiriyor.
- Drinking too much is bad for your health.
- Çok fazla içmek sağlığın için kötüdür.
- You shouldn't do too much.
- Çok fazla yapmamalısın.
- I drank too much and was unsteady on my feet.
- Çok fazla içtim ve ayaklarımın üzerinde duramadım.
- Poor is not the one who has too little, but the one who wants too much.
- Yoksul, çok az şeye sahip olan değil, çok fazla şey isteyen kişidir.
- You drink too much, Tom.
- Çok fazla içiyorsun, Tom.
- Don't buy too much.
- Çok fazla şey alma.
- Fadil knows too much.
- Fadıl çok fazla biliyor.
- You carry too much stuff in your purse.
- Çantanda çok fazla şey taşıyorsun.
- Don't drink too much water.
- Çok fazla su içmeyin.
- I ate too much today.
- Ben bugün çok fazla yedim.
- You put in too much pepper.
- Çok fazla biber koydun.
- You eat too much.
- Çok fazla yiyorsun.
- Sometimes, I think that I think too much.
- Bazen çok fazla düşündüğümü düşünüyorum.
- Don't bring too much clothing when you travel.
- yolculuk sırasında çok fazla giysi getirmeyin.
- I drank too much wine, and became dizzy.
- Çok fazla şarap içtim ve başım döndü.
- This task is too much for me.
- Bu görev benim için çok fazla.
- He drinks too much coffee.
- O çok fazla kahve içer.
- Mary thinks that Oliver is spending too much time playing videogames.
- Mary, Oliver'ın video oyunları oynamak için çok fazla zaman harcadığını düşünüyor.
- I won't take too much of your time.
- Çok fazla zamanınızı almayacağım.
- He's spending too much time on the computer.
- O, bilgisayarda çok fazla zaman harcıyor.
- Don't put too much cheese on the pizza.
- Pizzanın üzerine çok fazla peynir koymayın.
- Tom brought way too much food, so there was some left over.
- Tom çok fazla yiyecek getirdi, bu yüzden birazı kaldı.
- Tom said I smoked too much.
- Tom çok fazla sigara içtiğimi söyledi.
- Many parents think there's too much violence on television.
- Birçok ebeveyn televizyonda çok fazla şiddet olduğunu düşünüyor.
- There's too much sex and violence in today's movies.
- Bugünün filmlerinde çok fazla seks ve şiddet vardır.
- Tom advised Mary not to drink too much.
- Tom Mary'ye çok fazla içki içmemesini tavsiye etti.
- Too much power causes corruption.
- Çok fazla güç yolsuzluğa neden olur.
- I think you used too much salt.
- Sanırım çok fazla tuz kullandın.
- Don't do too much at the same time.
- Aynı anda çok fazla yapma.
- Tom knows he sometimes drinks too much.
- Tom bazen çok fazla içtiğini biliyor.
- This was too much for Tom.
- Bu Tom için çok fazlaydı.
- That's too much.
- O çok fazla.
- We spend too much time talking about things that don't matter.
- Önemli olmayan şeyler hakkında konuşarak çok fazla zaman harcıyoruz.
- Too much salt will kill the flavor.
- Çok fazla tuz tadı öldürür.
- This desk takes up too much room.
- Bu masa çok fazla yer kaplıyor.
- It's easy to eat too much.
- Çok fazla yemek kolaydır.
- Tom has been eating too much pork.
- Tom çok fazla domuz eti yiyor.
- We shouldn't expect too much.
- Çok fazla şey beklememeliyiz.
- I spend too much time in front of my mirror.
- Aynanın karşısında çok fazla zaman geçiriyorum.
- I usually avoid eating meal too much.
- Genelde çok fazla yemek yemekten kaçınırım.
- It costs too much.
- O çok fazla maliyetli.
- You will get fat if you eat too much.
- Çok fazla yersen kilo alırsın.
- This desk takes up too much room.
- Bu masa çok fazla yer kaplar.
- Don't add too much salt.
- Çok fazla tuz ekleme.
- I think you've been drinking too much.
- Sanırım çok fazla içiyorsun.
- She is old enough to know better than to expect too much of her parents.
- Anne babasından çok fazla şey beklememesi gerektiğini bilecek kadar yaşı büyük.
- Eating too much is bad for your health.
- Çok fazla yemek sağlığınız için kötüdür.
- If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yemeği çok fazla yersen boğazın ağrıyabilir.
- He tends to talk too much.
- Çok fazla konuşmaya meyillidir.
- Has anyone ever told you that you worry too much?
- Çok fazla kaygılandığını söyleyen oldu mu?
- She gives too much money to her son.
- Oğluna çok fazla para verir.
- How much is too much?
- Ne kadarı çok fazla?
- Be careful not to drink too much coffee in the evening.
- Akşamları çok fazla kahve içmemeye dikkat edin.
- You spend too much time with him.
- Onunla çok fazla zaman geçiriyorsun.
- Don't depend on other people too much.
- Diğer insanlara çok fazla güvenme.
- I spent Saturday afternoon watching entirely too much TV.
- Cumartesi öğleden sonrayı tamamen çok fazla TV izleyerek geçirdim.
- You've said way too much already.
- Şimdiden çok fazla şey söyledin.
- You spend too much time on your computer.
- Bilgisayar başında çok fazla zaman geçiriyorsun.
- Tom says I eat too much.
- Tom çok fazla yediğimi söyler.
- I think Tom shares too much personal information online.
- Sanırım Tom çevrimiçi çok fazla kişisel bilgi paylaşıyor.
- Drinking too much is bad for your health.
- Çok fazla içmek sağlığınız için kötüdür.
- I don't like to plan too much.
- Çok fazla plan yapmayı sevmem.
- Tom spends too much time on the computer.
- Tom bilgisayarda çok fazla zaman geçiriyor.
- Tom and I both drink too much coffee.
- Tom ve ben ikimiz de çok fazla kahve içeriz.
- You talk about Tom too much.
- Tom hakkında çok fazla konuşuyorsun.
- Tom says I eat too much.
- Tom çok fazla yemek yediğimi söylüyor.
- Gaining too much weight is not good for your health.
- Çok fazla kilo almak sağlığınız için iyi değil.
- I've always been careful to not say too much.
- Çok fazla söylememek için her zaman dikkatliydim.
- I hope you don't drink too much.
- Çok fazla içmediğini umuyorum.
- Don't do too much at the same time.
- Aynı anda çok fazla şey yapma.
- You should be careful not to say too much.
- Çok fazla söylememek için dikkatli olmalısın.
- Don't put too much cheese on the pizza.
- Pizzaya çok fazla peynir koymayın.
- We put too much faith in our intuition.
- Sezgilerimize çok fazla güveniyoruz.
- It's not too much.
- O çok fazla değil.
- You put in too much sugar.
- Çok fazla şeker koydun.
- She spends way too much time surfing the web.
- İnternette gezinmek için çok fazla zaman harcıyor.
- This was too much for me.
- Bu benim için çok fazlaydı.
- We spent too much.
- Çok fazla harcadık.
- Prudence is never too much.
- Sağduyu asla çok fazla değildir.
- Mary said Tom spends too much money on gifts.
- Mary, Tom'un hediyelere çok fazla para harcadığını söyledi.
- Haven't you had too much to drink?
- Çok fazla içki içmediniz mi?
- A face with too much make up looks strange.
- Çok fazla makyajlı bir yüz garip görünüyor.
- Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içki içmek sizi hasta eder.
- I think my husband spends too much money.
- Kocamın çok fazla para harcadığını düşünüyorum.
- We've lost too much.
- Biz çok fazla kaybettik.
- He's losing too much blood.
- Çok fazla kan kaybediyor.
- That fat girl consumes too much sugary food.
- Şu şişman kız çok fazla şekerli yiyecek tüketiyor.
- I'm trying not to worry too much.
- Ben çok fazla endişelenmemeye çalışıyorum.
- We've tried to do too much.
- Biz çok fazla yapmaya çalıştık.
- Am I spending too much on clothes?
- Ben giysilere çok fazla harcıyor muyum?
- Tom wants way too much money.
- Tom çok fazla para istiyor.
- Don't use too much glue.
- Çok fazla yapıştırıcı kullanma.
- That sofa takes up too much room.
- O kanepe çok fazla yer kaplıyor.
- The doctor told me not to eat too much.
- Doktor bana çok fazla yemememi söyledi.
- Tom got diabetes from eating too much ice cream.
- Tom çok fazla dondurma yediği için şeker hastası oldu.
- I've eaten too much today.
- Bugün çok fazla yedim.
- We're spending too much money.
- Çok fazla para harcıyoruz.
- Sometimes, I think too much.
- Bazen çok fazla düşünüyorum.
- You spend too much time with Tom.
- Tom'la çok fazla zaman geçiriyorsun.
- He fell ill because he ate too much.
- O çok fazla yediği için hasta hissetti.
- You worry too much about what other people will think of you.
- Başkalarının senin hakkında ne düşüneceği konusunda çok fazla endişeleniyorsun.
- Don't smoke too much.
- Çok fazla içmeyin.
- I drink too much!
- Çok fazla içiyorum!
- On the one hand he is kind to everyone, but on the other hand he never behaves with too much familiarity.
- Bir yandan, herkese karşı nazik ama diğer yandan, asla çok fazla yakın davranmıyor.
- From Kate's point of view, he works too much.
- Kate'in bakış açısına göre, o çok fazla çalışıyor.
- Don't do that too much.
- Bunu çok fazla yapma.
- We spend too much time talking about things that don't matter.
- Biz önemli olmayan şeyler hakkında konuşarak çok fazla zaman harcıyoruz.
- He works too much.
- Çok fazla çalışıyor.
- I think you've been hanging out with Tom too much.
- Tom ile çok fazla takıldığını düşünüyorum.
- We have too much inventory.
- Çok fazla envanterimiz var.
- You talk about them too much.
- Onlar hakkında çok fazla konuşuyorsun.
- You worry too much about them.
- Onlar hakkında çok fazla endişeleniyorsun.
- Don't worry too much about the details.
- Ayrıntılar hakkında çok fazla endişe etmeyin.
- We think too much and feel too little.
- Çok fazla düşünüp çok az hissediyoruz.
- Tom drank too much wine.
- Tom çok fazla şarap içti.
- Tom complained that he had too much homework.
- Tom çok fazla ev ödevi olduğundan şikayet etti.
