The sample sentences have been compiled from various sources and although they have been proofread, there may be some omissions. The sentences do not necessarily reflect the ideology and opinions of Tureng.com. Please let us know about sentences with political, social and sensitive content that offend you.
|
Englisch |
Türkisch |
|
| 1 |
unbearable |
dayanılmaz |
adj. |
|
- Noise in the areas close to airports often reaches a level that is unbearable for millions of our fellow citizens.
- Havaalanlarına yakın bölgelerdeki gürültü, milyonlarca yurttaşımız için çoğu zaman dayanılmaz bir seviyeye ulaşmaktadır.
- Many men after all find the idea that their picture of reality is not relevant for women unbearable.
- Ne de olsa pek çok erkek, kendi gerçeklik resimlerinin kadınlar için geçerli olmadığı fikrini dayanılmaz bulmaktadır.
- In a completely frozen world, people develop steam engines to withstand unbearable cold.
- Tamamen donmuş bir dünyada insanlar dayanılmaz soğuğa dayanacak buhar motorları geliştiriyorlar.
- Don’t wait for the pain to become unbearable.
- Acının dayanılmaz hale gelmesini beklemeyin.
- The thought of losing him was unbearable.
- Onu kaybetme düşüncesi dayanılmazdı.
- The thought of losing it was unbearable.
- Onu kaybetme düşüncesi dayanılmazdı.
- The toothache is one of the most unbearable pain.
- Diş ağrısı en dayanılmaz ağrılardan biridir.
- The disease can cause both unbearable pain and slight itching.
- Hastalık hem dayanılmaz ağrıya hem de hafif kaşıntıya neden olabilir.
- The pain in my back is unbearable.
- Sırtımdaki ağrı dayanılmaz.
- The sight of the dying dinosaurs (in both epochs) is one of the most unbearable things I have seen.
- Ölen dinozorların görüntüsü (her iki çağda da) gördüğüm en dayanılmaz şeylerden biri.
- The smell of dead bodies was unbearable.
- Cesetlerin kokusu dayanılmazdı.
- What do you do when the sound all around you becomes unbearable?
- Etrafınızdaki ses dayanılmaz hale geldiğinde ne yaparsınız?
- I woke up suddenly with an unbearable thirst.
- Dayanılmaz bir susuzlukla aniden uyandım.
- In a completely frozen world, people are developing steam engines to withstand unbearable cold.
- Tamamen donmuş bir dünyada insanlar dayanılmaz soğuğa dayanacak buhar motorları geliştiriyorlar.
- After denying it several times, I will only give in, break down, and fall apart under unbearable pressure.
- Birkaç kez inkar ettikten sonra, sadece pes edeceğim, yıkılacağım ve dayanılmaz baskı altında parçalanacağım.
- It would've been unbearable.
- Bu dayanılmaz olurdu.
- This heat is unbearable.
- Bu sıcak dayanılmaz.
- Some children resort to suicide in order to escape from unbearable pressure.
- Bazı çocuklar dayanılmaz baskıdan kaçmak için intihara başvuruyorlar.
- Some children resort to suicide in order to escape from unbearable pressure.
- Bazı çocuklar dayanılmaz baskıdan kaçmak için intihara başvuruyor.
- They are unbearable memories.
- Onlar dayanılmaz anılar.
- They are unbearable memories.
- Bunlar dayanılmaz anılar.
- This is an unbearable truth.
- Bu dayanılmaz bir gerçektir.
- This is an unbearable truth.
- Bu dayanılmaz bir gerçek.
- Change the channel, please; that music is unbearable.
- Kanalı değiştir lütfen; bu müzik dayanılmaz.
- The pain is unbearable.
- Bu acı dayanılmaz.
- This heat is unbearable.
- Bu sıcaklık dayanılmaz.
- This is unbearable.
- Bu dayanılmaz.
- She's unbearable.
- O dayanılmaz biri.
- Bearing can be unbearable.
- Katlanma dayanılmaz olabilir.
- Bearing can be unbearable.
- Katlanmak dayanılmaz olabilir.
- I have unbearable pains.
- Benim dayanılmaz ağrılarım var.
- I have unbearable pains.
- Dayanılmaz ağrılarım var.
- Is the pain unbearable?
- Acı dayanılmaz mı?
- It must be almost unbearable.
- Neredeyse dayanılmaz olmalı.
- It would have been unbearable.
- Bu dayanılmaz olurdu.
- This noise is unbearable.
- Bu gürültü dayanılmaz.
- This uncertainty is unbearable.
- Bu belirsizlik dayanılmaz.
- Life under Tom's roof was unbearable.
- Tom'un çatısı altındaki hayat dayanılmazdı.
- The heat was almost unbearable.
- Isı neredeyse dayanılmazdı.
- The heat was almost unbearable.
- Sıcak neredeyse dayanılmazdı.
- The heat was unbearable.
- Sıcak dayanılmazdı.
- The pain of the compound fracture was almost unbearable.
- Bileşik kırığın acısı neredeyse dayanılmazdı.
- The pain was almost unbearable.
- Ağrı neredeyse dayanılmazdı.
- The pain was almost unbearable.
- Acı neredeyse dayanılmazdı.
- The pain was unbearable.
- Acı dayanılmazdı.
- The shame was almost unbearable.
- Utanç neredeyse dayanılmazdı.
- The silence was unbearable.
- Sessizlik dayanılmazdı.
- The situation was unbearable.
- Durum dayanılmazdı.
- The smell was unbearable.
- Koku dayanılmazdı.
Show More (46)
|
| 2 |
unbearable |
çekilmez |
adj. |
|
- Making other's life unbearable won't relieve your pain.
- Başkalarının hayatını çekilmez hale getirmek sizin acınızı dindirmez.
- What more could the French government do to make our lives here unbearable?
- Fransız hükümeti buradaki hayatımızı çekilmez hale getirmek için daha ne yapabilir?
- Without art, the crudeness of reality would make the world unbearable.
- Sanat olmasaydı, gerçekliğin acımasızlığı dünyayı çekilmez hale getirirdi.
- She's unbearable.
- Çekilmez biri o.
- The older Mary gets, the more unbearable she becomes.
- Mary yaşlandıkça daha da çekilmez oluyor.
- Life became unbearable.
- Hayat çekilmez oldu.
Show More (3)
|
| 3 |
unbearable |
katlanılmaz |
adj. |
|
- The smell was unbearable.
- Koku katlanılmazdı.
- This uncertainty is unbearable.
- Bu belirsizlik katlanılmazdır.
- It would've been unbearable.
- Katlanılamaz olurdu bu.
Show More (0)
|