- That's too much information.
- O, çok fazla bilgi.
- If you spend too much time in the sun without putting on sunscreen, you are likely to get a sunburn.
- Güneş kremi sürmeden güneşte çok fazla zaman geçirirseniz, güneş yanığı olma ihtimaliniz yüksektir.
- Mary is a nice girl, except that she talks too much.
- Mary çok fazla konuşmasının dışında güzel bir kızdır.
- I'm afraid that I've eaten too much.
- Korkarım ki çok fazla yedim.
- Mary wears too much makeup.
- Mary çok fazla makyaj yapıyor.
- Don't depend too much on others.
- Başkalarına çok fazla güvenme.
- You spend too much money.
- Çok fazla para harcıyorsun.
- I have way too much stuff.
- Çok fazla eşyam var.
- Be sure not to eat too much.
- Çok fazla yemediğinizden emin olun.
- I think you've been watching too much TV.
- Çok fazla TV izlediğini düşünüyorum.
- Tom complains too much.
- Tom çok fazla şikayet ediyor.
- That stove smokes too much.
- Bu soba çok fazla tütüyor.
- He plays too much pachinko, so his wife is mad at him.
- Çok fazla pachinko oynuyor, bu yüzden karısı ona kızıyor.
- The doctor advised me not to drink too much.
- Doktori çok fazla içmememi tavsiye etti.
- We shouldn't expect too much help from Tom.
- Tom'dan çok fazla yardım beklemememiz gerekir.
- I think you spend too much time watching TV.
- Sanırım TV izlemek için çok fazla zaman harcıyorsun.
- She drank too much.
- Çok fazla içmişti.
- I won't take too much of your time.
- Çok fazla vaktinizi almayacağım.
- Too much cocoa can mess with your head.
- Çok fazla kakao kafanızı karıştırabilir.
- Millions of people in this country suffer from too much information.
- Bu ülkede milyonlarca insan çok fazla bilgiden muzdarip.
- You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
- I might've had too much to drink last night.
- Dün gece çok fazla içmiş olabilirim.
- I've always been careful to not say too much.
- Çok fazla konuşmamaya hep dikkat etmişimdir.
- You should be careful not to do too much.
- Çok fazla şey yapmamaya dikkat etmelisin.
- That wasn't too much, was it?
- Çok fazla değildi, değil mi?
- They'll go on consuming too much.
- Çok fazla tüketmeye devam edecekler.
- Maybe I expect too much.
- Belki de çok fazla şey bekliyorum.
- We spent too much for the Christmas presents.
- Biz Noel hediyeleri için çok fazla harcadık.
- Tom ate too much during the holidays.
- Tom tatillerde çok fazla yedi.
- Don't depend on Tom too much.
- Tom'a çok fazla güvenme.
- Tom watches too much television.
- Tom çok fazla televizyon izliyor.
- We've done way too much already.
- Zaten çok fazla şey yaptık.
- They drank way too much.
- Çok fazla içtiler.
- Recently, he's been drinking too much.
- Son zamanlarda çok fazla içiyor.
- Boys don't like girls who talk too much.
- Oğlanlar çok fazla konuşan kızları sevmezler.
- Too much sodium can be deadly.
- Çok fazla sodyum ölümcül olabilir.
- I think my husband spends too much money.
- Sanırım kocam çok fazla para harcıyor.
- Tom doesn't need too much help.
- Tom'un çok fazla yardıma ihtiyacı yok.
- My mother likes our neighbors not too much.
- Annem komşularımızı çok fazla sevmez.
- Children must not spend too much time in front of screens.
- Çocuklar ekran başında çok fazla zaman geçirmemeli.
- He knew too much.
- O çok fazla şey biliyordu.
- She really ate too much.
- Gerçekten çok fazla yedi.
- I've probably already said too much.
- Muhtemelen çok fazla şey söyledim.
- He parties too much.
- O çok fazla parti yapıyor.
- Too much power causes corruption.
- Çok fazla güç yozlaşmaya neden olur.
- She's demanding too much.
- Çok fazla şey talep ediyor.
- Tom has too much time on his hands.
- Tom'un çok fazla vakti var.
- You drink too much coffee.
- Çok fazla kahve içiyorsun.
- I suggest that you don't trust Tom too much.
- Tom'a çok fazla güvenmemeni öneririm.
- Tom drinks too much coffee.
- Tom çok fazla kahve içer.
- My husband thinks I spend too much money.
- Kocam çok fazla para harcadığımı düşünüyor.
- It'll take too much time to explain.
- Açıklamak çok fazla zaman alacak.
- I don't think you should trust Tom too much.
- Bence Tom'a çok fazla güvenmemelisin.
- She advised him not to use too much salt.
- Ona çok fazla tuz kullanmamasını tavsiye etti.
- There are too many cars and too much traffic.
- Çok sayıda araba ve çok fazla trafik var.
- He makes it a rule not to eat too much.
- Çok fazla yememeyi bir kural haline getirdi.
- Tom wanted way too much money.
- Tom çok fazla para istedi.
- Don't lean too much on others.
- Diğerlerine çok fazla güvenmeyin.
- We have too much debt.
- Bizim çok fazla borcumuz var.
- Too much money?
- Çok fazla para mı?
- I've eaten too much today.
- Bugün çok fazla yemek yedim.
- I don't like beer too much.
- Ben birayı çok fazla sevmiyorum.
- You drank too much.
- Sen çok fazla içtin.
- If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
- Be sure not to eat too much.
- Çok fazla yemediğinden emin ol.
- Too much confidence attracts danger.
- Çok fazla güven tehlikeyi çeker.
- Don't fret too much, okay?
- Çok fazla endişelenme, tamam mı?
- Tom has been eating too much pork.
- Tom çok fazla domuz eti yemektedir.
- Tom bought way too much milk.
- Tom çok fazla süt aldı.
- It is not good for the health to smoke too much.
- Çok fazla sigara içmek, sağlık için iyi değil.
- The death of her babies was too much for Layla.
- Bebeklerinin ölümü Leyla için çok fazlaydı.
- Tom drinks too much.
- Tom çok fazla içer.
- Don't injure your stomach by eating too much.
- Çok fazla yiyerek midenize zarar vermeyin.
- You've given me too much change.
- Bana çok fazla bozuk para verdin.
- They drink too much.
- Onlar çok fazla içer.
- Don't try to do too much.
- Çok fazla şey yapmaya çalışma.
- Some people think the president spends too much time traveling.
- Bazı insanlar cumhurbaşkanının seyahat ederek çok fazla zaman harcadığını düşünüyor.
- We've had too much bad luck.
- Çok fazla şanssızlık yaşadık.
- Tom said he ate too much.
- Tom çok fazla yediğini söyledi.
- My wife spends too much money on herself.
- Eşim kendine çok fazla para harcıyor.
- You think too much.
- Çok fazla düşünüyorsun.
- You talk about Boston too much.
- Boston hakkında çok fazla konuşuyorsun.
- I don't like beer too much.
- Birayı çok fazla sevmiyorum.
- I didn't drink too much.
- Çok fazla içmedim.
- Many people think that children spend too much time watching TV.
- Birçok insan çocukların televizyon izleyerek çok fazla zaman geçirdiğini düşünüyor.
- Tom paid way too much for that old car.
- Tom o eski arabaya çok fazla para ödedi.
- Tom and Mary have been spending too much money.
- Tom ve Mary çok fazla para harcıyorlar.
- I ate too much yesterday.
- Ben dün çok fazla yedim.
- You must not eat too much food at one time.
- Bir kerede çok fazla yemek yememelisin.
- You've done too much work.
- Çok fazla iş yapmışsın.
- Some people think the president spends too much time traveling.
- Bazı insanlar başkanın seyahat etmek için çok fazla zaman harcadığını düşünüyor.
- I don't know too much about Russia.
- Rusya hakkında çok fazla şey bilmiyorum.
- You've done too much work.
- Çok fazla iş yaptınız.
- Tom ate too much.
- Tom çok fazla yedi.
- Tom has had too much to drink.
- Tom çok fazla içti.
- His teeth are yellow from smoking too much.
- Çok fazla sigara içmekten, dişleri sararmış.
- I drank too much and the ground seemed to spin under my feet.
- Çok fazla içtim ve yer ayaklarımın altında dönüyor gibi görünüyordu.
- One can't earn too much money.
- İnsan çok fazla para kazanamaz.
- Tom has lost too much blood.
- Tom çok fazla kan kaybetti.
- I suggest that you don't trust Tom too much.
- Tom'a çok fazla güvenmemenizi öneririm.
- You put too much sugar in your tea.
- Çayına çok fazla şeker attın.
- I drank too much and the ground seemed to spin under my feet.
- Çok fazla içtim ve yer ayaklarımın altında dönüyor gibiydi.
- This job is too much for me.
- Bu iş benim için çok fazla.
- Tom drinks way too much.
- Tom çok fazla içiyor.
- The doctor advised me not to eat too much.
- Doktor, bana çok fazla yemek yemememi tavsiye etti.
- If someone says they've bought a house as an investment then as a rule, they paid too much for it.
- Birisi yatırım olarak bir ev aldığını söylüyorsa, kural olarak çok fazla para ödemiştir.
- You bought too much milk.
- Çok fazla süt almışsın.
- Don't drink too much wine.
- Çok fazla şarap içmeyin.
- One enemy is too much, a hundred friends is too little.
- Bir düşman çok fazla, yüz dost çok az.
- I think I added too much sugar.
- Sanırım çok fazla şeker kattım.
- He drinks too much coffee.
- Çok fazla kahve içiyor.
- You've drunk too much.
- Çok fazla içki içtin.
- Tom put way too much salt in the stew.
- Tom yahniye çok fazla tuz koymuş.
- We ate way too much last night.
- Dün gece çok fazla yedik.
- You watch too much TV.
- Çok fazla televizyon izliyorsun.
- How much is too much?
- Çok fazla ne kadar?
- One enemy is too much, a hundred friends is too little.
- Bir düşman çok fazla, yüz arkadaş çok az.
- I've never had to worry too much about anything.
- Hiçbir şey için çok fazla kaygılanmak zorunda kalmadım.
- There is too much noise in this disco.
- Bu diskoda çok fazla gürültü var.
- I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
- Don't boast too much about that.
- Bu konuda çok fazla övünme.
- Too much light hurts the eye.
- Çok fazla ışık göze zarar verir.
- Do not eat too much cake.
- Çok fazla pasta yeme.
- You put too much sugar in the tea.
- Çaya çok fazla şeker koymuşsun.
- Too much confidence leads to treachery.
- Çok fazla güven, ihanete yol açar.
- I think you've been spending too much time at work.
- Bence işte çok fazla zaman geçiriyorsun.
- Do you think there's too much violence on TV?
- Sence televizyonda çok fazla şiddet var mı?
- He drank too much strong green tea.
- Çok fazla koyu yeşil çay içti.
- I think Tom eats too much meat.
- Bence Tom çok fazla et yiyor.
- It is dangerous to drink too much.
- Çok fazla içki içmek tehlikelidir.
- I think you waste too much time watching TV.
- Sanırım TV izlemek için çok fazla zaman harcıyorsun.
- You're asking for too much.
- Çok fazla istiyorsun.
- You must not eat too much.
- Çok fazla yememelisiniz.
- I party too much.
- Çok fazla parti yapıyorum.
- Oh geez, I'm not sure, but I think I ate too much.
- Oh Tanrım, emin değilim ama sanırım çok fazla yedim.
- The little children were too much for her.
- Küçük çocuklar onun için çok fazlaydı.
- I work too much.
- Çok fazla çalışırım.
- I've spent way too much time thinking about this problem.
- Bu sorunu düşünmek için çok fazla zaman harcadım.
- You've been working too much.
- Çok fazla çalışıyorsun.
- I drank too much coffee last night and I couldn't get to sleep.
- Dün gece çok fazla kahve içtim ve uyuyamadım.
- We spent too much for Christmas presents this year.
- Bu yıl Noel armağanları için çok fazla harcadık.
- I don't spend too much time out in the sun.
- Güneşte çok fazla vakit harcamıyorum.
- Are you sure you're not taking on too much?
- Çok fazla şey üstlenmediğine emin misin?
- You bought too much milk.
- Çok fazla süt satın aldın.
- Tom advised Mary not to drink too much.
- Tom, Mary'ye çok fazla içki içmemesini tavsiye etti.
- Tom thinks women in America wear too much perfume.
- Tom Amerika'daki kadınların çok fazla parfüm kullandığını düşünüyor.
- Tom ate too much cotton candy.
- Tom çok fazla pamuk şeker yedi.
- I had too much to drink and I can barely walk.
- Çok fazla içtim ve zar zor yürüyebiliyorum.
- I don't remember too much.
- Çok fazla şey hatırlamıyorum.
- Thinking too much is bad.
- Çok fazla düşünmek kötüdür.
- Some people think the government has way too much power.
- Bazı insanlar hükümetin çok fazla gücü olduğunu düşünüyor.
- Tom drinks too much these days.
- Tom bugünlerde çok fazla içiyor.
- Haven't you said too much?
- Çok fazla konuşmadın mı?
- Children must not spend too much time in front of screens.
- Çocuklar ekran karşısında çok fazla zaman geçirmemeli.
- Fadil drank too much.
- Fadıl çok fazla içti.
- There is too much acid in this orange.
- Bu portakalda çok fazla asit var.
- I've already given you way too much information.
- Zaten sana çok fazla bilgi verdim.
- Don't depend on other people too much.
- Başkalarına çok fazla bağımlı olma.
- She really ate too much.
- O gerçekten çok fazla yedi.
- Tom drank way too much last night.
- Tom dün gece oldukça çok fazla içti.
- Don't expect too much.
- Çok fazla beklentiye girme.
- This won't take too much of your time.
- Bu çok fazla zamanınızı almayacak.
- We paid Tom too much.
- Tom'a çok fazla para ödedik.
- He has a bad habit of drinking too much wine.
- Çok fazla şarap içmek gibi kötü bir alışkanlığı var.
- Am I talking too much?
- Ben çok fazla konuşuyor muyum?
- You are asking too much for this car.
- Bu araba için çok fazla istiyorsun.
- Tom told Mary not to eat too much.
- Tom Mary'ye çok fazla yememesini söyledi.
- Why is eating too much salt bad for you?
- Neden çok fazla tuz yemek senin için kötü?
- There are too many cars and too much traffic.
- Çok fazla araba ve çok fazla trafik var.
- Tom spends too much money.
- Tom çok fazla para harcıyor.
- This table takes up too much space.
- Bu masa çok fazla yer tutuyor.
- Do you think there's too much violence in movies?
- Sence filmlerde çok fazla şiddet var mı?
- The sofa takes up too much room.
- Kanepe çok fazla yer kaplıyor.
- You put too much sugar in your tea.
- Çayına çok fazla şeker koymuşsun.
- You put in too much pepper.
- Çok fazla biber koymuşsun.
- He spends too much money.
- Çok fazla para harcıyor.
- Does your diet have too much fat?
- Diyetin çok fazla yağlı mıdır?
- It was too much for him.
- Onun için çok fazlaydı.
- I tend to talk too much.
- Ben çok fazla konuşmak eğilimindeyim.
- I think that that would be too much to hope for.
- Bence bu kadar umut bağlamak çok fazla olur.
- Don't try to carry too much.
- Çok fazla şey taşımaya çalışma.
- I think you're putting in too much sugar.
- Bence çok fazla şeker koyuyorsun.
- Don't fret too much.
- Çok fazla üzülme.
- I don't want to take too much advantage.
- Çok fazla avantaj elde etmek istemiyorum.
- I spend too much time in front of my computer.
- Bilgisayarımın başında çok fazla zaman geçiriyorum.
- Don't drink too much water.
- Çok fazla su içme.
- It's not too much.
- Çok fazla değil.
- I wouldn't expect too much.
- Çok fazla şey beklemezdim.
- I've already given you way too much information.
- Sana zaten çok fazla bilgi verdim.
- Tom trusted Mary too much.
- Tom, Mary'ye çok fazla güveniyordu.
- We have way too much work to do.
- Yapacak çok çok fazla işimiz var.
- She spends way too much time surfing the web.
- O, internette sörf yaparak çok fazla zaman harcar.
- She advised him not to use too much sugar.
- Ona çok fazla şeker kullanmamasını tavsiye etti.
- Tom does that too much.
- Tom bunu çok fazla yapar.
- Don't buy too much.
- Çok fazla satın almayın.
- It was too much.
- O çok fazlaydı.
- Don't use too much pepper.
- Çok fazla biber kullanma.
- It's too much effort.
- Bu çaba çok fazla.
- Don't spend too much money.
- Çok fazla para harcama.
- Recently, he's been drinking too much.
- Son zamanlarda, o çok fazla içki içiyor.
- I think that would be too much to hope for.
- Bence bunu ummak çok fazla olurdu.
- He plays too much pachinko, so his wife is mad at him.
- O çok fazla pachinko oynar, bu nedenle karısı ona kızgındır.
- Don't think about it too much.
- Bunun hakkında çok fazla düşünmeyin.
- The reason Tom is fat is because he eats too much and doesn't get enough exercise.
- Tom'un şişman olmasının nedeni çok fazla yemesi ve yeterince egzersiz yapmaması.
- Mary wears too much makeup.
- Mary çok fazla makyaj yapar.
- Don't let yourself get carried away too much.
- Kendini çok fazla kaptırma.
- You shouldn't depend too much on other people to help you.
- Sana yardım etmeleri için başkalarına çok fazla güvenmemelisin.
- It seemed like too much trouble.
- Çok fazla sorun var gibi görünüyordu.
- I told Tom not to drink too much.
- Tom'a çok fazla içmemesini söyledim.
- The newscaster puts too much emphasis on the food crisis.
- Haber spikeri gıda krizine çok fazla vurgu yapıyor.
- Do you think there's too much violence on TV?
- Televizyonda çok fazla şiddet olduğunu düşünüyor musun?
- I think Tom shares too much personal information online.
- Bence Tom internette çok fazla kişisel bilgi paylaşıyor.
- Tom spends too much time watching TV.
- Tom televizyon izlemeye çok fazla zaman harcıyor.
- I've spent way too much time thinking about this problem.
- Bu sorun hakkında düşünmeye çok çok fazla zaman harcadım.
- That was too much.
- O çok fazlaydı.
- We had too much clothing.
- Çok fazla giyeceğimiz vardı.
- I think I added too much sugar.
- Sanırım çok fazla şeker ekledim.
- I drank too much.
- Çok fazla içtim.
- I'm afraid this job is too much for you.
- Korkarım bu iş senin için çok fazla.
- I ate too much over the holidays.
- Tatillerde çok fazla yedim.
- She tends to talk too much.
- Çok fazla konuşmaya meyilli.
- I ate too much.
- Çok fazla yedim.
- Too much confidence attracts danger.
- Çok fazla güven tehlikeyi cezbeder.
- I know I've said too much.
- Çok fazla şey söylediğimi biliyorum.
- Tom wanted way too much money.
- Tom çok fazla para istiyordu.
- I've been working too much.
- Çok fazla çalışıyorum.
- He drinks too much.
- Çok fazla içiyor.
- Tom ate too much during the holidays.
- Tom tatil günleri sırasında çok fazla yemek yedi.
- Tom and Mary both drink too much coffee.
- Tom ve Mary çok fazla kahve içiyorlar.
- You gave me too much.
- Bana çok fazla verdin.
- The fat girl is eating too much sweets with lots of sugar.
- Şişman kız çok fazla şekerli tatlı yiyor.
- Tom talks too much.
- Tom çok fazla konuşur.
- Tom doesn't like women who wear way too much make up.
- Tom çok fazla makyaj yapan kadınlardan hoşlanmaz.
- This is too much.
- Bu kadarı çok fazla.
- Don't fret too much, okay?
- Çok fazla üzülme, tamam mı?
- Is that too much?
- O çok fazla mı?
- Smoking too many cigarettes and drinking too much alcohol is dangerous.
- Çok fazla sigara içmek ve çok fazla alkol almak tehlikelidir.
- I thought it'd be too much.
- Bunun çok fazla olacağını düşündüm.
- The doctor advised me not to drink too much.
- Doktor, bana çok fazla içmememi tavsiye etti.
- Don't drink too much coffee.
- Çok fazla kahve içme.
- You eat too much junk food.
- Çok fazla abur cubur yiyorsun.
- She speaks too much.
- Çok fazla konuşuyor.
- She advised him not to eat too much.
- Ona çok fazla yememesini tavsiye etti.
- She gives too much money to her son.
- O oğluna çok fazla para veriyor.
- You put in too much sugar.
- Çok fazla şeker koymuşsun.
- Don't drink too much wine.
- Çok fazla şarap içme.
- I'm working too much.
- Çok fazla çalışıyorum.
- Tom told Mary that he thought they'd been spending too much time together.
- Tom, Mary'ye birlikte çok fazla zaman geçirdiklerini düşündüğünü söyledi.
- Tom spends too much time on his computer.
- Tom bilgisayarında çok fazla zaman harcıyor.
- That's too much.
- Bu kadarı çok fazla.
- Has anybody ever said you wear too much makeup?
- Çok fazla makyaj yaptığınızı söyleyen oldu mu hiç?
- Tom spends too much time at home.
- Tom evde çok fazla zaman geçiriyor.
- Don't play around too much after school.
- Okuldan sonra çok fazla oyalanmayın.
- I think Tom paid way too much for that old saxophone.
- Tom'un o eski saksafon için çok fazla ödediğini düşünüyorum.
- We're making too much money.
- Çok fazla para kazanıyoruz.
- I think Tom eats too much meat.
- Sanırım Tom çok fazla et yiyor.
- No, not too much.
- Hayır, çok fazla değil.
- He is a nice man, except that he talks too much.
- Çok fazla konuşmasının dışında, iyi bir adam.
- This is really too much.
- Bu gerçekten çok fazla.
- Tom bought too much milk.
- Tom çok fazla süt satın aldı.
- I said too much.
- Çok fazla dedim.
- This is too much homework.
- Bu çok fazla ev ödevi.
- They charged me too much.
- Benden çok fazla ücret aldılar.
- Tom spends way too much time goofing off.
- Tom aylaklık etmek için çok fazla zaman harcıyor.
- Perhaps I expected too much from Tom.
- Belki de Tom'dan çok fazla şey bekledim.
- Meg talks too much.
- Meg, çok fazla konuşuyor.
- The trouble is that it costs too much.
- Sorun bunun çok fazlaya mal olması.
- I think you've lost too much blood.
- Bence çok fazla kan kaybettin.
- This means that if you try to protect yourself too much, you will only make bigger mistakes.
- Bu demektir ki, kendinizi çok fazla korumaya çalışırsanız sadece daha büyük hatalar yaparsınız.
- Don't be in too much of a hurry.
- Çok fazla acele etme.
- My kids watch too much TV.
- Çocuklarım çok fazla televizyon izliyor.
- Tom thinks that Mary wears too much makeup.
- Tom Mary'nin çok fazla makyaj yaptığını düşünüyor.
- Eating too much may lead to sickness.
- Çok fazla yeme hastalığa neden olabilir.
- Is that really too much to ask for?
- O istemek için gerçekten çok fazla mı?
- I didn't think about it too much.
- Bunu çok fazla düşünmedim.
- You're making too much noise.
- Çok fazla gürültü yapıyorsun.
- Please don't smoke too much.
- Lütfen çok fazla sigara içme.
- You're spending too much money.
- Çok fazla para harcıyorsun.
- You should be careful not to help too much.
- Çok fazla yardım etmemeye dikkat etmelisin.
- The doctor advised me not to smoke too much.
- Doktor, bana çok fazla sigara içmememi tavsiye etti.
- This dresser takes up too much room.
- Bu şifonyer çok fazla yer kaplıyor.
- The coach told the players not to eat too much before the game.
- Koç oyunculara maçtan önce çok fazla yememelerini söyledi.
- Haven't you had too much to drink?
- Çok fazla içmedin mi?
- He tends to talk too much.
- O çok fazla konuşma eğilimindedir.
- He boozes too much.
- Çok fazla içiyor.
- You'd better not drink too much coffee so late at night.
- Gecenin bu saatinde çok fazla kahve içmesen iyi olur.
- Tom spends too much time at work.
- Tom işte çok fazla zaman geçiriyor.
- I thought it'd be too much.
- Çok fazla olacağını düşündüm.
- Tom puts too much sugar in his tea.
- Tom, çayına çok fazla şeker koyar.
- He fell ill because he ate too much.
- Çok fazla yemek yediği için hastalandı.
- That fat girl consumes too much sugary food.
- O şişman kız çok fazla şekerli yiyecek tüketiyor.
- If you can smell your own perfume, you're wearing too much.
- Eğer kendi parfümünün kokusunu alabiliyorsan, çok fazla sürmüşsün demektir.
- I don't want to take up too much of your time.
- Çok fazla zamanınızı almak istemiyorum.
- We've got too much work to do.
- Yapacak çok fazla işimiz var.
- You spend too much time on your computer.
- Bilgisayarınızda çok fazla zaman harcıyorsunuz.
- We spend too much.
- Çok fazla harcarız.
- I said too much.
- Çok fazla söyledim.
- We don't have too much time.
- Çok fazla zamanımız yok.
- Tom talked too much and let the secret slip.
- Tom, çok fazla konuştu ve sırrı ağzından kaçırdı.
- You spend too much time in the bathroom in the morning.
- Sabah banyoda çok fazla zaman harcıyorsun.
- If you eat too much, you will get fat.
- Çok fazla yersen, şişmanlarsın.
- I've spent too much time working on this.
- Bunun için çok fazla zaman harcadım.
- This was too much for them.
- Bu onlar için çok fazlaydı.
- This is too much.
- Bu çok fazla.
- I think you've been spending too much time with Tom.
- Bence Tom'la çok fazla zaman geçiriyorsun.
- You worry too much about Tom.
- Tom için çok fazla endişeleniyorsun.
- There's too much salt in the soup!
- Çorbada çok fazla tuz var!
- That wasn't too much, was it?
- O çok fazla değildi, değil mi?
- I think I asked for too much.
- Çok fazla istediğimi düşünüyorum.
- We should not make too much money.
- Çok fazla para kazanmamalıyız.
- You should be careful not to say too much.
- Çok fazla şey söylememeye dikkat etmelisin.
- You paid too much for that.
- Ona çok fazla para ödedin.
- Tom drinks too much beer.
- Tom çok fazla bira içiyor.
- There's too much money in these accounts.
- Bu hesaplarda çok fazla para var.
- You know way too much about me.
- Benim hakkımda çok çok fazla şey biliyorsun.
- The doctor advised him to stop working too much.
- Doktor ona çok fazla çalışmamasını tavsiye etti.
- Sometimes too much to drink is barely enough.
- Bazen içmek için çok fazla şey yeterlidir.
- People complain too much.
- İnsanlar çok fazla şikayet ediyorlar.
- I think I asked for too much.
- Sanırım çok fazla şey istedim.
- Bill really drinks too much.
- Bill gerçekten çok fazla içer.
- I have too much homework today.
- Bugün çok fazla ev ödevim var.
- I drank too much today.
- Bugün çok fazla içtim.
- You're spending too much time watching TV.
- Televizyon izlemeye çok fazla zaman harcıyorsun.
- I slept too much.
- Çok fazla uyudum.
- I can't tell you any more, I've already said too much.
- Sana daha fazla söyleyemem, zaten çok fazla söyledim.
- Tom eats too much.
- Tom çok fazla yer.
- I think Tom swears too much.
- Sanırım Tom çok fazla küfrediyor.
- You're thinking too much.
- Çok fazla düşünüyorsun.
- Tom drank way too much.
- Tom çok fazla içti.
- Tom thinks that Mary drinks too much coffee.
- Tom, Mary'nin çok fazla kahve içtiğini düşünüyor.
- Don't drink too much.
- Çok fazla içmeyin.
- I think you've been spending too much time at work.
- Sanırım işte çok fazla zaman harcıyorsun.
- Tom spent too much money.
- Tom çok fazla para harcadı.
- Won't it be too much?
- Çok fazla olmaz mı?
- We're losing too much ground.
- Çok fazla toprak kaybediyoruz.
- It's too much of a risk.
- Bu çok fazla bir risk.
- You're spending too much time on the computer.
- Bilgisayarda çok fazla zaman geçiriyorsun.
- Tom has been spending too much time on the computer.
- Tom bilgisayar başında çok fazla zaman geçiriyor.
- She pays too much attention to irrelevant things.
- Alakasız şeylere çok fazla dikkatini veriyor.
- I don't want to drink too much coffee.
- Çok fazla kahve içmek istemiyorum.
- Don't think about it too much.
- Bunu çok fazla düşünme.
- They work too much.
- Onlar çok fazla çalışırlar.
- You worry too much about him.
- Onun hakkında çok fazla endişe ediyorsun.
- He drinks too much beer.
- O çok fazla bira içer.
- Tom drank too much at the party last night.
- Tom dün geceki partide çok fazla içti.
- Does your diet have too much fat?
- Diyetinizde çok fazla yağ var mı?
- She explained to me that we throw away too much garbage.
- Bana çok fazla çöp attığımızı açıkladı.
- Yesterday I ate too much and now I feel sick.
- Dün çok fazla yedim ve şimdi kendimi hasta hissediyorum.
- You charged me too much.
- Benden çok fazla ücret aldınız.
- You party too much.
- Çok fazla parti yapıyorsun.
- The future scares me too much.
- Gelecek beni çok fazla korkutuyor.
- Avoid drinking too much water with your meals.
- Yemekle birlikte çok fazla su içmekten kaçının.
- You'd better not eat too much.
- Çok fazla yemesen iyi olur.
- Many people think that children spend too much time watching TV.
- Çok sayıda insan çocukların TV izleyerek çok fazla zaman harcadıklarını düşünüyor.
- Tom didn't talk too much.
- Tom çok fazla konuşmadı.
- Be careful not to drink too much.
- Çok fazla içmemeye dikkat et.
- You spend too much time in front of your computer.
- Bilgisayar başında çok fazla zaman geçiriyorsun.
- A diabetic has too much sugar in his blood and in his urine.
- Bir diyabet hastasının kanında ve idrarında çok fazla şeker vardır.
- Tom is expecting too much.
- Tom çok fazla şey bekliyor.
- I didn't think too much about it.
- Bu konuda çok fazla düşünmedim.
- Looking back at 2010, I think I wasted too much time.
- 2010'a dönüp baktığımda, çok fazla zaman kaybettiğimi düşünüyorum.
- We paid Tom too much.
- Biz Tom'a çok fazla ödedik.
- I don't like to plan too much.
- Ben çok fazla plan yapmaktan hoşlanmam.
- I probably worry too much.
- Muhtemelen çok fazla endişeleniyorum.
- Make sure Tom doesn't eat too much candy.
- Tom'un çok fazla şeker yemediğinden emin ol.
- I've said too much.
- Çok fazla şey söyledim.
- It was too much.
- Çok fazlaydı.
- Avoid drinking too much water with your meals.
- Yemeklerinizle çok fazla su içmekten kaçının.
- You shouldn't depend too much on other people to help you.
- Sana yardım edecek diğer insanlara çok fazla güvenmemelisin.
- I spend too much time doing stupid things.
- Aptalca şeyler yaparak çok fazla zaman geçiriyorum.
- We shouldn't expect too much.
- Biz çok fazla beklememeliyiz.
- Don't boast too much about that.
- O konuda çok fazla övünme.
- Tom trusts Mary too much.
- Tom, Mary'ye çok fazla güveniyor.
- Don't raise Tom's hopes too much.
- Tom'un umutlarını çok fazla yükseltme.
- Tom is trying not to worry too much.
- Tom çok fazla endişelenmemeye çalışıyor.
- I drank too much again.
- Tekrar çok fazla içtim.
- Sometimes, you think too much.
- Bazen çok fazla düşünüyorsunuz.
- My feet hurt because I walked too much.
- Çok fazla yürüdüğüm için ayaklarım ağrıyor.
- You're asking for too much.
- Çok fazla şey istiyorsun.
- Tom spends too much money on books.
- Tom kitaplara çok fazla para harcıyor.
- Things won't change too much.
- İşler çok fazla değişmeyecek.
- Tom couldn't get to sleep because he had drunk too much coffee after supper.
- Tom uyuyamadı çünkü akşam yemeğinden sonra çok fazla kahve içmişti.
- I don't spend too much time out in the sun.
- Güneşte çok fazla zaman geçirmiyorum.
- Tom advised Mary not to borrow too much money from John.
- Tom, Mary'ye John'dan çok fazla ödünç para almamasını tavsiye etti.
- I think you worry too much.
- Bence çok fazla endişeleniyorsun.
- You worry too much.
- Çok fazla endişeleniyorsunuz.
- Tom said he ate way too much.
- Tom çok fazla yediğini söyledi.
- I had too much to drink.
- Çok fazla içtim.
- We should not place too much emphasis on money.
- Paraya çok fazla önem vermemeliyiz.
- There is too much smoke in here.
- Burada çok fazla duman var.
- This bread contains too much gluten for me.
- Bu ekmek benim için çok fazla gluten içeriyor.
- I don't remember too much.
- Ben çok fazla hatırlamıyorum.
- It's too much effort.
- Bu çok fazla çaba.
- I think Tom hangs out with Mary too much.
- Bence Tom, Mary ile çok fazla takılıyor.
- This is taking way too much time.
- Bu çok fazla zaman alıyor.
- Tom didn't want to spend too much time discussing that.
- Tom bunu tartışmak için çok fazla zaman harcamak istemiyordu.
- He eats too much.
- Çok fazla yiyor.
- He speaks too much.
- Çok fazla konuşuyor.
- Do not eat too much cake.
- Çok fazla kek yeme.
- Tom eats too much.
- Tom çok fazla yiyor.
- That sofa takes up too much room.
- Bu kanepe çok fazla yer kaplıyor.
- We think too much and feel too little.
- Çok fazla düşünüyoruz ve çok az hissediyoruz.
- I don't think that would bother Tom too much.
- Bunun Tom'u çok fazla rahatsız edeceğini sanmıyorum.
- Too much salt will kill the flavor.
- Çok fazla tuz, lezzeti öldürür.
- This kefir has too much sugar in it.
- Bu kefirin içinde çok fazla şeker var.
- I think you think too much.
- Bence çok fazla düşünüyorsun.
- She knew too much.
- O çok fazla şey biliyordu.
- I've never had to worry too much about anything.
- Hiçbir şey hakkında asla çok fazla endişelenmek zorunda kalmadım.
- Tom worries about Mary too much.
- Tom, Mary için çok fazla endişeleniyor.
- You drank too much.
- Çok fazla içtin.
- We're paying way too much money.
- Çok fazla para ödüyoruz.
- Don't watch too much TV.
- Çok fazla televizyon izleme.
- Don't get your hopes up too much.
- Çok fazla umutlanma.
- I spent Saturday afternoon watching entirely too much TV.
- Cumartesi öğleden sonramı çok fazla televizyon izleyerek geçirdim.
- I hope things don't change too much.
- Umarım işler çok fazla değişmez.
- I think you've been seeing too much of Tom.
- Bence Tom'u çok fazla görüyorsun.
- You have too much time on your hands.
- Çok fazla vaktiniz var.
- This sofa takes too much room.
- Bu kanepe çok fazla yer kaplıyor.
- Tom and Mary had way too much free time on their hands.
- Tom ve Mary'nin çok fazla boş zamanı vardı.
- You spend too much time in the bathroom in the morning.
- Sabahları banyoda çok fazla zaman geçiriyorsun.
- You know too much.
- Çok fazla şey biliyorsun.
- Tom works too much.
- Tom çok fazla çalışıyor.
- She's spending too much time watching TV.
- Televizyon izlemeye çok fazla zaman harcıyor.
- She gives too much money to her son.
- Oğluna çok fazla para veriyor.
- We had too much clothing.
- Çok fazla kıyafetimiz vardı.
- We've spent too much money.
- Biz çok fazla para harcadık.
- I don't think we should rely on Tom too much.
- Bence Tom'a çok fazla güvenmemeliyiz.
- She speaks too much.
- O, çok fazla konuşur.
- Too much confidence leads to treachery.
- Çok fazla güven kalleşliğe yol açar.
- Mary thinks that Oliver is spending too much time playing videogames.
- Mary, Oliver'in video oyunları oynamaya çok fazla zaman harcadığını düşünüyor.
- Tom spends too much time on the computer.
- Tom bilgisayarın başında çok fazla zaman geçiriyor.
- There is too much furniture in this room.
- Bu odada çok fazla mobilya var.
- Make sure Tom doesn't eat too much candy.
- Tom'un çok fazla şeker yemediğinden emin olun.
- Too much Botox can give you a frozen look.
- Çok fazla Botoks size donmuş bir görünüm verebilir.
- I have too much homework.
- Çok fazla ev ödevim var.
- I ate way too much last night.
- Dün gece çok fazla yemek yedim.
- Don't watch too much TV.
- Çok fazla TV izleme.
- Many parents believe that there is too much violence on TV.
- Birçok ebeveyn televizyonda çok fazla şiddet olduğuna inanıyor.
- You're worrying too much.
- Çok fazla endişeleniyorsun.
- It was too much for Tom.
- O, Tom için çok fazlaydı.
- You've drunk too much.
- Çok fazla içtin.
- Haven't you had too much to drink?
- Çok fazla içki içmedin mi?
- I drank too much and was unsteady on my feet.
- Çok fazla içtim ve ayaklarımın üzerinde duramıyordum.
- That's too much!
- Bu çok fazla!
- I think you've been seeing too much of Tom.
- Tom'u çok fazla gördüğünü düşünüyorum.
- Don't smoke too much.
- Çok fazla sigara içmeyin.
- We have too much inventory.
- Çok fazla stoğumuz var.
- Tom puts too much sugar in his tea.
- Tom çayına çok fazla şeker koyuyor.
- Tom advised Mary not to drink too much.
- Tom Mary'ye çok fazla içmemesini tavsiye etti.
- Looking back at 2010, I think I wasted too much time.
- 2010'a baktığımızda, sanırım çok fazla zaman israf ettim.
- Tom depends too much on Mary.
- Tom Mary'ye çok fazla bağlı.
- Is it too much?
- Bu çok fazla mı?
- Too much Botox can give you a frozen look.
- Çok fazla Botox sana donmuş bir görünüm verebilir.
- I think Tom paid way too much for that old saxophone.
- Bence Tom o eski saksafona çok fazla para ödedi.
- You trust people too much.
- İnsanlara çok fazla güveniyorsun.
- Was that too much?
- O çok fazla mıydı?
- There's too much sex and violence in today's movies.
- Günümüz filmlerinde çok fazla seks ve şiddet var.
- We spend too much.
- Çok fazla harcıyoruz.
- Tom tried to do too much.
- Tom çok fazla şey yapmaya çalıştı.
- Too much exercise can do more harm than good.
- Çok fazla egzersiz yarardan çok zarar getirebilir.
- Tom certainly spends too much money buying things he never uses.
- Tom kesinlikle hiç kullanmadığı şeyleri almak için çok fazla para harcıyor.
- One can drink too much, but one never drinks enough.
- İnsan çok fazla içebilir ama asla yeterince içemez.
- I think you've been drinking too much.
- Bence çok fazla içiyorsun.
- He speaks too much.
- O çok fazla konuşur.
- Was I making too much noise?
- Çok fazla gürültü yapıyor muydum?
- I don't want to give up too much.
- Çok fazla şeyden vazgeçmek istemiyorum.
- She advised him not to drink too much.
- Ona çok fazla içmemesini tavsiye etti.
- Don't worry too much about the details.
- Detaylar hakkında çok fazla endişelenme.
- Don't rely too much on others.
- Diğerlerine çok fazla güvenme.
- I don't think we should rely on Tom too much.
- Bizim Tom'a çok fazla güvenmemiz gerektiğini sanmıyorum.
- I guess it was too much to hope for.
- Sanırım umut etmek için çok fazlaydı.
- Tom ate too much over the holidays.
- Tom tatillerde çok fazla yemek yedi.
- Tom bought too much milk.
- Tom çok fazla süt almış.
- My father doesn't drink too much sake.
- Babam çok fazla sake içmez.
- I think you waste too much time watching TV.
- Bence televizyon izleyerek çok fazla zaman harcıyorsun.
- He refrained from drinking too much.
- Çok fazla içmekten kaçınırdı.
- Fadil drank too much.
- Fadıl çok fazla içki içti.
- I'm afraid that I've eaten too much.
- Korkarım çok fazla yemek yedim.
- Are you sure you're not taking on too much?
- Çok fazla yük altına girmediğinizden emin misiniz?
- You know way too much about me.
- Benim hakkımda çok fazla şey biliyorsun.
- You shouldn't do too much.
- Çok fazla şey yapmamalısın.
- You drink too much coffee.
- Çok fazla kahve içiyorsunuz.
- I try to not eat too much junk food.
- Çok fazla abur cubur yememeye çalışıyorum.
- Don't give Tom too much credit.
- Tom'a çok fazla prim verme.
- We just tried to do too much.
- Çok fazla şey yapmaya çalıştık.
- Try not to worry too much.
- Çok fazla endişelenmemeye çalış.
- Tom had drunk too much coffee so he couldn't sleep.
- Tom çok fazla kahve içmişti, bu yüzden uyuyamadı.
- I can't watch this film, there is too much violence in it.
- Bu filmi izleyemem, içinde çok fazla şiddet var.
- Don't use too much pepper.
- Çok fazla biber kullanmayın.
- That'll take too much time.
- Çok fazla zaman alacak.
- Tom ate too much during the holidays.
- Tom tatiller sırasında çok fazla yemek yedi.
- I ate too much last night.
- Dün gece çok fazla yedim.
- I think you used too much salt.
- Bence çok fazla tuz kullandın.
- I work too much.
- Çok fazla çalışıyorum.
- If he continues drinking too much, he will fall ill sooner or later.
- O çok fazla içmeye devam ederse, o er ya da geç hasta olacak.
- You worry too much about what other people think.
- Başkalarının ne düşündüğü hakkında çok fazla endişeleniyorsun.
- Sami worries too much about Layla.
- Sami, Layla için çok fazla endişeleniyor.
- Your problem is you eat too much junk food.
- Sorununuz çok fazla abur cubur yemeniz.
- You talk about her too much.
- Onun hakkında çok fazla konuşuyorsun.
- She is old enough to know better than to expect too much of her parents.
- Ebeveynlerinden çok fazla şey beklememesi gerektiğini bilecek yaştadır.
- Tom spends too much time on his computer.
- Tom bilgisayar başında çok fazla zaman geçiriyor.
- People complain too much.
- İnsanlar çok fazla şikayet ediyor.
- Tom parties too much.
- Tom çok fazla parti yapıyor.
- Don't bring too much clothing when you travel.
- Seyahat ederken çok fazla kıyafet getirmeyin.
- They drank way too much.
- Çok fazla içmişler.
- I tend to talk too much.
- Çok fazla konuşma eğilimindeyim.
- Eating too much may lead to sickness.
- Çok fazla yemek hastalığa yol açabilir.
- Tom needs to be careful not eat too much.
- Tom'un çok fazla yememeye dikkat etmesi gerekiyor.
- I wouldn't read too much into it.
- Ben olsam çok fazla anlam çıkarmazdım.
- This was too much for him.
- Bu onun için çok fazlaydı.
- He strained his eyes by reading too much.
- Çok fazla okuyarak gözlerini yordu.
- You depend too much on others.
- Sen diğerlerine çok fazla bağlısın.
- I think you've had too much to drink.
- Bence çok fazla içtin.
- I worry too much.
- Çok fazla endişeleniyorum.
- They talk too much.
- Onlar çok fazla konuşur.
- You depend too much on others.
- Başkalarına çok fazla güveniyorsun.
- Doing that shouldn't take too much of your time.
- Bunu yapmak çok fazla zamanını almamalı.
- Tom knew he'd said too much.
- Tom çok fazla şey söylediğini biliyordu.
- I've drunk way too much coffee today.
- Bugün çok fazla kahve içtim.
- I think you know too much.
- Sanırım çok fazla biliyorsun.
- I think that I drank too much.
- Sanırım çok fazla içtim.
- Oh geez, I'm not sure, but I think I ate too much.
- Tanrım, emin değilim ama sanırım çok fazla yedim.
- Don't rely too much on others.
- Başkalarına çok fazla güvenmeyin.
- We spent too much for the Christmas presents.
- Noel hediyeleri için çok fazla harcadık.
- We all watch way too much TV.
- Hepimiz çok çok fazla TV izleriz.
- He said that he had eaten too much and didn't feel very good.
- Çok fazla yemek yediğini ve kendini pek iyi hissetmediğini söyledi.
- You're taking too much.
- Çok fazla alıyorsun.
- I love you too much.
- Seni çok fazla seviyorum.
- Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- This is too much for me.
- Bu benim için çok fazla.
- The doctor advised him to stop working too much.
- Doktor, ona çok fazla çalışmayı bırakmasını önerdi.
- Tom paid way too much for that old car.
- Tom o eski araba için oldukça çok fazla ödedi.
- Tom and I both drink too much coffee.
- Tom ve ben çok fazla kahve içiyoruz.
- Tom depends too much on Mary.
- Tom Mary'ye çok fazla güveniyor.
- This shouldn't take too much time.
- Bu çok fazla zaman almamalı.
- Tom spends way too much time thinking about Mary.
- Tom Mary'yi düşünerek oldukça çok fazla zaman harcıyor.
- Mary always wears too much perfume.
- Mary her zaman çok fazla parfüm kullanır.
- I drank way too much last night.
- Dün gece çok fazla içtim.
- A child is spoiled by too much attention.
- Bir çocuk çok fazla ilgiden şımarır.
- Don't drink too much.
- Çok fazla içme.
- Tom used to tell me that I talked too much.
- Tom bana benim çok fazla konuştuğumu söylerdi.
- This was too much for her.
- Bu onun için çok fazlaydı.
- I've been spending too much time with Tom.
- Tom'la çok fazla zaman geçiriyorum.
- You paid too much for that.
- Buna çok fazla ödedin.
- I tried not to eat too much.
- Çok fazla yememeye çalıştım.
- He drinks too much alcohol.
- Çok fazla alkol içiyor.
- Don't use too much water.
- Çok fazla su kullanma.
- Besides, we will lose too much time to talk about the various topics.
- Ayrıca, çeşitli konular hakkında konuşmak için çok fazla zaman kaybedeceğiz.
- Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy.
- Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman.
- We have too much bad luck.
- Çok fazla şanssızlığımız var.
- Don't depend on your parents too much.
- Annenle babana çok fazla güvenme.
- I don't think that you should worry about it too much.
- Bu konuda çok fazla endişelenmeniz gerektiğini düşünmüyorum.
- I didn't try to do too much.
- Çok fazla bir şey yapmaya çalışmadım.
- Don't eat too much and disrupt the stomach's normal digestion process.
- Çok fazla yemek yeme ve midenin normal sindirim sürecini bozma.
- I didn't drink too much.
- Çok fazla içki içmedim.
- I think my husband spends too much money.
- Bence kocam çok fazla para harcıyor.
- Tom thinks that Mary drinks too much coffee.
- Tom Mary'nin çok fazla kahve içtiğini düşünüyor.
- I like women who don't wear too much makeup.
- Çok fazla makyaj yapmayan kadınları seviyorum.
- Is eating too much fiber bad for you?
- Çok fazla lif yemek sizin için kötü mü?
- Tom knows he's said too much.
- Tom çok fazla konuştuğunu biliyor.
- You expect too much of your child.
- Çocuğunuzdan çok fazla şey bekliyorsunuz.
- I wouldn't read too much into it.
- Çok fazla yorum yapmazdım.
- Don't fret too much.
- Çok fazla endişelenmeyin.
- We spent too much for Christmas presents this year.
- Bu yıl Noel hediyeleri için çok fazla harcadık.
- Tom depends on Mary too much.
- Tom, Mary'ye çok fazla bağlı.
- I drank too much wine.
- Çok fazla şarap içtim.
- That's way too much.
- O çok fazla.
- It would take me too much time to explain to you why it's not going to work.
- Bunun niçin işe yaramayacağını sana açıklamak çok fazla zamanımı alır.
- You already know too much.
- Zaten çok fazla biliyorsun.
- Tom couldn't get to sleep because he had drunk too much coffee after supper.
- Tom dün akşam yemeğinden sonra çok fazla kahve içtiği için uyuyamadı.
- I think you've been eating too much junk food.
- Sanırım çok fazla abur cubur yiyorsun.
- I ate way too much.
- Çok fazla yedim.
- Your problem is you eat too much junk food.
- Senin sorunun çok fazla abur cubur yemendir.
- I don't think that you should worry about it too much.
- Bunun hakkında çok fazla endişelenmen gerektiğini sanmıyorum.
- Tom drinks too much beer.
- Tom çok fazla bira içer.
- Tom has been trying to do too much.
- Tom çok fazla şey yapmaya çalışıyor.
- Tom ate too much over the holidays.
- Tom tatilde çok fazla yedi.
- He's spending too much time watching TV.
- Televizyon izlemeye çok fazla zaman harcıyor.
- Tom knows he's said too much.
- Tom çok fazla şey söylediğini biliyor.
- Tom made too much noise.
- Tom çok fazla gürültü yaptı.
- Don't work too much, OK?
- Çok fazla çalışma, tamam mı?
- You've had too much to drink.
- Çok fazla içmişsin.
- He brought way too much food, so there was some left over.
- Çok fazla yemek getirmiş, bu yüzden birazı kalmış.
- Tom said that he had eaten too much and didn't feel very good.
- Tom çok fazla yediğini ve kendini iyi hissetmediğini söyledi.
- I advised Tom not to borrow too much money from Mary.
- Tom'a Mary'den çok fazla borç para almamasını tavsiye ettim.
- I think this table takes up too much space.
- Bence bu masa çok fazla yer kaplıyor.
- You worry about your weight too much.
- Kilon hakkında çok fazla endişeleniyorsun.
- Tom is taking way too much time.
- Tom çok fazla zaman alıyor.
- It was too much for her.
- Onun için çok fazlaydı.
- I hope it wasn't too much trouble.
- Umarım çok fazla sorun olmamıştır.
- That was too much.
- Bu çok fazlaydı.
- I ate too much food yesterday.
- Dün çok fazla yemek yedim.
- I think we've already wasted too much time.
- Bence zaten çok fazla zaman kaybettik.
- They talk too much.
- Çok fazla konuşuyorlar.
- Tom depends too much on Mary.
- Tom, Mary'ye çok fazla bağlı.
- I drank too much coffee today.
- Bugün çok fazla kahve içtim.
- You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisiniz.
- Tom had drunk too much coffee so he couldn't sleep.
- Tom çok fazla kahve içtiği için uyuyamamıştı.
- I try not to think about Tom too much.
- Tom'u çok fazla düşünmemeye çalışıyorum.
- These empty boxes take up too much space.
- Bu boş kutular çok fazla yer kaplıyor.
- You play games too much.
- Çok fazla oyun oynuyorsun.
- I think Tom swears too much.
- Bence Tom çok fazla küfür ediyor.
- Besides, we will lose too much time to talk about the various topics.
- Ayrıca çeşitli konular hakkında konuşmakla çok fazla zaman kaybedeceğiz.
- Don't expect too much.
- Çok fazla şey bekleme.
- Too much is at stake.
- Çok fazla şey tehlikede.
- Eating too much is bad for your health.
- Çok fazla yemek, sağlığın için zararlıdır.
- Tom put too much hot sauce on his pizza.
- Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.
- Tom told me not to eat too much.
- Tom bana çok fazla yemememi söyledi.
- I have too much to think about.
- Hakkında düşünülecek çok fazla şeyim var.
- Please don't drink too much.
- Lütfen çok fazla içmeyin.
- We complain too much.
- Çok fazla şikayet ediyoruz.
- You may eat anything as long as you don't eat too much.
- Çok fazla yemediğin sürece her şeyi yiyebilirsin.
- You speak too much.
- Çok fazla konuşuyorsun.
- Tom told Mary not to eat too much.
- Tom, Mary'ye çok fazla yememesini söyledi.
- They work too much.
- Çok fazla çalışıyorlar.
- Too much water drowned the miller.
- Çok fazla su değirmenciyi boğdu.
- You grew up with too much materialism, and now you envy your neighbours.
- Çok fazla materyalizmle büyüdünüz ve şimdi komşularınızı kıskanıyorsunuz.
- Tom doesn't remember too much about what happened that day.
- Tom o gün olanlar hakkında çok fazla şey hatırlamıyor.
- If you can smell your own perfume, you're wearing too much.
- Kendi parfüm kokunu alabiliyorsan, çok fazla sürüyorsundur.
- He brought way too much food, so there was some left over.
- Çok fazla yiyecek getirmişti, bu yüzden bir kısmı arttı.
- You attach too much importance to what he says.
- Onun söylediklerine çok fazla önem veriyorsun.
- I think Tom hangs out with Mary too much.
- Bence Tom, Mary'yle çok fazla takılıyor.
- I talked too much.
- Çok fazla konuştum.
- You eat too much.
- Çok fazla yemek yiyorsun.
- If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
- Bu kutuya çok fazla ağırlık yüklerseniz patlar.
- I wouldn't read too much into it.
- Çok fazla anlam çıkarmazdım.
- I probably drink too much.
- Muhtemelen çok fazla içki içiyorum.
- Tom spends way too much time at the gym.
- Tom spor salonunda çok fazla zaman geçiriyor.
- Tom knew too much.
- Tom çok fazla şey biliyordu.
- Meg talks too much.
- Meg, çok fazla konuşur.
- I've drunk way too much coffee today.
- Bugün oldukça çok fazla kahve içtim.
- This didn't cost too much.
- Bu çok fazla pahalıya mal olmadı.
- I think that that would be too much to hope for.
- Bence bunu ummak çok fazla olur.
- Tom spends way too much time thinking about Mary.
- Tom, Mary'yi düşünerek çok fazla zaman harcıyor.
- That's too much information.
- Bu çok fazla bilgi.
- Don't waste too much time.
- Çok fazla zaman kaybetme.
- We spent too much for this.
- Biz bunun için çok fazla harcadık.
- It's too much.
- Bu çok fazla.
- Tom worries too much.
- Tom çok fazla endişelenir.
- I think Tom complains too much.
- Bence Tom çok fazla şikayet ediyor.
- If it's too much for you to handle, then you don't have to do it.
- Eğer bu senin için çok fazlaysa, yapmak zorunda değilsin.
- She's spending too much time watching TV.
- O, TV izleyerek çok fazla zaman harcıyor.
- It's kind of in vogue, but the price is too much!
- Biraz moda ama fiyatı çok fazla!
- He's spending too much time on the computer.
- Bilgisayarda çok fazla zaman geçiriyor.
- I think Tom complains too much.
- Sanırım Tom çok fazla şikayet ediyor.
- Tom was careful not to make too much noise.
- Tom çok fazla gürültü yapmamaya dikkat ediyordu.
- You complain too much.
- Çok fazla şikayet ediyorsun.
- You bought too much bread.
- Çok fazla ekmek almışsın.
- Tom says I swear too much.
- Tom çok fazla küfür ettiğimi söylüyor.
- I think you've been spending too much time with Tom.
- Sanırım Tom'la çok fazla zaman geçiriyorsun.
- If you worry too much, you'll go bald.
- Çok fazla endişelenirsen kel kalırsın.
- Tom talked too much.
- Tom çok fazla konuştu.
- You guys are too much.
- Siz çok fazlasınız.
- It cost too much.
- Çok fazlaya mal oldu.
- You bought too much bread.
- Çok fazla ekmek satın aldın.
- You worry too much.
- Çok fazla endişeleniyorsun.
- He was sick from eating too much.
- O çok fazla yemekten hastaydı.
- He speaks too much.
- O çok fazla konuşuyor.
- Maybe I drink too much.
- Belki de çok fazla içiyorum.
- He makes it a rule not to eat too much.
- Çok fazla yemek yememeyi prensip edinir.
- Tom gives too much money to his children.
- Tom çocuklarına çok fazla para veriyor.
- You may eat anything as long as you don't eat too much.
- Çok fazla yemediğiniz sürece her şeyi yiyebilirsiniz.
- I think that would be too much to hope for.
- Sanırım bunu ummak çok fazla olurdu.
- You worry too much about them.
- Onlar için çok fazla endişeleniyorsun.
- Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy.
- Sanayileşmiş ülkelerdeki birçok çocuk çok fazla şeker yediği için çok şişman.
- I advised Tom not to borrow too much money from Mary.
- Tom'a Mary'den çok fazla borç almamasını tavsiye ettim.
- Don't drink too much, okay?
- Çok fazla içme, tamam mı?
- You can't pay too much for good shoes.
- İyi bir ayakkabı için çok fazla para ödeyemezsin.
- You were drinking too much the night you rolled your car.
- Arabanı devirdiğin gece çok fazla içiyordun.
- I think you've been hanging out with Tom too much.
- Bence Tom'la çok fazla takılıyorsun.
- Tom says his teacher gives him too much homework.
- Tom öğretmeninin ona çok fazla ödev verdiğini söylüyor.
- I don't think Tom is going to be too much help.
- Tom'un çok fazla yardım edeceğini sanmıyorum.
- Tom drinks too much coffee.
- Tom çok fazla kahve içiyor.
- Don't say too much.
- Çok fazla söyleme.
- I think you worry too much.
- Sanırım çok fazla endişeleniyorsun.
- Tom tends to drink too much.
- Tom çok fazla içmeye meyilli.
- Tom used to drink too much.
- Tom çok fazla içerdi.
- I work too much in order to achieve my goals.
- Hedeflerime ulaşmak için çok fazla çalışıyorum.
- I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
- Why is eating too much salt bad for you?
- Çok fazla tuz yemek sizin için niçin kötüdür?
- You work too much.
- Çok fazla çalışıyorsun.
- That's way too much.
- Bu çok fazla.
- I think you think too much.
- Sanırım çok fazla düşünüyorsun.
- She is attractive, but she talks too much.
- O çekicidir fakat çok fazla konuşur.
- I spend too much time doing stupid things.
- Aptalca şeyler yaparak çok fazla zaman harcıyorum.
- You worry too much about her.
- Onun hakkında çok fazla endişe ediyorsun.
- Tom thinks that Mary wears too much makeup.
- Tom, Mary'nin çok fazla makyaj yaptığını düşünüyor.
- He talks too much.
- Çok fazla konuşuyor.
- I think I drank too much.
- Sanırım çok fazla içtim.
- I think you've been watching too much TV.
- Bence çok fazla televizyon izliyorsun.
- Doing that won't take too much of your time.
- Bunu yapmak çok fazla zamanınızı almaz.
- Tom does that too much.
- Tom bunu çok fazla yapıyor.
- Her students study too much.
- Öğrencileri çok fazla ders çalışıyor.
- Tom put too much hot sauce on his pizza.
- Tom pizzasına çok fazla acı sos koymuştu.
- Tom said that it probably wouldn't take too much time.
- Tom muhtemelen çok fazla zaman almayacağını söyledi.
- You put too much sugar in the tea.
- Çaya çok fazla şeker koydun.
- Let's not be in too much of a hurry.
- Çok fazla acele etmeyelim.
- Tom advised Mary not to borrow too much money from John.
- Tom, Mary'ye John'dan çok fazla borç almamasını tavsiye etti.
- The graphic description of the victim's murder was too much for his mother, who ran out of the court in tears.
- Kurbanın cinayetinin grafik tasviri annesi için çok fazlaydı ve gözyaşları içinde mahkemeden kaçtı.
- There's too much furniture in this room.
- Bu odada çok fazla mobilya var.
- I have too much homework.
- Çok fazla ödevim var.
- Many people put too much personal information on social media.
- Birçok insan sosyal medyaya çok fazla kişisel bilgi koyuyor.
- The assignment was too much for me.
- Görev, benim için çok fazlaydı.
- You had better not eat too much.
- Çok fazla yemesen iyi olur.
- Tom and Mary both drink too much coffee.
- Tom ve Mary her ikisi de çok fazla kahve içerler.
- If he is corrected too much, he will stop talking.
- Eğer çok fazla düzeltilirse, konuşmaktan vazgeçecek.
- I'm working too much.
- Ben çok fazla çalışıyorum.
- I've said too much already.
- Ben zaten çok fazla şey söyledim.
- It was too much.
- Bu çok fazlaydı.
- We spent too much for this.
- Bunun için çok fazla harcadık.
- I think that I drank too much.
- Galiba çok fazla içtim.
- Don't rely too much on your guidebook.
- El kitabınıza çok fazla güvenmeyin.
- Tom eats too much junk food.
- Tom çok fazla abur cubur yer.
- I've already said too much as it is.
- Zaten çok fazla şey söyledim.
- There's too much salt in this soup.
- Bu çorbada çok fazla tuz var.
- She pays too much attention to irrelevant things.
- Alakasız şeylere çok fazla önem veriyor.
- You talk about him too much.
- Onun hakkında çok fazla konuşuyorsun.
- Tom bought too much bread.
- Tom çok fazla ekmek aldı.
- Yesterday I ate too much and now I feel sick.
- Dün çok fazla yedim ve şimdi midem bulanıyor.
- Let's not romanticize this too much.
- Bunu çok fazla romantikleştirmeyelim.
- We have too much debt.
- Çok fazla borcumuz var.
- I drank too much at the party last night.
- Dün geceki partide çok fazla içtim.
- I ate too much at the party last night.
- Dün geceki partide çok fazla yedim.
- The doctor advised me not to smoke too much.
- Doktor, çok fazla sigara içmememi tavsiye etti.
- I'm having too much fun.
- Çok fazla eğleniyorum.
- I think you waste too much time playing games.
- Bence oyun oynayarak çok fazla zaman harcıyorsun.
- I'm afraid I've eaten too much.
- Korkarım ki, çok fazla yedim.
- It is dangerous to drink too much.
- Çok fazla içmek tehlikelidir.
- Tomás spends too much time working.
- Tomás çalışmak için çok fazla zaman harcıyor.
- Tom knew he'd probably said too much.
- Tom muhtemelen çok fazla şey söylediğini biliyordu.
- I think you're reading too much into John's relationship with Jane.
- Bence John'un Jane ile olan ilişkisini çok fazla yorumluyorsun.
- I've seen too much.
- Çok fazla şey gördüm.
- We ordered too much food.
- Çok fazla yemek sipariş ettik.
- My brother talks too much.
- Erkek kardeşim çok fazla konuşur.
- You talk too much.
- Çok fazla konuşuyorsun.
- We've tried to do too much.
- Çok fazla şey yapmaya çalıştık.
- You think too much too.
- Sen de çok fazla düşünüyorsun.
- Many people think that children spend too much time watching television.
- Birçok insan çocukların televizyon izleyerek çok fazla zaman geçirdiğini düşünüyor.
- If you eat too much, you will get fat.
- Çok fazla yerseniz şişmanlarsınız.
- You're spending too much time watching TV.
- TV izlemeye çok fazla vakit harcıyorsun.
- Tomás spends too much time working.
- Tomás çalışarak çok fazla zaman harcıyor.
- There's too much garlic.
- Çok fazla sarımsak var.
- We all watch way too much TV.
- Hepimiz çok fazla televizyon izliyoruz.
- Don't drink too much champagne.
- Çok fazla şampanya içme.
- You drink too much!
- Çok fazla içiyorsun!
- You're giving me too much credit.
- Bana çok fazla kredi veriyorsun.
- You must not eat too much.
- Çok fazla yememelisin.
- Some people think the government has way too much power.
- Bazı insanlar hükümetin oldukça çok fazla gücünün olduğunu düşünüyor.
- I can't go into too much detail.
- Çok fazla detaya giremem.
- Tom realized he'd said way too much.
- Tom çok fazla şey söylediğini fark etti.
- If he continues drinking too much, he will fall ill sooner or later.
- Çok fazla içmeye devam ederse, er ya da geç hastalanacak.
- You must not eat too much food at one time.
- Bir seferde çok fazla yemek yememelisin.
- It's easy to eat too much.
- Çok fazla yemek yemek kolaydır.
- I think you've been spending too much time in Boston.
- Bence Boston'da çok fazla zaman geçiriyorsun.
- You've lost too much blood.
- Çok fazla kan kaybettin.
- If you eat too much, you'll become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
- Doing that won't take too much of your time.
- Bunu yapmak çok fazla zamanınızı almayacak.
- Doing that shouldn't take too much of your time.
- Bunu yapmak çok fazla zamanınızı almamalı.
- Tom spends too much time at work.
- Tom işte çok fazla zaman geçirir.
- He eats too much.
- O çok fazla yiyor.
- Too much drinking will make your life a ruin.
- Çok fazla içmek hayatınızı mahveder.
- It was too much for Tom.
- Bu Tom için çok fazlaydı.
- Tom drank too much.
- Tom çok fazla içti.
- I think you've been eating too much junk food.
- Bence çok fazla abur cubur yiyorsun.
- You were probably too much tense and that prevented you from sleeping well.
- Sen muhtemelen çok fazla gergindin ve bu senin iyi uyumanı engelledi.
- It was too much for them.
- Onlar için çok fazlaydı.
- You shouldn't eat too much candy.
- Çok fazla şeker yememelisin.
- He died from eating too much.
- O, çok fazla yemekten öldü.
- We've done way too much already.
- Biz zaten çok fazla yaptık.
- Tom's illness resulted from eating too much.
- Tom'un hastalığı çok fazla yemek yemekten ileri geldi.
- Even though Tom has had way too much to drink already, he's ordering another drink.
- Tom zaten çok fazla içmiş olmasına rağmen, bir içki daha sipariş ediyor.
- Tom parties too much.
- Tom çok fazla kutlama yapar.
- You've given me too much change.
- Bana çok fazla para üstü verdiniz.
- Tom said that he had eaten too much and didn't feel very good.
- Tom çok fazla yediğini ve çok iyi hissetmediğini söyledi.
- You spend too much time alone.
- Yalnız çok fazla zaman geçiriyorsun.
- Eating too much fat is supposed to cause heart disease.
- Çok fazla yağ yemenin kalp hastalığına neden olduğu düşünülüyor.
- I drank too much beer yesterday.
- Dün çok fazla bira içtim.
- Don't eat too much and disrupt the stomach's normal digestion process.
- Çok fazla yiyip midenin normal sindirim sürecini bozmayın.
- Don't depend on your parents too much.
- Ebeveynlerine çok fazla bel bağlama.
- Tom watches too much TV.
- Tom çok fazla televizyon izliyor.
- The air conditioner makes too much noise.
- Klima çok fazla gürültü yapıyor.
- I've been drinking too much coffee.
- Çok fazla kahve içiyorum.
- I ate too much at the party last night.
- Dün gece partide çok fazla yedim.
- Tom drank too much beer last night.
- Tom dün gece çok fazla bira içti.
- You drink too much.
- Çok fazla içiyorsun.
- Tom bought too much bread.
- Tom çok fazla ekmek satın aldı.
- Sometimes, you think too much.
- Bazen çok fazla düşünüyorsun.
- I've already lost too much time.
- Zaten çok fazla zaman kaybettim.
- You'd better not drink too much coffee so late at night.
- Geceleyin bu kadar geç vakitte çok fazla kahve içmezsen iyi olur.
- I think Tom has seen too much.
- Sanırım Tom çok fazla gördü.
- Don't put too much mustard on my sandwich.
- Sandviçime çok fazla hardal koyma.
- You shouldn't depend on others too much.
- Başkalarına çok fazla bağımlı olmamalısın.
- I'm afraid I've eaten too much.
- Korkarım, çok fazla yedim.
- You spend too much time with her.
- Sen onunla çok fazla zaman geçiriyorsun.
- I think you spend too much time watching TV.
- Bence televizyon izlemeye çok fazla zaman harcıyorsun.
- He talks too much.
- O çok fazla konuşuyor.
- I try not to think about it too much.
- Bunu çok fazla düşünmemeye çalışıyorum.
- You read too much.
- Çok fazla okuyorsun.
- It's not too much to ask you to come to class on time.
- Derse zamanında gelmenizi istemek çok fazla bir şey değil.
- We shouldn't expect too much help from Tom.
- Tom'dan çok fazla yardım beklememeliyiz.
- Gaining too much weight is not good for your health.
- Çok fazla kilo almak sağlığınız için iyi değildir.
- Don't drink too much coffee.
- Çok fazla kahve içmeyin.
- This heavy workload is too much for me.
- Bu ağır iş yükü benim için çok fazla.
- What I don't like is that he knows too much.
- Sevmediğim şey onun çok fazla şey biliyor olmasıdır.
- It's taking us way too much time to get this job finished.
- Bu işi bitirtmek oldukça çok fazla zamanımızı alıyor.
- Layla knew too much.
- Leyla çok fazla biliyordu.
- The boy had indigestion after eating too much.
- Çok fazla yedikten sonra Tom hazımsızlık çekti.
- A lot of people think that lawyers get paid too much.
- Birçok insan avukatların çok fazla para aldığını düşünüyor.
- His illness resulted from drinking too much.
- Hastalığı çok fazla içki içmesinden kaynaklandı.
- I think I ate too much.
- Sanırım çok fazla yedim.
- You gave me too much.
- Bana çok fazla şey verdin.
- The doctor advised me not to eat too much.
- Doktor, bana çok fazla yemememi tavsiye etti.
- Maybe I'm working too much.
- Belki de çok fazla çalışıyorum.
- I didn't like her using my phone too much.
- Telefonumu çok fazla kullanmasından hoşlanmıyordum.
- Tom and Mary had way too much free time on their hands.
- Tom ve Mary'nin ellerinde oldukça çok fazla boş zamanı vardı.
- You're taking too much.
- Çok fazla şey alıyorsun.
- I like women who don't wear too much makeup.
- Ben çok fazla makyaj yapmayan kadınları severim.
- He must have drunk too much last night.
- O, dün gece çok fazla içmiş olmalı.
- I told Tom he shouldn't drink too much.
- Tom'a çok fazla içmemesi gerektiğini söyledim.
- Tom was careful not to make too much noise.
- Tom çok fazla gürültü yapmamak için dikkatliydi.
- I didn't try to do too much.
- Ben çok fazla uğraşmaya çalışmadım.
- We don't want to give too much away.
- Çok fazla şey vermek istemiyoruz.
- Tom drank way too much last night.
- Tom dün gece çok fazla içti.
- The coach told the players not to eat too much before the game.
- Koç oyunculara maçtan önce çok fazla yemek yememelerini söyledi.
- He drinks too much beer.
- Çok fazla bira içiyor.
- Tom eats too much junk food.
- Tom çok fazla abur cubur yiyor.
- I ate way too much last night.
- Dün gece çok fazla yedim.
- Fadil talks too much.
- Fadıl çok fazla konuşuyor.
- You watch too much TV.
- Çok fazla TV izliyorsun.
- Tom brought way too much food, so there was some left over.
- Tom çok fazla yemek getirmişti, bu yüzden biraz yemek kalmıştı.
- Tom really drinks too much.
- Tom gerçekten çok fazla içiyor.
- There is too much furniture in the house.
- Evde çok fazla mobilya var.
- I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
- It is not good for the health to smoke too much.
- Çok fazla sigara içmek, sağlık için iyi değildir.
Show More (1043)
|
